Bir adım geri, iki adım ileri
"Herkes bulunduğu yerden bir adım geriye gitsin." Gerilimi düşürmek için bulunan formül bu. Bir adım geri gittikten sonra, şayet Mehter yürüyüşündeki gibi iki adım ileri gitmek niyetinde iseniz, hiçbir sakıncası yok. Siyaset imkân sanatı. Amacınızdan vazgeçmeden hamlelerinizi erteleyebilirsiniz.
Türkiye, iki haftadır bir rejim krizi içinde yuvarlanıyor. Bu rejim krizi, başka herhangi bir şeyin değil Başsavcı'nın iddianamesinin eseri. Mesele AK Parti'nin kapatılması ve Tayyip Erdoğan başta olmak üzere partinin çekirdek kadrosuna siyaset yasağı getirilmesinden ibaret değil. İki haftadır yaşadıklarımız, bu iddianamenin siyasal sistemi, ülkenin idari düzenini işlemez hale getirdiğini gösterdi. Rejim krizi, sistemin kilitlenmesi demek. O zaman bu iddianamede yanlış giden şeyler var. Başsavcı, "bir yaşam biçimi olan laiklik" karşıtı eylemlerin odağı olduğu için AK Parti'nin kapatılmasını istiyor. Laiklik bir yaşam biçimi değil. Üstelik Başsavcı, din karşıtı, din düşmanı bir felsefî inancı laiklik diye takdim ediyor. Bu iddianame, hepimizin ihtiyacı olan laiklik prensibini bir ideolojik tahakküm aracına dönüştürdüğü için sakat. Böyle bir laikliği savunmak da, uygulamak da imkânsız. O zaman bu iddianame üzerine inşa edilecek her siyasî teşebbüs yanlış.
Şair; "Batan gün kan içinde, dağını seyreyler âşıklar." diyor. AK Parti, iddianameyi ciddiye alarak hata ediyor. Gayri ciddi bir şeyi ciddiye alırsanız o zaman ciddiyet kazanır. AK Partililer, her şeyin mümkün olduğu Türkiye'de, bu iddianame ile partilerinin kapatılacağına ve lider kadrolarının tasfiye edileceğine inanmış görünüyorlar. Belki de en büyük hataları bu inanca sahip olmaları. Bu inanç AK Parti iktidarını iktidar olmaktan çıkartıp, kan gölüne dönen ortalığa bakmak yerine dağını (yani yarasını) seyreden âşıklara dönüştürüyor. AK Parti, doğal bir refleks halinde kapatılmayı imkânsız kılacak düzenlemeler peşinde. Baykal'ın ve CHP'li Anayasa Komisyonu üyesi Şahin Mengü'nün tepkileri, bütün hesabın AK Parti'nin girişeceği bu düzenlemeler üzerine inşa edildiğini gösteriyor. Baykal, AK Parti'yi anayasayı tağyire teşebbüsle itham ederken, tam da iddianamenin açtığı yolda ilerliyor.
AK Parti üzerindeki kapatma baskısının, sonuçta AK Parti'nin kapatılmasından daha önemli olduğunu anlamamız lâzım. İstenen, hesaplanan ve beklenen, kendini kurtarma telaşına düşmüş bir AK Parti iktidarı. Halbuki iddianamenin yarattığı tahribattan daha büyüğünü, AK Parti'nin dev cüssesi ile kendini kurtarmak için çırpınması verebilir. AK Parti'nin kapatılması ile kapatma tehdidi ile istenen sonuçların devşirilmesi arasındaki fark, siyasetin anahtarı hükmünde.
AK Parti'nin kapatılması, AK Parti'den önce Türkiye için bir felaket. O zaman AK Parti'nin, sivil toplumun geliştirdiği sağduyu platformu gibi inisiyatiflerle ortak endişeleri paylaşması lâzım. İddianamenin başlattığı rejim krizi, Türkiye'de yaşayan herkesin sahip olduklarını kaybetmesi riski demek. Çoktan çok, azdan az gidecek. O zaman, hükümetin temsil ettiği istikrarı özel sektörün ve sivil toplumun omuzlaması gerekiyor. Zaten onlar da Anayasa ve Siyasî Partiler Kanunu'nu gündeme alarak bunu yapıyor. Kendi çıkarlarına sahip çıkan bir özel sektör, AK Parti'nin temsil ettiği istikrara, dolayısıyla AK Parti'ye dört elle sarılmak zorunda.
İddianame adı üzerinde bir iddianame. Hükmünü icra etmesi yaklaşık bir senelik zamana bağlı. Buna karşılık Türkiye'de arkasında % 47 oy desteği olan bir iktidar var. İktidara yakışan, iktidar olduğunu göstermektir.
Güneydoğu kaynıyor. Hükümetin ileri adımlar atması lâzım. Ekonomi diken üzerinde. En büyük ihtiyacı güven. Uluslararası konjonktür, küçük hataların büyük faturalar halinde önünüze gelmesine elverişli. Her alanda güçlü bir iktidara ihtiyaç var. En başta yeni bir anayasa olmak üzere, yapısal reformların hızla ilerlemesi lâzım. AK Parti, kapatma davası karşısında alacağı tedbirleri siyasetinin merkezine yerleştirirse, işte o zaman tuzağa düşmüş olacak.
Bir adım geri, ama iki adım ileri gitmek için.
Zaman gazetesi
YAZIYA YORUM KAT