Bileşenler Eksik, Failleri Meçhul Kalmasın
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın dünkü basın toplantısında gündeme dair pek çok soruyu cevaplarken şöyle bir cümle kurdu: “Rejim Halep’te insanlık suçu işlemeye devam etmektedir.” Evet, Halep’te hatta bütün bir Suriye’de sistematik olarak insanlığa karşı ağır suçlar işlendiği bir vakıa. Ancak İbrahim Kalın’ın çok iyi bildiği ve malum diplomatik sebeplerle bu suçların asli faillerini ve tüm bileşenlerini olduğu gibi an(a)madığı da besbelli.
Esed rejiminin çoktan beridir Suriye’deki kontrolü önce İran ordusuna ardından da Rusya ordusuna teslim ettiği meselesi tartışma dışıdır. Esed rejimi İran ve Rusya’nın yedeğinde alan hâkimiyeti sağlama çabasından ziyade en iyi ihtimalle kaybettiği yerleri yaşanamaz kılacak düzeyde bombardıman etmekte çünkü. Bu sebeple en yoğun bir biçimde Halep’te sürdürülen katliamlarda Esed rejimi İran ve Rusya ordularının yanında küçük suç ortağı olabilir ancak. Halep veya başka bir bölgeye yönelik bu denli bir saldırı düzenleyecek güçten düşeli yıllar oldu. Savaş havadan Rusya’nın yoğun bombardımanlarıyla organize bir biçimde işgale girişen İran ordu birliklerine karşı veriliyor Suriye’de.
Veto ve Katliam
Türkiye’nin Suriye üzerinden çok boyutlu bir tuzağa sürüklendiği ve bu örtülü savaşın 15 Temmuz darbe girişimine değin uzandığını yaşayarak tecrübe ettik. Türkiye’nin mevcut kuşatmayı yarabilmesi, iyiden iyiye yakınlaşan riskleri bertaraf edebilmesi için alması gereken ilave tedbirler, atması gereken ekstra adımlar olduğu muhakkak. Daha geçen hafta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Halep için önerilen birkaç günlük ateşkes Rusya ve Çin tarafından veto edildi. Üstelik bu tür vetolar Rusya ve Çin’in başını çektiği Şangay İşbirliği Örgütü ile Türkiye yeni bir ilişki biçimi örgütlemek, Avrupa ve Amerika’nın baskısına karşı yeni bir denge unsuru kurmak istiyorken yaşanıyor. Dolayısıyla her bir veto kesintisiz katliam ve yıkım manasını taşıyor.
Peki, mevcut tabloda Türkiye nasıl bir siyaset takip ederek içinde yer aldığı bölge ve toplumların selametine katkı sağlayabilir? Rusya ve İran’ın Esed rejimini tahkim ederek, Avrupa ve Amerika’nın PKK’yı devletleştirerek Türkiye ve Suriye’yi kadavraya çevirmekte ısrarlı bir strateji izlediği ortada.
Türkiye NATO ve AB’den çıkmadan PKK’ya dönük siyasetleri askeri tedbirlerle tasfiyede kararlı bir yol izleyebiliyor. Gerilim yüksek ve riskler artıyor ama bu riskler en az Türkiye’nin muhatapları için de geçerli. Dolayısıyla Türkiye benzer bir yolu İran ve Rusya’ya karşı da izlemenin imkânlarını zorlamak durumundadır. Rusya ve İran’la da karşılıklı olarak ticaretin önünü açıp, yatırımları teşvik edip aynı oranda Suriye’deki direniş daha güçlü ve donanımlı kılmak üzere acil adımlar atabilir. Halep’in düşüşünü diplomatik temaslar veya iktisadi-sınai yatırım ortaklıkları kurarak engellemek neredeyse imkân dışı.
Ticaret, Güvenliği Gölgelemesin
Rusya ve İran’ın Suriye’de işlediği katliam ve yıkımları daha net ve sık olarak uluslararası kamuoyuna taşımak Türkiye’nin elini zayıflatmaz bilakis güçlendirir. Fırat Kalkanı Operasyonu Türkiye’nin Amerika’yla olan münasebetlerini germiş ve ittifak ilişkisini neredeyse kâğıt üstünde kalacak kadar alt üst etmiştir. Ancak Türkiye halen NATO üyesidir ve hem Amerika’nın hem de Avrupa’nın desteklediği PKK’ya karşı yoğun sayılabilecek bir operasyon yürütmektedir. Bununla birlikte Rusya ve İran orduları ağır kuşatma altında tuttuğu Halep’teki direniş unsurlarına karşı neredeyse bir tek nükleer silah kullanmadan yok etmek üzere seferber olmuş durumda. Halep’teki direnişi güçlendirmek, Halep’i barbarca imha etmeye azmetmiş Rusya ve İran’a karşı Türkiye’nin yapabileceği işler var oysa.
Açık ve sistematik bir biçimde işgal ve katliam organize eden Rusya ve İran’ı durduracak hamlelerin Amerika ve Avrupa’dan gelmeyeceği besbelli. Suriye’nin daha büyük bir harabeye, daha derin bir kan denizine çevrilmesini engellemek üzere atılacak adımlar geciktikçe ödeyeceğimiz bedeller de büyüyecektir. Önerilen şey boyundan büyük işlere kalkışma veya sonu belirsiz bir maceraya atılma değildir. Aksine her geçen gün genişleyen işgal ve katliam önünü almak üzere direniş gruplarına destek sağlamaktır. Suriye’deki cinayetlerin hesabını soracak güçte değilse bile barbarların istilasına karşı direnen örgütlerin dayanağı ve teminatı olacak kadar askeri varlık göstermek sorumluluğundadır.
Suriye’deki direniş örgütlerinin ihtiyacı olan en önemli şey başından bu yana uçaksavar ve tanksavardır. Uçaksavar ve tanksavarı olan direniş örgütleri sadece Esed rejimin değil Rusya ve İran’ın da hakkından gelmesini bilir. Savaş denk güçler arasında yapılır. Muazzam bir dengesizlik içerisinde süren bu süreç savaş veya iç savaş değil açıkça bir devletler terörüdür. Bu devlet terörünü icra ve organize edenleri eksiksiz saymak ve beyan etmek de esasın mütemmim cüzüdür.
YAZIYA YORUM KAT