Bir devrim kaç yılda anlaşılır
İran İslam devrimi gerçekleştiğinde hemen herkes yeni bir devrin başladığından emindi. 1979 Şubatının o heyecanlı ortamında İran'da gerçekleşen yüzyılın son muhteşem devriminin dünyada nasıl bir değişimi başlatacağına dair beklentiler farklıydı. Hemen hemen bütün muhalif grupların katılımı ve sürgündeki Humeyni'nin karizmatik liderliği altında bir devrim gerçekleşiyor ve tüm dünyada alışılmış kalıpları parçalıyordu. Humeyni'nin 'mustazaflardan' (ezilmiş, masum) yana söylemi uluslar arası güç dengelerini alt üst etmeye aday görünüyordu. Özellikle İslam dünyası ve İslami hareketler açısından bir dönüm noktasının yaşandığı kesindi.
Beklentilerin hayli yükseklerde olduğu bu ortamda Cemil Meriç'in uyarısını dikkate almayacak kadar sabırsızdı kitleler. Muhteşem bir devrim ama hakkında hüküm vermek için çok erken. Tarihçiler en az on yıl geçmeden böylesi bir olay hakkında değerlendirme yapmaz. Cemil Meriç'in bu mealdeki sözlerini dinleyecek ne vakti vardı kitlelerin ne de sabırları…
Oysa bugün devrim üzerinden tam 30 yıl geçti. Hüküm vermek için 10 yıl beklemeyi göze alamayanlar hâlâ aklı başında bir değerlendirme yapabilmiş değiller.
Tahran'da soğuk bir Şubat günü uçağın kapısından göründüğü andan itibaren taşları yerinden oynatan, dünyanın tüm mustazafları adına konuşan, şahadeti ve adaleti gündemine koyan bu yaşlı adam gerçekte ne söylemişti? Vakur ve sakin duruşuyla milyonları sokağa döken bu ihtiyar devrimci şahı kovarken hangi güçlere kafa tuttuğunu, İslam kardeşliği derken yüzlerce yıllık parçalanmışlığı elinin tersiyle bir kenara ittiğinin farkındaydı şüphesiz. Amerika ambargo uygularsa nasıl yaşayacaksınız sorusuna “ben yoğurt yiyorum halkım da bununla hayatını sürdürebilir” derken yeryüzünün egemen kapitalist ilişki biçimlerinin tümünü hayat tarzıyla reddederek, 'dünya'ya adeta sûfice meydan okuyordu. Şii bir imam Sünni bir sûfi olan Davud-i Kayseri'nin eserlerini okutuyor, İbni Arabî'den örnekler veriyordu. Sünni ve Şii dünyanın bir birine bakışını tersine çeviriyordu adeta.
İslam devriminin değerlendirmesini, 30 yıl sonra geldiği noktayı bir yazıda özetlemek zor. Devrimin gerçekleştiği andan itibaren dünya sistemiyle başı dertte oldu. İran'ın devlet geleneği olmasaydı devrim romantizmiyle pek çok badireden kurtulamayacağı kesin. Özellikle Humeyni'den sonra devrimin önemli dönüşümler geçirdiği kesin. İç ve dış sorunlara karşı bir yanda devrimin iddialarını sürdürmek, hayata geçirmekle uğraşırken diğer tarafta enerjisinin büyük kısmını fiziki varlığını korumaya yöneltti.
Özellikle Humeyni sonrası devrimin kendi içinde dönüşümler geçirdiği muhakkak. Bugünden geriye dönüp baktığımızda devrimin İran için ne anlama geldiği, devrimin iddiaları açısından nerede durduğu konusunun soğukkanlılıkla irdelenmesi gerekiyor. Devrimin mesajının Sünnilik-Şiilik parantezine sıkıştırılmaya çalışılması en çok uluslar arası sistemin işine gelmiştir. Ancak devrim gerek kendi yetersizlikleri gerekse dışsal faktörler nedeniyle başlangıçta dillendirdiği sloganlarla aynı yerde durmuyor.
İlk olarak şunu tespit etmek gerekir. Devrimin tüm iddialarına rağmen bugün İran Müslüman bir ulusdevlettir. İslam devriminin ideolojik iddialarına rağmen gerek uluslar arası konjonktür gereği gerekse Humeyni sonrası evrildiği yer olarak ulusdevlet karakteri arz etmektedir. Özellikle dış politikada izlediği çizgiye bakıldığında artık devrim ihracından vazgeçen, stratejik çıkarlarını önceleyen, bölgesel güç olma iddiasını sürdüren bir devlettir. Bu anlamda nasıl Pakistan Müslüman karakterli ilk ulusdevlet olarak kuruldu ise İslam devrimi sonrasında da İran ulusdevlet karakteriyle İslami iddialarını yaşatmaya çalışan başka bir örnek olarak karşımızda duruyor.
İkinci olarak İran'ın hala dünya sistemi dışında kalarak ya da bu sisteme kafa tutarak varlığını ve rejimini sürdürmeyi başarmasının önemli bir başarı olduğu belirtilmelidir. İran'ın devlet geleneğinin ve politik manevra kabiliyetinin devrim sonrasında da sürdürülmesi sistem dışı kalarak ayakta kalma başarısını göstermesine yardım etmiştir.
Bu yanıyla Amerika'nın temsil ettiği hegemonik güç dengelerinin dışında kalması devrimin temel iddialarının sürdürülmesi açısından önemli bir pratiktir. Ancak evrensel iddialarının aksine ulusdevlete dönüşmesi devrimin ilkeleriyle çelişmektedir.
İslam dünyasında büyük heyecan ve dalgalanmalara neden olan İran İslam devrimi sonuçta önemli bir deneyim ve derstir. İran'dan çıkarılacak temel dersin şu olduğunu düşünüyorum: Her türlü sorunu politik sistemin ele geçirilmesine indirgeyen bir yaklaşımın yetersizliği ortaya çıkmıştır. İslam dünyasının içinde bulunduğu durumu medeniyet sorunu olarak ele alıp çok boyutlu düşünmeyen her hareket eksik ve başarısız kalmaya mahkumdur. Bu anlamda İran'ın bir ulusdevlet olarak ayakta kalmayı başarmasına karşın İslam medeniyetinin birikimine büyük katkı sağladığını söylemek zor. Zaten tek başına ne İran'ın ne de başka bir siyasi birimin bu sorunla baş etmesi mümkün değil. Müslümanların karşı karşıya kaldığı temel sorunlara İslam devriminin ne tür çözümler üretebildiği sorusuna vereceğimiz cevabın çok kısıtlı olması sadece İran'la değil bir medeniyetin yeniden üretilmesiyle yakından alakalıdır. Ve sorunların can damarı da burada atmaktadır.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT