Bilgi yanılsamasından kaynaklı kibre karşı tevazu
David Robson, bilgiye ulaşmanın kolaylaşması ve bilginin mahiyetinin değişmesinden kaynaklı olarak oluşan aşırı özgüvenin sebep olabileceklerine dikkat çekiyor.
David Robson / kemalsayar.com
İnsanlardaki aşırı özgüvenin sebebi: Bilgi yanılsaması
Bilginin kaynağı olduğunuzu düşünmek kolaydır. Pek çok beceri ve uzmanlığa sahip olsanız da muhtemelen düşündüğünüzden daha az şey biliyorsunuzdur.
Kendinizi yeterince zeki ve eğitimli görüyorsanız, dünyanın işleyişinin temel yolları – etrafımızdaki tanıdık icatlar ve doğal olaylar- hakkında güçlü bir idrake sahip olduğunuzu varsayabilirsiniz. Şimdi şu soruları düşünün: Gökkuşağı nasıl oluşur? Neden güneşli günler bulutlu günlerden daha soğuk olabilir? Helikopterler nasıl uçar? Tuvalet sifonu nasıl çalışır?
Sonra kendinize sorun: Bu soruların herhangi birine veya tümüne ayrıntılı bir yanıt verebilir misiniz? Yoksa her durumda neler olup bittiğine dair sadece belirsiz bir ana fikre mi sahipsiniz?
Psikoloji araştırmalarına katılan diğer katılımcılar gibiyseniz, başlangıçta iyi bir performans sergilemeyi beklersiniz. Ancak her soruya incelikli bir yanıt vermeleri istendiğinde, çoğu insan gibi siz de şaşkına dönersiniz. Bu önyargı “bilgi yanılsaması” olarak bilinir. Bu spesifik örneklerin önemsiz olduğunu düşünebilirsiniz, sonuçta bunlar meraklı bir çocuğun size sorabileceği türden sorulardır, en kötü sonucu da ailenizin önünde yüzünüzün kızarmasıdır. Ancak bilgi illüzyonları birçok alanda muhakeme yetimizi etkileyebilir. Örneğin işyerinde; röportaj sırasında bilgimizi abartmamıza, meslektaşlarımızın katkılarını göz ardı etmemize ve hiçbir şekilde yapamayacağımız işleri üstlenmemize yol açabilir.
Birçoğumuz bu entelektüel kibirden ve onun sonuçlarından tamamen habersiz bir yaşam sürüyoruz. İyi haber şu ki, bazı psikologlar bu düşünce tuzağından uzak durabilmek için bazı basit yolların olabileceğini söylüyorlar.
Bilinmeyen bilinmeyenler
“Açıklayıcı derinlik yanılsaması” olarak da adlandırılan bilgi illüzyonu ilk kez 2002 yılında ortaya çıktı. Yapılan bir dizi çalışmada, Yale Üniversitesi’nden Leonid Rozenblit ve Frank Keil katılımcılara bilimsel fenomenler ve teknolojik mekanizmalar hakkında örnek açıklamalar sundular ve 1 (çok belirsiz) ila 7 (çok kapsamlı) arasında puanlamalarını istediler. Bu, bir konunun “belirsiz” veya “kapsamlı” olarak anlaşılmasının sebebini irdelerken tüm katılımcıların aynı safta olmalarını sağladı. Sonra test aşamasına geçildi. Daha fazla bilim ve teknoloji sorusu sorulduğunda, katılımcılar, açıklamalarını olabildiğince ayrıntılı bir şekilde yazmadan, aynı ölçeği kullanarak her birini derecelendirmek durumunda oldular. Rozenblit ve Keil, katılımcıların anlayışlarına dair ilk değerlendirmelerin genellikle “fazlasıyla” iyimser olduğunu buldu. Konuyla ilgili paragraflar yazabileceklerini varsaydılar, ancak çoğu zaman bir yanıtın en yalın halinden fazlasını ortaya koyamadılar. Sonrasında da çoğu katılımcı ne kadar az şey bildiklerine şaşırdıklarını ifade ettiler.
. Örneğin; bir helikopterin uçuşunu hayal etmek zor değil ve bu zihinsel filmin akla gelme kolaylığı, katılımcıların hareketlerin mekaniğini açıklama konusunda kendilerine daha fazla güvenmelerini sağladı.
Bu ufuk açıcı makaleden sonra, psikologlar birçok farklı bağlamda bilgi yanılsamalarını açığa çıkardılar. Örneğin, Texas Southern Methodist Üniversitesi’nde pazarlama alanında yardımcı doçent olan Matthew Fisher, birçok üniversite mezununun, eğitimleri sona erdikten sonra bölümlerine ilişkin her şeyi çok fazla abarttığını keşfetti.
İlk deneyde olduğu gibi, katılımcılardan ne anlama geldiğine dair ayrıntılı bir açıklama yapmadan önce farklı kavramlarla ilgili anlayışlarını değerlendirmeleri istendi. Ancak bu sefer, sorular yıllar önce çalıştıkları konudan geliyordu (örneğin, bir fizik mezunu termodinamiğin yasalarını açıklamaya çalışacaktı). Hafızaların doğal yıpranması sayesinde, katılımcılar önemli ayrıntıların çoğunu unutmuş gibiydiler, ancak ne kadar bilgiyi unuttuklarını fark etmediler. Bu durum da katılımcıların ilk tahminlerine aşırı güvenmelerine yol açtı. Anlayışlarını değerlendirirken, konuya tamamen dahil oldukları zamanki kadar bilgileri olduğunu varsaydılar.
Birçoğumuz başkalarını gözlemleyerek ne kadar çok şey öğrenebileceğimizi abartıyoruz – bu da bir “beceri edinme yanılsamasına” sebep oluyor.
Daha sonraki araştırmalar, internetteki bilgi zenginliğini kendi anılarımızla karıştırdığımız için, parmaklarımızın ucunda çevrimiçi kaynaklara sahip olmanın güvenimizi aşırı yönde besleyebileceğini göstermiştir. Fisher, bir grup katılımcıdan “fermuar nasıl çalışır?” gibi soruları arama motoru yardımıyla yanıtlamasını istedi. Diğer gruptan ise herhangi bir ek kaynak kullanmadan konuyu anlamalarını ve basitçe değerlendirmelerini istedi. Daha sonra, her iki grup da “kasırgalar nasıl oluşur?” ve “bulutlu geceler neden daha sıcaktır?” gibi dört ek soru için orijinal bilgi yanılsaması testinden geçti. Bu testler sonrasında, ilk sorularında interneti kullanmış olan kişilerin sonraki görevde daha fazla özgüven gösterdikleri sonucu ortaya çıktı.
Beceri edinme yanılsaması
Belki de en önemli olan, çoğumuz başkalarını gözlemleyerek ne kadar çok şey öğrenebileceğimizi abartıyoruz bu da “beceri edinme yanılsamasına” sebep oluyor.
Amerika’daki Northwestern Üniversitesi’nde yönetim ve pazarlama alanında doktora araştırmacısı olan Michael Kardas, katılımcılardan dart atma veya ay yürüyüşü dansı yapma gibi çeşitli becerilerin videolarını 20 sefere kadar izlemelerini istedi. Daha sonra, görevleri kendileri denemeden önce yeteneklerini tahmin etmelerini istedi. Katılımcıların çoğu, sadece klip izlemenin becerileri öğrenmelerine yardımcı olacağını söylediler. Filmleri izledikçe kendilerine güvenleri de arttı. Ancak gerçek, net bir hayal kırıklığı sebebi oldu. Kardas araştırma sonuçlarını, “İnsanlar videoyu 20 kere izlediklerinde tek sefer izlediklerinden daha fazla puan alacaklarını düşündüler. Ancak gerçek performansları herhangi bir öğrenme emaresi göstermedi” şeklinde yorumlamaktadır.
Oldukça şaşırtıcı bir şekilde, pasif gözlem, insanların uçağı indirebilmek gibi karmaşık ölüm kalım görevlerini yerine getirme konusundaki yeteneklerine olan güvenlerini bile artırabilir. Farklı bir çalışmayı yöneten Yeni Zelanda Waikato Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olan Kayla Jordan, Kardas’ın araştırmasından ilham aldı. “Olgunun sınırlarının gerçekten uzmanlık becerileri için geçerli olup olmayacağını test etmek istedik” diyerek araştırmasını açıklamaktadır. Jordan, pilotluğun yüzlerce saatlik eğitim ve fizik, meteoroloji ve mühendislik konularını kapsadığına ve videolardan daha derin bir anlayış gerektirdiğine dikkat çeker. Araştırmasında katılımcılara önce “Küçük bir banliyö uçağında olduğunuzu hayal edin. Acil bir durum nedeniyle pilot yetersiz kalıyor ve uçağı indirecek tek kişi sizsiniz.” deniyor. Daha sonra katılımcıların yarısına bir pilotun uçağı indirişini gösteren 4 dakikalık bir video gösterildi, diğer yarısı ise klibi göremedi. Filmde pilotun elleri gösterilmedi yani herhangi bir eğitim için kullanılamazdı. Bununla birlikte klibi gören insanların çoğu uçağı güvenli bir şekilde indirme kapasitelerinin arttığı konusunda kendilerine daha çok inandıklarını söylediler. Jordan, “videoyu izleyenlerin izlemeyenlere göre % 30 daha özgüvenli olduklarını” belirtiyor.
Gerçek hayattaki ikilemler
Bilgi yanılsamalarının önemli sonuçları olabilir. Bilgiye aşırı güvenmek bir görüşme veya sunum için daha az hazırlanmanıza, sonrasında da baskı altındayken – uzmanlık alanınıza dahi olsa - hata yapıp utanmanıza sebep olabilir. Terfi etmeyi hedefliyorsanız aşırı güven sorun teşkil edebilir. İnsanları uzaktan gözlemlerken, işin ne gerektirdiğini bildiğinizi ve gerekli becerileri zaten özümsemiş olduğunuzu düşünebilirsiniz. Ancak işe başladığınızda gözle görülenden daha fazlası olduğunu fark edersiniz. Bu durum ayrıca, çalışma arkadaşlarımıza gereken değeri vermememize de sebep olabilir. Google’da bilgi aratmak gibi, çevremizdeki insanların becerilerine ve yeteneklerine de ne kadar güvendiğimizin farkında olmayabiliriz.
Jordan, “başkalarının” bilgi ve becerilerini gördüğümüzde, bunların kendi bildiklerinin bir uzantısı olduğu yargısına kapılabilirler, bu da oldukça yanlıştır demektedir. Meslektaşlarımızın bilgilerinin bizimkiler gibi olduğunu iddia etmeye başlarsak, onların katkılarını hatırlama ve minnettarlık gösterme olasılığımız daha düşük olabilir bu da ofislerde yaygın olan bir küstahlık türüdür. Bilgimizi abartmak ve başkalarından aldığımız desteği unutmak da tek başımıza girdiğimiz bir projede ciddi sorunlara sebep olabilir.
Çözümlerden biri çok basittir: kendinizi test edin. Örneğin; alışılmadık bir görevi yerine getirmek için kapasitenizi değerlendiriyorsanız, bunun neleri içereceğine dair belirsiz ve temel fikirlerinize güvenmeyin. Bunun yerine, hedefe ulaşmak için atmanız gereken adımları daha dikkatli düşünmek için kendinize zaman verin. Kendinizi öne sürmeden önce, bilginizde doldurmanız gereken büyük boşluklar olduğunu fark edebilirsiniz. Daha da iyisi, bir uzmana danışabilir ve ona ne yaptığını sorabilirsiniz. Bu konuşma esnasında mutlaka kibirli olup olmadığınıza dair varsayımlar da yer almalıdır. Böylece kendinizi kontrol edebilirsiniz.
Teknolojik koltuk değneklerinin bilginize olan güveni artırma potansiyeli göz önüne alındığında, çevrimiçi alışkanlıklarınızı da kontrol edebilirsiniz. Fisher, bir internet aramasına başvurmadan önce kısaca duraklamanızı ve en ağır gerçeğinizi hatırlamak için elinizden gelenin en iyisini yapmanızı önerir.
Zihinsel boşluğunuzu bilinçli olarak fark ederek, hafızanız ve onun sınırları hakkında daha gerçekçi bir değerlendirme yapmaya başlayabilirsiniz. “Rahatsız edici olabilen cehaletinizi hissetmelisiniz.”
Tüm bunlarla amaç, biraz daha tevazu geliştirmektir. Tevazu, filozoflar tarafından övülen klasik “entelektüel erdemlerden” birisidir. Bilgi yanılsamalarımızı tanıyarak ve anlayışımızın sınırlarını kabul ederek, daha akıllıca düşünmenin ve karar vermenin tadını çıkarmak için bazı düşünce tuzaklarından kaçınabiliriz.
HABERE YORUM KAT