Bingöl'ün kerameti
Her depremden sonra, ayakları üzerinde doğrulmuş ve kendini yeniden inşa etmiş bir şehir, Bingöl.
Çapakçur Deresi'nden çıkıp önce güneye, nihayet 2003 depreminden sonra da kuzeye taşınmış. Fay hatları Bingöl'de birleşiyor; bu yüzden geçen ay Karakoçan'ı yoklayan deprem tedirginlik yaratmış.
Bir yandan deprem, bir yandan terör Bingöl'ün belini kıramamış. Şehre hakim bir tepeden Bingöl'ü seyrederken, bir küheylanın ovaya doğru şaha kalkmak üzere sabırsızlandığını hissettim. Keramet dediğim de bu. Kabına sığmayan ve derinden gelen bir enerjiye dokunduğunuzu hissediyorsunuz. Büyük hayalleri olan Belediye Başkanı Serdar Atalay, üç sene sonra bambaşka bir Bingöl göreceğime beni inandırdı. Halktan bir parça haline gelmiş Bingöl Valisi İrfan Balkanlıoğlu, devletin bu keramette pay sahibi olduğunu, mütevazı duruşu ile ispatlıyor.
Birileri gölge etmese, ne mucizeler gerçekleşir. Bingöl terörle hiç alâkası olmadığı halde terörle anılan bir şehir. 1993 yılında şehit edilen 33 asker için dikilen anıt bu bağlantıyı her an hatırlatıyor. Bu menfur olayla Bingöl arasındaki tek ilişki, katliamın şehre 20 kilometre mesafede gerçekleşmesi. 30 yıldır görmediğim eski dostum Selahattin Altunbay, bana çocukken şahit olduğu bir olayı anlattı. 1962 yılında orman yangınına müdahale etmek için Çapakçur Deresi'nin üzerinden geçen bir askerî araç devriliyor ve sekiz asker hayatını kaybediyor. Çevre köyler de dahil, Bingöl'de halk günlerce yas tutuyor. Aynı yasın 33 asker için de tutulduğunu yakından biliyorum.
33 askerin 1993'te şehit edilmesi sadece Bingöl için değil, Türkiye için çok derin bir komploydu. Şaibeler çok fazla. Kasıt olmasa bile ihmal, inanılmaz boyutlarda. O zaman 33 Asker Anıtı'nı Bingöl'den kaldırıp Genelkurmay'ın bahçesine taşımak lâzım. Tıpkı geçen sene mayıs ayında Çukurca'da, kendi askerimizin döşediği mayına basarak şehit olan 7 asker için dikilmesi gereken anıt gibi. Karargâhta komutanlar her gün bu anıtların önünden geçerek sabah mesaisine başlamalı ki, benzer hatalara ve ihmallere karşı uyanık olsunlar.
Türkiye'nin gündemi anayasa ve Bingöl, 1982 Anayasası'na hayır oyu verenler arasında birinciliği açık farkla ele geçirmiş. Zor tabiat şartları ve makus talihi ile büyük bir enerji ile baş etmeye çalışan ve asil hayalleri olan bu şehir gerçekten keramet sahibi.
Anayasa tartışmalarına kesin ve keskin bir üslûpla ilk müdahaleyi yapan MHP lideri Devlet Bahçeli, "kerameti kendinden menkul eski ülkücülere" veryansın ediyor. MHP liderinin, anayasa gündemine dair ilk hükmünü "eski ülkücüler"i hedef tahtasına koyarak vermesi, başlı başına "kendinden menkul" bir keramet.
"Biz, kendine eski ülkücü veya eski MHP'li diyerek, gittikleri yerin bir türlü yenisi olamayıp, itibarını bile hâlâ bu kutlu hareketin eskisi ve müsveddesi olmakla övünenlerin tuzaklarına düşemeyiz." sözünün muhataplarından biri de ben olmalıyım. Halbuki "ülkücü tutarlılık" Bahçeli'de değil, bizde mevcut. 1982 Anayasası'na Ülkücüler ret oyu vermişti; ben de o zaman sıkıyönetim mahkemesinde görülen MHP davasından aranan bir sanık olmama rağmen, sandığa gidip mavi ret oyunu kullanmıştım. Peki MHP şimdi 82 Anayasası'na neden sahip çıkıyor?
MHP liderinin sözleri arasında bu sorunun bir cevabı yok. Anayasa değişikliğine "toplumsal ihtiyaç yok" diye karşı çıkan siyasî tavrı mantıkla değil ancak kerametle açıklamak mümkün. Tek bir soru: Anayasa'nın 145. maddesinin değiştirilerek askerin bağımsız yargıda yargılanmasına neden karşı çıkıyorsunuz? Bizim gibi "eski ülkücüler"in, bu tutumlara geçmişte getirdiği yegane açıklama "liderin bir bildiği vardır" şeklindeydi. Yani bir keramet olması iktiza ediyor.
Keramet MHP liderinde değil Bingöllülerde. Asaletin ve zarafetin umut ve emekle yoğrulması ve hayallerle beslenmesi halinde ortaya mucizeler çıkıyor. Küçük dar hesaplar ise, her şeyi kısır bir dairenin içine hapsedip tüketiyor.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT