Bir anne, bir çocuk ve bir astsubay!
Vatan gazetesinde, fotoğraflı bir haber..
Haberin yer aldığı bölümdeki ana başlık, “Coşkulu kutlama”..
Tahmin ettiğiniz gibi, 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları ile ilgili bir haber bu..
Fotoğrafta, başı açık iki bayan... Önlerinde başörtülü bir bayan ve başörtülü bayanın hemen yanında 5-6 yaşlarında erkek çocuk... Kolunda görev bandı bulunan bir astsubay, başörtülü bayana bir şeyler söylüyor, çocuk da bu konuşmayı izliyor!
Fotoğrafaltından da konuşma içeriğini öğreniyoruz.
Aynen şöyle:
“Denizli’de Valilik önünde düzenlenen töreni, protokol tribününden elinde Türk bayrağıyla izleyen türbanlı bir kadın, görevliler tarafından uyarıldı. Uyarının ardından türbanlı kadın, protokol tribününden indi.”
Ve o fotoğrafın yanında bir görüntü daha.. Onda da, 5-6 yaşlarındaki erkek çocuk, elinde Türk bayrağını tutarken, başörtülü annesi ile birlikte protokol tribününden iniyor!
Bu görüntülerden sonra sakin bir şekilde yazı yazmak pek mümkün değil.
Edeb dışına taşmadan eleştiri yöneltmek, insanlara saygıda kusur etmeden düşünce açıklamak pek mümkün değil!
Onun için, kendi kendimi bir rehabiliteden geçirdim.
En azından, gözümün önünden o fotoğrafı kaldırarak, “O skandal fotoğrafı görmeden eleştirimi yapayım” dedim.
Çünkü o fotoğrafı görünce, kontrolümü kaybediyorum. Klavyedeki harfler, nasıl oluyorsa, hep hakaret sözcüklerini oluşturacak şekilde, yan yana diziliveriyorlar..
Fotoğrafı önümden kaldırdım.
Tekrar tekrar kendimi sükûnete davet edip, itidalli yazmak için kendimi zorladım..
Olmadı, başka bir konuyu yazmak için, önümdeki her şeyi kaldırmak istedim..
Ama vicdanım elvermedi.
Yine aynı konuya döndüm. Döndüm ama, hakaret içerikli bir ifade kullanmadan yazma konusunda da, kendi kendime söz verdim...
Başörtülü bayan ve kolunda görevli bandı bulunan astsubaylar..
Defalarca yan yana gördük biz bu insanları..
Kimisinde yan yana.. Kimisinde başörtülü annenin eli öpülürken.
Kimisinde ise, başörtülü hanımın önünde set oluştururken.. Başörtülü hanımı girdiği bir mekandan dışarıya davet ederken.
Bu rezalete, bu mantıksızlığa, bu akılsızlığa, bu vicdansızlığa ne zaman son verecek Türkiye?
Şöyle düşündüm..
Denizli bir çocuğunu şehid vermiş olsa.. Şehidin annesi de, çoğu defa olduğu üzere başörtülü olsa.. Aynı astsubay, acaba şehid annesinin, cenaze töreninin düzenlendiği mekandan dışarıya çıkmasını isteyecek mi?
İsteyebilecek mi?
“Olur mu öyle şey?” demeyin hemen!
Vatan gazetesindeki haberin, o skandal fotoğrafın bundan farklı bir yanı mı var sanki?
1922’de zafer ile noktalanan milli mücadelede, binlerce askerimizi şehid vermişiz. Onların töreni değil mi 30 Ağustos?..
Şehidlerimizi andığımız törende, sembolik anlamda da olsa bir şehid annesi durumundaki başörtülü hanımı, ne diye dışarı çıkartırız ki?
Yanında 5 yaşındaki çocuğu varken..
Elinde Türk bayrağı bulunurken!
Hangi yetkiyle yaparız bunu?
Hangi güçle?
Hangi akılla, hangi mantıkla sergilersiniz bu rezaleti!?
Bir de şöye düşünelim.. O küçücük erkek çocuk, yıllar sonra askere gideceğinde ne düşünecek acaba?
Kışladan içeri adım atarken, subay elbisesi giymiş insanları gördüğünde, bu anısını nasıl hatırlayacak?
“Siz; annemi ve beni, elimizde Türk bayrağı varken, bayram töreninden dışarı çıkarmıştınız” şartlanmışlığını üzerinden atmış olabilecek midir acaba?
O astsubaya ve ona bu emri verene soruyorum: “O çocuk (Allah saklasın) şehid olduğunda da, annesini çıkaracak mısınız/çıkarabilecek misiniz törenden!?”
Vakit gazetesi
YAZIYA YORUM KAT