Bir İhsan Eliaçık Klasiği! Âdemoğulları Kıssasında Manipülasyon
Giriş:
Bu yazımızda Kur’an-ı Kerim’de beyan edilen Âdemoğulları kıssasının yorumuna dair günümüz yaklaşımlarından birini ele alacağız. Diğer yazılarımızda mutad olduğu üzere yazımız hayli uzun olacaktır. Hedefimiz yanlışları ifade ederken doğruları da detaylı olarak beyan etmek. Bir vesile olarak gördüğümüz bu durumu fırsat bilerek; “Âdemoğulları” kısası ve ilgili diğer konular üzerinde etraflıca ve tüm detayları ile durmak zorunda kalacağız.
1- Kur’an’daki Âdemoğulları kıssasının mitolojik vasfa büründürülmesi:
Âdemoğulları kıssası, Medine’de nazil olan, Maide suresi içerisinde ve tümü tek seferde beyan edilen bir kıssadır. Kıssadaki Âdemoğulları hakkında Kur’an’da mufassal bir bilgi bulunmamakla birlikte bunların; Kur’an’ın yaratılış kıssasındaki ilk insan Âdem’in çocukları ve yine Tevrat’ta bahsi geçen ilk insan Âdem’in çocukları “ka·yin”, “he·vel”1 olduğu kabul edilmiştir. Kadim tefsir ve siyer kaynaklarında ise Âdemoğullarının isimleri, Kabil ve Habil2 olarak geçmektedir. Yeri geldiğinde bu isimlerin etimolojik analizini de yapacağız.
İslam âlimleri yazmış oldukları Tefsir ve Siyer eserlerinde; Kur’an’daki, Âdemoğulları kıssası ile Tevrat’ta anlatılan Kâyin-Hevel kıssasının aynı olduğunu kabul ederek; Kur’an’daki Âdemoğulları kıssasını temel almak üzere, Tevrat anlatımları mufassallığında ve kendi görüşlerini de katarak, mitolojik bir Âdemoğulları kıssası oluşturmuşlardır.
İslam kaynaklarında serdedilen bu mitolojiye göre; “Hz. Âdem, bir batında doğan erkeği, diğer batındaki kız ile evlendirirdi. Hiçbir erkeğe kendisi ile birlikte doğan ikizi helâl kılmıyordu. Hz. Havva, Kabil ile birlikte İklimiyâ adında güzel bir kız doğurmuş, Habil ile birlikte ise, Leyuza adında pek güzel olmayan bir kız daha doğurmuştu. Hz. Âdem bunları evlendirmek isteyince, Kabil: Benimle doğan ikiz kız kardeşimle evlenmeye ben daha layığım deyince, Hz. Âdem ona böyle bir şey yapmamasını emrettiği halde o, bu emre uymadı. Onu azarlayarak vazgeçirmek istediyse de yine vazgeçmedi. Bunun üzerine kurban sunmak üzere ittifaka vardılar.”3 Daha sonra Kurbanı reddedilen Kabil, kardeşi Habil’i öldürerek, yeryüzündeki ilk cinayeti işlemiş olur.
2- Âdemoğulları kıssasının anlaşılmasında İfrat’a tefrit:
Kadim İslam kaynaklarında yer alan bu mitolojik anlatımlarda; Kur’an’da ve hadislerde yer almayan, “Âdemoğulları” arasındaki ihtilafın sebebi, evlenilecek kız olarak serdedilmektedir. Yakın dönem yorumlarında ise nadir de olsa toprak/mülkiyet yüzünden ihtilaf edildiği ifade edilmiştir. Bu görüşü ileri sürenlerden bir tanesi de Ali Şeriati’dir. “Habil ve Kabil destanı, insan cinsinin destanıdır. Habil hayrın ve güzelliğin sembolü! Kabil çiftçidir, Habil çobandır. O halde bu iki kardeşin ahlaki farklılık nedeni işlerinin çeşidindendir… Yani insanlık tarihi çobanlık devresinde, tabii üretimden, kardeşlikten, tabiatın bünyesinde birlikte yaşamaktan; tekelcilik isteği devresine, diğerlerini sömürme devresine giriyor. Mülkiyet devresinde kabilede ikilik meydana geliyor; “biz” parçalanıyor, “biz” ve “diğerine” dönüşüyor”4
İslam kaynaklarında yer alan “kız” veya “toprak/mülkiyet” sebeplerinin hiç birinin Kur’an’i dayanağı yoktur ve tamamen Tevrat verileri etrafında ve müfessirlerin indî görüşleriyle oluşturulmuş spesifik görüşlerdir. Kadim kaynakların müellifi olan müfessir ve siyercilerin, taklidi/nakilci üslupları dolayısıyla, Âdemoğulları kıssası etrafındaki, Kur’an’i bir dayanağı olmayan indî görüş ve statik iddialar, eserlerden eserlere nakledile nakledile günümüze kadar taşınmıştır.
Yakın dönemde ise Âdemoğulları arasındaki ihtilafa ilginç “sosyal” nitelikli yorumlar getirilerek tefsirlerdeki statik anlayış kırılmaya çalışılmıştır. Ancak yapılan yorumların ne Kur’an’i dayanakları, ne metodu vardır, ne de ölçüsü. Tamamen ben yaptım oldu mantığıyla hareket edilmektedir. Şimdi bu olguyu incelemeye başlayalım.
3- Yazar ihsan Eliaçık’ın kıssaları yorumlamada manipülasyon taktiği:
Yazar İhsan Eliaçık, internet ortamında yayınlanan, “Âdem’in iki oğlu (Kabil-Habil) kıssası ne anlatıyor”5 başlıklı yazısına; Türk dil kurumunun sözlüğündeki “çit” kelimesinin anlamını vererek başlamaktadır. “TDK sözlüğünde “çit” sözcüğü şöyle tanımlanmış: “Bağ, bahçe, bostan vb. yerlerin çevresine çalı, kamış, ağaç dalı gibi şeylerden çekilen duvar türü, çeper, barı…”
Yazar bu alıntının sebebini düşünenler için onları ikna edecek şu ifadeleri sarf etmektedir: “İyi de, bunun Habil-Kabil kıssasıyla ne alakası var diyeceksiniz… Var, var; tam da mesele bu. Bakın nasıl…”
Aslında Sayın Eliaçık, daha evvel Yunus kıssası yorumlarında yaptığı taktiği yaparak manipülasyonla, ta baştan, okuyucuları şartlandırmaktadır. Sözlükte “manipülasyon” ne demektir bakalım. “Psikolojik manipülasyon, insanları kendi bilgileri dışında veya istemedikleri hâlde etkileme veya yönlendirme anlamına gelir. Bu etkileme ve yönlendirme sonucu insanlar davranış değişikliği ya da kanaat değişikliği gösterebilirler.”6
Dolayısıyla Yunus kıssası yorumunda da yapmış olduğu benzer “manipülasyon” taktiği hakkında daha evvel yaptığımız tespiti bu aşamada tekrarlamakta fayda mülahaza ediyoruz. “İ.Eliaçık, Yunus kıssasını modern arkeolojik veriler üzerinden kurgularken öncelikle, Yunus kavminin inanç yapısına ait bazı sembolleri deşifre etmekte ve daha sonra üzerine bina edeceği hikâyenin ana temasını vermektedir. Şöyle demektedir: “Asurluların başkenti Ninova’da her tarafı balık figürleriyle dolu, mühürlerine Dicle ve Fırat sularının tanrısı Enki’nin mührüne basan balıkperestlerin ülkesinden…"7 Bu cümle içerisinde; balığa tapan Ninovalılar, hükümranlık alameti balık mühürü, Fırat ve Dicle tanrısı Enki… gibi, balık motifli ana tema üzerinde arkeolojik bilgiler sunulmaktadır. Bütün bu sunumlar hep, sonraki Yunus senaryosunun "balık mucizesi" sahnelerinin tevili içindir. Nitekim balık üzerinde yaptığı tasvir ve tarifler; Balık yutma mucizesi tevilini izah için “…Arması balık olan, mühürlerine balık figürü basan.." "…Su tanrısı Enki’yi balık ile sembolize edip onu kendisine devlet ve imparatorluk araması…" "…gemidekiler de su tanrısı Enki’nin öfkelendiğini…" türünden cümlelerindeki muhtevanın alt yapısını baştan oluşturarak, zihni yönlendirme ve anlatımı kurgulama çabalarıdır.“8 “Âdem’in iki oğlu (Kabil-Habil) kıssası ne anlatıyor” yazısında da yazar İ.Eliaçık aynı “manipülasyon” taktiğini devam ettirmektedir. Bu manipülasyonu nasıl yaptığını aşağıda açıklamaya başlayacağız.
4- Eliaçık’ın Âdemoğulları kıssasını mufassallaştırmasında kaynak açmazı:
Habil-Kabil’in meslekleri ile ilgili Kur’an’da hiç bir malumat yoktur. Hadislerde de mevcut değildir. Onların yaşam ve mesleklerine dair kaynak alınabilecek tek anlatım, Tevrat metnindedir.
Ancak burada İhsan beyi zorlayan ve açmaza sürükleyen bir husus vardır. İhsan bey, eserlerinde Tevrat nakillerine pek itibar etmemekte daha ziyade arkeolojik verileri baz almaktadır! Eliaçık’ın, bu tavrına dair örnek verelim. “Yaşayan Kur’an” adlı meal/tefsir kitabının, Yunus kıssası yorumunda, Tevrat hakkında yazdıkları şunlardır: "Diğer kıssaların çoğu gibi Yunus kıssasından da Yahudi bezirgânların düzdükleri Tevrat'ta "Yunus kitabı" adı altında bahsetmeleri kıssanın bozulmuş bir Ortadoğu halk mitolojisi versiyonuna dönüştüğünü gösteriyor. Orada Yunus kıssası bu mitolojikleşmiş versiyondan etkilenerek anlatılıyor."9
İhsan Eliaçık Yunus kıssası tefsirinde İlahi kaynaklı Tevrat’ı böyle tahfif ederken, beşeri vasıflı Tarih’i ve Arkeoloji’yi göklere! Çıkarıyor ve Yunus kıssasını yorumlarken bunları temel aldığını açıklıyordu. Bu yüzden Yunus kıssasındaki; Yunus peygamberi balığın yutması anlatımını, Balığın yutması değil, Asur hapishanesine atılma! Olarak tevil ederek, Yunus kıssasının tefsirinde devrim! Yapıyordu. "Su tanrısı Enki’yi balık ile sembolize edip onu kendisine devlet ve imparatorluk araması olarak kabul eden Asur devleti onu zindana kapattı. Çünkü gemidekiler polis çağırıp devletin adamlarına teslim ettiler. Böylece Yunus balığın (devletin) eline düştü, onun tarafından yutuldu, zindana kapatıldı. Çünkü kınananlardan, suç işlediği sanılanlardan, tanrıların gazabını çekenlerden birisi olarak görülüyordu… Ayette geçen “Onu yuttu/kapattı” (eltegamehu) ifadesinin esas anlamı “kapamak, kapatmak” demektir. Türkçede kullanılan “lokma” kelimesi de buradan gelir. Bir şeyi ağza götürüp dudakları kapatınca “lokma” alınmış olur. Buradan hareketle “lokmayı yutmak” tabiri gelişmiş ve ikincil anlamda “yutmak” manası kazanmıştır. Bu anlamda Türkçede birine “lokma olmak” ifadesini çağrıştırır. Yani burada balık tarafından yutulmak, devletin eline düşmek, cezaevine kapatılmak, zindana tıkılmak demektir."10
Yine İhsan Bey, yaptığı bir mülakatta verdiği cevaplarda da Tevrat hakkında; “Ben kıssaların Tevrat bir kenara bırakılarak, ona hiç başvurulmaksızın da, tarihsel verilerden, o günkü toplumsal hayattan ve verili tarihin kanıtlardan yararlanılarak da anlaşılabileceğini düşünüyorum. Yazmış olduğum tefsirde de bunun kısa örneklerini gösterdim…. Mesela Yunus (a.s) kıssasını anlamak için 4-5 cilt Asur imparatorluğu tarihi okudum. Çünkü O, Asur imparatorluğunun başşehri olan Ninova’da yaşamıştı. Asur İmparatorluğunda din, devlet, teoloji, gündelik hayat, dini hayat nasıl oluyordu. Asur imparatorluğundan kalma müzelerde arkeolojik tarih ile ilgili araştırmalar yaparak bunu anlayabiliriz. İlla da Tevrat’ın Yunus kitabına bakmak zorunda değiliz.”11Sözleriyle, iddialı ve bol havalı! Laflar ederek kendi tarzını açıklıyordu.
Ancak Eliaçık; “Yahudi bezirgânların düzdükleri Tevrat” diyerek “Ben kıssaların Tevrat bir kenara bırakılarak, ona hiç başvurulmaksızın da, tarihsel verilerden, o günkü toplumsal hayattan ve verili tarihin kanıtlardan yararlanılarak da anlaşılabileceğini düşünüyorum.” ifadeleri ile hava atıp caka! Sattığı bu iddialarından “Âdemoğulları” kıssası yorumunda çark ettiği anlaşılıyor.
Ademoğulları kıssası hakkında Tevrat’tan alıntı yaparken şöyle diyor: “Tevrat’da Kabil’in Habil’i “bahçesine” götürdüğü, tartışmanın “orada” geçtiği, “orada” saldırıp öldürdüğü ve yine “oraya” gömdüğü söylenir.(Yaratılış; 4/1-8). Buradan, Âdem’in iki oğlu arasında bir bahçe (tarla/mal/mülk) tartışması yaşandığını anlıyoruz.”12 Görüldüğü gibi Tevrat’tan alıntı yapması bir kenara bu vesile ile yazısına temel dayanak yapacağı hüküm içeren bir ifade çıkarmaktadır. “…Âdem’in iki oğlu arasında bir bahçe (tarla/mal/mülk) tartışması yaşandığını anlıyoruz.”
Peki soralım, bu nasıl metod?... Orada Asur uygarlığı tarihi ve Arkeolojisi, burada Tevrat kitabı!... Metodu belli olmayan ve her kıssaya göre farklı bir yaklaşım…
Üstelik Tevrat’taki Habil-Kabil kıssasının Sümer mitolojisinden yararlanılarak “Yahudi bezirgânların düzdüğü” iddiası da varken. “Kitab-ı Mukaddes’te ve Kur’an’ı Kerim’de yer alan bu kıssaya benzer unsurların eski medeniyetlerin mitolojilerinde bulunması, bu kıssada anlatılanların efsanevî olaylar ve kişiler olduğunu göstermez. Aynı hadisenin uzun tarihi seyir içerisinde çeşitli çevre ve kültürlerde farklılık kazanması tabiidir ve bu değişik varyantların temelde mevcut tarihi(vakii) bir hadiseye bağlı olduğunu gösterir ki, ilahi dinlere göre insanlığın başlangıç, söz konusu kıssa kahramanlarının da atası olan Âdem ile Havva’dır. Kıssanın Tevrat’taki şekli Kur’an’a göre çok ayrıntılıdır ve muhtemelen kutsal metin yazarı ulaşıp derleyebildiği çeşitli rivayetleri ve farklı unsurları hikâyeye katmıştır.”13
5- Tevrat’tan alıntı yaparken alıntının vasfını tahrif etmek:
Ne hikmetse sayın yazarımız, Tevrat hakkındaki olumsuz tespitlerini unutarak, istemeyerek de olsa Tevrat’a müracaat edip ondan bir alıntı yapmaktadır. Bunu yaparken de ilginçtir sadece Âdemoğullarından, katil olan Kabil’in vasfına dair malumatı seçmekte ve sadece onun hakkında alıntı yapmaktadır. Oysa Tevrat’taki kıssada, Âdemoğulları Habil ve Kâin/Kabil’in her ikisinin de meslekleri ve mal/mülkleri sarahaten belirtilmektedir. “Habil çoban oldu, Kâin(Kabil) ise çiftçi (….) Günler geçti. Bir gün Kayin toprağın ürünlerinden (….) Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan…”14
Tevrat’taki bu sarih ifadeleri her nedense görmezden gelen Eliaçık; yine Tevrat’ta bulunan ve işine geldiği bir başka ifadeyi baz alarak Kabil’e meslek ve mal/mülk tayininde bulunmaktadır. “Tevrat’da Kabil’in Habil’i “bahçesine” götürdüğü, tartışmanın “orada” geçtiği, “orada” saldırıp öldürdüğü ve yine “oraya” gömdüğü söylenir. (Yaratılış; 4/1-8).”
İhsan bey, istemeyerek de olsa Tevrat’tan alıntı yapmak zorunda kaldı, bari bunu da doğru dürüst yapsa!... Öncelikle Tevrat’tan alıntı yaptığı bir başka yer hakkında düzeltme yapalım. “Habil-Kabil diye Tevrat’da isim verilerek anlatılan kıssa ise…” demektedir Oysa Tevrat’ın İbranicesinde, “Hevel-Kâin” olarak geçen bu kelimeler; Tevrat’ın Türkçe çevirilerinde Habil ve Kâin/Kayin olarak yer almaktadır. Kabil kelimesi etimolojisine bakıldığında şunları tespit etmekteyiz. “Tanah’ta Kâin adı ile “dünyaya getirmek, kazanmak” anlamındaki Kâni kelimesinin türevi olan kesiti yan yana kullanılmıştır. Eğer Kâinin kökü Kanâ ise bu durumda Kâin “dünyaya getirilmiş, döl, çocuk” anlamına gelir. Kök harflerinin Kyn olması halinde ise kelime “maden işinde çalışan, demirci” anlamına gelir ve bu noktada Aramice’deki Kainâyâ ile Arapçadaki Kayn (“demirci” anlamında çoğulu; Kuyum)kökleriyle birleşir. Nitekim Kabil ismi Taberî’nin (ö.310/923) Tarihu’r-rusûl ve’l- mülük’u gibi bazı İslami kaynaklarda Kâyn ve Kâyın olarak zikredilmektedir.”15
Habil kelimesi etimolojisi ise şöyledir: “Habil şeklinde geçen kelime bir telakkiye göre İbranca Hebel(Hevel) ve etimolojisi tartışmalıdır. Kelimenin “soluk, nefes, buhar” anlamına geldiği ebeveyninin kısa ömürlü olacağını önceden sezdiği için ona bu ismi verdiği ileri sürülmüş, ayrıca asıl adının başka olduğu, hayatı bir nefes gibi bittiği için daha sonra kendisine bu ad verildiği rivayet edilmiş, fakat bu rivayetler kabul görmemiştir. Kelimenin Akkadca’da “oğul” anlamına gelen ablu/aplu veya hablu/habal’dan gelme ihtimali daha kuvvetlidir.”16
Dolayısıyla Sayın Eliaçık, Tevrat’ın ifadesini yanlış aktardığı gibi Kabil isminin sadece Kadim İslam kaynaklarında yer aldığını da görmezden gelmektedir. Darmadağınık bir yorum, metod yok! Kıstas yok!...
Bakınız! şimdi alıntılayacağımız Tevrat metnine ve bir de İhsan bey’in aktarımına. “Günler geçti. Bir gün Kâin toprağın ürünlerinden Rab'be sunu getirdi. Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. RAB Habil'i ve sunusunu kabul etti. Kâin’i ve sunusunu ise reddetti. Kâin çok öfkelendi, suratını astı. Rab Kâin’e, "Niçin öfkelendin?" diye sordu, "Niçin surat astın? Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim? Ancak doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın." Kâin kardeşi Habil'e, "Haydi, tarlaya gidelim" dedi. Tarlada birlikteyken Kâin kardeşine saldırıp onu öldürdü.”17
Tora’nın(Tevrat) ilk kitabı olan Tekvin (Yaratılış) kitabında yer alan bu anlatıma karşılaştırdığınızda, İ.Eliaçık’ın alıntısı ile arasında bir değil birçok tenakuz bulacaksınız. Eliaçık Tevrat’tan aktardığı ifadesinde şöyle demekte; “Tevrat’da Kabil’in Habil’i “bahçesine” götürdüğü…” Oysa Tevrat “bahçe” dememektedir. İbranice בַּשָּׂדֶ֔ה (bas·sa·deh)18, İngilizceye “the field” “alan/saha”19 olarak çevrilmektedir. Tevrat’ın Türkçe çevirilerinde ise “tarla” ve “kır” olarak çevrilmiştir. Buna göre; "Haydi, tarlaya gidelim" demektedir. Tevrat’taki bu kelimenin Türkçeye çevrilişi hakkında mütercim şunları belirtmektedir: "Haydi tarlaya gidelim" sözleri Septuaginta(Grekçe), Samiriye Tevratı(İbranice), Vulgata(Latince) ve Süryanice'den alındı.”20 Yani, Tevrat’ın çeşitli dillerdeki tercümeleri de dikkate alınmak suretiyle bu kelimeye “Tarla” anlamı verildi denmektedir. Bunun yanı sıra “Ve vaki oldu ki, Kırda oldukları zaman….”21 Diye çevrilmiştir.
Dolayısıyla hiç kimsenin aklına gelmeyen “bahçe” çevirisi, Eliaçık tarafından bizatihi ve dâhiyane! Şekilde gerçekleştirilmekte ve kıssaya “monte” edilmektedir. Bunun kasıtlı yapıldığını ve sebebini, sırası geldiğinde açıklayacağız.
Üstelik İhsan Bey alıntısında, Tevrat’ın anlattığı kıssanın, kronolojisini de bozmaktadır. Alıntısında şöyle diyor: “Tevrat’da.… tartışmanın “orada” geçtiği, “orada” saldırıp öldürdüğü ve yine “oraya” gömdüğü söylenir.” Bu ifadeye göre tartışma “bahçe”de geçmekte, dolayısıyla tartışmada sinirlenen Kabil, Habil’i oracıkta(bahçe) katletmektedir. Peki işin doğrusu öyle mi?.. Hayır.
Yukarıdaki Tevrat pasajını tekrar okursanız, öncelikle tartışmanın Kabil-Habil arasında değil, Yehova/Yahve(Tanrı) ile Kâin/Kabil arasında olduğunu fark edeceksiniz. “Rab Kâin’e(Kabil), "Niçin öfkelendin?" diye sordu, "Niçin surat astın? Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim? Ancak doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın." Anlaşılacağı üzere, Tevrat’ın bu metninde, Eliaçık’ın naklettiği gibi Habil-Kabil arasında geçen tartışma veya diyalog yoktur.
Aksine, Âdemoğulları arasında gerçekleşen tartışma ve ona ait diyalog, Tevrat’ta değil Kur’an’da zikredilmektedir. "(Kabil) Andolsun seni öldüreceğim" dedi. Diğeri de (Habil) "Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder" dedi (ve ekledi:) "Andolsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan (bile) ben sana, öldürmek için el uzatacak değilim. Ben, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım." "Ben istiyorum ki, sen, hem benim günahımı hem de kendi günahını yüklenip ateşe atılacaklardan olasın; zalimlerin cezası işte budur."22
Üstelik Tevrat’ta anlatılan Yahve(Tanrı) ile Kâin/Kabil diyalogu sonrası, Kabil, Habil’i tarlaya veya kıra götürerek onu katletmektedir. Tevrat kronolojisi, önce Kurban takdimi sonra Tanrı Yahve ile Kabil’in kurbanın kabul edilmemesi hakkında diyalogu ve sonrası Kabil’in, Habil’i tarlaya çağırarak onu öldürmesi şeklindedir. Eliaçık’ın aktarımında ise Tevrat’ın kronolojisi ifsat! edilmekte ve her ayrıntı bilinçli olarak karıştırılıp, müellifin istediği biçime sokularak okuyucuya sunulmakta, dolayısıyla ustaca “manipülasyon”la okuyucunun zihni adeta hipnozlanmaktadır!.
Dolayısıyla Sayın Eliaçık “şapla şekeri” karıştırarak, kendi istediği biçimde yoğurup okuyucunun zihnini istediği gibi ve istediği alana doğru manipüle etmektedir.. Âdemoğullarını “bahçe” sahibi yapmak ve “bahçe” için kavga ettirmek üzere Tevrat’tan alıntı yaparken, kavga diyalogunu Kur’an’dan sunmaktadır. Kaynak aldığı Kronolojiyi de ters yüz etmektedir. Peki bu anlatımlarda ve yorumlarda Metod ve ölçü/kıstas nerede?...
Haydi devam edelim! Diyor ki, Sayın Eliaçık; “Tevrat’da…. yine “oraya” gömdüğü söylenir.” Bunu kim söylüyor?.. Tevrat mı? Hayır! Kur’an mı? Hayır! Kim söylüyor biliyor musunuz? Sayın Eliaçık söylüyor. Ama kendi değil Tevrat’a söyletiyor! Yani manipülasyon yapıyor, okuyucu zihnini istediği alana yönlendiriyor.
Kur’an, Habil’in cesedi ve gömülmesi hakkında şu açıklamayı yapar: “Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Katil kardeş) "Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar da olamadım mı ki, kardeşimin cesedini gömeyim" dedi ve ettiğine yananlardan oldu.”23 Yani Kur’an, Habil’in cesedinin nereye gömüldüğünü beyan etmemektedir. Tevrat’ta da bu ayrıntı yer almamaktadır. Geriye Kadim İslam kaynakları kalmaktadır. Kadim İslam kaynakları ise bir alem!.. Kabil’in, ölen Habil’i yıllarca çürümeye bıraktığını mı, sırtında günlerce taşıdığını mı, ne kadar kutsal yer varsa orada öldürüldüğünü mü; dolayısıyla ne kadar mitolojik vasıflı indî mütalaa varsa hepsi sunulmaktadır. “Yine rivayet edildiğine göre… Onun öldürülmesi de Hira Dağı'nın yamaçlarında tahakkuk etmişti. Bu öldürülme hadisesinin Basra da, Ulu Caminin yerinde olduğu da ileri sürülmüştür.”24 “İbn Abbas ile îbn Mes'ud da derler ki: Kardeşini uyurken buldu, bir taş ile kafasını ezdi. Bu olay ise, -Mekkede'ki bir dağ olan- Sevr'de olmuştu. Bunu da İbn Abbas söylemiştir. Bunun, Hıraya yakın olan Akabe yakınlarında olduğu da söylenmiştir. Bunu da Muhammed b. Cerir et-Taberî nakletmiştir. Cafer es-Sadık ise der ki: Bu öldürme olayı, Basra'da Mescid-i Azamın bulunduğu yerde cereyan etmiştir… Bundan dolayı aldığı bir taş ile kardeşini Hindistan'da öldürdü.… Rivayet olunduğuna göre Kabil, Habil'i öldürdükten sonra onu bir çuvala koymuş ve omzunda yüz yıl süreyle durmaksızın taşıyıp yol almıştır. Bunu Mücahid söylemiştir İbnül-Kasım ise Malikten bir sene taşıdığını rivayet etmektedir. Îbn Abbas da böyle demiştir. Onun, kardeşinin cesedini kokuncaya kadar taşıdığı da söylenmiştir. “25
Bundan dolayı Eliaçık, Kadim kaynaklardan da alıntı yaparak, Habil’in cesedini, Kabil’in tarlasına gömemeyeceği! için, Kadim İslam kaynaklarına müracaat edememektedir. Geriye bir kendi kalmaktadır. O’da inisiyatif kullanarak, Kabil’in “bahçe”sine Habil’in cesedini defnetme fikrini öne sürmektedir. Ben yaptım oldu, mantığı değil mi bu?!...
6- Tevrat’ın bahçesinden! Kur’an’ın “Bahçe sahipleri” kıssasına:
İhsan Bey, ısrarla "Yahudi bezirgânların düzdükleri Tevrat”26tan nakil yapıp üstelik kelimelerin anlamlarında ve olayın kronolojisinde değişiklikler yapmaktadır. Tevrat’ın tarlasını “bahçe”ye dönüştürüp, “bahçe”yi çitle çevirtmekte, “bahçe” yüzünden kardeşleri kavga ettirmekte, Habil’i “bahçe”de öldürtüp, “bahçe”ye de gömmektedir! Bu kadar “bahçe” üzerinde durduğuna göre hazır olun! İhsan bey size “bahçe”li bir çözüm bulacak demektir.
Bakınız yazısının başında Kur’an’daki Âdemoğulları kıssası mealini verip oradan da “Kıssadan “Ne yaptı?” sorusuna “Cinayet işledi, adam öldürdü” cevabını alıyoruz. Fakat “Niçin öldürdü? Sebep neydi?” sorusunun cevabı orada verilmiyor. Bunun için Kur’an’ın diğer başka kıssalarına bakmamız gerekiyor.” tespitini yapan; Eliaçık; Şap ile şekeri karıştırarak istediği sonuca, adım adım yaptığı manipülasyonla, okuyucuların zihnini bir nevi hipnozlayarak! ulaşmaktadır. Kur’an’da bulamadığı sebebi Tevrat’ın ifadelerini evirip çevirerek! Çıkaran Sayın Eliaçık, istediğini aldıktan! Sonra tekrar Kur’an’a dönerek, başka bir sonuca daha varmaktadır.
“Buradan, Âdem’in iki oğlu arasında bir bahçe (tarla/mal/mülk) tartışması yaşandığını anlıyoruz. Bu da bizi doğrudan “Bahçe sahipleri” kıssasına götürüyor. Demek ki Kabil bir bahçe sahibidir.” İşte bu kadar!… Neden “bahçe” aşağı “bahçe” yukarı yorumlarda bulunduğunu anladınız mı? Kur’an’da bulamadığı “bahçe”yi Tevrat’a söyleten müellifimiz, tekrar Kur’an’a dönerek “Bahçe sahipleri” kıssası üzerinden, Âdemoğulları kıssası ile ilgili muazzam prensipler! çıkaracağı anlaşılıyor!... Sıkı durun!...
7- Eliaçık Habil’in malını neden “görmezden” gelmektedir:
Peki, sırası geldi soralım! Kabil’e bir meslek buldunuz “Bahçe” sahipliği, yani “tarla/mal/mülk” sahibi yaptınız, bu Habil’in bir işi yok mudur? Avare mi gezer? Var.. Var… Ama Eliaçık’ın işine gelmiyor. Birisi mülk sahibi olup diğeri de ondan pay istemesi lazım ki şu yoruma ulaşsın: “Demek ki asıl mesele mülk (iktidar ve mal) ile ilgilidir.” Ondan sonra iş kolay… Ezilenlerin mücadelesi ve “proleter” kıyam!.. Sonuç, Mülk sahiplerinin katliam yapması!..
Peki, tekrar soralım bu Habil’in malı yok muydu? Var! İşte Eliaçık’ın kamufle ettiği gerçek!.. Tevrat’ta bu durum şu şekilde açıklanmaktadır: “Habil çoban oldu, Kain(Kabil) ise çiftçi. Günler geçti. Bir gün Kâin(Kabil) toprağın ürünlerinden Rab'be sunu getirdi. Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi.”27 İslam kaynaklarında da Tevrat mümasili görüş kabul edilmektedir. “Habil’in bir sürüsü vardı. Kabil İse ziraatçı idi. Habil sürüsü içerisindeki en güzel koyunu seçip, kurban olarak sundu. Kabil ise, ekini içindeki en adi buğdayları seçip, onu kurban olarak sundu ve her ikisi de, bu kurbanları ile Allah'a yaklaşmayı istediler.”28
O halde Tevrat’tan alıntı yapıp Kabil’i “bahçe” (tarla/mal/mülk) sahibi yaparken neden, Tevrat’ta bildirildiği halde Habil’in çoban ve sürü sahibi olduğunu bildirmemektedir? Müellif herhalde şöyle düşünmüştür. Habil sadece çobandı malı yoktu. Sürü de Hz. Âdem’in mallarıydı.
O halde nasıl oldu da Tevrat’ta anlatıldığı üzere; Allah’a “…sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getir..”ebildi? Sayın Eliaçık, Tevrat’taki bu olguyu göremedi, pekâlâ Kadim İslam kaynaklarındaki rivayetleri nasıl fark etmedi.
Ya da Kabil’in “bahçe”si için yazdığı şu ifadelerde; “Yerlerin ve göklerin mülkiyetinin Allah’a ait olduğunu, topraktan, sudan, ateşten, ağaçlardan, meyvelerden tüm insanların eşit yararlanma hakkı bulunduğunu söyleyerek bunları kendine ait kılamayacağını söyledi.” İfadelerinde açık! Vermemek için. Dolayısıyla neden Habil’in mesleği ve sürülerinden bahsetmediğini anlayabildiniz mi? “Bahçe” sahibi Kabil için “eşit yararlanma hakkı”nı senaryolaştıran, Eliaçık; Tevrat’tın “Habil de sürüsünde…” diye belirttiği sürü sahibi Habil’e nasıl susacak ki?... Eğer Habil ile eşit kullanma hakkı olsaydı herhalde ikisi de hayvan kurban ederlerdi değil mi? Biz de Eliaçık’tan aşağı kalmıyoruz, iyi senaryo yazıyoruz canım!..
Anlayacağınız gibi, Tevrat ve Kadim İslam kaynaklarında sarahaten yer alan bu veriler, Âdemoğullarının ikisinin de (tarla/mal/mülk) sahibi olduğunu belirtmektedir. Sayın Eliaçık’ın yorumlarındaki metodsuz ve ölçüsüz! Tavrı, “sapla samanı”, “şapla şekeri” hem de bilinçli olarak karıştırmaktadır. İşine geldiği için Kabil’i meslek, mal/mülk sahibi yaparken, işine gelmediği Habil için, bakar görmez! Olmaktadır. Yorumlarında ben yaptım oldu, mantığı müşahede edilmektedir. Fark edeceğiniz gibi zihinleri kendi istediği yönde keyfine göre şartlamaktadır.
8- Tevrat’ın “bahçe”si ve Kur’an’ın “Bahçe sahipleri” kıssası üzerinden “sol” “sosyalist” yorumlar kotarmak:
Şimdi soralım! Anladınız mı Eliaçık’ın; “Âdem’in iki oğlu (Kabil-Habil) kıssası ne anlatıyor” yazısının başına; TDK sözlüğünden “çit” kelimesinin anlamı ile ilgili neden alıntı yaptığını? İşte bunun için!.. Bu yüzden, Tevrat anlatımlarındaki tarlayı, “bahçe”, kavga yerini -dolayısıyla bahçe yüzünden kavga ettikleri imasını vermek için- “bahçe”de, Habil’in cesedini Kabil’in “bahçe”sinde gömme yorumu yapmıştır. Ustaca değil mi?...
Okuyucunun zihnini manüpile edip, yavaş yavaş kendi anlam/yorum sahasına iletmek… Sonra da “Âdemoğulları”, “Âdem” ve “bahçe sahipleri” kıssaları üzerinden “sol”, “Sosyalist” bağlamda, sosyal ve iktisadi yorumlar kotarmak! Bir mülakat esnasındaki bu bağlamda açıkladıklarına bir bakınız! “İlla Müslümanlar cennete girecek diye bir şey yok. Praksisi ezilenden, yoksuldan yana, eşitlik, adalet ve kardeşlik için çalışanlar cennete gidecektir… Sosyalizm, modern çağın vicdanıdır. Dolayısıyla modern çağda Müslümanların bir müttefiki olacaksa, bu sosyalizmdir… İslam dünyasıyla sosyalist dünyanın bir araya gelmemesi için özel olarak çalıştılar. Ne yazık ki bu zokayı hem sosyalistler hem de Müslümanlar yuttu. Amerika’yla rahatlıkla işbirliği yapan siyasal İslamcılar için de “abdestli kapitalizm” diyorum. Kur’an diyor ki; “Dünya hayatı sizin için aldatıcı bir metadır, ona tapmayın.” Meta, bir Kur’an kavramıdır. Marx’ın Das Kapital’in temel kavramlarından birincisi metadır. Das Kapital “meta nedir” diye başlar…”29
Şimdi sıra geldi Kur’an’daki “bahçe sahipleri” ile “Âdemoğulları”ndaki tarla/mal/mülk hırsını izah etmeye. Eliaçık her iki kıssayı birbirine bağladı ya ondan sonra şöyle yorumlamaktadır: “Demek ki Kabil bir bahçe sahibidir. “Bahçe sahibi” olmak ise, malum, Kur’an lisanında “mülk hırsını” ifade eder. Ve doğrudan “vesveselerin anasını” somutlaştırır. Şeytan, dört yoldan yaklaşarak insanı mülk hırsına kaptırır: Soldan (servet), sağdan (siyaset), önden (şehvet) ve arkadan (şöhret)… Bunların hepsi mülk hırsını ifade eder ve biz Âdemoğullarının ayağının kaydığı yerlerdir. Bunların hepsinde de Âdemoğlu iktidar hazzı yaşar. Kabil, emeği olmadan, Allah’ın tüm insanlar için yarattığı temel üretim aracı olan toprağa ve ondan biten ürüne sahip olmaya kalkışmıştı. Emeği olsa bile ihtiyacından fazlasına da sahip olmaya yeltenerek toprağın etrafını çevirmişti. Kamu (insanlık) mülkünü kişiye özel “bahçesi” haline getirmişti. Böylece mutlak kişi mülkiyeti dönemini başlatmıştı.”
Artık İhsan bey’in önünde durmayın! Âdemoğulları kıssasındaki, başka hiçbir masajı görmeden “sol”, “sosyalist” bağlamlı; “..iktidar..”, “..emeği..”, “…üretim aracı…”, “…ihtiyac…”, “…Kamu…”, “…mülk…”, “…özel…”, “…mülkiyeti dönemi…” kelime ve bunlara dayanan “…Kabil, emeği olmadan, Allah’ın tüm insanlar için yarattığı temel üretim aracı olan toprağa ve ondan biten ürüne sahip olmaya kalkışmıştı. Emeği olsa bile ihtiyacından fazlasına da sahip olmaya yeltenerek toprağın etrafını çevirmişti….” Yorumlarıyla; mülk/mülkiyet/toprak/mal sahibi “abdestli kapitalistleri” dümdüz! Edecektir.
9- Âdemoğulları Habil-Kabil’in ihtilaf sebebi:
Bu açıklamalardan sonra Âdemoğullarının kan dökme sebebini izah etmek kaldı. Bakın TDK ait “çit” kelimesi ne için lazımmış, anlayalım!.. “Demek ki Kabil, kardeşi Habil’e “Bu bahçe benim, vermem” dedi. Bahçesinin etrafını “çit” ile çevirerek özel mülkiyeti haline getirdi. Habil ise buna karşı çıkarak, burada herkesin, özellikle de yoksulların hakkı olduğunu söyledi. Yerlerin ve göklerin mülkiyetinin Allah’a ait olduğunu, topraktan, sudan, ateşten, ağaçlardan, meyvelerden tüm insanların eşit yararlanma hakkı bulunduğunu söyleyerek bunları kendine ait kılamayacağını söyledi.”
Sayın Eliaçık ne güzel inşa etmiş kıssayı! İstediği gibi yazıyor, konuşturuyor!.. Sanırsınız “Sanki “gayb bilgisi” almış veya “Tayyi mekân” yapmış! Eliaçık’ın bu indî yorumlarına bakarsanız; yeryüzünde yaşayan Âdem ve onun ehline, koskoca dünya dar geldi ve Kabil her yeri boş dünyada özel mülk “bahçe” sahibi olup, bu yerde rant kazandı, etrafında da başta Habil olmak üzere o kadar yiyici insan dolu ki, mahsulatı korumak için etrafını “çit”le çevirdi? Merak ettik, Kabil’in “çit”le çevirdiği “bahçe” acaba kaç yüz/bin/bin/milyon/v.s dönümdü? Bu Âdemoğulları, Allah’ın bomboş arzını paylaşamayıp, çitle çevirdikleri yetmedi, bir de yer kavgası yaparak cinayete sebep verdiler. Üstelik Kabil’in mülküne ortak çıkmaya çalışan Habil, kendisinin Kabil tarafından öldürülmesine karşılık vermeyecek kadar munis ve muvahhid biri iken; "Andolsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan (bile) ben sana, öldürmek için el uzatacak değilim. Ben, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım."30 Mal/mülk/toprak için, abisi Kabil’le ayrı düştü. Bu ayrılık o kadar şiddetliydi ki, Kabil “bahçe”nin etrafını çit ile çevirmek zorunda kaldı.
Okuyucu, Eliaçık’ın “bahçe”li, “çit”li muazzam hayal gücü karşısında erimekte! ve anlattıklarını sorgulayamamaktadır. Mesela “Habil ise buna karşı çıkarak, burada herkesin, özellikle de yoksulların hakkı olduğunu söyledi.“ diyen, Sayın Eliaçık’a, kıssada ortada olmayan yoksulları nereden buldun da hakkını Habil’e savundurmak kaldı, diye soramamaktadır. Mesela, soramamaktadır, Habil’in sürüleri için, eşit yararlanılma ve yoksulların hakkı yok mu veya nerede diye!?..
Eliaçık’ın bütün bu anlattıklarını baz alarak şu tespitini bir daha hatırlatıyoruz. “Kıssadan “Ne yaptı?” sorusuna “Cinayet işledi, adam öldürdü” cevabını alıyoruz. Fakat “Niçin öldürdü? Sebep neydi?” sorusunun cevabı orada verilmiyor.” O halde sizin verdiğiniz cevaplar; Kur’an’da yok, Tevrat’ta yok, Kadim İslam kaynaklarında yok. Siz bu kadar detayları dolayısıyla cevapları nereden buldunuz?
10- Geleneği tahfif:
Efendim biz bunu Tevrat ve indî görüşlerimizle böyle olduğunu tahmin ediyoruz derseniz, o halde Kadim tefsir kaynaklarının görüşlerini tahfif ettiğiniz şu satırları bilginize sunarız. Onlar sizin yaptığınızdan başka bir şey mi yapmışlardı?.. “…Peki dedim aynı derste “Kabil Habil’i niçin öldürmüştü?” Klasik dindarın “zihin dünyasının maddesi” cinsellik olunca cevap da aynıydı: “Kız yüzünden öldürmüştü!” Âdem kıssasında “Ayıp yerleri göründü, cennet yapraklarıyla örttüler” ifadesi çıplaklık ve cinsellik çağrıştırdığından mıdır nedir, mesele dindarın zihnide hep cinsellik odaklı yer etmiş. Hâlbuki bu şeytanın vesvesesine uyarak “mülkiyet ihtirası içine girdiklerini daha sonra anlayarak utandılar ve yaptıklarına mazeret aradılar” manasında, kıssanın tamamında olduğu gibi sembolik ifadelerdir. Gerek Âdem, gerekse Âdem’in iki oğlu (Habil-Kabil) kıssasında cinsellikle ilgili bir gönderme bulamıyoruz.”
Bakınız! Eliaçık’ın “ti”ye aldığı bu görüşlere karşın, Kadim tefsir kaynaklarındaki ihtilaf sebebi beşerî ve indî olarak nasıl düşünülmüştür kaynaklardan alıntılayalım. “Allah Teâlâ, zaruret hali mevcut olduğu için Hz. Âdem’in erkek çocuklarının kız çocuklarıyla evlenmesini emretmişti. Ve söylendiğine göre; Hz. Âdem’in, her batından bir erkek bir de dişi çocuğu doğuyordu. Habil’in bacısı çirkin, Kabil’in bacısı güzeldi. Kabil, öz kardeşini tercih etmek istedi. Hz. Âdem ise buna müsaade etmedi. Ancak Allah’a birer kurban takdim etmeleri gerektiğini; kimin kurbanı kabul edilirse; Kabil’in bacısının onun olacağını bildirdi. Habil ve Kabil kurbanlarını sundular. Habil’in kurbanı kabul edildi. Kabil’in ki kabul edilmedi.”31
İbni kesir ve Razî’den yaptığımız bu alıntıdan da anlaşılacağı üzere müfessirlerin hemen tümü aynı görüşü savunarak; ilk insanın üreme ihtiyacı üzerinden çıkan “evlenilecek kız” meselesinin, Âdemoğullarının ihtilaf sebebi olduğunu ileri sürmüşlerdir. Onların fikirleri de Âdem-yaratılış kıssası üzerinden göndermelerle bulunmuş çözümlerdir. Eliaçık ile bu müfessirler arasında yorumlama tekniği açısından pek farklılık yoktur. Diledikleri gibi davranarak sonuca varmak, yani metodsuzluk metodu!... Bu yüzden ortaya çıkan açıklar yeni İsrailiyat nevi rivayetlerle doldurularak hedefe varılmaya çalışılmıştır.
11- Kabil’in Kurban’ın kabul edilmemesine “Sol” “Sosyalist” yorumlar:
Âdemoğullarının neden kavga ettiğini kendince sarih! Bir biçimde açıklayan Eliaçık, geride kalan diğer sebep, Kabil’in, Kurbanın kabul edilmemesini de İndî biçimde şöyle izah etmektedir: “Kabil’in sunusunun (kurbanının/yakınlaşma isteğinin) kabul edilmemesinin sebebi işte buydu. Bahçesinden getirdiği ürün, maddeye şekil verdiği değil; maddeye sahiplendiği ürün idi. Kendi yaratmadığı, başkasının hakkından kendi mülkiyetine geçirdiği ürün idi. Ele geçirme, hırsızlık ve gasptan elde edilmiş ürün idi. “İnsan için emeğinden başka hakkı yoktur” (Necm; 39) ilkesine aykırı şekilde elde edilmişti.”
Anlaşılacağı üzere müellifin bu yorumlarının ne Kur’an’i dayanağı vardır ne de mantıkî başka açıklaması. Müellif tamamen indî yorumları üzerinden sonuca varmaktadır. Kabil’in tavrını yorumlarken çıkardığı sonuca bakınız: “…Ele geçirme, hırsızlık ve gasptan elde edilmiş ürün idi…” Kendi yazıp kendi karar veriyor! “hırsızlık”, “gasp” “ele geçirme”; peki, bunları nasıl belirledin!
Mesela kardeşler arasında ihtilaf ettikleri maddi konulara dair şöyle bir tartışma endeksli diyalog hatıra getirmemektedir. “Benim ve yoksulların hakkı olan payımı/toprağımı ver” “O kız benim hakkım” “Sende benim istediğim kızı veya tarlayı veya bahçeyi, v.s istemeseydin!.. Onlara haksız yere göz dikmeseydin! V.b gibi… Neden, Kur’an ve Tevrat’taki Âdemoğulları kıssalarında, kardeşlere dair böyle bir tartışma anlatımı yok? O halde siz Sayın Eliaçık ve Kadim eserler sahipleri, nasıl icat ediyorsunuz bu ileri sürdüğünüz sebepleri ve bunlar üzerinden Habil-Kabil diyaloglarını diye sormamız gerekmektedir.
Oysa Kur’an-ı Kerim’de, her iki kardeş arasında, Eliaçık’ın, Âdemoğullarının ihtilafına dair ileri sürdüğü sebebin aksine bir sebeple ilgili diyalog geçmektedir. "Allah, ancak muttekîlerden kabul buyurur" Bu müttakilerin vasfı nedir? Kur’an’daki karşılığı nedir gibi üzerinde durulması gereken konular Eliaçık tarafından es! geçilmektedir. Varsa yoksa “bahçe” mal, mülk ve “çit”!
Bakınız Kadim İslam kaynakları Ademoğulları kıssasında geçen “..kâle innemâ yetekabbelullâhu minel muttekîn” "…Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder" dedi”32 ayeti ile ilgili olarak kullukta Takva hususuna nasıl eğilmişlerdir. “Takva birçok şeyi ifade eder: 1) İnsanın, yaptığı ibadetlerde kusur edeceği endişesi ve korkusuna düşerek, elinden geldiği nispette kusurlardan korunması... 2) İnsanın, yaptığı taatları, Allah rızasını istemenin dışında, herhangi bir maksat için yapmaktan korunması... 3) İnsanın, ibadetlerinde, Allah'tan başkasının ortak olmasından ittikâ edip, korunmasıdır... Bunlar, gözetilmesi ne kadar da güç ve zor olan şartlardır! Bu kıssa(Âdemoğulları) ile ilgili olarak şu da söylenmiştir: "O iki kardeşten birisi kurbanını, malının en güzelinden seçmiş, diğeri ise malının en adisini kurban olarak sunmuştu.”33
Kadim tefsir kaynakları “Sol”, “sosyalist” bakış olmaksızın nasıl çözümler sunmuşlardır dikkat ediniz! Habil ve Kabil’i mülkiyet için kavga ettiren zihniyete karşın, Kadim gelenek, onların ihtilafında önemli olan hususu nasıl dile getirmektedirler. "O iki kardeşten birisi kurbanını, malının en güzelinden seçmiş, diğeri ise malının en adisini kurban olarak sunmuştu.” Yorumunu yaparak; şu rivayetleri sunmaktadırlar: “Kabil'in sunduğu kurban, bir demet başaktı. Çünkü Kabil, ekini olan bir kimse idi. Bu demet başağı ekinleri arasında en bayağılardan seçmişti. Hatta bunlar arasında iyi bir başak görünce, onu alıp ovalamış, tanelerini çıkartıp yemişti. Habil'in sunduğu kurban ise -koyun sahibi olduğundan dolayı- bir koç idi. O bunu, koyunlarının en iyileri arasından seçmişti.”34
Gördünüz mü modern ve kadim geleneğin Âdemoğulları kıssasındaki ihtilaf sebebine yaklaşımdaki tutumlarını? Kadim gelenek en azından adil davranmaktadır Çünkü alıntı yaptıkları, dayandıkları Tevrat verilerine uygun davranarak her iki tarafı mal sahibi olması üzerinden indî bir senaryo oluşturmaktadırlar. Oysa Eliaçık, tamamen keyfi davranışlar içersinde kafasındaki şablona göre senaryo üretmektedir. Tamamen metodsuz, kıstassız!...
Eliaçık, Âdemoğullarından birini mal sahibi, diğerini “baldırı çıplak” yapıp “proleter” isyanlar yazarken; kadim gelenek ikisini de mal sahibi yapıp Allah’a kullukta/ibadette “takva” olgusunu ön plana getirmektedirler. Peki, kendinize sorun bakalım! Kim bu kıssayı “solak” okuyor/yorumluyor.
Sayın Eliaçık, Âdemoğulları kıssasından başlayıp; Âdem ve bahçe sahipleri kıssası üzerinden hep sosyal yorumlar çıkarmaktadır. Buna dayanak olarak şu tespiti yapmaktadır. “Kıssadan “Ne yaptı?” sorusuna “Cinayet işledi, adam öldürdü” cevabını alıyoruz. Fakat “Niçin öldürdü? Sebep neydi?” sorusunun cevabı orada verilmiyor. Bunun için Kur’an’ın diğer başka kıssalarına bakmamız gerekiyor.”
12- Eliaçık’ın Âdemoğulları kıssası yorumunda itibar etmediği bir kıssa Yusuf kıssası:
Başka kıssaya bakmak fikrini öne sürerken; Tevrat’a müracaat edip inanılmaz yöntemlerle çıkardığı “bahçe”den, “bahçe sahipleri” kıssasına geçiş yapan Eliaçık’a, göremediği bir diğer kıssayı hatırlatıyoruz. Yusuf kıssası.
Binaenaleyh Kabil’in, Habil’e olan olumsuz tepkisinin altında manevi, duygusal temelli; kıskançlık, hased ve kin olgusunun yattığını da görmek gerekmektedir. “Haset, kendisiyle yerde ve gökte Allah’a isyan edilen ilk günahtır. Gökteki İblis’in Âdem’e olan hasedi, yerdeki ise; Kabil’in Habil’e olan hasedidir.”35
Bu kıskançlık, haset ve kin olgusunu ve olumsuz sonuçlarını, Kur’an’ın beyan ettiği bir diğer kıssada da Yusuf kıssasında da rastlamaktayız. Bu yönüyle her iki kıssanın birlikte anlaşılmasında yarar bulunmaktadır kanaatindeyiz. Yusuf suresindeki Ademoğulları kısası ile benzeşen ayetler şöyledir: “(Kardeşleri) dediler ki: Yusuf’la kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir…. Yusuf’u öldürün veya onu (uzak) bir yere atın ki babanızın teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra da sâlih kimseler olursunuz!”36
Yusuf kıssasının, kardeşlerin kıskançlığının anlatıldığı bu ayetlerinde; kıskançlığın aynı zamanda kardeşleri Yusuf’u öldürmeyi kastetmeye kadar vardığını gözlemlemekteyiz. Âdemoğulları kıssası ile Yusuf kıssası bu açılardan birbirine benzer anlamlar taşımaktadır.
Yusuf kıssasında da Âdemoğulları kıssasında –rivayetlerinde- olduğu gibi ortada mal, mülk, kız, v.b maddi unsurlar yoktur. Olay tamamen manevi, duygusal ortamda kıskançlık, kin ve nefret ekseninde ve çok olumsuz sonuçlara sebep olacak şekilde gelişmektedir. Eğer Yusuf’un(a.s) bazı kardeşlerinin –Ruben ve Yahuda-37 önerileri olmasa o da Habil gibi öldürülmüş olacaktı ki, bu katlin de tek sebebi, sevgi üzerinden yapılan kardeşler arasındaki kıskançlıktır. Ortada mal, mülk, para, kız, v.b maddi olgular yoktur.
İşte yalnızca duygusal olan bu durum –sevgi- bile insandaki hırsı, ihtirası, kin ve nefreti dolayısıyla kıskançlığı gündeme getirmektedir. Kur’an hased/kıskançlığın olumsuzluğunu şu ayetleri ile beyan etmektedir. “..Yoksa onlar, Allah'ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara hased mi ediyorlar?”38 “Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler.”39 “De ki: "Siz asla bizim peşimize düşmeyeceksiniz! Allah daha önce sizin için böyle buyurmuştur. "Onlar size: Hayır, bizi kıskanıyorsunuz, diyeceklerdir. Bilâkis onlar, pek az anlayan kimselerdir.”40 “Ve hased ettiği zaman hasetçinin şerrinden.”41
Âdemoğulları kısasında anlatılan kardeşlerden Kabil’deki kıskançlık, hased vasfına karşılık kardeşi Habil yumuşak huylu halim-selim bir insandır. Çünkü o abisinin öldürme tehditlerine rağmen muvahhid çizgisini bozmadan ona maruf ‘u tavsiye etmektedir. “Diğeri de "Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder" dedi” ayetindeki ifade Habil’in, Allah’a itaatkâr bir kul olduğunun yansıması sözler olarak gözükmektedir. Arkasından gelen ayetlerdeki uyarıları, kardeşini kötü iş işlemekten uzaklaştırmak için sarf ettiği çabaların aksülameli gibidir. “"Andolsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan (bile) ben sana, öldürmek için el uzatacak değilim. Ben, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım."42
Hz. Yusuf’ta kendisini öldürmeye kasteden kardeşlerine karşı aynı mütevazı, muvahhid çizgide değil midir? “(Yusuf) dedi ki: "Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir."43
Sonuç:
Sözün özü! Kur’an’ın “Yaşayan Kur’an” ya da “Yaşanan Kur’an” olması için kıssaların yorumlarına taklalar! attırıp onları solak! Okumak gerekmez. Kıssalar her yönüyle yaşanılan ortama uyar ve hitap eder. Yeter ki bizler onları kale alalım. Onları yaşamak için okuyalım. Böyle olduğu takdirde kıssalar bizi eğitir ve öğretir. Öğüt ve ibret verir. “Âdemoğulları” ve onların yaşadıkları sorunları bu gün bizler de yaşamıyor muyuz? Hem bireysel hem toplumsal olarak. O halde ortaya çıkan maddi-manevi tüm sorunlarda, Allah’ın emrine muhalif, Kabil’ce! Çözümler yerine, Habil’ce çözümler üretmeliyiz! Allah’a kullukta Habil’ce “muttaki” kullardan olmalıyız. Bilmeliyiz ki, Cenabı Hakk, Kabil’ce “takvasız” kulluk edenlerin kulluklarını “kurban” kabul etmez. Habil’ce “muttaki” olanların kulluklarını “kurban” kabul eder. İşte bunları yaparsanız Âdemoğulları kıssasının amacını yerine getirmiş “Yaşayan Kur’an”ı hayata geçirmiş “Yaşanan Kur’an” yapmışsınız demektir.
Dipnotlar:
1- http://strongsnumbers.com/hebrew/7704.htm; D.İ.A, “Habil ve Kabil” maddesi c. XIV, s.376
2- Taberî, Tarihu’r-rusûl ve’l- mülük “Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, c.I, s.178.
3- İmam Kurtubi, el-Câmiu li-Ahkâmil’l-Kur’an,c. IV, s.161.
4- Ali Şeraiti, medeniyet Tarihi, c.I, s.141.
5- http://ihsaneliacik.wordpress.com/2010/03/03/ademin-iki-oglu-kabil-habil-kissasi-ne-anlatiyor-yeni/
6- http://tr.wikipedia.org/wiki/Psikolojik_manip%C3%BClasyon
7- İhsan Eliaçık, Yaşayan Kur'an, C.II, s.446.
8- https://www.haksozhaber.net/author_article_detail.php?id=13138
9- İhsan Eliaçık, A.g.e, C.II, s.445; https://www.haksozhaber.net/author_article_detail.php?id=13138
10- İhsan Eliaçık, Yaşayan Kur'an, C.II, s.447.
11- http://ihsaneliacik.wordpress.com/2008/04/09/soylesi-nida-dergisi/
12- http://www.haber10.com/makale/18853
13- D.İ.A, c. XIV, s.378; D.İ.B, A.g.e, c. II, s.254.
14- Tevrat/4Tekvin/2-4.
15- D.İ.A, c. XIV, s.376.
16- D.İ.A, c. XIV, s.376.
17- Tevrat/4Tekvin/3-8.
18- http://strongsnumbers.com/hebrew/7704.htm
19- İngilizce-Türkçe, Teknik Terimler sözlüğü, Field maddesi, s.322.İstanbul–1967.
20- http://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?id=8&mc=1&sc=4; http://tur.scripturetext.com/genesis/4.htm
21- Kitabı Mukaddes, .s.4, Kitabı Mukaddes şirketi, İstanbul-1981; Kitabı Mukaddes, .s.4, Kitabı Mukaddes şirketi, İstanbul-2006.
22- Kur’an/5Maide/27-29.
23- Kur’an/5Maide/31.
24- Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, c. IX, s.36.
25- İmam Kurtubi, A.g.e, c. IV, s.167-173; Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c. IX, s.36.
26- İhsan Eliaçık, A.g.e, C.II, s.445;
27- Tevrat/4Tekvin/3-4.
28- Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c. IX, s.27.
29- http://ihsaneliacik.wordpress.com/2010/04/15/soylesi-y-aktuel/
30- Kur’an/5Maide/28.
31- İbn Kesir, Muhtasar Kur’an-ı Kerim tefsiri, c.I, s.548; Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c. IX, s.27.
32- Kur’an/5Maide/27.
33- Fahruddin Er-Râzi, A.g.e, c. IX, s31.
34- İmam Kurtubi, A.g.e, c. IV, s.160.
35- Afif Abdülfettah Tabbâra, Kur’an’da peygamberler ve peygamberimiz, s.63.
36- Kur’an12Yusuf/8-9.
37- Ruben bunu duyunca, Yusuf'u kurtarmaya çalıştı: "Canına kıymayın" dedi…. (Yahuda) "Gelin onu İsmailîler'e satalım. Böylece canına dokunmamış oluruz. Çünkü o kardeşimizdir, aynı kanı taşıyoruz." Kardeşleri kabul etti. Tevrat/36Tekvin/21-27.
38- Kur’an/4Nisa/54.
39- Kur’an/2Bakara/109.
40- Kur’an/48Feth/15.
41- Kur’an/113Felak/5.
42- Kur’an/5Maide/28.
43- Kur’an/12Yusuf/92.
YAZIYA YORUM KAT
Tevratın ve Yahudi masal kitaplarının (kabala) bu kadar savunulduğu, Kurana referans olarak Tevratın esas alındığı bir yazı. Tevrat olmasa Kuran anlaşılmaz bir kitapmı olacaktı sn. yazar. İsrailiyete teslim olmak değilmidir bu. Dinimizde adı bile geçmeyen habil ve kabil isimlerine muhtaçmıyız.
Yanıtla (1) (0)yazılanlara bakıyorum da, cengiz bey sağolsun uğraşmış, yazmış. Hakikaten ihsan eliaçık son günlerde bir şeylere oynamaya başladı görünüyor. Olur olmaz her şeyi yok sayması, ısrarla her kıssayı -eleştirmeyelim tarzında söylemiyorum- farklı anlamaya çalışması hatta bu konuda kafasını patlatması, olmadık sonuçlar çıkarması eleştirilmiyor da, cengiz beyin -ki tanımam- söyledikleri eleştiriliyor. Ben, cengiz bey'in eleştirilerini hafif bile görüyorum. Çünkü mevzu, islam ümmetinin Kur'an algısı. Bu konuda içimizden birileri çıkıp da, olur olmaz şeylere işaret eder, yanlış yollara götürür, bunu da hür düşünce olarak lanse edersek en büyük ihaneti yapmış oluruz Kur'an'a?
Yanıtla (0) (0)Beyler, bayanlar, lütfen Kur'an üzerinden geçinen, bugüne kadar öğrendiklerimizi eleştiren değil, ti'ye alan, kendisini dev aynasında görmeye başlayan insanları tanıyalım ve birazcık izzetimiz varsa, en azından bu insanlara da yazılarla hadlerini bildirelim. Ben, Cengiz Bey'i bu konuda samimi görüyor, eleştirilen dili konusunu da, gönlünde ve beyninde yer eden Kur'an sevgisine bağlıyorum...
Habil ve Kabilden ve onların sunduğu takvalı kurbandan bahseden bir yazar, habil olmak için azmetmeli (bu yazı başlığı altında şu ana kadar olan vakıaları açmıyorum, kapattım) ve daha takvalı bir kurban (emek) suna bilmeli ve bizlere örnek olmalı.
Yanıtla (0) (0)Kabil gibi donanımlı bir varlık karga dan bir şeyler öğreniyorsa, kendini ilime vermiş birisi sadece bir satır yazan bir yorumcudan da veya form yazısı yazan yorumcudanda bir şeyler öğrene bilir.
Şuan için aklıma elenler bunlar...
Selametle...
Selamün aleyküm, Yazımız hakkındaki “……iktibaslar vasıtasıyla etraflı ve güzel bir yazı inşa etmişsiniz….” değerlendirmeniz ve “…samimi eleştirileri…”leriniz için teşekkür ediyorum.
Yanıtla (0) (0)*******************
Şu tespitiniz bizim için önemli ve makuldür: “…lakin yorumlarınızdan eliaçık'a karşı "düşmanlık" beslemediğiniz, aksine onu bir kardeşiniz olarak görüp onu ıslah etmeye çalıştığınız anlaşıyor. eğer öyleyse, bu denli sert ve haşin bir üslub kuşanmak niye? niye gerçekleri ortaya döküp bırakmıyorsunuz da bir de yazarın benliği için kırıcı yorumlar ekliyorsunuz?...”
********************
Size göre yazar için “…benliği için kırıcı yorumlar” nelerdir? Örneklemeler yapar ve doğru gördüğünüz kırıcı olmayan şekilleri beyan ederseniz, bundan “kendimiz” ve herkes için bir ders veya sonuç çıkaralım.
***********************
“….eliaçık için allah'a dua edebiliyor musunuz? edebiliyorsanız, eyvallah. ama edemiyorsanız husumet tohumlaşmış aramıza bulaşmış demektir…” tespitiniz yanlıştır. Her Müslüman gibi “ben” değil “biz” olarak dua etmekte ve bunda herhangi bir istisna yapmamaktayız.
**********************
“….husumet tohumlaşmış aramıza bulaşmış demektir….” tespitiyle “Husumet” gibi ortama yakışmayan bir kavramı kullanmanız da çok yanlış bir davranıştır. Bu davranışınız “okuyucular nezdinde” sanki iki yazar arasında husumet olması gerektiği sonucuna çıkar veya sonucunu çıkartır. Böyle bir değerlendirme “samimi” yapılmış olsa bile çok yanlıştır. Yazınızdaki diğer tespitinizle zıttır. “…lakin yorumlarınızdan eliaçık'a karşı "düşmanlık" beslemediğiniz, aksine onu bir kardeşiniz olarak görüp onu ıslah etmeye çalıştığınız anlaşıyor. Dolayısıyla yazan kişilerin, yazılarının tartışılması ya da “müzakere” edilmesi çok normaldir. Bundaki üslup ise “görece”dir. “…sert ve haşin bir üslub kuşanmak…” tespitiniz gibi….
*************************
Bütün bu tespitlerden sonra sizin yazınız için yaptığımız “samimi” değerlendirmeyi ”…olumsuz karşılamazsınız…..” Allah’a ema
değerli cengiz duman kardeşim, uzun yazınızı tek solukta okuyup bitiriverdim. tevrat'a, rivayetlere ve eliaçık'ın tezine yaptığınız iktibaslar vasıtasıyla etraflı ve güzel bir yazı inşa etmişsiniz. lakin, kuşandığınız bu haşin üslubu gereksiz bulduğumu belirtme ihtiyacı hissettim.
Yanıtla (0) (0)eleştiri taneleri tabiatı itibariyle yolumuzu aydınlatan lambalar hüviyetinde, lakin eleştirenin "polemikçi" bir üslub takınması ve karşı tarafı yerin dibine sokmaya çalışması, hele ki metinden buram buram damlayarak cismanileşiyorsa, vallahi canımı sıkıyor. eğer hicvettiğiniz muharrir "düşman" olarak nitelediğiniz bir kimseyse, anlayabilirim. lakin yorumlarınızdan eliaçık'a karşı "düşmanlık" beslemediğiniz, aksine onu bir kardeşiniz olarak görüp onu ıslah etmeye çalıştığınız anlaşıyor. eğer öyleyse, bu denli sert ve haşin bir üslub kuşanmak niye? niye gerçekleri ortaya döküp bırakmıyorsunuz da bir de yazarın benliği için kırıcı yorumlar ekliyorsunuz?
mustafa islamoğlu'nun güzel bir kaidesi vardır: "eğer eleştireceğiniz kişi için dua edebiliyorsanız eleştirin." sizi vicdanınızı yoklamaya davet ediyorum, eliaçık için allah'a dua edebiliyor musunuz? edebiliyorsanız, eyvallah. ama edemiyorsanız husumet tohumlaşmış aramıza bulaşmış demektir.
hem edebilseniz de edemeseniz de üslubunuz tam bir "polemikçi"nin üslubu. kardeşin kardeşe yönelteceği ideal üslubtan çok daha keskin. umarım samimi eleştirilerimi olumsuz karşılamazsınız.
Selamün aleyküm, aynı noktayı sonucu konuşuyor gibiyiz. Bendeniz ne "kız" ne "çit"li önermeleri kabullenemiyorum. Kur'an ve Tevrat ifadelerinden, sunulan Kurban'ın kabul edilerek Habil'in, Allah nezdinde Kabil'e göre saygınlığa ulaşmasının Kabil'de oluşan hasedinin, katle yol açtığı kanaatindeyim. Sizinle farkımız nerede doğrusu anlayamadım. "..Bence Kabil ile Habilin ruh profilleri gözardı ediliyor.Kuranda geçen konuşmalardan bu profiller çizilebilecekken neden yapılmıyor?.."ifadenizi açarak bu profilleri çizer misiniz? Ortak noktayı o zaman yakalayabiliriz. Allah'a emanet olun
Yanıtla (0) (0)Size kapitalistsiniz veya sosyalistsiniz demedim, kızım sana diyorum gelinim sen anla hesabıyla hareket ettim.Burada "kız" siz olmaktasınız :)
Yanıtla (0) (0)Nefis her ademoğlunda her zaman var , Habil de de vardı şüphesiz.Fakat ben sana el uzatmayacağım, kavga etmeyeceğim diyen birisini de başka birisinin nefsi yüzünden öldürüldü demek çok kolaycılık geldi bana.Burada çekici kılınan nedir acaba? Tevrata göre Habilin kabul olunan kurbanı mı?Yoksa birilerinin birinin başarısını hazmedememesi mi?Bence Kabil ile Habilin ruh profilleri gözardı ediliyor.Kuranda geçen konuşmalardan bu profiller çizilebilecekken neden yapılmıyor?
Yok efendim kız için kavga etmişler, yok o da değil "çit"li bahçe için kavga etmişler.Açıkcası şunu da söyleyeyim zaten kıssada büyük bir tahrifat yapılmakta,olmayan kavga var gibi gösterilmektedir.Habil olduğu söylenen öldürülen kardeşin kavga yapmadığı zaten kuranda söylenmektedir.Sana karşılık vermeyeceğim diyor kardeşine.Ben "bir kavga olmuş da biri kavga sonunda ölmüş" bu gibi yalanlara inanmıyorum.Herhalde herkes bu tahrifatı görebiliyordur.Adam öldürme psikolojisi inceleneceğine nelerle uğraşılmakta.Evet bugün abdestli kapitalistler büyük başarılar elde etmiş olabilirler,onların zıttı olduğunu sanan "çit"li ve ayrıca abdestli sosyalistler onlardan daha da mızmız olabilirler.Birileri işleyeceği komplolara, cinayetlere bahaneler aramasınlar hele bunu kitabına uydurmanın sancılarını hiç çekmesinler.Kimse kimsenin başarısına engel değil, kimse kimsenin RIZKINA da engel değil.Amaçları adam öldürmek olan hastalıklı ruhların sığındığı bu basit söylemleri bırakmak gerekir.Başarı isteyen çalışmalıdır, fiili ve sözlü duasını yapıp Rabbinden sonucunu beklemelidir.RIZK isteyen Allah'tan istemeli ve hayırlısını istemeli ve bunun için çabalamalıdır."Yok benim Rızkımı amanın da kapitalistler kapmış, haydaa varın savaşalım da hakkımızı alalım" mantığı kendine hiç bir kurani dayanak bulamaz.Bulamıyorlar da zaten.Allah'ın herkese taksim ettiği rızkı beğenmeyenler her şeyden önce oturup düşünmeli biz nerede hata yaptık da Allah bize bunları reva görüyor, başkaları neden refah içinde yaşıyor da biz fakirlik içinde yaşıyoruz demeliler.Bir takım kodamanlara itaat edip her şeyi putlaştıran bir toplum kusuru kendi zihniyetlerinde aramalılardır.Zihinleri putlara köleleştirilmiş toplumlar elbette birilerinden daha az mal-mülk edinecektir.Ha bu değildir ki bu mal-mülk vs. hakkından fazlasını alan haklıdır.Ben okuduğum kitabımda ne kapitalist Kabili ne de sosyalist Habili görebiliyorum.
Yanıtla (0) (0)İllaki ademoğulları kıssasına mal,toprak,altın,iktidar,kız,evlat vs. şeyleri sokarak kıssayı kendi akıllarınca bir yöne çekmeye çalışanlar akıl sadece sizde var, biz de yok, öylemi?Herkesi kör sağır bilip kendinizi akıllı mı sanıyorsunuz anlamadım?Elbette hayatta her şeye birileri tarafından bir yorum getirilebilir.Buna bir itirazımız yok.Bunlar içinde günah işlemek de var.Günah işleyenler kendilerince bunlara sebepler ortaya sunabilirler.Allah'ın belirttiği hususlar dışında adam öldürmenin hiç bir makul sebebi yoktur.Onun içindir ki adam öldürme konusunda kitabımızda en ağır cezalar verilmiştir.Gerek dünyada gerekse ahirette kınanmış olan bu suçun cezası en ağır cezalardandır.Kıssada sizin değindiğiniz konulara ağırlık verilmemiştir.Çünkü adam öldürmenin sebebi olamaz.Ancak adam öldürmeye iten ruh hali deşifre edilmiştir kıssada ki üzerinde durulması gereken konu budur.Zira bir insan adam öldürmeyi kafasına koymuşsa kendince bir sebep bulacaktır zaten.Gözünün üstünde kaşı vardı öldürdüm diyecektir yada bilmem bana yan gözle baktı öldürdüm diyecektir yada sizlerin dediği gibi mal,toprak vs. bir şeyler diyecektir.Yani iş yeterki o olsun bir sebep bulacaktır mutlaka kendince.Meşhur hikaye bilmeyen yoktur.Öğretmenin birisi sınıfta bir çocuğun sürekli arkadaşlarıyla kavgalı olduğunu farkeder.Bu çocuk sürekli mızmızcılık etmekte, kavga çıkarmakta, arkadaşlarının eşyalarına ve kendilerine zarar vermektedir.Bir gün öğretmen tahtaya uzun bir çizgi çizer ve bu çocuğu yanına çağırır.Der ki bu çizgi benim başarım der ve ona derki haydi beni geçmeye çalış daha büyük bir başarı elde et.Çocuk hocasının çizdiği çizgiyle başlar oynamaya.Çizginin bazı yerlerini siler, bazı yerlerini karalar, yapmadığı kalmaz.Öğretmen sonra çocuğu yerine oturtur ve yeniden uzun bir çizgi çizer,ilk çizdiği çizgiden uzundur bu ve derki gördünmü karalamadan,silmeden, şöyle böyle yapmadan da bir çizgiden daha uzun çizgi çizilebiliyormuş der.
Yanıtla (0) (0)Selamün aleyküm, "aselam571" kardeşim, "Ben aşağıda açıkladım, itirazlarını yazarsanız mutlu edersiniz bizleri...." demişsiniz doğrusu seviyenize ulaşamadık. Bu hususta aciz kaldık. İsminizi bile "kod" veya "rumuz"layarak yolladığımıza göre yazınızda aynı telden! çalmakta galiba... Ne dediğinizi bizim anlayacağımız şekilde sarahaten; "nesnel" olarak "çit"li veya "çit"siz, ifade ederseniz memnun oluruz. Malum biz anlatmak için sayfalar dolusu yazıyoruz, sizin, hiç olmazsa malum form yazınızdan birazcık daha fazlacık! yazınızı hem de tarafıma yollayarak bizleri istifade ettirmenizi gerçekten istirham ediyoruz. Allah'a emanet olun.
Yanıtla (0) (0)Selamün aleyküm, "...klasik anlayıştan farklı bir yorum getiren yazarlar neden kınanıyo anlamıyorum tek tip bir düşünceye mahkum ediliyoruz.." derken aslında "tek düşünce" sahibi olmadığınızı ihsas ediyorsunuz. On üç sayfalık yazımızdan, İhsan Eliaçık'ın gittiği yolun yanlış, Ademoğulları kıssası hakkında öne sürdüklerinin dayanakları yok, gayri sahih, indî ve manipülasyon olduğunu anlamamışsanız, mutlaka sizi ikna eden şikayet ettiğiniz! "tek düşünce" harici bir düşüncenin size hakim olduğu anlamı çıkar. Dolayısıyla "...burda ihsan hocayı savunmama gerek yok o zaten kendini ifade ediyo..." ifadeniz sizi bu anlamda yalanlar. Birkaç sayfalık internet yazısı ve bir paragraflık meal/Tefsir ifadesi ile İhsan beyin ne dediğini anlayabilmiş, buna mukabil kadim tefsir kaynakları, Tevrat ve bunların harmanı olan naçizane onüç sayfalık yazımız hakkında "..sizin eleştirileriniz mantıklı gelmedi..." gibi "dev"! yorum yapabiliyorsanız, siz İhsan beyi de anlamak bir yana onu da aşmışsınız demektir. Kolaycılık sizin fehminizi açmaz. Bizim Ademoğulları kıssası hakkında yazacaklarımız bitmedi. Eliaçık'ın modern yaklaşımı yanında Kadim geleneğin "ifrat" nitelikli İsrailiyat yorumlarına reddiyemiz olan "ÂDEMOĞULLARI (HABİL-KABİL) KISSASI TEFSİRLERİNDE “İSRAİLİYAT” FACİASI" başlıklı yazımızı da ondan sonrakileri de Lütfen mukayeseli anlamaya çalışarak okumaya gayret gösteriniz. Lütfen! kolaya talip olmayınız. Kitap, tefsir, sözlük, kaynaklar araştırarak delilleri ile mukayeseli şeyler bulmaya çalışınız. Allah'a emanet olun.
Yanıtla (0) (0)"biz bu konuda acze düştük siz açıklarmısınız"
Yanıtla (0) (0)Evet Ağabeyim acze düşmüşsün.
Ben aşağıda açıkladım, itirazlarını yazarsanız mutlu edersiniz bizleri.
Selametle...
sn cengiz bey
Yanıtla (0) (0)yazınızı okudum sizin eleştirileriniz mantıklı gelmedi ayrıca uslubunuzda yazar ihsan eliaçık alışılagelmiş tefsirden farklı güncel bir yorumda bulunması neden bu kadar tepkinizi çekti anlamadım burda ihsan hocayı savunmama gerek yok o zaten kendini ifade ediyo ben şuna dikkat çekmek istiyorum kuran yorumları üzerine bugune kadar alışılagelen klasik anlayıştan farklı bir yorum getiren yazarlar neden kınanıyo anlamıyorum tek tip bir düşünceye mahkum ediliyoruz
Selamün aleyküm, "...Siz takvayı nesnelleştirmeden yaşayacağınızı mı düşünüyorsunuz, kurbanı nesnelleştirmeden verebileceğinizi mi düşünüyorsunuz, iman ettik demekle iman ettiğinizi mi düşünüyorsunuz...."
Yanıtla (0) (0)"...metafizikten bir nebzede olsa nesnel gerçeklere geçebiliriz. Ve ikisini bir arada yürüte biliriz...." demektesiniz. O halde geçiniz ve bu hususta görüşünüzü sununuz. "...insanların mal, mülk, altın, at, kadın, toprak, iktidar sevgisinin olması ve bunların nesnel manada onlarda olması lazım Allahın çekici kıldığı şeyler olmadan nasıl kin olacak, nasıl mal sevgisi olacak tövbe olacak açıklarmısınız." biz bu hususta acze düştük, siz açıklarmısınız.
Şimdiden teşekkürler. Allah'a emanet olun.
Kuranda "Kabilin bahçesi varmıymış" diyorsunuz , Öyleyse Kabilin hiçbir şeyi yokmuş, Habilin hiç bir şeyi yokmuşta bunlar arasında ne yüzünden tartışma çıkmış, nefislerini olmayan şeyler mi harekete geçirmiş. Yok olan, var olmayan şeyler yüzünden mi kardeşini öldürmüş. O zaman bu insanları Allahın çekici gösterdiği şeyler etkilememiş mi?
Yanıtla (0) (0)“içindeki öldürme, kıskançlık, kin, takva, Allah'a yakınlaşma ibadette usul, pişmanlık, tövbe, karganın öğreticiliğinde Allah'ın öğretmesi, daha nice öğüt ve ibretler bağlamında mı almak gerekmektedir” demişsiniz.
Şimdi kin, takva,tövbe vs.. anlatılıyor burada demişsiniz, bunlar olması için ağabeyciğim insanların mal, mülk, altın, at, kadın, toprak, iktidar sevgisinin olması ve bunların nesnel manada onlarda olması lazım Allahın çekici kıldığı şeyler olmadan nasıl kin olacak, nasıl mal sevgisi olacak tövbe olacak açıklarmısınız. Kabil kardeşini yok olan var olmayan şeyler için mi öldürdü, kin duydu, haset etti nefsi yokmuydu?
Ağabeyciğim Sizin tefsirinizin doğru olması için ilelebet geçerli olan mala mülke altına kadına ata (binek) ihtiraslarla bağlantılı olan insan oğluyla ilgili ebediyen geçerli bir yorum getirmeniz gerekmektedir. İnşallah metafizikten bir nebzede olsa nesnel gerçeklere geçebiliriz. Ve ikisini bir arada yürüte biliriz.
Selametle.
“Bilmeliyiz ki, Cenabı Hakk, Kabil’ce “takvasız” kulluk edenlerin kulluklarını “kurban” kabul etmez. Habil’ce “muttaki” olanların kulluklarını “kurban” kabul eder. İşte bunları yaparsanız Âdemoğulları kıssasının amacını yerine getirmiş “Yaşayan Kur’an”ı hayata geçirmiş “Yaşanan Kur’an” yapmışsınız demektir.”
Yanıtla (0) (0)Demişsiniz yazınızın son bölümün de…
Son yorumunuzda da..
“Dolayısıyla Habil ve Kabil’in Kurban takdimi bir olaya –kız/toprak/mülkiyet- istinaden değil elde ettikleri rızıklara istinaden, şükür/hamd olarak sundukları bir Kurban olmalıdır. Olayın bu perspektifte algılanması Kur’an anlatımlarına daha uygundur kanaatindeyiz." Ne dersiniz?... Allah'a emanet olun.” Demişsiniz.
Siz takvayı nesnelleştirmeden yaşayacağınızı mı düşünüyorsunuz, kurbanı nesnelleştirmeden verebileceğinizi mi düşünüyorsunuz, iman ettik demekle iman ettiğinizi mi düşünüyorsunuz.
Ağabeycim , şimdi muttaki olarak vereceğiniz bir kurban; nesnel manada hadi sizin dediğiniz gibi olsun kız / toprak / mülkiyet olarak düşünmeyelim peki ne olarak düşünelim, kurbanı infak teriminin parçası olarak düşünürsek yani zamanını canınını ilmini vermek nesnel bir şeyler vermek değilmidir. İlmin zamanın canın mülk yönü kesb yönü yokmudur. İlmini veren mülkten hiç açıklama yapmaz mı, zamanını veren mülkten bir habermidir, zamanda mülk değilmidir, canını verenin canı mülk değimlidir, nesnellikten hep mi uzaktır bu kıssalar.
Ağabeyciğim sizde bu kıssaları yorumlarken lütfen şunu göz önünde bulundurun, insana kıyamete kadar sürecek bazı hasletler verilmiştir, hatta bu hasletleri kıyametten sonra bile sürdüreceklerdir maalesef, mesela mal sevgisi, kadın sevgisi, altın sevgisi kibir kibirlerinden mesela mahşerde bile secdeye gidemeyecekler, mesela kalpte iki sevgi olmaz hesabıyla mal, altın , kadın sevgisi maalesef öbür tarafta Allah sevgisine dönüşmeyecektir.
Cengiz Duman kardeşimizin son yorumuna kesinlikle katılıyorum. Artık bu paradokstan müslümanların kurtulması gerekir. Artık uydurma ikiz kardeş evlenmeleri hikayelerini unutalım.
Yanıtla (0) (0)bundan dolayı sizden özür dilerim sayın cengiz duman hocam.yazınızı okumak çok güzeldi, uzun ama güzeldi.Allah çalışmalarınızda muvaffak kılsın.Haksız yere yapılan eleştirilere kulak asmayın.Meyve veren ağaç taşlanır demiş aşağıda birileri.Burada asıl taşlananın kim olduğunu görüyoruz.Mustafa İslamoğlu ile İhsan Eliaçık hakkında yapılan eleştirilerde kullanılan üslubu eleştirenler, İhsan eliaçık ile İslamoğlu arasındaki farkı görmeleri gerekir.İslamoğlu eleştiriye açık birisi , araştıran ve geleneğe bağlı, hiç bir zaman "ben yaptım oldu" diye ortalarda gezinmez.Eliaçık ise zaten anlatmaya gerek yok, tam zıt karakterde birisi.Onun için bunlar önemli değil, kurana söyletmek istediğimi zorlamalarla nasıl söyletirim onun derdinde, "ben yaptım oldu" ekolünün türkiyedeki kurucusudur.En azından bir metod belirlese de metoduna göre eleştirsek sayın eliaçığı.O da yok.Yazarın dediği gibi tek bir cümleyle. "Metodsuzluk metodu"
Yanıtla (0) (0)Tevrat’ın ekseriyetle tahrif ve tebdil edildiği, tahrif edilmediği ve kısmen tahrif edildiği yönünde üç ayrı görüş bulunur; bir dördüncüsü yoktur. Örneğin İbn-i Hazm, el-Karafi ve İbnu’l Kayyim, Tevrat’ın ekseriyetle tahrif ve tebdil edildiği; İbn-i Haldun ve Makrizi, tahrif edilmediği; İbn-i Teymiyye, Elmalılı Hamdi Yazır ve Süleyman Ateş ise kısmen tahrif edildiği yönünde görüş beyan ederler. (Baki Adam; Tevrat)
Yanıtla (0) (0)Dolayısıyla Kur’an’ı açıklamada önceki kitaplardan gerektiği kadarıyla yararlanılabilir. Örneğin Kur’an’da kısaca geçen bazı konular, Tevrat’ta daha geniş yer tutar. Bunun en avantajlı yanı, Kur’an’ın önceki kitapları nasıl tasdik ettiğini görerek ve göstererek, Kur’an’ı daha iyi tanımak ve tanıtmaktır. Ayrıca bu, halkı sömüren servet-perest din adamlarının kitabı nasıl tahrif ettiklerini anlamımızı sağlar.
Bu bakımdan gerek Tevrat’ta gerekse İncil’de açlardan, yoksullardan, kölelerden, hulâsa ezilenlerden yana tavır alan, mal yığıp servet biriktirmeyi eleştiren, adaletten, eşitlikten ve özgürlükten söz eden ayetleri alıp kullanmakta hiçbir beis yoktur. Aksine Kur’an’ın “Musaddık” oluşu, daha önceki kitaplarda -ve dolayısıyla kendinde- mündemiç olan bu ruhu ayakta tutmayı gerektirir ki, böylece asıl meseleye gelmiş bulunuyoruz:
Selamün aleyküm, "Ademoğulları (Habil-Kabil) kıssası ve mesajları " başlıklı "Haksöz dergisi" için hazırlamış olduğumuz yazımızdan; İhsan eliaçık, Ali Şeriati ve Kadim tefsir kaynaklarının Ademoğulları kıssasının anlaşılması bazında düştükleri asli yanlışı vurgulayan şu pasajı tefehhüm ve tefekkürünüze sunuyorum. "Kur’an ve Tevrat’taki, Âdemoğulları kıssasında, Kurban dolayısıyla ihtilafın açığa çıktığı beyan edildiği halde Kurban sunulmasına neyin sebep olduğu açıklanmamaktadır. Bu çok önemli bir husustur. Âdemoğulları kıssasının İsrailiyat ve mitolojik anlatımlarla dolmasının asıl sebebi de belki de budur. O halde şöyle bir yorum getirebiliriz. Allah, tefsirlerde dile getirildiği gibi Âdemoğullarından, herhangi bir olaya istinaden –Kız, Toprak/mülkiyet, v.s-Kurban istememiştir. Onlar bunu tamamen kendi kulluklarının gereği olarak yapmışlardır. Nitekim Tevrat’taki Kurban takdimi sahnesi anlatımındaki ifade böyle bir durumu ihsas ettiriyor. “Günler geçti. Bir gün Kayin(Kabil) toprağın ürünlerinden Rab'be sunu getirdi. Hevel/Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi.” Dolayısıyla Habil ve Kabil’in Kurban takdimi bir olaya –kız/toprak/mülkiyet- istinaden değil elde ettikleri rızıklara istinaden, şükür/hamd olarak sundukları bir Kurban olmalıdır. Olayın bu perspektifte algılanması Kur’an anlatımlarına daha uygundur kanaatindeyiz." Ne dersiniz?... Allah'a emanet olun.
Yanıtla (0) (0)Cengiz kardeşim sizlerin yazılarını her zaman takip etme ve haliyle de okuma imkanım olmuyor! Yine de sizleri takip etmeye çalışıyorum. Yaşamsallaştırma açısından önemli olan Kur'an okumalarının içerisinden gelen bir kişililiğiniz var(Bilgi Vakfı, Kurr'an Sempozyumları vs.) Süpekülartif derken mudarım şuydu; Sizlei okumaya çalıştıkları halde belli tecricilikten geçmeyen çevremide bulunan bazı arkadaşlara anladıkları ve de anlayamadıkları oranda kendi açımdan tercüman olmaya çalıştım. Başka bir kastım yoktu. Birde alıntıladığınız cümlenin diğer kısımlarının tarafımdan yanlış bir dizgi hatası olarak yorumma eklenmiş olduğunu kardeşime izah etmiş olayım. O cümleden kadtım siz değil diğerleriydi! Özrümü kabul eder, selamlarımı sunarım! Allah'a emanet olunuz!
Yanıtla (0) (0)“İnsan, hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır..."
Yanıtla (0) (0)Rüştü kardeşimiz olayı bu cümleyle özetlemiş aslında. Karşı taraftan duymak istediğinizi dinliyorsunuz, yapacak bir şey yok. Benim gerildiğimi filan da yok, sizin telaşınız üzre kullandım o ifadeyi. Çünkü her yorumdan, her kavram açılımından bir şeylerin ellerinizin altından çekilivereceği korkusunu yaşıyor ve asıl eleştirmeye çalıştığım konulara parmak basmak istemiyorsunuz. Âlemi kör herkesi sersem sanmak huyu da maalesef bizim camiada bir hayli fazla.Bilgiyi paylaşmanın usulünü,bilgiyi pazarlayanlar öğrenmek zorunda.Aksi halde bu itiş kakışla kimsenin bilgiye talip olacağı ve kimsenin örnek olunacağı filan yok.Had bildirici,ötekileştirici,kahredici,yok sayıcı,insan aklını manipüle eden,düşünmenin önüne engel koyan,tekelci,sanki kendisini vahiy geliyormuşçasına iddialı çıkışlar yapan,Müslümanlar için argovari ifadeleri kullanmaktan çekinmeyen,birbirlerine karşı şefkati çok gören bir üslupla nereye varılır ben bilemem.Şunun altını çizelim;Eliaçık’ın görüşleri mutlak değildir ve doğru,bugünün aklına hitap eden bir söylemi yoktur;o yüzden de her aklı-selim sahibi onun söylemlerine rezerv koyarak yaklaşır.Fakat dikkat etmek gerekir:Onun söylemlerinin benzerleri R.Rıza,Afgani,Abduh,İkbal vb.lerinde de vardır.Onları geçmişin öncü şahsiyetleri olarak takdim edenler bugünün elan yaşayan insanına haksızlık etmemelidirler;çünkü o da bir çaba içindedir,düşe kalka yol almaya çalışmaktadır.Bunları söylememiz onu her görüşüne eyvallah çektiğimiz anlamına gelmez.Bilgi paylaşımı ve eleştirisi yapılırken kullanılan dile,geliştirilen üsluba işaret etmeye çalışıyoruz.Biraz daha dikkatli bakarsanız ne demeye çalıştığımı anlarsınız.Eliaçık’a düşünsel anlamda en sert eleştiriyi yapan insanlar da onu yazılarını okuyanlardır;ama şahsileştirmeden,tahfif etmeden,kırmadan,dökmeden.Bir arkadaşımız söylemiş,onun yazılarını yayımlamayarak yok saymak da herhalde bu camiaya özgü bir şey,kaçamak yapıp okumanız bu gerçeği değiştirmiyor.
cengiz duman ın yazılarını uzun yıllar takip etmekle birlikte haksöz haber sitesinde çıkan neredeyse tüm yazılarını okuyan biri olarak şunu söylemek istiyorum.
Yanıtla (0) (0)ihsan eliaçık ile aynı çıkarımları yapmamak aynı noktada buluşmamak eliaçık ın müslümanlığına halel getirmez. kutuplaşma oluşturacak eleştirlerden kaçınmak gerekiyor. ama cengiz bey uzun zamandır ihsan eliaçık a karşı giriştiği bu çabanın pek olumlu olduğunu düşünmüyorum. eliaçık ın müslümanlara kazandırdığı çok şey olduğuna inanıyorum, oda bizim bir değerimiz kardeşimizdir. ama cengiz bey in eliaçık ı ötekileştirme gayretini kendi ayağına kurşun sıkmak olarak değerlendiriyorum. meyve veren ağacın meyvesini toplarken lütfen ağacı taşlayarak zarar vermeyelim. kardeş olmayı başaramıyorsak hakaret ve ithamlardan uzak duralım . elbetteki eleştireceğiz ama fikirleri , şahısları değil. saygılar sunuyorum
Ademoğulları kıssasında bence iki görüş taraftarları yanlış düşünüyor. Zira İhsan Eliaçık gibi İslam ile sosyalizmi neredeyse aynı yolun yolcusu gibi göstermeye çalışanlar ile Allaha zaruret isnad eden diğer yanlış anlayış.
Yanıtla (0) (0)Cinayet sebebi kız olamaz. Zira zaruret insanlar içindir , Allah için asla böyle bir şey söz konusu olamaz.Bu yüzden kızkardeşlerle evlenme hikayesi bence çok yanlış.Sebep bu değil. İnsanlığın üremesi meselesi bu yolla olmamıştır. Allaha Ensest ilişkiye izin verdi demek doğru değildir. Allah insanlığın üremesini İbni Arabi'nin belirttiği gibi farklı bir yolla yapmıştır.
İhsan Eliaçık hocanında her kıssadan sosyalizme bir yol çıkarma arayışıda tutarlı değil. Onun arayışı ister istemez , Cengiz Duman Kardeşimizin yukarıdaki yazısındaki çelişkilerini doğuruyor.
"Söylenenleri komplovari değerlendirmeniz günlük siyasete fazla enerji harcamanızdan olabilir." demişsiniz, ortada bir komplo yok, gerçeğin dile getirilmesi var, asıl bu cümleyi kurarak siz bir komploya girişmişsiniz.Söylenen gerçekler sizi sinirlendirmiş olabilir.Sinirlenmenize gerek yok, gerçekler acıdır.Kim ki kurana batıl bir yorum yoluyla bir şeyler dedirtmeye kalkarsa altında kalır.İhsan eliaçık sadece kıssa falan filan demedi, kuranda ne kadar kavram varsa onlarla oynamaya başladı.Merak etmeyin ihsan beyi de takip ediyoruz.Son icraatleri cennet ve cehennemi manuple etmek oldu.Cennet ve cehennem de yokmuş.Sırada ne var acaba,cennet de cehennem de yoksa, kıyamet de yoktur, ahiret de yoktur.Ona göre belki Allah'da yoktur(Haşa!).A bakın gördünüz mü islamı pek seven(!) yazarımız böyle bir atraksiyon yaparak ateistlere de seslenmiş olur ,değil mi?Ah ne güzel oldu, materyalist evrimciler bayram ederler, müslümanları da bozduk diye.(...)
Yanıtla (0) (0)Samimiyetölçermetreniz mi var elinizde? Yeni bir kavram oluşturalım sayenizde. Yorumlarımız elbet benzer olacak, çünkü mevcut yazılar da hedef kişi,işlenen konular ve mantık da aynı.Bunu niye görmüyorsunuz sayın dostum? Mesele kıssa ve mucize ama kıssalar Kur’an’da geçmiyor diyen birileri de yok.Problem,farklılık Kur’an’ı okuma biçiminde.Birey olarak kendi imanınız kuvvetlendirmek için Kur’an’ı nasıl anlamanız lazım ona mı kafa yoracaksınız;yoksa anlama dair kendi sorunlarınızı hallettiniz de başkalarının Kur’an’a rağmen olduğunu söylediğiniz yanlışlarını;”Yaşasın buldum!” havasıyla ispat etmeye mi koyulacaksınız?Kaldı ki böyle bir ispat da yok,iddia var.Söylenenleri komplovari değerlendirmeniz günlük siyasete fazla enerji harcamanızdan olabilir.Dikkat edin,müslümanız şunun şurasında,kullandığınız ifadeler itham edici.Bizim ise inanca müteallik hiç değerlendirmemiz olmadı buralarda.Kabak tadı,tıfıl,sallamalar,salatalık,bağnazlık,meydan okumalar,hodri meydan gibi sözler aklıma gelenler.Bir müslümanın başka bir müslümana söyleyeceği sözlerse bunlar eyvallah.Sayenizde argo kültürümüz de bir hayli zenginleşti.Şunu söylemek niye zor:”Kıssa konusunda vs. şimdilik benim kanaatlerim bunlar.”Son olarak söyleyeyim ki:Nuh,Musa,Yusuf,Yunus vb.kıssalarda verilen mesajların birebir karşılıkları Hz.Muhammed’in hayatında var ve bugün de birebir cereyan ediyor.Verilen mesajları tarihin bir dönemine sıkıştırmak yerine-ki asıl tarihselcilik budur,alıp bugüne uyarlamak niye kabahat olsun?Bugün sorun mal mülk gaspıdır,sosyal dengesizliktir,eşitsizliktir vs.kıssalar da bu şekilde,özellikle kavramlardan yola çıkılarak değerlendirilebilir.Metin bir yere gitmiyor;anlama dair tartışma söz konusu ve kavramlar ve zengin kültürümüz buna müsaade ediyor.
Yanıtla (0) (0)Telaş etmeyin dostlar,bu din inanan her kes için..Kim ki onun anlamını kendi indi mülahazalarıyla daraltıyor,iyi yapmıyor,Bu Eliaçık için de böyle merak etmeyin.Ama bir fark var;o illa böyledir demiyor,böyle düşünüyorum diyor,tercih sizin.
Sayın Mehmet bey hakikaten ben boşunamı çırpınıyorum iş sizin dediğiniz gibimi''İHSAN ELİAÇIK'IN DEDİĞİNE GELMEK''lakin aktarmalı seferler beni yoruyor direk Karl Marks a uçsam Das Capital Kur'an ı anlamada önemli bir yardımcı veya tevratı referans alırsam kadın veya şehvet Sigmond Freud a dahi alternatif uçuşlar düzenlenebilir.Seyyid Kutub'a göre ki referansı Kur'an tarihteki bütün mukatele ve mücadeleler hakkın ve batıl mukatelesi veya mücadelesi yok ırkmış yok mal mülkmüş veya toprakmış gibi yorumlar tamamen gündem saptırmak ne malum İhsan Eliaçık ın haşr 7. ayeti tefsir ederken Reşid Rıza dan ilham almadığı.Gerçeği itiraf edin diyorsunuz edeyim'' gerçek yalnızca Allah'tan gelendir''
Yanıtla (0) (0)evet onu da olmamak lazım!!!
Yanıtla (0) (0)***
bu arada kenan beyin yorumlarını okumaktan da bıktım.hep aynı şeyler, sevgili cengiz hocamız ne zaman bir yazı kaleme alsa ihsan eliaçık hakkında, bu hemen atlıyor konuya, canhıraş bir şekilde bazen konudan oldukça uzak fuzuli, gündem değitirmeye yönelik eleştiriler yapıyor.cengiz beyin her yazısını takip etmeye çalışıyorum, ama bu kadar da olmaz ya, hakikaten gerçekten diyorum olmaz yani,sevgili arkadaşlar cengiz beyin geçmiş yazılarına ve bu yazılara yapılan yorumlara bakarsanız ne demek istediğimi anlıyacaksınızdır.hep muhalefet hep muhalefet, konunun içeriğine hiç bakmadan hep muhalefet, sayın kenan beyi samimi bulamıyorum çoğu zaman.
Selamün aleyküm, Salih bey; "Görebildiğim kadarıyla Cengiz Duman bazı süpekülatif konuşlara girmekle birlikte, sonradan elde ettikleri tarihselciliklerini ve Kur'an'da insanların sadece iman etmelerine yönelik olarak bahsedilen mucize türü şeyleri inkara yöneldiğinden olacak sizde sevine duruyorsunuz." cümlesini açmanızı istirham ediyorum.Allah'a emanet olun.
Yanıtla (0) (0)Hep Allah tarafından korunmuş Kur'ana vurgu yaptık. Onu öncelikle bir hidayet kaynağı ve temel kaynak olarak gördük. Onda sonradan oluştura geldiğimiz sosyal, siyasal ve kültürel konumumnuz için deliller devşirmedik. Rabbimiz ne murat ettiyse beili bir hikmet içre ona o gözle bakmaya çalıştık. Yani Kur'an'la yola çıkıp, süreçte ise onu arkalarına atanlar gibi olmadık. Daha sonra ise onda 'şuyok, bu yok!'safsatalar içerinde olmadık. Onu hem önderimiz Muhammed'in ve hem de bizlerin terbiye edicisi ve tedricen eğiticisi olarak gördük! Diğerleri bunu böyle yaptılar ise, sorun yok! Ya eğer öyle yapmadılar, satl ondan kuuru kuruya siyasi söyle apartmaya çalıştılar ise, şu anda geldikleri ve gelecekleri nokta da pek iç açıcı olmayacaktır. Tabii ki İslam benim, opnun, bunun, şunun tekelinde değildir. Herkes girebilirde çıkabilirde! Kimseye bu dinin kapısını kapatmıyoruz. Ama herkes haddini bilmeli ve eğri oturup doğruyu konuşmalı. Bu doğru illa da Kur'andaki doğru olmayabilir. "Ben veya biz Allah'ım bizxen istediğine rağmen kendimize çağdaş ideolojilerle birlikte hareket etmeyi reel politik zeminde daha uygun buluyoruz ve bundan dolayı da zemin oluşturmak için fakrlı bir okuma i,çerisne girdik!" denilse mesele kalmaz! Ama farklı ve yanlı okuma olacak ve ayrıca da mahalkleye zarar verme olacak! Bunda ahlak nedir aranmaz! Hakka tabi olanlara selam olsun!
Yanıtla (0) (0)Bir defa kimse sizi niye ve neden sosyalist olduğunuzu sorgulamıyor. Nasıl ki düşünce özgürlüğünüz var ise, istediğiniz şekilde din, mezhep ve gurp bağlamında görüşleriniz serdetme, muhatabına iletme ve yayma hakkınız var. Bunu hiç kimse engellemez, engelleyemez de! Zaten İslam düşünce özgürlüğünü/zü teminat altına alan yegane inanç ve düşünce formudur! Haksızlık etmeyelim diğer inançlar ve çağdaş ideolojilerde hatırı sayılır bir çaba sarfediyorlar amma, bu hep sonuçta nedense konjönktürel olup reel poliik durumlara kurban ediliyor. Bununda izahı kolaydır nihayetine uzun soluklu olamadıklarından hemencecik sonuç almayı murat ettiklerinden! Görebildiğim kadarıyla Cengiz Duman bazı süpekülatif konuşlara girmekle birlikte, sonradan elde ettikleri tarihselciliklerini ve Kur'an'da insanların sadece iman etmelerine yönelik olarak bahsedilen mucize türü şeyleri inkara yöneldiğinden olacak sizde sevine duruyorsunuz. Nedenine gelince İslam'da eh artık beşeri bir din ve giderek te müntesiplerini de kendilerine görev verilenler tarafından sekülerleştirlmek istenmektedir! Ama hevesleri kursaklarında kalacak; Allah baki, insanlar ise fanidir! Ali Şeriati meselesine egelince; Biz gelenekçilik ve modernsitlik dışında duran ıslah ehli Müslümanlar kim olursa olsunlar hiçbir şahsiyeti putlaştırmayız, sadece anlamaya çalışıırız. Ali Şeriati bir değer olmakla birlikte o da bizler açısından yanlış ve doğrularıyla değerlendirilir. Bizim öyle bir tür putumuz yok, olamaz da! Haksöz'e kadar gelmişsiniz, ayağınıza sağlık teşekkür ederiz amma, bu camiada gelenekçi zorbalıklarla birlikte modern tandaslı zorbalıkları -Kemalist oligarşiyi- ifşa konusunda Haksöz ve Özgür-Der elini taşın altına atmış belki de tek harekettir. 28 Şubatlarda sözde İslami devrimciler korkudan verilme tiriplerine geçtikleirinde sırf Rabbin rızasını kazanma uğruma bizler meydanlardaydık, bunu kendilerinin de bilmesi gerekir. Hoş biz ulu orta ve ülke ve toplum bağlamını bildiğimziden kimseye İslam devrimi önermedik...
Yanıtla (0) (0)Uğur kayanın dikkatine: "İBNU’S-SEBİL: Sözlükte [ابن السبيل ] “Yolun oğlu” demektir. Genelde “yolda kalmış” olarak çevrilen bu deyim aslında “Yolu (önü) kesilmiş, düşürülmüş” dediğimiz şeydir. İbn sözcüğünün “bina yapmak” kökünden geldiğini düşünürsek belki bir fikir verebilir. Yoluna adeta bina yapılan, önüne engel çıkarılan, yolu kesilen” manası buradan gelir. Demek ki İbnu’s-sebil deyimini kendini ifade ve gösterme imkanı elinden alınmış, başkasının kadrine uğramış, önü kesilmiş, düşürülmüş olarak anlamak icap eder. Bugün için örneğin siyasî mülteciler, suç çetelerinin eline düşenler, haksız yere zorla borçlandırılanlar, beyaz kadın tacirlerinin, organ mafyasının, kaçak insan avcılarının eline düşenler, rehin alınanlar vs. bu sınıfa girer. Zaten İbnu’s-sebil diye daha çok dışarıdan gelip de o günkü Mekke’deki “Kabe çetesinin” (Ebu Cehil, Umeyye bin Halef, Velid bin Muğire vs.) yani Mekkeli tefeci bezirganların eline düşenler kastedilmekteydi. (İ. Eliaçık; Yaşayan Kuran, Haşr:7. ayet tefsiri, inşa yayınları, ist. 2007.)
Yanıtla (0) (0)ihsan eliaçığın dediğine geleceksiniz boşuna çırpınmayın ve gerçeği itiraf edin. Abduh, Reşit rıza burnunuzun dibinde ama görmek istemiyorsunuz, haliniz ibretlik vessalam.
Selamün aleyküm, Sayın Rüştü Hacıoğlu yazdıklarınız Ademoğulları kıssası ile "kelalaka" şeylerdir. Bu Demogoji, polemik ve spekülesyonlarla ancak İslami sol- İslam sosyalizmine çıkılır. Sayın Eliaçık ile birlikte size de "çit"siz yollar diliyorum.
Yanıtla (0) (0)çit: kamusal alan adı verilen, insanların hayatlarını onurlarını kaybetmeden sürdürebilecekleri yaşamsal kaynakları edinmelerini mümkün kılan üretim alanlarını, pazar çarşıyı çevreleyip imtiyazlılar dışında girişi vize yahut da pasaporta bağlanmış yaşamalanı olarak da isimlendirilen ortamı çevreleyen görünür görünmez engel. çit, doğrudan şeçkinliğin belirgin ayıracıdır. çit, imtiyazlılığın bayrağı, ast-üst, aşağı-yukarı, ateş-toprak...üstünlük ayıracıdır. çit, kimi zaman başörtüyü çıkarmaya zorlanmak, kimi zaman başörtüsü üzerine peruk takmaya icbar edilirken özensizce takıştırılmış peruğun altından müslüman olduğunu simgeleyen sembolün gözükmesiyle meydan okumaya devam etme hali hiç değilse buğz aşamasıdır deyip, bu düzeyde de olsa direnmeye sebebiyet veren duvardır, istersen dı wall de! amirinin şaçma emrine "şaçmalama!" demeye engel olan bariyerdir. emir kulluğunu içselleştirmeye yardımcı olan sinirleri alınmışlık hali, egemenlerin rahat uyumasını mümkün kılan sakinleştiricidir. kimi zaman sarayı çevreleyen sur, kimi zaman garnizonu çevreleyen tel, çoğu zaman "ekmek evini" çevreleyen vizesiz geçilemeyen gazzedir. çit, rolsroysun simsiyah sathında parıldayan sümüklü şoparların birer çift kara göz yansıtıcısıdır. sınıfa girdiğinde minicik yürekleri parçalayan milli güvenlik dersi komutanının takkesidir. ekmek için dilenen dilenciye savrulan "allah versin!" dir. bir önceki gün ilaçlama yapılan fabrikadan içeri girmesi engellenen işçi-köle ile haşere arasındaki ilginç benzerliktir. ve uzar giderken ilginç olmayanı tüm bunları birbirine reva görenlerin ademin çocukları oluşlarıdır; ama böylesi bir anlatımın "dinsel jargon" umuza aykırılığından ötürü, olan bitenin vahametinden ziyade jargonumuzu korumanın ehemmiyetine binaen yaptığınız upuzun izahatınızı paragraf doldurmayan ama baldırı çiplakların tüm gününü işgal eden zavallılığına karşılık gelebilecek mukayeseyi yapmış olmamızdır ki, kibrimizden arınmışken hatadan arınmamıza engel tam da bu kafa karışıklığımızdır...
