Bir halk kendi putunu kendi yapar ve tapar...
Muhalefet susturulmuş, basın sindirilmiş olmasına rağmen Mustafa Kemal kendini tam güvende hissetmiyordu. 1925'ten sonra muhalif siyaset, ülke çapında fikirlerini açıkça yayınlamaktan mahrum bırakılmıştı. Ama hala saygınlıklarını ve taraftarlarını korumaya devam ediyordu. İttihat ve Terakki’nin yeraltı örgütlenmesi olan Karakol ve M.M (Müsellâh Müdâfaa-i Milliye) teşkilatlarının, kendisini fesih eden İttihat ve Terakki’nin devamı olan Teceddüd Fırkası’ndan daha aktif olarak çalışmaları, artık cemiyetin bir yeraltı örgütü olduğunun en büyük kanıtıdır.
Bir zamanlar İttihatçıların içerisinde bulunmuş olan Mustafa Kemal bu cemiyetin yeteneklerini ve yapabileceklerinin farkındaydı. İttihatçıların yeraltı örgütlenmeleri ve paramiliter yaptırım kuvvetlerinin gücü, Mustafa Kemal’in kendisini güvende hissetmemesine sebep olmaktaydı. Halka rağmen sözde halk için yapılan inkılapların da ciddi bir karşılığı olmamıştı. Vadedilenler yerine getirilmemiş ülke tam bir darboğaza doğru sürüklenmişti. Siyaset dışına atılan muhaliflerin gücünün ölçülmesinin de zorlaşması ile beraber arka planda bir hayalet gibi Kemalist rejimin korkuları gittikçe artmıştı. Ekonomik sıkıntıların da artmasıyla beraber Kemalist rejim alarm vermeye başlamıştı.
1925 ile 1926 yılları arasında ülkedeki huzursuz havadan dolayı birkaç yerde protesto mitingleri düzenlenmesi karşısında, Mustafa Kemal siyasi rakiplerini tasfiye ederek yerini sağlamlaştırmaya karar verir.
Yaklaşan fırtınanın ilk belirtileri Mart 1926'da görülür. Milliyet gazetesinde 13 Mart tarihinden başlayarak Mustafa Kemal'in ünlü anıları -daha doğrusu otobiyografik anekdotları- yayınlanır. Burada bir zamanlar mensubu olduğu İTC (İttihat Terakki Cemiyeti) hareketi liderlerinin sorumsuz siyasetlerine eleştiriler mevcuttur. Bununla düşüşe geçen Kemalizmin yeniden parlatılması hedefleniyordu. Hemde olası bir lider arayışında varolan liderleri yıpratarak yerini sağlamlaştırmayı hedefliyordu. Tam da bu noktada düşüşe geçen Kemalizme can suyu olacak bir olay yaşanır. ’’Muhtemel kuvvetle Mustafa Kemal'in önceden haberini aldığı İzmir Suikasti’’...
İzmir Suikastı bir siyasi oyun mu tartışılır. Ama son muhaliflerden yiğit bir cehreyi darağacına götürür. Bu yiğit; klasik Kemalist anlayışa göre Mustafa Kemal'in efelik yaptığı, korkak Laz Ziya olarak lanse edilse de gerçek asla böyle değildir. Tam tersine Laz Ziya derken bile heybeti ve duruşu konuşulan, dönemine göre yiğit bir cehredir kendisi.
Hayatı ve Mücadelesi
Tam adı Ziya Hurşit Bey, 1892'de Rize'nin Hemşin ilçesinde doğdu. Annesi Emine hanım’dır, babası 35 yıllık kadı ve kadı naipliği yapan Hurşit Efendi. Ardahan taraflarından göç eden Kürdoğlu ailesine mensuptur. İlk tahsilini Trabzon’da tamamlayan Ziya Hurşit, daha sonra Almanya'nın Danzig şehrinde gemi inşaatı mühendisliği ve telsiz kullanımı konusunda eğitim alır. 3. sınıfta iken öğrenimini yarıda bırakıp milli mücadeleye katılmak üzere Anadolu'ya gelir. Eskişehir Sultanisi'nde Almanca öğretmenliği yapmaya başlar. Milli mücadele örgütlenmesinde ve gençlerin işgale karşı bilinçlenmesinde etkin rol alır. Daha sonra mahkeme kararı ile yaşını 9 yıl büyüterek, 1919'da düzenlenen Erzurum kongresine Trabzon delegesi olarak katılır. Mustafa Kemal'in Erzurum kongresinde tanıdığı Ziya Hurşit Bey, Lazistan mebusu olarak TBMM'ye girer.
Çok iyi Almanca ve Fransızca bilgisiyle muhalif olana dek Mustafa Kemal'in en yakınında yer alır. TBMM'de Dışişleri Komisyonu Katipliği, Bütçe-Tapu Kadastro Komisyonu gibi görevlerde bulunur. Asker kaçakları ve Yozgat bölgesi ayaklanmaları için kurulan Yozgat İstiklal Mahkemesi üyeliğine seçilir. Ama kendisi hukukçu olmadığı için bu teklifi reddeder. Çünkü olağanüstülüğün bile bir hukukunun olduğuna inanan bir şahsiyettir.
Cesur ve ateşli biridir. İnönü savaşına yedi mebus arkadaşıyla katılır. Düşman mevzilerine 300 metre kala ateş baskını yapacak kadar cesurdur. Bu cesaretli tavır için mecliste özel kurdeleli istiklal madalyası verilmesi için teklif verilir ama CHF (Cumhuriyet Halk Fırkası) tarafından reddedilir. İngilizler Porsuk Nehri üzerindeki köprüyü kapattıklarında elinde tüfek alarak bir grup genç ile çekilmedikleri takdirde ateş edeceklerini söyler, bunun üzerine İngilizler karargaha çekilir.
Mustafa Kemal'e sempati ile başlayan siyasi hayatı, Mustafa Kemal'in despot ve diktatör bir hal almasıyla tavrı giderek değişir. Kendi çağına ve çağdaşlarına oranla demokrat bir simadır. Düşüncelerini söylemekten asla geri durmayan biridir. Mustafa Kemal, Sakarya Savaş'ını kazanınca Mecliste, tezahürat ve alkışlar eşliğinde büyük bir törenle karşılanır. Bundan rahatsız olan Ziya Hurşit Bey Meclisteki kara tahta üzerine Tevfik Fikret’in "Beşerin böyle dalaletleri var, Putunu kendi yapar kendi tapar" beyitinden esinlenerek "bir millet kendi Putunu kendi yapar, kendi tapar" yazacak kadar gözü karadır. Kara tahta yazılan bu söz, Mustafa Kemal tarafından kara listeye alınmasına neden olur.
Hüseyin Avni Ulaş, Ali Şükrü Beyler ile beraber meclisteki İkinci Grubun ağır toplarından biridir aynı zamanda. Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey’in Topal Osman tarafından öldürülmesi Ziya Hurşit İçin bir kırılma noktası olur. Meclis içi ve meclis dışı muhalefetini gittikçe arttır, Mecliste sert konuşmalar yapar. Meclis Başkanı’nı olayın faillerini araştırmamakla suçlar. Ali Şükrü Bey ile çok yakındırlar, Ali Şükrü Bey'in cenazesi memleketine götürülürken eşlik eden şahsiyetlerden biri olmasıyla da dikkat çeker. Ali Şükrü Bey’in ölümünden sonra dayanamaz meclisten üç ay süreyle izin alır.
Saltanatın Kaldırılması
Hıfzı Velidedeoğlu Saltanat’ın kaldırılacağı günü şöyle anlatıyor;
“O gün toplantı salonunun başkanlık makamına göre sağ yanına düşen dinleyici locasının merdivenin yanındaki direğin dibinde ve her zamanki gibi ayakta yer aldım. İki nokta hiç belleğimden çıkmaz. Meclis Reisi ‘Üç encümenin müttefikan ihzar ettikleri beyanname ve mevaddı kabul buyuranlar lütfen ellerini kaldırsın. Oybirliği ile kabul edilmiştir’ sözüne karşı, Rize Milletvekili Ziya Hurşit’in ‘Ben muhalifim, oy birliğiyle değil, çoğunlukla kabul edilmiştir’ diye bağırmasıdır. Unutamadığım ikinci nokta ise, bu kararın verildiği akşamın 12 Rebiyülevvel gününe rastlaması, yani Peygamberin doğum günü olmasıdır. Bu sebeple Başvekil Rauf (Orbay) kürsüye gelerek bu kutsal günü hatırlattı ve o gece ile ertesi günün bayram olması ve kürsüde bir dua okunmasını önerdi. Bu öneri alkışlarla kabul edildi. İşte 650 yıllık bir saltanat gözlerimin önünde böylece sona erdi.”
Muhalefetin Son Demleri
Birinci Meclisin tasfiyesi ile beraber İkinci Grup içinde yer alanların hiçbiri 1923'teki yeni meclise giremez. Ziya Hurşit’te haliyle meclise giremez. Daha sonra bir akrabası ile beraber ticari hayata atılır. Ama kafasında hiçbir zaman siyaseti bitirmemiştir. Kurulacak olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın Samsun örgütünün kurulmasında ön ayak olur.
Milli mücadele direnişinin aktif kahramanlarından Kars Kalesindeki silah ve mühimmatları yeni hükümete devreden (İstanbul Hükümet'inden alıp Ankara Hükümeti'ne devreden) Üçüncü Fırka Komutanı Eyüplü Halit (daha sonra Deli Halit Paşa olarak tanınan) 1925'te Büyük Millet Meclisi binasında Ali Çetinkaya tarafından vurularak öldürülür. Bu tür olaylar Ziya Hurşit Bey'in, Mustafa Kemal ve çevresine karşı daha da bilenmesine sebebiyet verir.
Yıl 1926 Mustafa Kemal o sıra çıktığı ülke gezisine, Bursa'dan sonra Balıkesir üzerinden İzmir'e gelmeyi planlar, ancak yola çıkışını beklenmedik bir şekilde 1 gün erteler. Mustafa Kemal'in bu kararı herkesi şaşırtır.
Aynı gün Giritli Şevki adında bir kişi İzmir Valiliğine suikast ihbarı yapar. Bunun üzerine İzmir Valisi Kazım Dirik, Mustafa Kemal'e telgraf çeker ve geziyi ertelemesini ister.
Telgrafın tarihi ile ilgili resmi bir veri elimizde ne yazık ki bulunmuyor. Eğer telgraf-ihbar mektubu, gezinin ertelenmesinden önce atıldıysa, devlet makamlarının suikast planını önceden bildiği ve planlı yapıldığı anlaşılır. Bununla ilgili Cebesoy anılarında “muhtemel kuvvetle Mustafa Kemal suikast girişimini önceden biliyordu” diye ekliyor.
Giritli Şevki'nin ihbarı sonucunda Ziya Hurşit, Gürcü Yusuf, Laz İsmail, Çopur Hilmi, Sarı Efe Edip ile beraber istiklal mahkemesine çıkarılır.
Suçlamaları kabul etmeyen Ziya Hurşit İzmir'e ticaret için geldiğini olayla ilgilisinin olmadığını söylese de inandıramaz, o gece idam edilirler. Dikkat çekici olan mahkeme hiçbir zaman neden böyle bir işe giriştiklerine dair bir soru sormamıştır. Sebebi ise Mustafa Kemal'e yönelik eleştirilerin olacağını düşündüklerinden böyle bir soru sorulmamıştır.
Suikast girişimi Mustafa Kemal ve rejim tarafından fırsata çevrilerek, başta TCF olmak üzere tüm muhalif ve tehlikeli olarak gördüğü kişiler olayla ilişkilendirilerek, tüm muhalifler yargılanmıştır. İsmail Canbulat, Halis Turgut, Rüştü Paşa, Hafız Mehmet, Kara Kemal gibi her biri milli mücadeleye değerli katkıları olmuş şahsiyetler o gece İzmir'in farklı yerlerinde kurulan darağaçlarında idam edilir. Burada dikkat çeken kişilerden biride Kara Kemal’dir. Karakol Cemiyeti gibi Milli Mücadele dönemine değerli katkıları bulunan Cemiyet’in başındaki Kara Kemal’de bundan nasibini alır. Çünkü Mustafa Kemal, Karakol Cemiyet’ini İTC’nin devamı olarak görüyordu. Ve defalarca Karakol Cemiyetin kapatılması ile ilgili Kara Kemal ve Kara Vasıf ile görüşmüş ve sonuç alamamıştı.
Mahkeme TCF yöneticilerinden Kazım Karabekir'in meclis girişinde Ziya Hurşit ile olan kısa bir konuşmasını delil göstererek yargılanmasına karar verir. İzmir'de TCF yöneticilerinin yargılaması haberi dönemin Başbakanı İsmet İnönü'ye intikal edince; İnönü hemen polise haber yollayıp serbest bırakılmalarını emreder. Bunu duyan Mustafa Kemal, İstiklal Mahkemelerinde yana tavır takınır. Bundan güç alan İstiklal Mahkemesi İsmet İnönü'yü tutuklamakla tehdit edince İnönü, Ankara'dan yola çıkarak İzmir'e -deyim yerindeyse mahkemeden özür dilemeye- gider. Ve daha sonra hiçbir olaya karışmaz...
H. Veldet Velidedeoğlu anılarında “bu dönem İstiklal Mahkemesi Başkanı’nın nüfuz ve otoritesi Başbakan İsmet Paşa’dan bile daha fazladır.”
Davanın ikinci kısmı ise 1 Ağustosta Ankara'da açılır. İlgi çekişiyle birinci kısımdan daha fazla, tam anlamıyla gösteriye çevrilen davada, milli mücadelenin ağır topları; Hüseyin Avni Ulaş, Refet Bele, Rauf Orbay, Cafer Tayyar,Ali Fuat Cebesoy’a kadar bütün muhalifler yargılanır. Ali Fuat Cebesoy hatıralarında “İstiklal Mahkemeleri’nin en büyük icraatının muhalefeti ortadan kaldırmak olduğunu” ifade etmektedir. Ve İstenen gerçekleşmiş olur. Mustafa Kemal hayatta olduğu sürece hiçbir muhalif aktif siyasete girmeye cesaret edemez hale gelir. Ve sonra hepimizin bildiği Tek Adam-Parti dönemi başlar.
Hurşit Ailesinin Bugünü
Ziya Hurşit’in idamı sonrası ailenin durumunun ne olduğu ile ilgili herkes ister istemez merak etmiştir. Merak etmenizin altında ise Kemalizme muhalif olanların akıbetinin pek iyi olmadığı, Şeyh Said ve ailesinin rejimden çektikleri, Hüseyin Avni Ulaş’ın ömrünün son anına kadar sürekli polis takibiyle yaşaması ve diğer muhaliflerin çektikleri bize rejimin ne kadar sıkı güvenlikçi bir politika izlediğini gösteriyor. Aynı sıkı takibe Hurşit ailesi tabi tutulmamıştır. Ama dikkat çekici başka şeyler yaşanıyor; 27 Ekim 1924 tarihindeki hükümetin güven oylamasında, Ziya Hurşid’in ağabeyi Ordu Mebusu Faik Bey de olumsuz oy kullanan 19 kişiden biridir. Faik Bey, güvensizlik oyu veren 9 arkadaşıyla birlikte 9 Kasım 1924’te Halk Fırkasından istifa etmiştir. Bir müddet sonra 17 Kasım 1924’te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kurucuları arasında yer alarak çalışmalarını parti içinde devam ettirdi. Ancak 1925’te TCF kapatılınca bağımsız olarak milletvekilliğini devam etmek mecburiyetinde kaldı.
