Bir İsrailli 60 Filistinli'ye bedeldir
Yahudi düşmanlığına hayır! Bunu baştan söyleme gereğini duyuyorum. Aslında her türlü farklılığı düşman gören anlayışa hayır! Dünya ne çektiyse ‘öteki’ni düşman gören kabilecilikten, milliyetçilikten, dini bağnazlıktan, ideolojik bağnazlıktan çekti. İsrail’de olan da elbette ki budur.
Filistinliler ve İsrail oğulları aynı toprakların çocukları. Küçümsenemeyecek düzeyde ortak kültürel değerleri var. İki halk da tarih boyunca çok büyük acılar çekti. Tabii, akrabalık, komşuluk her zaman ‘dostluk’ anlamına gelmiyor.İki kardeş halk, büyük düşmanlığın iki tarafı haline geldiler, getirildiler. İkinci Dünya Savaşında, her türlü eziyeti, insanlık dışı baskıyı sırf farklı bir dinden farklı bir kökenden geldikleri için yaşayan Yahudiler, uzun yılların sonunda eski topraklarına döndüler ve bir devlet sahibi oldular. O günden sonra Ortadoğu’nun
kimyası da bir daha düzelmemek üzere bozuldu.
‘Kim haklıydı, kim haksızdı, kim kimin topraklarını işgal etti’ gibi tartışmaların çok ötesine geçen bir şiddet ve acımasızlık sarmalı bölgeyi egemenliği altına aldı. İsrail devleti, Batı’nın ve özellikle ABD’nin de desteğiyle, çevresindeki Arap ülkelerini yenilgiye uğrattı. Her savaştan sonra topraklarını genişletti ve işgal ettiği topraklardaki Filistinlileri sürgün etti. Topraklarından sürdüğü Filistinlileri, yokluğa, yoksullluğa ve topraksızlığa mahkum etti.
***
İsrail’in işgali altındaki iki bölge olan Batı Şeria ve Gazze, tasavvur edilen Filistin devletinin toprakları sayılıyor. Her iki bölge de karadan, denizden ve havadan İsrail’in kuşatması altında. Gazze, Filistinlilerin daha kalabalık olarak yaşadığı ve Hamas’ın egemen olduğu bölge. Bu bölgeden zaman zaman İsrail topraklarına saldırılar düzenlendiği gerekçesiyle geçen yıl İsrail askerleri Gazze’yi baştan başa ezip geçtiler. Yüzlerce sivil Filistin’li bu saldırı sırasında yaşamını yitirirken zaten yoksul olan Gazzeliler, daha da büyük bir yoksulluğun içine yuvarlandılar.
Gazze dramı, yakın tarihin gördüğü en büyük insanlık dramlarından biri. Bu dram, başta İslam dünyası olmak üzere, bütün dünyanın tepki göstermesine neden oluyor. Gazze ablukası insanlığın vicdanını sızlatacak düzeyde. Bu bölgede yaşayan Filistinliler’in yarısından çoğu işsiz, toplumun ezici bir çoğunluğu yoksulluk sınırının altında.Filistinliler yalnızca topraklarından, evlerinden barklarından olmakla kalmadılar. Filistinliler, aynı zamanda, dünyanın en yoksul halklarından biri olarak çaresizliğe mahkum durumdalar.
İsrail’in kişi başına yıllık geliri Avrupa ülkeleri düzeyinde, yani 30 bin dolar civarında. İşgal edip,
kuşatma altına aldığı Filistinin halkının ise açlıkla boğuştuğunu biliyoruz. Filistin topraklarında kişi başına düşen yıllık gelir 500 dolar. Yani “bir İsrailli 60 Filistinliye bedel” şeklinde formüle edilebilecek bir denklem söz konusu. Böylesine dengesiz bir ilişkinin, şiddeti kışkırtmaması mümkün değildir. Böylesine dengesiz bir ilişkinin Filistinlilerin köşeye sıkıştırılıp ellerinin kolunun bağlanması ve onların bu duruma suskun kalması üzerinden “halledilmesi”ni beklemek kabul edilemez.
***
İsrail’in son baskını bir meydan okuma, hatta belki bir çılgınlık olarak tanımlanabilecek bir olay. Bu sınır tanımaz ve haydutça tutumun, ABD’nin İsrail’e karşı siyasetlerinde belli bir değişimin sinyallerinin gözlemlendiği bir dönemde ortaya çıkmış olması üzerine çeşitli değerlendirmeler yapılabilir. Obama yönetiminin, İsrail’e egemen olan sertlik yanlısı politikaları onaylamadığını ifade ettiği bir dönemde böyle bir saldırının gerçekleşmesi, analiz gerektiren bir durum.
Uluslararası sularda Türkiye Cumhuriyeti’ne ait bir gemiyi basıp o geminin içindeki insanları öldürmek, Türkiye’yle olan ilişkileri tamamen yok etmeyi göze almak demektir. Türkiye’yle olan ilişkileri kopma noktasına getirme ve ABD ile olan ilişkilerde ciddi bir sıkıntıya yol açma olasılığı olan böyle bir eyleme kalkışmak, acaba, hangi aklın hangi stratejinin ürünü?
Üç yıl önce İsrail’e gittiğimde İsrail’in önde gelen siyasetçileri ve akademisyenleri ile görüşmüş, halkın ruh halini gözleme fırsatı bulmuştum. O aylarda İsrail, Lübnan’a ve Lübnan’daki Hizbullah’a karşı bir dizi saldırı gerçekleştirmiş ve bu saldırılar başarısızlıkla sonuçlanmıştı. İsrail’liler’de sanırım bu başarısızlığın etkisiyle derin bir kuşatılmışlık hissi egemendi. Derin bir yalnızlık, yorgunluk ve bunalım duygusu her yanda hissediliyordu.
Anlamaya çalıştığım şu: Süreç içinde ne oldu da o günden daha saldırgan, acımasız ve riskli bir yolun tercihine karar verildi?
***
İsrail, bu son saldırısıyla birlikte, bazı sınırların ötesine geçmiştir. Bunun çok ciddi sonuçları olacaktır. Bu bölge bu kadar dengesiz bir saldırganlığı daha fazla kaldıramaz.
Saldırının Türkiye’nin bölgedeki yeni siyasetleriyle bir bağlantısının olup olmadığı ise ayrı bir tartışma konusu olarak değerlendirilebilir. Elbette, Türkiye’nin bölgede artan etkisi, İsrail içindeki şahinleri ürkütmüş
ve bir tepki göstermeye itmiş olabilir.
Ne olursa olsun, dünkü saldırıdan sonra ne
Türkiye-İsrail ilişkileri bu noktada durabilir, ne de Ortadoğu’daki taşlar eski yerinde durabilir...
Bundan sonra olacakları şu an kestirmemiz çok zor.
Yaşayıp göreceğiz.
RADİKAL
YAZIYA YORUM KAT