Yanıtla (0) (0)Aleyküm selam, Uğur kardeşimizi tebrik ediyorum. Çok güzel bir örnek sunmuştur. Cenabı Hakk, tefekkür, tefehhüm ve tefeyyüzünüzü arttırsın ve daim etsin. Allah'a emanet olun.
Yanıtla (0) (0)Menar sahibi Reşid Rıza Kur'an da infak ve tasadduk edilecek zümrelerden biri olan ve klasik eserlerde yolda kalmış, yolcu biçiminde yorumlanan ibnusebil(yoloğlu)ifadesini yola terkedilmiş,köprüaltı,sokak çocukları biççiminde yorumlayarak kanaatim o ki maruf bir güncelleştirme yapmıştır.
Yanıtla (0) (0)İllaki farklı olmak gerikiyorsa veya illaki modern insanı tatmin edecek bir güncelleştirme yapılacaksa (yukarıdaki örnekte olduğu gibi) bari sadra şifa olsun.
Bu nevi örnekler Kur'an'ın niçin ilk defa Mekke ye indiğini daha anlaşılır kılıyor doğrusu .Efendimizin ve ashabın bu nevi fikri fantezilere sevk edecek entellektüel(okuma,yazma)özelliklerinin olmayışıda manidar.
Selamün aleyküm, "...sizin eleştiriniz kıssanın yanlış yorumlandığından ziyade, yanlış yorumlayanın maksadını açığa çıkarma hedefi güden peşin bir yargının izleğini ortaya koyduğunuz izlenimi uyandırmaktadır..." Bu cümlenizdeki "yanlış yorumlandığından ziyade" tespiti bizce yanlıştır. Dikkat edildiğinde ibranice de dahil, üzerinde ayrıntılı olarak durup delillendirerek kıssanın yanlış yorumlandığını beyan ettik. Yani öncelikle yanlışları vurguladık Arkasından bu yanlışların bir sefere mahsus olsa normal addedilebileceğini ancak Yunus kıssası, İsrailoğullarının deniz geçişi kıssası, Hz. Musa'nın kaya mucizesi kıssası, üzerinde ayrıca çalıştığımız Hz. Musa'nın Asa'sı ile ilgili kıssalarda da hep aynı yanlışlar devam ettirilmiştir. O halde bu kasıtlıdır ve bir amaca yöneliktir. Ne Kur'an'da ne Tevrat'ta yeri yokken Çit uydurup, çitle başlayıp; yaratılışın başlangıcında yoksulların savunulmasından bahsetmek, Ademoğulları kıssasının manipüle edilmesi demektir. Bunun arkasından da İslam sosyalizmi, İslami sol gibi, sol'la, sosyalizm ile İslamı tariflemek, birlikte göstermeye gayret etmek neye hizmet etmekse biz ona karşıyız. Bunu da yazılarımızla hooop! diyerek karşı çıkmaktayız. Bir okur olarak sizlere düşen, Eliaçık'ın Meal/tefsirindeki bir paragrafı dodurmayan açıklaması ile İnternet'teki, adresini verdiğimiz bir kaç sayfalık yazısını bizim yazımızla mukayeseli anlamaya çalışmanızdır. Sadece bu... Bakın bakalım! Kur'an'da, Kabil'in bahçesi varmıymış, Tevrat'a karşı çıkarken, niye ona müracat etmiş. Onda da olmadığı halde nasıl bahçe kotarmış! neden Kabil'e bahçe tahsis için yırtınan! TDK sözlüklerinin çitlerinde gezinen kişi, Habil'in sürüsünü görmemiş. Neden Bahçe sahipleri ile Ademoğulları kıssası arasında bağlantı kurarken Yusuf suresi ile kurmamış. Birinde Ademoğulları birinde Yakupoğulları... Her ikisinde de kardeşler arası çatışma anlatımı var. Asıl olan Kur'an bazında kıssayı yorumlamak. Biz de bunu yapmaya ve en azından okuyucuları uyarmaya çalıştık.
Yanıtla (0) (0)Hz.Muhammed kabağı severmiş(!),sünnete tabi olmak lazım.Mademki kıssalar için neler düşündüğüm merak ediliyor(Kıymet-i harbiyesi yoksa bile!),söyleyeyim:Kıssaları bu denli malumat yığınıyla boğmak anlam darlığına icbar etmek olması gereken değil.Kimse tarihi,tarihi verileri araştırmak zorunda da değil.Eldeki metin yani Kur’an, Arapça bilmeyenlere dahi okuyucusu için mesajlar vermek zorunda.Aksi halde evrensel olma iddiası su götürür.Bugünden bakarak,sahip olduğum dille okuduğum Kur’an’dan, kıssaların geçmişte yaşanmış olayları birebir anlatmadığını çıkarıyorum.Yüzlerce yıl öncesinin yaşanmış olaylarını var olan dille üç beş ayetle sınırlandırarak anlatmak Kur’an’a özgü bir şeydir ve onu muciz kılan da budur; bu aslında bütün dillerde var olan bir husustur.Rahatsız olduğunuz semantik,anlam bilim,dil sanatları bunun içindir.Bu benim kabahatim değildir;tarih,İslam kültürü anlama dair tartışmalarla şekillenmiştir..Kur’an’ı harfi harfine yorumlamak olması gereken değildir.Bu doğrultuda ortaya çıkabilecek sorunlarla alakalı örnekler bolca var Kur’an’da. Zahiri,Batıni,fıkhi,tasavvufi vs. okumalar bu sıkıntıların şekil bulmuş hali değil mi?Bunları daha önce de söyledim,rahatsız olmuşsunuz ama olsun.Tekrar da fayda vardır.Murat kardeşimiz öyle demişti bir vakit.Ayrıca yakaya yapışmak haddimiz değil ama bunu Cengiz dostuma bir hatırlatsak;sürekli Eliaçık’la uğraşan,onun yakasına yapışan ben miyim,İslamoğlu ile keza?Hodri meydan havası kimlere çalınıyor,bilim bunu mu gerektiriyor?İki de bir delilden bahsediliyor;Kur’an’ın kendisi delil zaten,başka yerlere ne hacet?Kur’an’ın apaçık,anlaşılır,mübeyyen,mufassal olduğunu kimler söylüyordu pardon?Yıllardır bunu seslendirenler kimlerdi sahi?Biz bu alemi tanırız,Cengiz dostumuzu da;yeni yetme değiliz.Yıllardır anlama konusunda yapılan tartışmalara birebir şahidiz.Ama öyle anlaşılıyor ki;eldeki materyallerde karar kılınmış.E,o zaman niye kızıyorsunuz oculara,buculara,tarikatçılara,geçmişi tıpkıbasım tekrarlayanlara?
Yanıtla (0) (0)teoloji tarihi metedolojisi bakımından ve de, akademinin usullerine göre itirazınızın bir manası vardıysa da (ki bildiğimden değil, iddianızdan yola çıkarak); kitabın konusu itibariyle çerçevenin genişliği teolojiye hapsedilemeyecek ehemmiyete sahip olduğundan, iddialılığınızı "teoloji tarihçiliği" ile sınırlı tutsaydınız anlayışla karşılanabilirdi kanaatindeyim. lakin, bu cihanşumul yorumsama ister istemez gülümsetiyor insanı. ismet özel'den pek hazetmemekle beraber şu mısrasını pek anlamlı bulurum:
Yanıtla (0) (0)" ...insan, hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır..."
benim sizi iddialı buluyor oluşum kulak kesildiğim dünya ile yani baktığım yerle alakalı olabilir; sur dibinden bakınca itirazınız sarayın bahçesindenmiş gibi görünmüyor. hangisinin "hayatın içi" olduğuna karar vermek, kitabın da nereden konuştuğunun bizlercesini işaret eder. tabii pamuk tarlasından bakılınca nasıl göründüğünü de dikkate almak lazım; değilmiki onlar da meselenin muhatabı.
hepimiz yanılabiliriz ve yanılgılarımız başkaları için bir yanılma sebebi de olabilir ama bu manipülasyon olarak ifade edilemez. tıpkı sizin bu konuyla ilgili yanılgınızın manipülasyon olarak addedilemeyeceği gibi. bir işin manipülasyon olabilmesi için bilinçli bir yanıltmayı, yapılanın ifade edilmeyen gizlenen bir maksada hizmeti içermesini gerektirir; ki, böyle bakacak olursak, sizin eleştiriniz kıssanın yanlış yorumlandığından ziyade, yanlış yorumlayanın maksadını açığa çıkarma hedefi güden peşin bir yargının izleğini ortaya koyduğunuz izlenimi uyandırmaktadır. deyim yerindeyse eliaçık'ın ipliğini pazara çıkarmanın coşkusunu saçıyor sanki yazınız hatta "sanki" çok oldu cümlede. tabiki eliaçık da bir insan olarak yanlışlar yapabileceği için eleştirilecek ama ipliğinin pazara çıkarılmasının gerekçesini de bilmeye hakkımız var değilmi madem manipülasyondan bahisle izaha kavuşturulmaya çalışılıyor mevzu? insanlar, mevzu bahis kıssa yorumuyla nereye götürülüyorlar sizce? forsa misali: "bizi nereye götürüyorlar?"
sosyalistlerin haksöz haberi takip etmesini ilginç buldum ve şaşırdım , ayrıca yazar ı kutluyorum , bahsttiği şahsın nassları zorlayan görüşlerini zaten bilmekteyiz .. cengiz beye başarılar diliyorum ..
Yanıtla (0) (0)Kenan kardeş,şu "dayatma yapma"diye cengiz beyi itham edip kendi dayatmalarından vazgeçsen..Bırak Allah rızası için şu cengiz kardeşin yakasını,,Sürekli aynı şeyleri tekrarlayıp kendince cengiz kardeşi hizaya-siğaya çekmeye çalışıyorsun..senin kıssalar mevzzunda söyeleyeceğin bir alternatifin varsa söyle..Söylediğin üç aşağı beş yukarı aynı şeyler.."dilin anlam sınırları,yorumların çeşitliliği.tevratın tahrifi,semantik vsss.."
Yanıtla (0) (0)Bunları bırakta sadede gel "kıssaları konu alan mevzuya bizzat sende eğil..tek tek cengiz beyin iddialarını çürütecek verilerini ortaya koy..hemde temel kaynak kur'an olmak kaydıyla..
yoksa yorumlarında yeni söylediğin bir şey yok.. gerçektende kabak tadı vermeye başladı..
Allaha emanet ol..
Sinekten yağ çıkmaz doğru.Benim için sinek ne,yağ ne belli sayın dostum.Her ikisi de sağlığa zararlı sonuçta.Tavsiye edilecek şeyler değil vesselam.Derdimiz yağ çıkarmak değildi zaten.Biz zaten gerekeni,sağlığa yararlı olan bilgiyi her okuyuşta; okuyana,arzu edene,üzüm yemek isteyene,Müslüman olmak ve kalmak isteyene hitap eden Kur’an’dan alıyoruz elhamdülillah,tasa etme sen.Anlam sadece seninle,yazdıklarınla kayıt altına alınmış değil.Böyle iddia ediyorsan (ki ediyorsun)şayet Allah selamet versin.Başkalarının yoluna trafik işaretleri koymaya çalışırken, kendin tehlikeli bir virajı almaya çalışıyorsun;dikkat et,bu bir dost tavsiyesi.Dil olgusunu,gerçekliğini, bir türlü anlamak istemeyene “dil” ne yapsın,”söz” ne yapsın? Arapçayı yiyip yutmuşlar bile kendi iddialarına böylesine mutlaklık izafe etmiyorlar;bıraktık Arapçayı,ben de bilmiyorum çünkü;ilgi alanı olarak seçtiğin konular gaybi verilerle donandığı halde nasıl şart hükmüyle yorumlar getirebiliyorsun?
Yanıtla (0) (0)Allah insanı konuşturuyor,uzaydan gelmiş varlıkları,uzaydan gelmiş varlıklara konuşturmuyor.Geçmişi olmayan bir toplum değil vahye muhatap olanlar.Tarihi,kültürü olan,başka coğrafyalarla,insanlara kültürel alışverişi olan insanlara konuşuyor .Onların yabancısı olmayan,tamamen aşina oldukları dille,toplumların diliyle,onların meselleriyle,onların hikayeleriyle,onların menkibeleriyle,onların atasözleri ile,şiirleriyle,onların metaforları,teşbih,tasvir,betimleme ve daha bir dolu dil oyunlarıyla konuşuyor.Var olan dildeki şirki,küfrü,tevhide aykırı olanları,vahye uymayanları işaret ederek konuşuyor.Zenbille inmiş bir dil/kitaptan bahsetmiyor Hz.Muhammed.Biraz empati,buradan bakarak da olsa biraz empati ki bu garip kaçmamalı;ben şimdiyi yaşıyorum,var olduğum toplumun diliyle konuşuyor ve düşünüyorum.Ve bu din inandığını iddia eden herkesin dinidir.Kimse anlam konusunda tekelciliğe soyunamaz,buna hakkı yoktur.Tavsiyeleşin yeter,dayatmayın ve üslubunuza dikkat edin.Bu kadar kibir yer bitirir insanı bilesin.
Selamün aleyküm, "İhsan Eliaçık'ın da dayanağı olan Tevrat anlatımına yaslanarak ne Kur'an ne de Tevrat ayağı olmayan "mal / mülkiyet / toprak"lı yorumlar yapmaktadırlar. Yazımızı yeniden gözden geçiriniz. Kur'an'da nerede "mal / mülkiyet / toprak" anlatımı bulmaktasınız. biz söyleyelim hiç bir yerde... " bu bağlam Ademoğulları kıssasını anlatmaktadır. Kur'an'ın tamamını değil. Ne kadar uğraşsanız "sinekten yağ çıkmaz" Allah'a emanet olunuz.
Yanıtla (0) (0)“Kur'an'da nerede "mal / mülkiyet / toprak" anlatımı bulmaktasınız. biz söyleyelim hiç bir yerde...”
Yanıtla (0) (0)Biz hala bu iddianın açıklamasını bekliyoruz.Sehven söylenmiş bir sözse eyvallah;yok bilerek söylenmişse aşağılarda alıntıladığımız ayet meallerini nasıl anlamamız gerekecek?Sözümüzün arkasındayız.Yaklaşık üç bin yıllık bir olaydan,daha da ötesi binlerce yıl öncesinden neredeyse mutlak ifadeler kullanarak bahsediyorsun.Ne yapalım ki Tevrat’da Kur’an’da bu farklı okumalara fırsat veriyor.Okuma türlerinden birini gerçekleştiren Duman kardeşimizin her dediği el hak doğru ama başkalarının ki yanlış.Hazret Kur’an’dan yana ama muhalifleri değil;öyle mi anlamalıyız?Öyle ya muhalifler de kıssaları farklı yorumlayanlar da Kur’an’dan yana iseler, bu kadar kalem oynatmaya ne hacet? Duman kardeşimiz objektif ve bir o kadar da mutlak Kur’ani çalışmalar ortaya koyuyor;ama diğerleri subjektif,indi mülahazalarla,nefsi çalışmalar ortaya koyuyorlar.Bunlar nasıl bir iddia böyle Cengiz kardeşim.Sözlerinin nereye vardığını düşünmez misin hiç?
Ne yani Cengiz dostumuz Kur’an tarafından da Eliaçık ve onun hakkını İslam kardeşliğinden mülhem korumaya çalışanlar başka taraftalar mı?
Siz de şefaat ediverirsiniz canım öte alemde;yoksa bir ufacık şefkati çok mu görüyorsunuz?
Sonra iki de bir getir belgelerini tartışalım demekle olmaz bu iş. Kıssalar geçmişi sembolik, metaforik olarak anlatan Kur’an verileri, neyini ispat edeceksin?Korkma biz gereken mesajı alıyoruz o kıssalardan,hemi de bu güne ayniyle vaki uyarlayarak..
Selamün aleyküm, Biz Haksöz'de yazan bir Müslümanız. Tarafımız, Kur'an'dan yanadır. Ademoğulları konusunda İfrat'a -israiliyat ve müfessir-siyercilerin, Kur'an dışı indî yorumları- karşıyız. Bununla ilgili bu yazımızda açıklama yaptık. Daha geniş açılımı "Ademoğulları kıssası tefsirinde İsrailiyat faciası" başlıklı yazıda İnşaallah sunacağız. Ademoğulları kıssası hakkındaki Tefrit'e de -Başta Elaçık olmak üzere, Ali Şeriatiye'de- karşıyız. Ali Şeriatinin bu konudaki görüşüne karşı olmakla ona ve her söylediğine karşı değiliz. Biz otuz yıl öncesinden beri onu okumuş, okutmuşuzdur. İhsan bey'in de hem kıssaların genelindeki metoduna hem de Ademoğulları kıssasındaki metoduna karşı çıkıyoruz. Arkeolojiye karşı değiliz. Bunu çok defalar açıkladık Bir kıssa Ana Bilim Dalı kurularak içinde Arkeolojinin de olduğu sosyal ve diğer bilimlerle kıssalar incelenmelidir. Dolayısıyla biz ilan ettiğimiz metod üzere kıssaları analız etmekte sonuçları öyle çıkarmaktayız. Oysa İ. Eliaçık hedefini ortaya koyup kıssayı ona göre manipüle etmektedir. "Çit"le başlayıp Sosyal sonuçlarla bitirmesi bu Ahvaldendir. Bu kıssa'nın anlamını bir tahrip'tir. Kaldı ki Ademoğulları kıssasının tarihsel bağlamı vardır. Bu kıssanın siyakında İsrailoğullarına "haksız yere öldürme üzerinden- mesaj verilmektedir. Onlara İshak'ın kardeşi İsmail soyundan bir resul, Hz. Muhammed'i kıskanıp Suikast'e yeltenenler de uyarılmaktadır. Şimdi bir düşünün, kıssayı; sosyal, sosyalist, İslam sosyalizmi, bağlamında mı; içindeki öldürme, kıskançlık, kin, takva, Allah'a yakınlaşma ibadette usul, pişmanlık, tövbe, karganın öğreticiliğinde Allah'ın öğretmesi, daha nice öğüt ve ibretler bağlamında mı almak gerekmektedir. İlla sosyal bağlamda bir yorum yapacaksanız gidin Bahçe sahipleri kıssalarına.. Çünkü bu kıssalar sosyal mananın ön plana çıktığı ve mesajlarının bu yönde yorumlanacağı kıssalardır. Görüldüğü gibi şapla şeker karışmaktadır. Hemde kasti olarak Metod, ölçü, ayar yoktur. Bu konuda yeni yazılarımızı bekleyiniz.
Yanıtla (0) (0)Selamün aleyküm, İslami bir kuraldır. Hatadan hiç kimse müstağni değildir. Ancak görüşünden emin olmak başkadır. Aksi halde eleştiri nasıl gerçekleşir. Biz "manipülasyon yapmayız" bunda iddialıyız. Siz yaptığımız görüşünde iseniz bu "hata"mıza dair kibirli de olsa "değerli" görüşlerinizi bekliyoruz. Allah'a emanet olun.
Yanıtla (0) (0)oldukça hamasi duygularla yazılmış bir yazı.
Yanıtla (0) (0)bir kere ihsan eliaçığın söylediklerinin daha fazlasını Ali şeriati söylüyor zaten.
(bu aralar popüler bir komedi var. ATATÜRKE SÖVEMEYENLER, İSMETE SÖVÜYOR)
ben haksözü takip eden bir sosyalistim.sizi ziyarete geldiğimde bana Ali şeriati önermiştiniz.şimdi ben de size Ali şeriati önerecem. Ama dünyadaki sefalet karşısında boğazınız düğümlenmiyorsa, Ali Şeriatininde bir faydası olmaz size.
ihsan beyin, arkeolojik yaklaşımını Adem kıssasına uygulamamış olması, metadojik bir hatadan önce arkeolojinin sınırları ile ilgilidir.yaw böyle komedi olurmu, birinde adres belli.bir şehir. diğeri ilk insan:)))
ikincisi metod için aynı parametrelere gerek yoktur.bu despotik bir anlayıştır.aynı analitiğe sahip olmaktır metod.bunun için birinde arkeoloji ve mitlerin deşifresi,diğerinde dilbilim ve mitlerin deşifresi yapılmış.ama bir tarih metni için sorun olabilir.yetersiz olabilir, çok fazla deşmedim.lakin bu yönde bir eleştiri göremedim.
ya geleneğe,ya israiliyata dayanacaksın.
Abi yazdığınız çizdiğiniz islami uyanış nerede...
yaw diyelimki ihsan bey bunları uyduruyor.senin buna tavrın nedir.bırak solu sosyalizmi.biz bir avuç adamız bir gecede kesersiniz.
bir tarafa zenginlik bir tarafa sefalet yığılıyor.sabah işe giderken gördüğüm ilk okul çocuklarının vitaminsiz gözleri beni mahvediyor.bu nu bana söyleyin de gözümü üzerinizden çekeyim.
siz hendeğin hangi tarafındasınız.
