Bir Din Kurgulamak – Sasani’lerden Safeviler’e Kadar Şia’nın Tarihi
Abdulkadir Şen’in kaleme aldığı “Bir Din Kurgulamak - Sasanilerden Safevilere Kadar Şia’nın Tarihi” isimli eser, Tin Yayınları’nın 5’inci eseri olarak, Ekim 2024’te raflarda yerini aldı.
HAKSÖZ-HABER
Suriye meselesi bir kez daha ve bu defa Müslümanların yüzünü ağartacak şekilde gündemde yerini aldı. Mesele, muhatabın meşrebine ve mezhebine göre farklı bağlamlarda, farklı mahfillerde tartışılıyor, yazılıyor. Bu coğrafyanın sahip olduğu etnik, mezhebi ve dinsel farklılıklar, yeni sürecin getirmesi beklenen yeni durumlar, zihinleri meşgul etmeye devam ediyor. İçinde bulunduğumuz coğrafyada ve hassaten son günlerde Suriye özelinde gündemin takip edilmesi zaman zaman zorlaşan bir mesaiye dönüşmekte. Bu mesainin belki de en büyük handikabı, muhatap olduğumuz meselelere dair yüzeysel bir perspektif ve bilgi birikimine saplanmak, sahip olunması gereken derinliğe bir türlü kavuşamamak. Alışılmış bir vasatlık, yayın organlarında, konvansiyonel ve sosyal medya mecralarında hüküm sürerken nitelikli bilgi, derin perspektif yersiz yurtsuz vaziyette ne yazık ki.
Suriye meselesinde, geçen 13 yıllık süre zarfında, bilhassa İran’ın Esed rejiminin katliamlarına ortak olmaya başladığı yıl itibariyle Şiilik konusu çokça konuşuldu, tartışıldı. Haber mecralarında nispeten yüzeysel, akademik ve ilmi mecralarda nispeten derinlikli bazı çalışmalar karşımıza çıktı, çıkıyor. Bahsi geçen derinlikli eserler babında Türkçede hatırı sayılır bir literatürün olduğunu ifade etmek gerek. Bu bağlamda, Ahmet el-Katib’in ‘Şia’da Siyasal Düşüncenin Gelişimi’ eseri zikredilmesi gereken çalışmalardan. Aktüel gelişmeleri, sağlıklı ve tarihsel perspektif ve bilgiden yoksun şekilde okumaya çalışmak, her daim bir ayağı eksik kalacak bir çaba olacaktır.
Yaşadığımız coğrafyada gelişmeleri, olay bazlı değerlendirmek gibi sığ ve hakikate mugayir bir tarz hâkim. Esasen her biri, bir önceki gelişmeye bağlı olan, her biri belki yüz belki de iki yüz yıllık parantezlerin gerektiği sosyal havadislerin, olayın yaşandığı son zaman dilimi içinde ele alınıyor oluşu gerek kamuoyunda gerekse aydın kesimde şaşkınlığa ve zayıf çıkarımlara yol açıyor.
Örneğin, 7 Ekim 2023 tarihinde Gazze’den İsrail işgali altındaki topraklara Kassam Tugayları’nın gerçekleştirdiği harekât, birçoklarınca büyük bir şaşkınlık ve buna eşlik eden acayip komplo teorilerine kapı araladı. Meseleyi, Siyonist işgalin başladığı yaklaşık yüz yıl öncesinden, Filistinlilere asırlardır yaşadıkları toprakları zindan eden İsrail zulmü gerçekliğinden alıp son sürece bağlama hali, olması gereken ancak sıklıkla olmayan bir vaka olarak göründü. Yine bu şekilde 27 Kasım’da Heyet Tahrir Şam (HTŞ) öncülüğündeki mücahitlerin başlattığı, 7 Aralık gecesi Şam’ın fethiyle hitama eren son süreç de benzer bir acziyet ile ele alındı maalesef.
Bir iki örnekle kısaca değindiğimiz ümmet coğrafyasının mevcut hali içinde sıklıkla konuşulan, gündemde yer eden bir mesele olarak Şia, literatürü gelişmeye devam eden bir alan. Bu alana yeni dahil olan bir çalışma ise akademisyen Abdulkadir Şen’in kaleme aldığı “Bir Din Kurgulamak/Sasanilerden Safevilere Kadar Şia’nın Tarihi” isimli eser. Tin Yayınları’nın 5’inci eseri olarak okurla buluşan kitap, Ekim 2024’te raflarda yerini aldı. Meraklısı, kitabın kaynakçasına kısa bir göz gezdirdiğinde esere dair sarf edilen emeği görebiliyor. Konuya başlangıç düzeyinde dahil olacak okur için zamanla karmaşık olabilecek şahıs isimleri ve soy bilgilerinin olduğu bir de çizelge kitabın sonunda yer alıyor. Hacimli sayılabilecek “Bir Din Kurgulamak”, Şia’yı başlangıcından Safevilere kadar olan dönemiyle ele alıyor. Yazarın kendi ifadesiyle bu çalışma, “Günümüzde liderliğini İran’ın yürüttüğü Şii dünyasının Kaçarlar döneminden itibaren günümüze kadar gerek Ehl-i Sünnet gerekse de diğer topluluklarla ve Batılı ülkelerle ilişkilerini inceleyen ikinci bir çalışmaya temel teşkil etmektedir.”
Şia meselesine dair tartışmalarda başat bazı konu başlıkları mevcut. Örneğin, ekolün siyasi ve itikadi boyutunun ele alınması, bunların tarihsel gerçeklerle örtüşecek şekilde anlatılması. Elimizdeki eser, konunun siyasal boyutuna dair bir hayli malzeme içeriyor. Yazar, Şia’yı çoğunlukla İran’da varlığını sürdüren İsnaaşeriyye/İmamiyye Şiası üzerinden işliyor ki bu konunun odağını esas tartışma alanında tutmak anlamında işlevsel bir tercih. “Şiilikle alakalı değerlendirmelerimizde kesinlikle Şiiliğin aşırı ve şaz gruplarına ait eserleri ölçü almadık” diyen Şen, “Muhtelif dini grupların, hanedanlıkların ve güç odaklarının İslam dünyasında egemenlik hakkı iddia ettikleri ve bunun için çatıştıkları tarihi süreçlerde, itibar sahibi olan pek çok ismi kendi çıkar mücadelelerinde bir araç olarak kullanmadıklarını düşünmek naiflik olacaktır.” çıkarımıyla yukarıda bahsi geçen yaklaşımını temellendiriyor.
Sünni ile Şii ekollerinin tarih ve itikat okumalarının ideolojik çerçeveye sahip olduğunu kabul etmek gerek. Bu anlamda herhangi bir çalışmanın bu bağlamda nasıl bir arka plana sahip olduğunu bilerek okumayı sürdürmek anlamlı bir çaba olacaktır. Şen, kitap boyunca ‘Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat’i müstakil bir mezhep olarak değil, İslam’ın ana yolu ve caddesi gördüğünü, Şia’yı ise muğlak mesajlar, ayrık söylemler ve uzak tevillerle bu ana caddeden ayrılan fırkalardan biri olarak tanımladığı’ mesajını arka plan olarak okura sunuyor. Şia’nın “ana caddeden” ayrılmış bulunduğu halin, Şia’nın alternatif-muhalif bir kitle hareketi olarak tarihte yükselişinin üç dönemde barizleştiğini ifade ediyor.
Yazara göre bu üç dönemin ilkinde Şiiler, Moğollar ve Haçlılardan destek almış, ikincisinde Osmanlı’ya karşı Avrupa ülkeleriyle iş birliğine gitmiş, üçüncüsünde ise hem Rusya hem de ABD ile açık-gizli ittifak ilişkileri kurarak Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’de ciddi manada güç kazanmışlardır.
Yine temel bir çıkarım olarak Şen, “Açık ve anlaşılır İslam kaynakları, tarihsel veriler ve İslam ümmetinin ezici çoğunluğunun kendisi üzere olduğu İslam geleneği ve kültürü Şii düşüncenin temel tezlerini tekzip ettiği için Şiilik gerçek bilginin kendilerinde olduğu ve ancak havvasın hakikatin bilgisine erişebileceğini savunmuştur” diyerek Şia’nın açık ve zahir delillerle mezhebini te’yid ve takviye edemeyeceğinden ötürü uzak ve ayrık yorumlara daldığını beyan etmektedir. Bu meyanda Şia, nüfuz ve her türlü kabiliyetini artırabilmek için yukarıda değinildiği gibi Haçlılar, Moğollar, Portekizliler ve günümüzde ABD, Rusya ve Batılı ülkelerle Ehl-i Sünnet çoğunluğa karşı gizli veya aşikâriş birlikleri geliştirmiştir.
Başlangıç itibariyle siyasi saiklerin belirleyici olduğu bir grup/ekol olarak Şia’nın zamanla itikadi hüviyet edinmesi, akaid unsurlarını şekillendirdiği asırlar içinde kayda değer ve belirleyici öneme sahip çok sayıda havadis ve rivayet mevcut. Kimisinin adeta kurucu kimliğe sahip olduğu bu havadis ve rivayetlerin içinde ayrı bir öneme sahip olan “Gadir-i Hum Olayı”, Menzile Hadisi”, Kırtas Hadisesi”, Fedek arazisi meselesi, Takiyye konusu ve elbette matemler meselesi ayrıca ele almayı gerektiriyor. Sayılan bu konular, kitapta ayrı birer bölüm olarak yer alıyor. Şia’nın anlaşılması bakımından temel öneme sahip konular bunlar.
Konunun siyasi-itikadi boyutlarını dengeli ele almak, sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için hayati öneme sahip. “İslam öncesi Arap-Fars İlişkileri”, “Raşid Halifeler Dönemi”, “Şia’nın Temel İddia ve İnanışları”, “Şiiliğin Tarihsel Süreçte Gelişimi” ve “Şiilerin İslam Tarihindeki Rolü ve Bu Dönemlere Bakış” şeklinde var olan kitap bölümleri, bu boyutların birlikte ele alındığı bir içeriğe sahip.
Coğrafyamızda analitik düşünmenin yerine duygusal tepkiler vermek, bilgi-analiz çerçevesinde meselelere yaklaşmak yerine hissi yaklaşmak gibi bir tarzın hâkim olduğu aşikâr. Oysa bu eserin de amaçlarından olan, muhatap olunan bir gerçeklik olarak Şia’yı anlama-anlamlandırma çabası, biraz da kendimizi anlamaya dönük bir çabanın ürünü. Ne olmadığımızı bilmek ne olduğumuzu bilme ameliyesinin vazgeçilmez bir boyutu adeta.
Son zamanlarda adından söz ettiren, yeni bir yayınevi olarak Tin Yayınları’nın bu eseri, konuştuğumuz, belli ki konuşmaya devam edeceğimiz Şia konusuna dair ciddi bir emek ürünü olarak raflarda. Hatırı sayılır bir literatürün oluştuğu Şia meselesinin bu ve benzeri eserlerle gelişmeye devam ettiği ne kadar aşikarsa okurun ele alması/okuması gereken eserlerin gittikçe arttığı da bir o kadar aşikâr.
HABERE YORUM KAT