17 Haziran 1926’da Mustafa Kemal Paşa’ya yapılmak istenen İzmir Suikasti’nin sanığı olarak, diğer Terakkiperver Fırka mensupları gibi tutuklandı. Suikast tertipçilerinin önde gelenlerinden Ziya Hurşid’in ağabeyi olmakla dikkat çeken Faik Bey, suikast tertibini bildiği halde, hükümete ihbar etmemekle suçlanmış; ancak suçsuz olduğu anlaşılarak beraat etmiştir. Suçlamanın aksine Ali Fuat Cebesoy ve Rauf Orbay hatıralarında Faik Bey’in suikast tertibini çok önceden hükümete ihbar etmiş olabileceğini, mahkeme reisinin ifadesine dayanarak iddia etmişlerdir. Bu iddiayı güçlendiren en büyük argümanlar; o dönem yaşayan muhaliflerin (Hüseyin Avni Ulaş) deyim yerindeyse açlığa mahkum edildiği bir düzende, sadakatin bir ödülü olarak 1930’un Aralık ayında Etibank idare meclisi azalığına seçilir. Kasım 1940’ta Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş yönetim kurulu üyeliğine, Eylül 1945’te aynı kurulun başkanlığına getirildi. Rejime sadakatin meyvelerinden yararlandı. İyi şartlarda bir hayat sürdürdü. Mustafa kızı Zekiye ile evli olup, çocuğu yoktu.
Bir diğer tanık ise yakın zamanda (12.4.2022) vefat eden Ziya Hurşid’în yeğeni Orhan Günday’dır. Orhan Günday, Üsküdar ve Beşiktaş Belediye Başkanlıkları yapmıştır. Orhan Günday 2013 yılında verdiği ropörtajda amcası Faik Günday hakkında; Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Cafer Tayyar arkadaşlarıydı bunlar. Hepsi kendilerini adım adım izleyen ve sürekli peşlerinde olan bir sürü sivil polis memurunun takibinde hayatlarını geçirmekteydiler. Bu sebeple dışarıdan kimse ile görüşmezlerdi.
Hatta yağmurlu bir günde aralarından birisi taksiye binmek için beklerken yağmur altında bekleyen sivil memuru görür ve derki “Gel oğlum! Ben seni tanıyorum! Nasıl olsa aynı yere gideceğiz boşuna ıslanma. Fakat biz hiçbir zaman bu konu ile ilgili bir baskı hissetmedik ve yaşamadık. Bu takip İsmet Paşa cumhurbaşkanı oluncaya kadar devam etti. İsmet Paşa Cumhurbaşkanı olunca Dolmabahçe Sarayında büyük bir resepsiyon verir ve bu muhalif vekilleri de davet eder. Hatta Cumhuriyet Gazetesinin o zamanki sayısında Cumhurbaşkanı ile el sıkışırken amcamın fotoğrafı vardır.
Gerçi 1937 senesinde Atatürk, amcamları tekrar siyasete davet eden bir mektup göndermişti fakat özellikle yengem, amcamın tekrar siyasete girmesini hiç istemedi.’’
Ziya Hurşid hakkında; ‘’Amcam milletvekili iken bizzat İnönü muharebelerine katılıp çarpışmıştır. Buradaki mücadelelerinden dolayı Ziya amcam ve birkaç milletvekiline Şeref Madalyası verilmiştir.
Ceza hukukunda bir kural vardır; Ceza Hareketleri, Suçta hazırlık hareketleri ve Teşebbüs safhası. Teşebbüs Safhası’da ikiye ayrılır; Nakıs teşebbüs ve Tam teşebbüs. Bir insan bir diğerini öldürmeye niyet edebilir. Fakat suç işlenmemiş, Yani daha teşebbüs aşamasına bile gelinmemiş ve yakalanmışlar. Ortada daha suç yok demektir, fakat idam kararı çıktı. Feciat bir durum. Çünkü ortada teşebbüs yoktur.
Ziya amcama idam cezası veren İstiklal Mahkemesi hakimleri olan 3 Ali’den hiçbirisi hukukçu değildir. Hiç birisinin hukukla alakaları yoktur ama idam cezası verme yetkileri vardır.’’ Diyerek suçsuz yere idam edildiğini ifade etmiştir.
Günday (Hurşid) ailesinde göze çarpan başka kişi de baya bir ünlü olan senarist (müslüm filmi), yönetmen, yazar Hakan Günday’dır. Hakan Günday amcasının ismini vermeyerek romanlaştırdığı Ziyan adlı roman ile ilgili röportajında; “Tarih enteresan… Öğretmen okur, tarihçiler yazar. O açıdan ilgilenilmesini istemediğimiz konuları tarihe geçirmeyebiliriz. Dolayısıyla kaynaklar ne kadar uğraşırsan uğraş asla konuyla ilgili derinlikli bilgi vermiyor. Bu konuyla ilgili de hakkında sahip olduğumuz bilgiler yeterli değil. Özellikle Ziya Hurşit’in bu işe hangi aşamada, hangi niyetle girdiğini çözemiyoruz. Çözebildiğini düşünenlere, o döneme yakın ya da bu konu üzerine yazmış insanlara baktığımız da, üstün körü açıklamalar görüyoruz. Beni ilgilendiren Ziya Hurşit zaten, diğer katılımcılar değil. Onun bu noktaya varışı bir muamma. Çünkü, insanların zar zor okuyabildiği günlerde aldığı eğitime bakıldığında, daima kendini beslemeye çalışması, meclisteki konuşmalarına bakıldığında yaklaşımlarının ilerici olması, bütün bunlar ona atfedilen suikast nedeniyle tezat oluşturuyor. Üzerinde düşünülmesi, fikir yürütülmesi heyecanlı bir konu…”
Gazetecinin Mustafa Kemali öyküye yerleştirirken çekindiginiz aman yer vermeyeyim dediğiniz bölümler oldu mu sorusuna da baya dikkat çekici bir cevap olarak şunları söylüyor;
-Mustafa Kemal’i öyküye yerleştirirken çekindiğiniz, ‘aman yer vermeyeyim’ dediğiniz bölümler oldu mu?
-Gerçeklikle çok az ilişkim var. Gerçek hayat benim çok ilgimi çekmiyor. Ben kalemimi alıp Mustafa Kemal Atatürk kelimesini yazdığım zaman o artık benim için bir roman karakteri. Ziya Hurşit de öyle, asker de. Oradaki herkes öyle. Bu bir roman. Oradaki isimlerin roman haricinde neyi temsil ettiği, neler yaptığı beni ilgilendirmiyor. Bu başka bir şey, başka bir konu. Bu ansiklopedi ya da bir yemek tarifi değil. Bu bir roman… Ama bu tarz şeyleri düşünebilecek olan, tereddüde düşebilecek olanlar bir dilekçe falan yazabilir tabii. (Gülüyor)
Mustafa Kemal ölse de Kemalizmin ödeteceği bedel yüzünden kimse tam olarak Ziya Hurşid’e sahip çıkamıyor. Ailesi de sahip çıkamayarak bir nevi Kemalizme sadakat bildiriyor. Zira Ziya Hurşid’e sahip çıkılsaydı, o makamların hiçbirine gelemeyeceklerini diğer mazlum mağdur iftira atılmış kurbanların ailelerinden biliyoruz.
Cumhuriyetin üzerinden 100 yıl geçti. Kemalizm her ne kadar gerilemiş görünse de, külün altındaki ateş misali can yakmaya müsait bir şekilde varlığını koruyor. İnsanları ikiyüzlü bir karaktere, geçmişine yabancılığa iten Kemalizmin tarihe karıştığı günlerin temennisiyle...
KAYNAKÇA
Milli Mücadelede İttihatçılık Erik Jan Zürcher
Cebesoy, siyasi,cilt 2,s.212-214. Avcıoğlu, cilt 3,s.1337
Türkiye Cumhuriyet'inin Kuruluşu( 1923-1924) Faruk Alpkaya
Birinci Meclis'te Muhalefet(İkinci Grup) Ahmet Demirel
Ali Fuat Cebesoy, Siyasi Hatıralar, İstanbul: Temel Yayınları, 2002, C. 2, s. 190.
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, “Ankara İstiklal Mahkemesi”, Cumhuriyet, (25.03.1973).
Kandemir, İzmir Suikastının İç Yüzü, Ekicigil Tarih Yayını, İstanbul 1955, s. 3,4
İttihatçılar Ve İzmir Suikastı Mehmet Kürşad YAVAN
K. Öztürk, a.g.e, s 647; Günday, a.g.y., s.100
A.F. Günday, Sivas.... s.79-98; Kılıç Ali,İstiklal Mahkemesi Hatıraları, İstanbul 1955, s.51-72
A.F Günday, ‘’İzmir Suikastinin İçyüzü’’ Dünya Gazetesi, 3 Eylül 1956-6 Mart 1957
NOT: Lazistan Sancağı’nın merkez kazası olan Rize, 20.04.1924 tarihinde il olmuş ve kayıtlarda bu şekilde geçmeye başlamıştır.
NOT2: 1 Ziya Hurşit’in yaşı Milletvekili seçilmesi için mahkeme kararıyla 9-10 yaş büyütülmüştür. Bu durum mahkemede gündeme gelmiştir. Ali Çetinkaya, Ziya Hurşit’e “Kanuni yaşta olmadığınız halde, evvelce Büyük Millet Meclisi’ne aza olduğunuz anlaşılıyor” sorusuna Ziya Hurşit “Evet öyledir” şeklinde cevap veriyor. Milliyet gazetesine bir yazı dizisi hazırlayan Mekki Said Esen de Ziya Hurşit’in 1901 doğumlu olduğunu ve yaşının mahkeme kararıyla 9 yaş büyütülerek Vekil seçildiğini söylemektedir. Aynı bilgi ağabeyi Ahmet Faik Günday’ın hatıratında da mevcuttur. Ahmet Faik Bey, 1920 yılında Eskişehir, İngiliz işgali altındayken kardeşinin 19 yaşında olduğunu yazmıştır. Süleyman Beyoğlu, İki Devir Bir İnsan, Ahmet Faik Günday ve Hatıraları, Bengi Yayınları, İstanbul 2011, s. 353; Mekki Said Esen, “Atatürk’ü Öldürmek İstemişlerdi”, Milliyet Gazetesi, 24 Şubat 1964; Fahri Çoker’in “Türk Parlamento Tarihi” isimli eserinde ve 1994’de basılan “Türkiye Büyük Millet Meclisi Albümünde” Ziya Hurşit’in doğum tarihi 1892 olarak geçmektedir. 2010 yılında basılan “Türkiye Büyük Millet Meclisi Albümünde” ise doğum tarihi 1890 olarak geçmektedir. Fahri Çoker, Türk Parlamento Tarihi, Cilt: III, Türkiye Büyük Millet Meclisi Vakfı Yayınları, No: 6, Ankara 1994, s. 721; Türkiye Büyük Millet Meclisi Albümü, 23 Nisan 1920 - 20 Ekim 1991, Ankara 1994, s. 34; Türkiye Büyük Millet Meclisi Albümü 1920-2010, Cilt: I, 1920-1950, Ankara 2010, s. 4.
Beyoğlu, İki Devir Bir İnsan, Ahmet Faik Günday ve Hatıraları, Bengi Yayınları, İstanbul 2011, s. 27.
TBMM Tutanak Dergisi, Zabıt Cerideleri, 28. Cilt, 16. Birleşim, s. 310.
TBMM Tutanak Dergisi, 2. Dönem, 1. Cilt, İçtima 6, s. 91-92; Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), Sayı: 2645, Dosya Fon Kodu: 30.18.1.1, Yer No: 7.27.6, Tarih: 5/8/1923.
Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri, Bilgi Yayınevi, 1. Baskı, Ankara 1975, s. 175
http://camlihemsin.org/sayfa/Bir-doneme-imza-atmis-Orhan-GUNDAY/56
YAZIYA YORUM KAT