Emek mi?/Sermaye mi?
Hayret ki ne hayret,bu sutunda ne zaman İ.eliaçık eleştirisi olsa,birileri sanki peygamber eleştirilmiş gibi teyakkuza geçiyorlar..ne oluyor yahu..din mi elden gidiyor?hayır.sadece keskin bir tenkid var.Bundan bir önceki eleştiri konusu mustafa islamoğlu ile ilgili idi..niye mustafa islamoğlu için teyakkuza geçilmedi?
Yanıtla (0) (0)denilebilir ki ordaki eleştiri uslubuyla bu uslub farklı..i.Eliaçık ınki daha sert bir eleştiri..olabilir..bunuda yazarımıza sorabiliriz.herhalde neden bu dozda düzeyde eleştirdiğini izah eder..(benim kanaatim o ki Eliaçık ın ki tefsir olmaktan çıkıp,kendi kanaati uğruna,nasları zorlama usulle te'vil etmesi,kanaatine ters düşen nasları görmezden gelmesi..Mesela bir yıl oluyor "haber 10" da kul hakkı ile ilgili makalesini okumuştum.Kul hakkını öyle bir tefsire tabi tutuyor ve genişletiyordu(kamu hakkı,insan hakkı..) ki,sonuçta şunu söylüyordu:"Allah kul hakkını affetmez ama şirki affedebilir." var gücüyle bunu ispat uğraşısı.."Allah şirk koşana cenneti haram etmiştir5/72."ayeti makalesinde es geçilmiş,Diğer (Allah şirki bağışlamaz bunun dışındakileri..4/48)ayeti ise tevile tabi tutularak yorumuna halel getirilemez konuma konulmuştu.)
meseleyi üstadların dokunulmazlığına ve eleştirilmezliğne getirmek,bağnazlığın modern versiyonu olur..
"...Biz kendimiz ve yazdıklarımızdan eminiz. Asla "manipülasyon" da yapmayız..."
Yanıtla (0) (0)hamdolsun dünya gözüyle hatadan arınmış masum bir yazı bahşetmiş yazar bizlere. biz de kibirden arındık darısı hatadan nasipse...
Selamün aleyküm, “eğer ki samimiyseniz ihsan eliaçık ın eleştirdiğiniz makalelerinide yayınlayın. tarafsız olduğunuzu ıspatlayın. okuyucular daha rahat incelesin.” demişsiniz.
Yanıtla (0) (0)Editörümüzü yormadan; çok modern bir araç olan internet üzerindeki bir "tık"lama ile bu mesele hallalur. İşte, aynı zamanda aşağıda kaynak olarak verdiğimiz adresler: http://ihsaneliacik.wordpress.com/2010/03/03/ademin-iki-oglu-kabil-habil-kissasi-ne-anlatiyor-yeni/
http://ihsaneliacik.wordpress.com/2008/04/09/soylesi-nida-dergisi/
http://www.haber10.com/makale/18853
Biz kendimiz ve yazdıklarımızdan eminiz. Asla "manipülasyon" da yapmayız.
Allah'a emanet olun.
metehancı !!! her neyse...onuda olmamak lazım...
Yanıtla (0) (0)“De ki; Allah(cc)’ın kulları için çıkardığı zineti temiz ve hoş rızıkları kim haram etmiş…”(araf/32)
Yanıtla (0) (0)“Allah(cc)’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet, ama dünyadan da nasibini unutma, Allah(cc)’ın sana ihsan ettiği gibi, sende (insanlara) iyilik et…”(kasas/ 77)
İsteyen istediği gibi daha bir dolu örnekler bulabilir.Kitaplar yetmezse google hizmet vermeye hazır..
Şunu söyleyeyim,kimsenin avukatı filan değiliz;ama karşı tarafın kendince bir usül geliştirdiğini,bu usül çerçevesince meseleleri ele almaya çalıştığını görelim artık.Yazılarının hiçbir yerinde Müslümanlığa halel getirecek bir durum yok kanaatimce.Bu usulü tutmadığımızı söyleme hakkımız var ama karşı üslup da önemli değil mi?Kaybettiğimiz şey üsluptur. Sahip olduğumuz bilgiyi pazarlama tarzıdır.Aksi görüşler,benim kanaatim budur şeklinde dile getirilir,arza sunulur.Adam bir yol tutturmuş,şimdi mal/mülk konusunu işliyor,malumunuz dün başkaydı..Son ele aldığı konu hakkında artık yeter kanaati hasıl olunca başka bir kulvarda ama yine İslami hassalardan yola çıkarak koşturmaya başlar.Üretenler böyledir,üretmek zorunda hissederler kendilerini.İslam düşünce dünyası böyle gelişmemiş mi? Eleştirilerden yılıp kenara çekilseydi insanlar, bu denli zengin bir kültürümüz olur muydu? Üretmek,eleştirmek senkronize,eşgüdümlü olmalı, sinerji oluşturmalı bilenler kendi aralarında.Ama bunu bir türlü beceremiyor ve sürekli birbirimizi tüketiyoruz.Dikkat edelim eleştirmeyelim demiyorum.Eleştirelim ama şahıs merkezli olmadan;kucaklayarak,kazanmaya çalışarak.O yüzden dil önemlidir,üslup önemlidir.Ve artık birbirimize karşı hakaret içeren kavramlar kullanmaktan vazgeçelim,yakışmıyor birlik beraberlikten,kardeşlikten,dostluktan bahsedenlere ki bunu zaten dinleri icbar ediyor.Sıkıysa kullanmaya devam edelim hakaret içeren kelime ve kavramları.Bakalım Rabbimiz rahmet mi yağdıracak ahirette,yoksa şefkat mi
bizlere? Riski göze almaya hazır mıyız beraberce?
Selametle efendim,selametle..
Demişsiniz ki: "bişeyci olmadan yasamak mumkun.mealci,hadisci,kurancı,dıyalogcu,mezhepci,cemaatci...ama imthanı basarmak ve Onun katına kafir,müşrik ve zalim olmadan gitmekle sorumluyuz.İnsallah basarırız."
Yanıtla (0) (0)Bunları derken "metehancı olmak" ibaresini de görmek isterdik.(...)
Ve o yüzden konu edinilen şahıs hakkında usturuplu bir dil kullanmaya davet etmek.Kanaatimce müslümana yakışan da budur.Bütün bunları dile getirmek de suç olmamalı..
Yanıtla (0) (0)Şimdi gelelim şu söze:“Kur'an'da nerede "mal / mülkiyet / toprak" anlatımı bulmaktasınız. biz söyleyelim hiç bir yerde..”.
Cengiz kardeşim,bilene bildiğini hatılatmak zuldür farkındayım.İnfak,zekat;varlıkta ve yoklukta vermek,paylaşmak;fitre,sadaka,kırkta bir,kefaret;tekasür ve kalem suresi/bahçe sahipleri, yoksulluk; güncel anlamda kermesler,para toplamalar,birebir mal cinsinden yardımlar,banka hesap numaraları ve daha yüzlerce bilenlerin sayısını artıracağı örnekler üzerinden yola çıkarsak bunlar islamın,Kur’an’ın,İslam toplumunun,bireylerinin meseleleri değil mi?Sahabe hayatından tablolarda,peygamber sözlerinde yok mu bütün bunlar?Mezhepler ele almamışlar mı bütün bu bahisleri,nevzuhur şeyler mi hepsi?
“Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşlere, besili atlara, hayvanlara ve ekinlere karşı duyulan aşırı istek, insanlara süslü gösterildi. Oysa bunlar, sadece dünya hayatının geçici malıdır. Varılacak güzel yer ise Allah(cc) katındadır.” (al-i İmran/ 14)
Malı öyle çok seviyorsunuz ki yığmacasına.” (fecr/ 20) “Allah(cc)’ın sizin için kıyam (geçim kaynağı) yaptığı mallarınızı aklı ermeyenlere vermeyin…” (nisa/ 5)
İnsanoğlunun iki vadi dolusu altını olsa, üçüncüyü de ister. İnsanın gözünü ancak toprak doldurur(doyurur).” (Buhari, Müslim, Tirmizi)
“Ey iman edenler! Allah(cc)’ın size helal kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın. Allah(cc) sınırı aşanları sevmez. O halde Allah(cc)’ın size helal ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin ve kendisine iman etmiş bulunduğunuz Allah(cc)’tan korkun.”(maide/ 87–88)
“Yerde ne varsa hepsini sizin için yaratan O’dur...”(bakara/ 29)
Kelime,kavram,gramer,etimoloji,semantik vs yi şimdilik karıştırmayalım oldu mu sayın dostum?
Sence bütün bu örnekler ele almaya değmez mi?İlgilendirmemeli bizleri?
Bakın felsefi akımlara;birçoğu özden,cevherden,dünyanın illüzyon sanatının gösteri alanı olarak anlaşılması gerektiğinden,algı yanılsamasından ve sonuçta bütünleşilecek nihai gerçeklikten,insan olmaktan,insana değer vermekten,aşktan sevgiden bahsederler.Yani bugün buradan karşı çıktığımız felsefi akımlar bile Hakka Hakkı teslim ederler;bizi rahatsız eden ne peki?İşin amel boyutunun,sosyal görünürlüğünün olmaması değil midir?Elbette başka şeyler de var ama esasta bunlardır kanaatimce. Kur’an işte bu gerçekliğe işaret ediyor.Şimdi birileri de sizin/bizim bakmadığımız yerden buna işaret etmeye çalışıyor,şahsen ben rahatsız değilim.Sol söylem,ideolojik perspektif elbette kabul edebileceğimiz bir şey değil.Ama tartışma bu eksende yürütülmüyor ki?
Yanıtla (0) (0)Bunu geçmişte N.Topçu,C.meriç, M.Sibai, A.Şeriati gibiler de yapmışlar.H.Hatemi, İ.Özel,M.Bekaroplu,H.Kırbaşoğlu ve daha verilebilecek onlarca örnekte de var bu tür yaklaşımlar.S.Kutup’un Fizilal tefsirini okuyanlar hissetmediler mi sol söylemleri? Mevdudi’de,Fethi Yeken’de,A.Udeh’te?Humeyni’nin yaşam tarzını niye tuttuk biz?Ararsak buluruz,illa birebir sol terminolojiyi kullanmaları gerekmez.İçerik,muhteva buram buram sol söylem kokar.O zamanlar hiç rahatsız olmadık bunlardan.Çünkü insan fıtratında mündemiçtir sol gibi görünen ama Kur’an’ın değer atfettiği özellikler ve onlar zulme karşıydılar,zulüm görüyorlardı,görmüşlerdi ve okuduk geçtik o yüzden;aramadık kusur kabahat insanlarda.Keza Abduh,Afgani,R.Rıza hangi yönleriyle tutulurlar,sevilirler?Yorum düştüğümüz bu camianın terminolojisi özgürlük, hak ve adalet,zulme karşı tepki sosyal paylaşım,infak etmek ve daha bir dolu benzerlerle bezenmiş değil mi? Mahkûm mu edelim şimdi bu iddiaları,solcular da sahiplenmişler diye?Buralarda solcuların erdemli olduklarını,sisteme tepki gösterme konusunda samimi olduklarını az okumadık biz.Savaşa hayır için meydanlara kimlerle çıkıldı?Bunları yanlışlamak için dile getirmiyorum.Maksadım ortak insani değerlere işaret etmektir,hepsi o kadar.
Her kitap okunur, okunmalı da vakti olanlar, okuduklarında değer bulanlar ve bizatihi hayata uyarlanabilir gerçeklikler ortaya koyabilecekler için. Meselelere kafa yoran hangi müslümanın elinde yoktur Tevrat ve diğerleri? Kimse ezbere yazıp çizmiyor buralarda; okuduklarımızdan kendi aklımızca, kendi zaviyemizden, zannımızca çıkardığımız sonuçlarla yorum getirmeye çalışıyoruz. Buna hakkımız var mı yok mu?
Yanıtla (0) (0)Kastettiğimiz, onsuz,onlarsız olmaz iddiasının neredeyse dayatılır hale gelmesidir.Bu tür tartışmaların akabinde insan-lar-ı şuna zorluyorsunuz:”Bize Kur’an yeter;hadis,tarihi veriler,mezhepler,akil insanların yorumları vs.bizi ilgilendirmez.Türkçe mealleri okur,anladığımız kadarı ile iman eder yaşar gideriz.” Bu tür dar açılımlardan herhalde haberiniz vardır; ama dediğim gibi bilenlerin bildiklerini böyle ekabir ekabir sunmasının akabinde gidilecek yer orasıdır. Hayata doğrudan müdahale etmeyen, yaşanabilirliği olmayan;sosyal alanlarda birebir karşılığı olmayan sözlerden ve bilgilerden ve dahi sonuçsuz,hesapsız kitapsız gösteriye dayalı eylemlerden hepimiz rahatsız değil miyiz? Benim okuduğum Tevrat satırları Kur’an dinamiğini vermedi bana; demografik, hikayemsi tat veren, menakıpnameleri andıran bir muhtevaya sahip.Yer yer Kur’an’la örtüşen şeyler elbette var,aksi iddia edilebilir mi?Ki bu bütün din ve ideolojiler için de geçerlidir.Unutmayalım,insana bilgiyi,eşyanın isimlerini ta baştan beri öğreten yaratıcının bizatihi kendisidir.
Şimdi sorayım:Tevrat veya İncil şirk ihtiva etmiyorsa, sahih bilgilerle tescil ve tekmil edilmişse bizi rahatsız eden ne? İncil ve Kur’an niye vahyedildi? Esastan Yahudiler ve esastan Hıristiyanlara sözümüz olabilir mi? Birebir mezkur kitaplara iman eden birebir gereğini yapan insanların cennete gidip gitmeyeceklerini niye tartıştı İslam alimleri ve bizim gibiler niye topa tuttuk S.Ateş ve benzerlerini(daha önce de sormuştum)?
sayın cengiz duman yazınızın yorumlarını okuyunca sonuç olarak 2 farklı kutup ortaya çıktığını görüyoruz. birincisi sizin haklı olduğunuz görüşü yani eleştiri dozunu aşarak hedef gösterdiğiniz anti eliaçık çılar. ikinciside sizin dozu aştığınızı düşünen ve eliaçık a hak veren insaf sahipleri olduğunu düşündüğüm tarafsızlar.
Yanıtla (0) (0)size teklifin şu,,,
haksöz haber sitesinde ak partiye oy isteyen yazılar, tasavvuf u öven yazılar, yazıldı.. iktibaslar bölümünde dinli dinsiz müslüman olan olmayan değişik kalemler halen yazıyor. EĞER Kİ SAMİMİYSENİZ İHSAN ELİAÇIK IN ELEŞTİRDİĞİNİZ MAKALELERİNİDE YAYINLAYIN. TARAFSIZ OLDUĞUNUZU ISPATLAYIN. OKUYUCULAR DAHA RAHAT İNCELESİN.
Selamün aleyküm, Bizce çok olumlu olan, Rabia hanımın son değerlendirmesine, saygı duyuyoruz. Ancak biz Habil ve Kabil kıssası hakkında söyleyeceklerimizi henüz sunmadık. İnşaallah Haksöz dergisi için hazırladığımız "Ademoğulları(Habil-Kabil) kıssası ve mesajları" yazımızı ve Haksözhaber sitesinde yayınlayacağımız müteakip yazılarımızı okuyarak bu hususta değerlendirmenizi yapınız. Allah'a emanet olun. Cenabı Hakk tefehhüm, tefekkür ve tefeyyüzünüz arttırsın ve daim etsin.
Yanıtla (0) (0)ilk yorum yazan arkadas,tevrat okumalarına kızmış.Yazara haksızlık etmiş.Kuran,su an varolan tevrat metinleri için tevrat muntesiplerine "Onu ayaga kaldırmadıkca birşey üzerinize değişsiniz" der.Yani tevrat ya da incil bizdeki oluşan algıya göre tamamı uydurma bi kitap değildir.Her 2 kitapta el-kitaptan oldugu besbeslli ifadeler içerir.Öyleki o kitapları okuyan bir adamın şirke düşmesi mumkun degildir.Manalandırmada yapılan tahrif ise,o kadarını kurana da yapıyorlar.(bakınız bir cok meal maide 6 abdest ayeti)Tüm vahiylerde Rabbimiz ana fotografı korumuştur(iman-salih amel).Korunmamış olsaydı zaten bu bir çelişki olurdu.610 dan sonra gelen insanlar şanslımı yani?daha oncekiler bozuk kitaplarla imtihan oldular.bizse korunmus bir kıtapla.aslında sorun kıtap,ayet falan da degıl.yasamaya gonlu olmayanların buldugu mazeretleri kıtaplara zorla soyletme alıskanlıgı.bugun ellerinde bozulmamıs bir kıtabı tutanların taguta meyletmelerinin,cocuklarını fıravunlara teslim etmelerinin,zulme bulasmalarının,bir yetimin basını oksamamalarınn sebebi hangi ayetleri anlamadıklarından yada hangi ayetlerin tahrıfatından kaynaklanıyor sizce.derdi ysamak olanlar,yani allaha teslim olan iman edenlerden,yahudilerden,hristiyanalrdan,sabbilerden,mecusilerden,budistlerden,şintolardan,ve tum ılkel kabilelerin ilkel ınsanları! onlar için korku yoktur ve mahzunda olmaycaklardır.tevratta incilde kuranda okunur.son vahyın en temel ozellgı korunmuslugundan ote,allahın bu vahıyle boyunlara dolanmıs zincirleri indirmesidir.onu okumayız buna bakmayız tavırları ımtıhan olan bireylerin tavrı olmasa gerek.her habere muhtacız ama mahkum degılız.hadisler,tarih,yazıtlar vs vs...sozleri dinler ama en guzelıne yani kuran'a uyarız.bişeyci olmadan yasamak mumkun.mealci,hadisci,kurancı,dıyalogcu,mezhepci,cemaatci...ama imthanı basarmak ve Onun katına kafir,müşrik ve zalim olmadan gitmekle sorumluyuz.İnsallah basarırız.
Yanıtla (0) (0)bu kıssa üzerine yıllardır yapılan ve sizin zikrettiğiniz yorumlara kim yanlış dedi ki
Yanıtla (0) (0)yahut kim onları görmezden geldi ki bizi anlayış eksikliğiyle itham ediyorsunuz
biz diyoruz ki bi de böyle bakılsın ne olur
kıyamet mi kopar
yahut diğer anlamlar yok mu olur...
bu tefsirler neden kaygı veriyor size anlayamadım
yani kimin sapmasına neden olur bunları okumak??
bu adamlar oryantalist değil,siyonist değil elhamdülillah
amaçları muradı ilahiyi çözmek ise
yanılsalar dahi bu tavrı haketmezler bence
kaldı ki yazdıklarının çoğuna(hepsine değil
biz de ayıklıyoruz tabi,holiganı değiliz) yürekten inanan ve kendine gelen çok insan var
bu kötü birşey mi
ben gayet iyi niyetliyim
ne kimseyi savunmak ne de eleştirmek derdindeyim
ama sizin gibi bakmayanlara
hele bunlar bir de din kardeşleriniz ise
biraz tahammül gösterin
ortada acayib sapkın bir oluşum yok ki kendinizi böyle ona karşı siper etme gereksinimi duyasınız
Allah kaygınızın karşılığını bol bol versin
ama bu sadece müsbet bir ihtilaftır
biz hayra vesile olacağına inanıyor
hiç bir tersiri de tekfir etmiyoruz
Allah adına,samimi bir yürekle söylenecek sözü olan yüreğimize hoşgeldi sefa geldi.
sonuçta peygamber sözü değil ki kayıtsız şartsız kabul edelim
kabul görürse yüreğimizde sonsuza kadar yer alır,aksi halde selamımızı verir yolumuza devam ederiz
bunun ötesi olmaz Allah ve Rasulundan gayrı kimse yüreklerimize öyle kolaylıkla sahip olamaz
müsterih olun...ve biraz da
hayra engel olabileceğiniz ihtimali üzerine düşünün
Allah ihtilaf ettiklerimiz hakkında ilerde hükmünü verecektir...amacı hayır olanı yanılmış olsa da mahcub etmeyecektir...
selamün aleyküm, "yorumlara bakılınca yazdığı yazının yazarı kesmediği görülüyor. bir köşe yazısı daha çıkacak kadar yorum yazmış, aksi yönde görüş beyan edenlere laf yetiştirmiş." diyen kardeşimize diyoruz ki, Söylediklerimizin anlaşılması için; yanlış anlaşılan veya gerekli olan bir hususu form yazıları ile düzeltmekteyiz. Yani yazıya yazı ile diyalog yapmaktayız. Sizi rahatsız etmesi şaşırtıcı... Ayrıca yanlış anlamışsınız bu konuda formda gördüğünüz bizce ufak-tefek yazılar haricinde bir değil inşaallah üç yazı daha sunacağız. Hem de sayfalarca... Kıssaların anlaşılması yolunda sonuna kadar gideceğiz ve bu işi "lafa ola" değil "beri gele" diyenlerdeniz. "...diyaloga açıksa önce o kişiyle konuşulmasımandan yanayım. yoksa bunun sonu gelmez." diyorsunuz. Bizim açık olduğumuz belli... Şu anda bile bunu yapıyoruz. Diyalog için de, ilgili konuda bir görüş beyan etmek asıldır, tabi lehte ve aleyhte görüş varsa, yoksa "hariçten gazel okumamak" susmak daha evladır. İtirazlarınızı veya katkılarınızı delilleriniz ile birlikte okuyuculara ve yazara sunarsanız hep birlikte yararlanmış oluruz. "yarın birisi de çıkar incitici ifadeler kullanarak sizin hakkınızda yazar veya konuşur. bu da çözümsüzlük demektir." demektesiniz. İlgili konuda hakkımızda yazanların da yanlış anlamaması için veya gerekli gördüğümüz konularda açıklamalarımızı forumda yapmaktayız. Yani biz "fildişi kuleden" ekabirlik satan değil, okuyucu arasında diyalogta olan bir yazarız. "Islık çalanları" değil karşı yazanları da bekliyoruz. Allah'a emanet olun.
Yanıtla (0) (0)yorumlara bakılınca yazdığı yazının yazarı kesmediği görülüyor. bir köşe yazısı daha çıkacak kadar yorum yazmış, aksi yönde görüş beyan edenlere laf yetiştirmiş. sayın yazar yazıyı yazdın, bari bırak da kim ne diyecekse desin. site bir yere kaçmıyor, eleştirilere bakarsın, arzu edersen bir yazı daha yazarsın. zaten bu işin kuralı da bu değil mi, yazar yazıyı yazar, olumlu-olumsuz gelen tepkileri değerlendirir. yazmak, konuşmak kadar yeri geldiğinde susmasını da bilmek gerekir. yazıya gelince, eleştirel olması çok doğal, ancak incitici ifadeler hoş değil. biri hakkında yazı yazılacaksa, eğer ulaşılabiliyorsa ve kişi diyaloga açıksa önce o kişiyle konuşulmasımandan yanayım. yoksa bunun sonu gelmez. yarın birisi de çıkar incitici ifadeler kullanarak sizin hakkınızda yazar veya konuşur. bu da çözümsüzlük demektir.
Yanıtla (0) (0)Cengiz kardeşim,güzel yazılarından istifade ediyorum.gayretiniz takdire şayandır kanaatimce.Özellikle bazı müslümanların günümüz islami camiadaki önder ve öncülerinde hatasızlık vehmetmeleri karşısında sizin eleştirileriniz gayet isabetli ve önemli.zira bu vehim(önderlerin kusursuzluğu) insanı bağnazlıga mahkum eder.ve hakikatı kişiye göre ölçer.zaten geleneğin ürettiği mezhep ve meşreplerin üstadlarının eleştirilemezliğinden müslümanlar çok çekti.şimdide modern üstadların eleştirilemezliğini(la yuhti) mi konuşacağız.Geçen yazınızda mustafa hocanın yahudileşme eserindeki bir takım hatalara değinmeniz mustafa hocayı nezdimizde küçülttü mü ki?her beşer yanılabilir,önemsenmesi gereken yanılgı noktalarına değinirken hakka ve hakikate uygun uyarılardır.
Yanıtla (0) (0).Allah sizin gibi mümeyyiz ve muhakkik akla sahip kardeşlerin sayısını arttırsın.
Selamün aleyküm. Her ne kadar;"sözü dinler en güzeline uyarız biiznillah öyle manupüle falan da olmayız" demektesiniz. Bakınız aşağıda "kenan" bey onun üstünde "vahdet" Tevrat'ı ön plana getirdiğimiz hatta hıfzettirmeye çalıştığımızı iddia ederlerken Ali şeriati'nin de , İhsan Eliaçık'ın da dayanağı olan Tevrat anlatımına yaslanarak ne Kur'an ne de Tevrat ayağı olmayan "mal/mülkiyet/toprak"lı yorumlar
Yanıtla (0) (0)yapmaktadırlar. Yazımızı yeniden gözden geçiriniz. Kur'an'da nerede "mal / mülkiyet / toprak" anlatımı bulmaktasınız. biz söyleyelim hiç bir yerde... Ama bunun üzerine sosyal,sol ve sosyalist ve hatta karşıtı Abdestli kapitalist hükümleri çıkarılmaktadır. Allah için adil olarak cevap verin. Nereden biliyorsunuz Kabil hadari/medeni, Habil bedevi/göçebe?... İhsan beyin ürettiği bu nevi bir sürü "hayalat" üzerinde yazımızda durduk. Faraziyeler üzerinden üretilen sloganik hükümlerle nereye varılacak. İslam sosyalizmi veya islami sola mı? ya da Abdestli kapitalistlere karşıtlığa mı? Tüm bunların Kur'an'da karşılıkları kavram ve kelimeleri bağlamları yok mudur? olan yerlerde bunların üzerinde dumak varken, alakası olmayan yerden vazife çıkarmak niye? Ademoğulları kısasında "ilk okuduğumda Habil-Kabil yazısını ''işte bu''demiştim ne yani 'öldürmek kötüdür' bitti. öylemi Allah evrensel kitabında mesajını böyle sığ tutar mı" diyerek azlığından yakındığınız durum, sizin algılayış eksikliğinizi yansıtmaktadır. Takva, kıskançlık/haset, Kurban, tehdit karşısında tavır, cinayet, pişmanlık, karganın ölü gömmesinden mütevellit Allah'ın insanlara öğreticiliği, Kıssa genelinin Medine yahudilerinin peygamberi kıskanıp öldürme planını ihsas ve deşifre, Kısas'ın gerekliği, v.d bütün bunlar Ademoğulları kısası içerisinde yer alan mesajlar, öğüt ve ibretlerdir. sayın Eliaçık bunları es geçerek kıssadan yalnızca sosyal konular kotarmaktadır. Lütfen yazdığı tefsire bir bakınız bir de internetteki mezkur yazısına. tefsirinde hiç sol sosyal sosyalist çıkarım var mıdır? yok! bu fark Niye?
Selamün aleyküm. Mezkur yazımızda; "Sözlükte “manipülasyon” ne demektir bakalım. “Psikolojik manipülasyon, insanları kendi bilgileri dışında veya istemedikleri hâlde etkileme veya yönlendirme anlamına gelir. Bu etkileme ve yönlendirme sonucu insanlar davranış değişikliği ya da kanaat değişikliği gösterebilirler. diyerek Manipülasyonun ne demek olduğunu belittik. Müellif İ. Eliaçık'ın Yunus kıssası ve Ademoğulları kıssasındaki bu yöndeki yanlış -dikkat edin yalan değil- tavırlarını, Haksözhaber sitesinde yayınlanan 13 sayfalık inceleme yazısı ile detaylara inerek, kaynaklar vererek analitik bir yaklaşımla eleştirdik. Bunu yapmamızdaki baş amil bu konuda kitlelerin yanlış yönlendirilmesini engellemek dolayısıyla okuyucuları uyarmaktır. Bir okuyucu veya bir müslüman olarak Size düşen de "ombudsman" havasına girerek akıl vermek olmamalıdır. Size düşen objektif davranarak, bir elinize Kur'an, meal, tefsir,Siyer, sözlük; diğer elinize tevrat incil, v.s gibi materyalleri alarak her iki müellifin yazdıklarını test etmek dolayısıyla bu yolla konu hakkında tefehhüm ve tefekkür ederek malum konuda tefeyyüz etmenizdir. Bütün bunlardan sonra yanlış yaptığını tespit ettiğiniz müellife elinizdeki dokumanlar nezdinde doğruları bildirmeniz gerekir. Müslümanca ve adil, objektif bir tavır bu olmalıdır. Oysa siz şapla şekeri karıştırıp aşağıdaki genellemelerle sonuca vararak ucuz ve basit bir "görenler işte desinler" misali gibi tavır almaktasınız. Şimdi bu adamlar İslami camianın önde gidenleri, mangalda kül bırakmayanları, bunlar böyle olunca, biz tıfıllar ne yapacağız, sahtekarlık ithamlarının önü arkası kesilmiyor, bu kadar mı birbirimizden nefret ediyoruz, ya da bu kadar mı putperest olduk da en ufak bir eleştiriye bile tahammül edemiyuruz, bu kadar mı biribirmize kin ve nefret duyuyoruz da şefkat ile sevgi ile merhamet ile birbirimize yaklaşamıyoruz! Yazıklar olsun alayınıza, tebbet yeda!!!
Yanıtla (0) (0)Biz eleştiri yaptık, siz hakaret, bunu yukarıda belirttiğiniz "tıfıl"lığınıza veriyoruz.
Selamün aleyküm, kardeşimiz; "arkeoloji tarih gibi bilimleri ciddiye almamanızda ancak bir sapma olarak ifade edilebilir. kendi yazılarınızda aksine arkeolojiden faydalanma gerektiğini vurgulamıştınız." ifadesiyle bizi yanlış değerlendirmektedir. "Haksöz dergisi" için hazırladığımız Ademoğulları(Habil-Kabil) kıssası ve mesajları" yazımızdan bu konuda yapacağımız kısa bir alıntı ile cevap verelim. "“Kitab-ı Mukaddes’te ve Kur’an’ı Kerim’de yer alan bu kıssaya benzer unsurların eski medeniyetlerin mitolojilerinde bulunması, bu kıssada anlatılanların efsanevî olaylar ve kişiler olduğunu göstermez. Aynı hadisenin uzun tarihi seyir içerisinde çeşitli çevre ve kültürlerde farklılık kazanması tabiidir ve bu değişik varyantların temelde mevcut tarihi(vakii) bir hadiseye bağlı olduğunu gösterir ki, ilahi dinlere göre insanlığın başlangıç, söz konusu kıssa kahramanlarının da atası olan Âdem ile Havva’dır. Kıssanın Tevrat’taki şekli Kur’an’a göre çok ayrıntılıdır ve muhtemelen kutsal metin yazarı ulaşıp derleyebildiği çeşitli rivayetleri ve farklı unsurları hikâyeye katmıştır.” Dolayısıyla Kur’an’ın vazettiği Âdemoğulları kıssasının, “vakii”liğine dair bir başka delil olabilecek bu Sümer yazıtlarının; aynı zamanda kaybolan Tevrat’taki Âdemoğulları kıssasının, Yahudi Rabbileri tarafından(Ezra v.d) derlenişi sırasında ilaveler sokulmak suretiyle Tevrat’taki Âdemoğulları (Hevel-Kayin) kıssasının muharref hale getirildiğinin bir delili ya da izahı olmaktadır."
Yanıtla (0) (0)Yine hazırladığımız bu yazımızda Ademoğulları kıssasının anlaşılmasındaki metodun ne olması hakkında detaylara indik. Dolayısıyla Haksözhaber sitesinde yayınladığımız "Bir İhsan Eliaçık Klasiği! Âdemoğulları Kıssasında Manipülasyon" yazısında değinemediğimiz birçok hususa bu yazıda değineceğiz. Ayrıca "Ademoğulları kıssası tefsirlerinde İsrailiyat faciası" ve "Tevrat'taki Habil-Kabil kıssasında kurban algısına eleştirel bakış" başlıklı yazılarımızla inşaallah devam edeceğiz. Hakkımızda önyargı ve aceleyle karar vermeyin
sayın cengiz duman herşeyden önce gerçekten üzüm yemekmi yoksa bağcıyı dövmekmi istediğini anlamakta zorlanıyorum. ihsan eliaçık a tavrınızı adeletli bulmuyorum. elbette eleştireceksiniz, ama m.islamoğlunun yahudileşme temayülü kitabındaki hataları eleştirirken yazının ilk bir kaç paragrafında islamoğlunu incitmemek adına epey övgüler dizmiştiniz.bu hassasiyeti eliaçık a göstermemenizi açıkçası yadırgamaktayım. bu çifte standartı sürekli yapıyorsunuz.
Yanıtla (0) (0)... ben ancak bana vahyolunana uyarım.. sizde ancak bu kitaba uymakla emrolundunuz diyen .. kitaba iman edenler olarak tahrif olmuş tevratı bu kadar sağlam kaynak olarak kullanmanızı aksine arkeoloji tarih gibi bilimleri ciddiye almamanızda ancak bir sapma olarak ifade edilebilir. kendi yazılarınızda aksine arkeolojiden faydalanma gerektiğini vurgulamıştınız.
İslam Allah'ın dinidir. Sosyalizm ve kapitalizm beşeri sistemlerdir ve cahilidir. Bir takım benzerliklerin olması sadece ayni sosyal ilişkileri ele almalarından kaynaklanır. Anlaşılıyorki sayın Eliaçık hitap ettiği 'solcu' talebelerinin nabzına şerbet akıtmak (!) amacıyla olsa gerek,sol jargonun fazlaca etkisine girmiş gözükmektedir. Kur'ani hükümleri ve Kıssaları kendi bağlamından uzaklaştırmadan ele almak gerekir. Sınıf çatışması üzerine bina edilen sosyalist siyaset,çatışmacı ve ötekileştiricidir.Güc ve Zor kullanarak (Kanun gücü,devlet zoru ile) mülkiyeti yasaklar,zengin fakir eşitsizliğini gidermek ister. Bu ise toplumda nasıl bir etki yaptığını 70 yıllık Sovyet modelinden anlıyoruz. Sonuç büyük bir fiyasko olmuştur:Kan,gözyaşı,işkence,Gulag toplama kampları,kitlesel katliamlar.İslam insanın servetle ilişkisini güzel Ahlakla düzenler. Mülkle ilişkisi Allah'ın Kur'anda zikrettiği ölçüler çerçevesinde olanlar;mükafaatı Cennet Bahçeleri olarak takdir edilirken,aksi durumda olanlar Cehennem Ateşi ile cezalandırılır. Servet ahlakı ile sorunu çözer İslam.Aksi durumda,yani Eliaçık'ın söylemiyle İmtihan vasatı gözardı edilmektedir.Hele hele 'abdesli sermaye' gibi tabirler sosyalist jargonun galat örnekleridir. İslam ötekileştirmeden iyiliği tavsiyeyi,kötülüktende nehy etmeyi yöntem olarak seçmiştir. Müslüman zenginler çoğunlukla bilmeden,İslamın emrettiği mülk ilişkisinin dışında bir anlayışa sahiptirler.Geçmiş uygulamalar ve söylemlerde buna zemin hazırlamıştır. Hayır,hasenat konusunda 20 sene öncesine görede çok önemli anlayış değişiklikleride göstermişlerdir. Bu yeterli olmamakla beraber takdire şayandır. Bu konuda israf,biriktirme,konfor,lüks gibi dünyevileşme alameti davranışları mahkum eden İslam ahlakını yaygınlaştırmalıyız. Ötekileştirmeden,ihtilaf körükleyen söylemleri tercih etmeden.Son yedi yıldaki sosyal politikalarla yoksul kesimlere eğitim,sağlık,sosyal yaşam alanları,vs. gibi alanlarda aktarılan kaynak gözardı edilmemelidir.
Yanıtla (0) (0)Degerli Agabeyimizden Allah razi olsun konuyu guzel aciklamis. I Eliacik Hoca evvela Kur'an ve Sunnete kendisini tam anlamiyla vermeli. Kendi kafasindaki manipulasyonlarla/tumden gelim/tume varimlarla bir yere varamaz! Bizim I Eliacik Hocamizdan istirhamimiz NASUH BIR TEVBE ile her seye yeniden baslamasidir. Duamiz onaki tevbe inqilabi ile yeniden varliginin guzelligine varacaktir. fi amanILLAH ayyuhal ixwa wal axawat
Yanıtla (0) (0)siz biraz mülkiyet üzerine okumalar yapınız lütfen.yerleşen(çiftçi) ile konup göçen(çoban) bir olmaz....
Yanıtla (0) (0)bahsettiğiniz her iki müfessir de yani
Ali Şeriati ve İhsan ELİAÇIK
farkedilmeyeni farkettikleri için mi onlara bu tepki
hele Ali Şeriati....
ah ömrü elvereydi de bir tefsir yazma imkanı olsaydı...Onun Kurana getirdiği yorumlar benim kanımı dondururken sizler nasıl şaşıyorsunuz
buna anlam veremiyorum
ilk okuduğumda Habil-Kabil yazısını ''işte bu''demiştim
ne yani 'öldürmek kötüdür'bitti.öylemi
Allah evrensel kitabında mesajını böyle sığ tutar mı
şehit doktor yakınırmış hele...
hocalar besmelenin 'b' sine inanılmaz anlamlar yükleyip tefsir yaparlar sesleri çıkmaz
benim yorumları uçuk bulurlar diye...
hayatta bizleri yıllarca kimler manupüle etti çook iyi biliyoruz
Kuranı anlayamazsınız,tevilini yapamazsınız
ictihad kapısı kapanmıştır
Allah insandan ve aklından ümidi kesmiştir
eskilerin sözlerinin üstüne sözcük kurmayalım
biz kimizki din adına laf söyleyelim...dimi
bırakın söylesinler,anladıklarını bildirsinler
Allahın rehberliğinde ilerleyene kimse zarar veremez...sözü dinler en güzeline uyarız biiznillah...öyle manupüle falan da olmayız...
biz her ikisinden de razıyız...anlattıklarıyla tutuklanmamakta!!! aydınlanmaktayız...
bilindikleri tekrar etmeyi bırakmış,yeni ufuklara yelken açmış,
kutsal akla kavuşmuş,peygamberane bir ışık saçan bu insanların sayılarının artması için de duacıyız...
Recep İhsan Eliaçık hocamız manipülasyon ile itham ediliyor aslında bir çeşit sahtekarlık ya da çaktırmadan yalan söylemek, bir mü'min yalan söyler mi, müslümanlar söyler, mü'min söylemez, hepimiz müslüman olduğumuza göre, hepimiz yalancıyız aslında, bunlar işin ironisi! Yakup Aslan 'Muztezeri ve İnkılap' diye bir yazı yazar, Nureddin Şirin kükrer: "yanıltma ve saptırma dolu satırlar" yani manipülasyon, yani yalancılık, yani sahtekarlık! Şimdi bu adamlar İslami camianın önde gidenleri, mangalda kül bırakmayanları, bunlar böyle olunca, biz tıfıllar ne yapacağız, sahtekarlık ithamlarının önü arkası kesilmiyor, bu kadar mı birbirimizden nefret ediyoruz, ya da bu kadar mı putperest olduk da en ufak bir eleştiriye bile tahammül edemiyuruz, bu kadar mı biribirmize kin ve nefret duyuyoruz da şefkat ile sevgi ile merhamet ile birbirimize yaklaşamıyoruz! Yazıklar olsun alayınıza, tebbet yeda!!!
Yanıtla (0) (0)İhsan Eliaçık'ın yorumları sadece sola açık değil.Birikim dergisine verdiği röportaj tam bir fecaat.MELEK MUCİZE KISSA YOK derken cennet cehennem de yok demeye başlamış.İhsan Bey'in halleri hayra alamet değil. Sömürüye karşı çıkacağız diye her saçmalığa yol verecek değiliz.
Yanıtla (0) (0)Cengiz Duman Canını dişine takmış cevap vermeye uyarmaya çalışıyor fakat her ne hikmetse sayın muhatap oralı bile değil.Ciddiyetinden de kuşkuluyum ben İ. Eliaçık'ın.Mikrofonlara konuşmayı pek sevmeye başladı.Yarın öbürgün daha şaşırtıcı atraksiyonlara geçebilir.YAZIK..BUNCA EMEĞE ÖMRE YAZIK.
WESSELAM.!
Eldeki Tevrat’ın, MÖ XIII-XIV. yy.larda yaşadığı varsayılan Hz.Musa’nın vefatından bir hayli sonra;yani MÖ.VI.yy.ile III.yy arasında yazıya geçtiği;MS.da VII.yy.ile X.yy arası şimdiki şeklini aldığı söylenir.Bu tarihsel farklılıklar ve Kur’an’ın geçmiş vahiy metin ve anlamlarına ilişkin sözlerıne göre Tevrat’ın muharref olduğu tartışmasız bir gerçekliktir..Yani Tevrat ilahi olma vasfını kaybetmiş,metne ve anlam örgüsüne beşeri müdahaleler söz konusu olmuştur.Bu anlamda Tevrat’a dair verileri tercih etmemek yadırganmamalı.Kaldı ki muhatap şahsın sair yazılarında Tevrat’tan bolca delil de ortaya konulmaktadır.Ben şunu sezinler gibiyim Cengiz kardeşim:Kıssalarla ilgili araştırma yaparken Tevrat’la haşır neşir olmanın getirdiği yer,neredeyse Kur’an’ın onsuz tefsir edilemeyeceği kabulüdür.Kusura bakma ama bu kadar materyali,kalsın biz almayalım.Oldu olacak senin dediklerinin teyidi mahiyetinde ümmeti Tevrat’ı hıfzetmeye mecbur kıl!Kur’an’ı bu ümmet yedi yuttu da iş yersiz ayrıntılarla bezenmiş muharref Tevrat’a mı kaldı?Farkında mısın,ortaya koyduğun çalışmalar çoklarınca dile getirilen Kur’an’ın anlaşılma problemi vardır iddiasını doğrulamaktadır.İnsanları nelerle mükellef kıldığınızı düşünün şöyle bir.Kur’an’ın sol ideolojiye yaslanarak tefsir edilmesinden biz de rahatsızız;ama vatandaşın illa böyle olsun diye bir iddiası yok.Söylemlerinin solculuğa mâl edilmesine yeterli tepki vermemiştir,hepsi bu.Sömürü düzenine ve müslümanların malı/mülkü,makam-mevki-statüyü öncelemelerine dair vermeye çalıştığı mesajın bir kıymeti harbiyesi olmalı.Liberallerin göklere çıkarıldığı bir vasatta,o da öyle bir yol tutturmuş..Ne yapsın garibim?Kur’an kıssaların, onun açmaya çalıştığı şekilde yorumlanmasına fırsat verdiği bir realite.Verdiğin örnekler ve yaptığın kıyaslamalar da başkası için yoruma açık.Yorma kendini,bu tartışma bitmez..Yüzyıllardır bitmemiş,şimdinin insanı mı nokta koyacak?
Yanıtla (0) (0)