Bilge Karasu İslamcıların Neyi Olur?
Türü ne olursa olsun tüm/bazı metinler, insanı ve içinde yaşadığı dünyayı bize bilmediğimiz özellikleri ile tanıtmak, hem insanın (ya da roman, şiir, öykü, masal kahramanının) ruh dünyasının derinliklerine inmek hem de bizim de içinde olduğumuz dünyanın (ya da metnin kendisinin) karmaşık yapısını bir parça "anlaşılır" ya da "tanıdık" kılmak gibi amaçlarla yola çıkarlar.
Okuduğumuz metinler, insanın ve dünyanın var olduğunu pek de aklımıza getirmediğimiz yönlerini sergilerken kaçınılmaz olarak kendileri de bir dünya yaratırlar. Metinlerin "söylediklerini" merak eden, hatta bir adım daha ileri gidip metin üzerine yazı yazma planları yapan okurlar ve eleştirmenler için metinlerin dünyasına sızabilmek, o dünyaların anlam katmanlarında bir süre soluk almak mutlak bir gereklilik haline gelir.
Yazıyı Ercan Yıldırım’a getirmek için bu girişi yapma zorunluluğu duydum. Onun yazılarını Hece ve Hece Öykü’de mutlaka okuyorum. İyi yazıyor, temiz yazıyor. Bir konuyu ele aldı mı, onun üzerinde düşünüyor, özünü kavramaya çalışıyor, işi edebiyatçılığa vurmaya kalkışmıyor, parlak lakırdılara gitmiyor. Hece Öykü’de yayımlanan son yazısı Mangalın Külü bunun tipik bir örneği.
Eleştiriyi, sanatın konu edinildiği bir sanat dalı saydığımızda, eleştiri önce bir değerlendirme, sonra da bir yazarlık konusudur: İçeriğiyle, biçemiyle okura estetik tat verecek bir yazı yazmak. Bu bağlamda Ercan Yıldırım eleştiri anlayışı bakımından edebiyat dünyasındaki eski/yeni tartışmaları derinlikli olarak kavrayıp tanıtma çabası içinde bilgisi, beğenisiyle. Ercan Yıldırım 1977 Ankara / Kızılcahamam doğumlu. İlk, orta ve yüksek öğrenimini Ankara’da tamamladı. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Coğrafya Bölümü mezunu. Yazmaya Dergâh dergisinde başladı. Mustafa Kutlu Hikâyeciliği adını taşıyan önemli bir kitabı var. Bu kitap üzerine Yıldız Ramazanoğlu geçen yıl Türk Edebiyatı dergisinde güzel ve okunası bir yazı kaleme almıştı.
Mangalın Külü yazısına Türk edebiyatında batılılaşma ile yaygınlık kazanan, bu günde varlığını sürdüren bir yaklaşımın varlığını tespit etmekle başlıyor Yıldırım:
“Türk öykücülüğünde son birkaç ayda meydana gelen gelişmeler, şahıslar üzerinden ilerleyen hadiseler, yalnız öykü piyasasını değil Türk edebiyatını da yakından ilgilendirecek vasıfta. Kimi yazarımızın dâr-ı bekaya irtihali, kimi yazanınızın ebedi âlemdeyken de takipçilerine himmet eylemesi dikkate değerdi. Ancak bunlar kadar önemli olanı ise Liberation isimli Avrupa gazetesinde geleceğin Türkiyeli yazarları hakkında bir sıralama yapılmasıydı. Sıralamanın Tanzimat'tan beri süregelen bir geleneğin ürünü olduğunu görmek gerek; Türkiye'nin ekmeğini yerken, Avrupa'nın davulunu çalmak, Avrupalılar tarafından sırtlanmak, bir yerlere getirilmek...
Liberation'da geleceğin öykücüleri diye tesmiye edilen isimlerin, Türkiye'nin kültürü, dinamikleri, ruhunu kavramak bakımından neler yaptığına hiç bakıldı mı? Türkiye'nin geleceğini, Türkiye'nin kendi dinamiklerinde gören bir kimsenin Liberation'da yer alması mümkün mü? Bu soruların cevaplarını bırakın, bu hassasiyeti içinde duyan bir kimseden söz etmek bile imkân dâhilinde görünmüyor. Onlar yalnızca memleketin geri kalan kısımlarının da nasıl bir şekilde elden çıkarılabileceğini, bunu yaparken de kimin yardımcı olabileceğini hesap ediyorlar.”
Ödüllerin ya da liste ödülünün çekiciliği noktasında ise şunları ifade ediyor Yıldırım: “İslami hassasiyetini ön plana çıkarmış yazarlarımızın bu tür sıralamalar söz konusu olduğunda derin bir iç geçirdiklerini de gözlemlemek gerekiyor. Bakmayın onların "yanlı" listeler dediklerine. Oralarda yer verilse karşı çıkacak pek kimse de çıkmaz.” Bu yargısının biraz haddi aşan yanlarının olduğunu belirtmeliyim. Karşı çıkan epey ismin olacağını düşünüyorum ben.
Pankreas kanserinden ölen ve yalnızlığını paylaşan kedisi''Bıyık''la meşhur olan Bilge Karasu modasını da bu eğilime bağlıyor Yıldırım: “ Batılıların listelerine girebilmenin tabi ki başka yolları da var. Özellikle son zamanlardaki Bilge Karasu modası buna dalalet ediyor. Bilge Karasu hakkında yazı yazarak kendilerine yer açmak, birilerinin gözüne girmek, başka kulvarlarda varlıklarını izhar etmek isteyenler çoğaldı. Bu yalnız meşruiyet kazanmak adına değil, geleceklerini garanti altına almak gayesiyle de işliyor. Bilge Karasu'nun edebiyatı hakkında tabi ki aşırı ve abartılı ifadelere yer vermekle sigorta sağlanmış oluyor.
Benim kriterim de aynen kanaat önderlerininki gibi şekillenir oldu. Bilge Karasu'yla ilgili yazanlar, Bilge Karasu üzerinden yükselenler. .. En doğal olanı ise edebiyata bakış açısı. Bilge Karasu övgüsünün miktarına göre, edebiyattan beklentiler, edebiyatın amacı ve edebiyata bakış açısı da şekilleniyor. Giderek iyi edebiyat ile kötü edebiyatı bile mukayese edebiliriz.”
Karasu daha bireye dönük bir yaklaşım içinden konuşmasıyla; “ideolojik doğrular”ın yitirildiği bir ortamda yükselişe geçmişti. Temel dayanak noktalarının yitirildiği, ütopyaların yok olmasa da sarsıntı geçirdiği kaosun norm haline geldiği bir dünyada Karasu üzerinden yükselişe geçmenin belirleyicilik kazanmasını tespit edişi oldukça önemli Yıldırım’ın.
Bu edebî parametrelerin geçerliliğini, dikkatimizi çektiği gelişim sürecinin, onun gösterdiği biçimde sürmekte olduğunu isim vermeksizin -zaman zaman İsmet Özel söylemine yaklaşan ifadeleriyle- bir başka kanaldan şöyle sürdürür Yıldırım: “Geçtiğimiz günlerde vefat eden bir öykücümüzün arkasından söylenenlerde bunlarla yakından ilintili. Yazarın insani yönlerini dışta bırakırsak, sanatının övülmesi, kendi kulvarında özgün olduğu övgülerinin yapılması edebiyatımız için büyük kayıp. Hatta bu konuda İslâmi hassasiyeti olanların en önde gitmesi bir başka açıdan değerlendirilmeli
Türkiye'de iyi öykü ile kötü öykü ayrımı nicedir yapılmıyor. Türkiye'de edebiyatçıların Türkiye'nin lehine çalışıp çalışmadığı da nicedir sorgulanmıyor. Türkiye'de belli başlı bazı kliklerin, kişilerin ve yapıların lehinde söz söylemek, onların yanında yer almak yazara büyük imkânlar sağlıyor. İslâmi hassasiyete sahip olanlar (böyle bir nitelemede bulunmak Türkiye için bir anlamda acziyet ifadesi. Herkesin Müslüman olduğu ülkemizde, İslâmcı yazar tanımlaması ilkin bu cenahtan bir tepki görüyor. Çünkü İslamcı bir çizgi takip etmek istemiyorlar. Bu vasfı kabul edeceklere de bizim İslamcı dememiz ağır oluyor. İslâmi hassasiyeti olanlar demek konjonktüre de müsait, şahısların yapılarına da) yalnız komplekslerine bağlı olarak mezkûr çevreler lehine yazılar döşenmiyorlar. Bulundukları yeri beğenmedikleri, Müslümanlıkları onları iyice sıktığı için de yazıyorlar. Ahmet Hakan'laşmak isteğinin edebiyattaki halini yaşıyoruz.”
Deyişi, eleştiri anlayışı günden güne açıklaşan Ercan Yıldırım’ın arayan, sorular ortaya atıp yanıtlarını bulmaya çalışan bir yazar olmayı hep sürdürmesini diliyorum. Yazımı Mangalın Külü’nün son bölümü ile noktalamak istiyorum: “Sahiden "İslâmi hassasiyeti olan yazarların, İslâm'dan, Türkiye'den, Bilge Karasu'dan, dostluktan bahsettikleri zaman mangalın küle mahcubiyeti artmıyor mu?”
YAZIYA YORUM KAT