Bir Devrin Anatomisi ve Mağrur Bir Adamın Hazin Hikâyesi
Akif, tek bir ceketi olan adam, o ceketini dünya damının duvarında çoktandır paslanmış ihtiyar bir çivinin ucuna tutuşturup sessizce, bu dünyadan kalbi sevgisiyle, teslimiyetiyle dolu Rabbine iltica etmiştir.
Mehmet Akif Ersoy’un vefatının yıldönümü vesilesiyle Mustafa Yılmaz’ın Temmuz Dergisinin Ocak 2017 sayısında yazmış olduğu makaleyi iktibas ediyoruz:
Zararı yok, hayal kırıklığı en dizginleyici tedavi benim için.
Virginia Woolf
Adım Adım Hayal Kırıklığına Doğru
Savaş sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanını müteakip teşekkül ettirilen ordu, bürokrasi, meclis ve diğer kamu kurumlarının tarihi, bir yönüyle bir tasfiye hareketi tarihidir.
Osmanlının çok unsurlu halk kitleleri hep birlikte bir varlık yokluk savaşı vererek varlıklarını Anadolu denen topraklarda koruyacak bir güvenli adaya kavuştuklarını düşünüyorlardı. Kopan her bir memleket, bir uzvun kopması gibi acı veriyordu ama gel gör ki elden gelen bir şey yoktu. Artık Yemen’in kahve kokusu çok uzaktı. Halep’in çarşılarına el uzanmıyor, Kırım bir puslu hayal olarak kalıyor, Kerkük türkülerinin sesi kısılıyor, Mağrip gittikçe uzaklaşıyor, Bingazi’nin, Misrata’nın gözleri yaş doluyor, Drina köprüsü kan ağlıyor, Saray-Bosna sebillerinden su akmıyordu. Bir hüzün sağanağı basmış, bir ayrılık fırtınası esmişti. Elde avuçta kalan ise bir küçük Anadolu olmuştu koca Osmanlı memalikinden!
Ayakları çıplak, sırtı açık, elleri nasırlı, gözleri yaşlı, elinde avucunda bir şey olmayan bu halk, bu ihtiyar emmiler, koca kadınlar, ulu hocalar, beyler, paşalar gün geldi süpürge tohumlarından ekmek yapıp yedi, yeter ki dinimiz, namusumuz, vatanımız çiğnenmesin, halife efendimize bir keder gelmesin, gavur potini topraklarımızı çiğnemesin, ehl-i salib galip gelmesin yeter ki; biz can vermeye razıyız, dedi.
23 Nisan 1920’de Meclis’in açılması ve 29 Ekim 1923’te de cumhuriyetin ilanı ile birlikte Osmanlı’nın hayatı nihayete eriyor ve onun külleri üzerinde yeni bir rejim kuruluyordu. Yeni cumhuriyete İstiklal Marşı yazmak da bizim Hoca Tahir Efendi’nin mahdumu Akif’e nasip oluyordu. Kendisinin sahabeden sonra en hakiki mümin saydığı Babanzâde Ahmed Naim’in ‘bu devletin marşını sen mi yazacaktın’ diye sitem ettiği Akif!