Bir eksiğimiz “katsayı andıcı” idi!
Nihayet bu da oldu. Danıştay 8. Dairesi’nin verdiği katsayı kararı ile ilgili de, Genelkurmay’ın bir andıcı çıktı ortaya..
Hani bu konu ile ilgilenmeselerdi, “Görevde savsama mı var?” diye merak edecektik!
Şakası bir yana, her gün yeni yeni belgeler ortaya çıkıyor.. Ve bu belgelere göre, Genelkurmay asli işi dışında, ilgilenmediği konu bırakmamış!
Meslek liseleri ile ilgili katsayı konusunda, kamuoyu önünde bir açıklama yapmamışlardı ama, demek ki bu konuyu da boş bırakmamışlar.
Katsayı ile ilgili olarak, anayasal usule göre işbaşına gelen hükümetin yaptığı çalışmalar, yine anayasal bir organ olan YÖK’ün aldığı karar, dikkatle izlenmiş!
Sonuçta YÖK’ün aldığı karar ile ilgili olarak açılan davalardan bahsedilip, dava sürecinin izlenmesi gerektiği tesbitinde bulunulmuş!
Şimdi ben merak ediyorum, Danıştay’daki dava sürecini, Genelkurmay nasıl izlemiştir acaba?
Bu izleme sırasında, Genelkurmay’ın elindeki silahlardan yararlanılmış mıdır?
Örneğin tank, örneğin diğer ağır silahlar, bu izlemede ne derece yardımcı olmuştur?
Yoksa bu tür işler için, hafif silahlar mı kullanılır?
Hatta bir telefon bile yeter mi bu işler için?
Kimbilir belki birkaç vakte kadar, Danıştay’a edilen telefon da çıkar piyasaya..
Ya da yapılan bir ziyaret..
Başka türlü mümkün değil zaten.
Bir yüksek mahkeme, kısa bir süre önce verdiği kararı, taban tabana zıt bir kararla değiştiriyorsa, mutlaka orada bir dış müdahale vardır..
Danıştay 8. Dairesi de, daha önce verdiği kararlardaki “Katsayı konusunda YÖK yetkili kılınmıştır” hükmünü unutup, “Katsayıyı kaldıramazsınız” diye bir sonuca varıyorsa, burada objektif ve özgür bir incelemeden bahsetmenin imkanı yoktur.
Karar gerekçesindeki “eşitlik” anlayışı, her şeyi ayan beyan ortaya koyuyordu zaten.
“Bu karar, hukukçular tarafından kaleme alınmamıştır” diye bas bas bağırıyordu o gerekçe.
Düşünsenize, bir hukukçu, liseler arasında sınıf ayrımı yapıp, “Liseler var. Bir de meslek liseleri var. Bunlar eşit değildir ki, katsayıları da eşit olsun” diyebilir mi?
“Liseler ile meslek liseleri arasında statü farkı var” nasıl diyebilir bir hukukçu?
Ama dediler işte..
Dediler de, fazla zaman geçmeden, o işin de andıcı çıkıverdi işte.
Şimdi görev, TSK’ya düşüyor..
TSK, bu andıçlarla mı yola devam edecek?
Yoksa, “Bizim işimiz bu tür siyasi konular değil. Bundan böyle de andıç mandıç yok” diyerek, “andıçsız bir hayat”ın kapısını mı aralayacaklar?
Gerçi onlar böyle bir tercih değişikliğine gitmeseler de, her andıçları deşifre olduğuna göre, zaten yolun sonuna geldiler demektir.
Baksanıza, Aytaç Yalman, Özden Örnek, İbrahim Fırtına da Ergenekon savcısının önüne gidiyor..
Diğer andıçların mümzilerinin de sonu, Ergenekon savcısının önüne gitmek değil mi?
Ama yarın, ama bir ay sonra, ama bir yıl sonra..
Şunu da hatırlatalım, bu eleştirilerimizden yola çıkarak, kimse bizi “TSK karşıtlıklarını isbatlıyorlar” türünden, ucuz suçlamalara muhatap etmesin..
Ne meslek lisesi, ne de İmam Hatip lisesi, TSK’nın işi değil..
TSK’nın işinin ne olduğunu ve o konudaki başarısızlığı, PKK terör örgütü ile ilgili mücadelede görüyoruz.
Biz isterdik ki, TSK, o terör örgütü ile mücadeleyi, böyle yıllarca sürdürmeden, üç-beş ayda bitirsin.
Bununla güçlü olsun..
Bununla adından bahsettirsin..
Hep hayret etmişimdir, “Sınırdaki terörist saldırılara, belki kısa vadede bir şey yapamazsınız. Ama sınırdan kilometrelerce içerideki alanlarda bile, terör örgütü nasıl saldırı düzenleyebiliyor” diye..
Şimdi daha iyi anlıyoruz, bunun gerçek sebebini. Sebeb; “asli görev dışındaki işlerle meşgul olma”dan başka bir şey değil!
Yarın YAŞ toplanıyor.. Umarım, bu YAŞ toplantısı ile bir dönemin sonu gelir.
Görev dışı yapılanma peşinde koşanlar, tasfiye edilir..
“Asli görev” ne ise, onunla hemhal olanlar, yapıya hakim olurlar.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT