Bir Dönemin Sonu
Kurtuluş Tayiz, yazısında legal görünümlü paralel örgütle nasıl mücadele edildiyse dokunulmazlık zırhının arkasına saklanarak PKK'ya yataklık eden HDP’lilerle de aynı yöntemle mücadele edilmesinin gerekçeleri üzerinde durmuş.
Kurtuluş Tayiz / Akşam
8 Haziran sabahı karşımızda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı asmaktan, yargılamaktan ve koluna kelepçe vurmaktan bahsedecek kadar yerçekiminden kopan bir HDP ve Selahattin Demirtaş gerçeği vardı. Aynı hayale 17-25 Aralık Yargı darbesi esnasında Cemaat’in polis şefleri de kapılmıştı. Onlar da Erdoğan’ın konutunu basmayı ve koluna kelepçe takmayı dillendiriyorlardı. Cemaat ile HDP-PKK aynı ümidin, aynı hayalin taşıyıcısı ve aynı darbe girişiminin taşeronları oldular. Paralel örgütün 17-25 Aralık’ta başaramadığı bürokratik darbe girişimini, HDP siyasi düzleme taşıyarak 7 Haziran’da tamamlamaya çalıştı. PKK ise terörle bu çabalara destek çıkarak Türkiye’yi destabilize etmek için uğraştı.
Ne var ki darbe girişimine kalkışan paralel örgüt kaybetti. Bu örgütün aktörleri ya tutuklandı ya da yurtdışına kaçtı. PKK ise başlattığı şehir savaşında yenildi. Paralel yapı ile PKK’nın uzantısı işlevini gören HDP ise dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili teklifin komisyonda kabul edilmesiyle birlikte tümden etkisizleştirildi.
HDP, Kürtlerin haklarını siyasi alanda temsil eden bir parti veya hareket olamadı. Milletvekilliği müessesesinin arkasına saklanarak PKK terörüne taşeronluk yaptılar. “Siyasi mücadele” ve “Kürt siyaseti” gibi laflar, arkasına saklandıkları terörü kamufle etmeye yaradı. HDP, demokratik alanı istismar ederek siyaset kanallarından Kürtleri değil, silahlı PKK’lı unsurları içeri alarak Truva atı işlevi gördü. PKK’nın şehirlere sızıp terör estirme sürecine HDP ortaklık etti. Mayın döşenmesinden, hendeklerin kazılmasına; silah ve mühimmat kuryeliğine kadar gerçekleşen onca işi bu siyasi parti yaptı.
Kürtlerin hakları veya ihtiyaçları meselesi PKK ve HDP için sadece daha büyük çatışma ve daha büyük terör için istismar alanı oldu. CHP’nin de desteğiyle Meclis’te bile terör estirmeye çalıştılar. Milletin gözleri önünde Meclis kürsüsünü canlı bombaları savunmak, teröre arka çıkmak için kullandılar. Türkiye’yi teröre boğup faturayı da AK Parti ve Erdoğan’a çıkarmak isteyen bu şebekeye artık “dur” denilmesi gerekiyordu.
Paralel yapıyla mücadelede olduğu gibi PKK ve HDP’yle mücadelede de devlet ağır işledi. Şehirlere sızan PKK’lılar uzun zaman alan ama titiz yürütülen operasyonların ardından etkisiz hale getirildi. CHP ve müstemleke aydınlarının tüm kollama çabalarına rağmen sıranın teröre ortaklık yapan HDP’ye de gelmesi gerekiyordu.
HDP’yi “Kürt siyasi hareketi” olarak tanımlamak bu partiye, taşımadığı bir nitelik atfetmektir ve teröre bundan daha iyi bir “entelektüel kılıf” da uydurulamaz doğrusu. Aslında PKK ve HDP’nin Kürtlerle tek bağlantısı onlara ölüm getirmesiyle sınırlı. Kandil, 40 yıldır Kürtleri öldürüyor ya da öldürtüyor. Gülen hareketi gibi PKK da Türkiye aleyhine çalışan bir taşeron yapılanma ve örgüttür.
İşlevsel olarak paralel ne ise PKK da odur. Devlet, legal görünümlü paralel örgütle nasıl mücadele ettiyse dokunulmazlık zırhının arkasına saklanarak teröre yataklık eden HDP’lilerle de aynı yöntemle mücadele etmelidir.
Doğusundan batısına bu ülkeyi teröre boğanlara ve onlara ortaklık edenlere, devletin tüm kurumlarıyla hukuk içinde mücadele etmesi ve bu mücadelede zerre gevşeklik göstermemesi gerekir. Aksi takdirde ortada ne devlet, ne vatan, ne de millet kalır.
HABERE YORUM KAT