Bir fikir jimnastiği
Yazıya şöyle aykırı bir soru ile gireyim.
-Acaba Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, günün birinde askeri müdahale yapacağını düşünmekte midir?
Şu soru da bu yazıyı okuyan vatandaşa:
-Sizler, Org. Başbuğ'un bir gün darbe yapmasını doğru bulur, bunu bekler misiniz?
Şöyle devam edelim:
Ben, şahsen, Org. Başbuğ'un ya da herhangi bir Genelkurmay Başkanı'nın, hiyerarşi dışı bir askeri darbe arayışını, bunun için cunta oluşturulmasını onaylayacağını asla düşünmüyorum.
Genelkurmay Başkanları, güçleri yettiği sürece, kendi kontrolleri dışında bir askeri harekata müsaade etmezler. Böyle bir şeyin oluşumunu engeller, oluşmuşsa bunu yok etmeye çalışırlar.
Belki şu düşünülebilir:
Bazı genelkurmay başkanları böyle bir ihtimali, gerektiğinde kullanılabilir bir malzeme halinde elde bir tutabilirler. Bazen kullanırlar da.
Bir kısmı, eğer kendi kontrollerinde olmadan böyle bir yapılanma gerçekleşmişse ve süreç, "Atı alanın Üsküdar'ı geçtiği" bir noktaya varmışsa, yükselen dalganın üzerinde sörf yapmayı tercih eder ve askeri harekatın başına geçer.
Ben Başbuğ için, hem Türkiye'nin hem dünyanın geldiği noktadan da yola çıkarak, böyle bir oluşumu kendisi için de düşünmeyeceğini, başka oluşumlara da fırsat vermeyeceğini düşünürüm. Başbuğ'un, bunun Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ağır bir bedel ödeteceği kanaatini de unutmayacağı inancındayım.
Ancak baştaki soru henüz cevaplanmış değil:
-Başbuğ, bir askeri müdahaleyi potansiyel olarak zihninde barındırır mı?
Bu soruyu neden soruyorum?
Çünkü, bizde genelkurmay başkanları, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, bir askeri müdahale için meşru gerekçelerinin bulunduğuna inanırlar. Daha doğrusu, bugüne kadar yapılan askeri müdahalelerin, bir "görev ifası" niteliğinde olduğunu düşünürler.
-Şartlar oluşursa darbe olur!
Buna benzer bir sözü İnönü söylemişti.
Şimdilerde Cindoruk, "Darbeden korkuyorlar, çünkü korkulacak işler yapıyorlar" diyor ya...
Bunlar, darbe için sivil zihinlerde oluşan meşruiyet gerekçeleri...
Bu zihniyete göre Menderes de Demirel de korkulacak işler yapmış ve darbeye maruz kalmışlardı. Menderes döneminde İnönü'nün üstlendiği rolün şimdilerde Cindoruk tarafından üstlenilmesi neyin ifadesi olabilir?
Darbe işi, hep bu mantıkla devreye giriyor.
Askerler de bir gün, çıkıp gelmeleri kanaatine varıyorlar.
Vatandaşın, herhangi bir siyasi kadroya yönelik sandık terbiyesi asla yeterli görülmüyor.
Hep işaret ediyorum, TSK İç Hizmet kanunu'ndaki 35'inci madde "Cumhuriyeti koruma ve kollama..." meselesi... Bu iş Cumhurbaşkanı'ndan, Başbakan'dan, Meclis'ten, Yargı'dan daha çok neden Türk Silahlı Kuvvetleri'nin işi olsun?
O madde orada duruyor.
O maddenin orada durması, aklından hiç askeri müdahale geçmeyen bir asker için bile, potansiyel müdahale ihtimali gibi görünüyor.
-Yani böyle bir yetkileri var. Gerek görürlerse yapabilirler. Ve gerek görürlerse, bunu, kendi hiyerarşik yapıları dışında kimseye danışmazlar. Hatta bazen, o kararı veren güç, hiyerarşik yapıyı bile aşıp, eyleme geçebilir.
Mantık şöyle işler:
-Mevcut sivil kadrolar, Cumhuriyet'i koruyamadı, hatta ihanet etti. Benim görev anım geldi.
Hiyerarşiyi zorlayan askeri müdahalelerde ise mantık şöyle işler:
-Mevcut sivil kadro Cumhuriyet'i tehlikeye attı. Askerin üst kademesi de çıkarları gereği onlarla işbirliğine girdi. Sivilleri de ordunun üst kademesini de aşıp, idareye el koymalıyız!
Böyle midir?
Yani, demem o ki, komuta kademesinin sivillere karşı zihni işleyişi, bir gün onları da aşıp, daha alt kademenin zihni işleyişine dönüşebilir.
Üst kademenin meşruiyeti ne kadarsa, alt kademenin meşruiyeti de o kadar olur.
Yani başaran, kendi meşruiyetini de getirir, başaramayan suçlu olur.
Onun için, diyorum, TSK İç Hizmet Kanunu orada durdukça, ben, asker kişilerin, "Demokrasiye aykırı hareket edeni bünyemizde barındırmayız" sözlerini, belki iyi niyetli, ama ihtiyatla karşılanacak sözler olarak görürüm.
Sayın Başbuğ, o madde orada dururken, kendisine bile "Acaba mı?" sorusunu sormalı diye düşünürüm.
İşin kötüsü, bizde "Korkulacak işler yapıyorlarsa korkarlar" gibi sivil bir damar var, adamı o damar mıncıklayıp durur. "Ben başa çıkamıyorum, gel sen döv" çığlıkları ortada dolaşırken, insanın içindeki dürtüleri dizginlemesi kolay olmaz.
Son söz: En demokratik reform, 35'inci madde reformu olacaktır. Bu reform en çok Askeri rahatlatacaktır. Çünkü, güç odaklarının sınırlanması bazen bizzat o güç odağı için hayırlı olur.
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT