Bildiğiniz gibi değil...
Son aylarda üzerinde en çok tartışma yaşanan konuların başında KCK operasyonları geliyor. Farklı görüşleri üç ana başlıkta toplamak mümkün. Birinci görüş, AKP hükümetinin KCK operasyonu adı altında Kürt muhalefetini tasfiye ettiği yönünde. Bu tez daha çok, operasyonların muhatabı olan Kürt hareketinin görüşünü yansıtıyor. Ve basında da yansımasını genellikle solcu aydınlar ve müzmin AKP karşıtı köşe yazarlarında buluyor.
İkinci görüş operasyona siyasi olarak yeşil ışık yakan hükümetin yaklaşımını yansıtıyor ve birinci tezin tam karşıtı yönde. KCK’nın Güneydoğu’da alternatif iktidar kurma, paralel devlet yaratma peşinde olduğunu savunan bu görüşe göre de yargı gereğini yapıyor. Bu resmî görüşün taraftarı da “resmî toplum” diyebileceğimiz, halkın çoğunluğunu oluşturuyor.
Üçüncü görüş sahipleri ise (demokratlar, liberaller, özgürlükçü sol, diyerek sınıflara ayırmayacağım) KCK operasyonlarının sadece aşırılıklarına karşı çıkanlar ile KCK operasyonlarına tümden karşı çıkanlar olarak ikiye ayrılıyor.
Anlaşılır kılmak için sınıflandırmaya çalıştığım bu görüş ve fikirler, aslında gerçek hayatta daha karışık ve farklı boyutları içeriyor. Toplumda bu konuda büyük bir kafa karışıklığı var.
Benim üzerinde durmak istediğim tam da burası; yani bu kafa karışıklığı. Her üç grupta da KCK’yla ilgili doğrular kadar yanlışlar da iç içe geçmiş durumda. Bu yüzden ortaya şu âna kadar bütünlüklü bir resim çıkmadı. KCK adı verilen yapının topluma açık bir örgütlenme olmaması bunun başlıca nedeni olabilir. Ben ortaya bütünlüklü bir resim çıkarma iddiasında değilim kuşkusuz, sadece madalyonun görünmeyen bir yüzü var, orayı işaret edebilirim. Bugün kamuoyunun gündeminden düşmeyen KCK operasyonlarının Kürt siyasi alanını daralttığı muhakkak. Bu konuda operasyonlardan sorumlu tutarak hükümeti eleştirebiliriz. Ancak Kürt siyasi alanının daralmasında tek sorumlu devlet veya hükümet mi, gerçekten? PKK günahsız mı? Kürt siyasetçilerin PKK’ya yöneltemedikleri eleştirileri de katarak hükümete yüklendiklerini düşünüyorum.
Tek taraflı eleştiri, bence gerçekleri örtbas etmekten başka bir şeye yaramıyor. Zaten bu tarz, biraz politikacılara özgü. Basında da maalesef az politikacı köşe yazarı yok. Popülizm yapmaktan hoşlanan bazı yazarları da buna katabiliriz. Diyeceğim, KCK operasyonlarını tetikleyen başka etkenler de var. Bunlar pek bilinmiyor ya da görmezden geliniyor. Son KCK operasyonlarını tetikleyen gerekçenin ardında esasen Kandil’deki dağ kadrosunun BDP aracılığıyla devreye soktuğu üç aşamalı bir strateji yatıyor. Seçimlerden önce mayıs ayında, Kandil’de yapılan Kongra-Gel 8. Kongresi’nde alınan “devrimci halk savaşını başlatma” kararı, örgüt tarafından seçimlerden sonra uygulamaya kondu. PKK, buna aracı olarak Kürt siyasetçileri kullandı. Yani BDP’lileri. 14 temmuzda Diyarbakır’da tek taraflı olarak ilan edilen özerklik, bu stratejinin birinci aşamasıydı. İkinci aşama serhıldan dönemi (buna sokakları savaş meydanına dönüştürme diyebiliriz), üçüncü aşama ise devrimci halk savaşıyla zayıflatılacak olan devlet otoritesinin yerine Kürt kurumlarını inşa etme. Bu üç aşamalı stratejiye göre eğer devlet ilan edilen özerklik statüsünü kabule yanaşmazsa “kopuş stratejisi”ne geçilecek. KCK operasyonları, gerçekçi olmak gerekirse, bu stratejiye tedbir olarak geliştirildi. PKK’nın ardı kesilmeyen silahlı saldırıları, bu operasyonların büyümesine ve örgütle yakından uzaktan ilgisi olmayan isimlerin paranoya düzeyine ulaşan güvenlik endişeleri yüzünden tutuklanmasına yol açtı. Bu operasyonlar Kürt mahallesinde en azından PKK’nın istediği politik sonucu yaratmış durumda.
Burada en ağır fatura dolayısıyla BDP’ye çıktı. PKK, BDP’yi harekete geçirerek kendi stratejisini uygulamaya koydu; BDP kriminalize olunca da devlet operasyon düğmesine bastı.
Bence hükümeti suçlamak kadar PKK’nın Kürt siyasetini tasfiyeyle sonuçlandıracak dayatmalarının da görülmesi ve eleştirilmesi gerekiyor. Bugün eğer “Kürt siyaseti tasfiye ediliyor” deniyorsa, bunda PKK’nın maksimalist taleplerine bu kadar boyun eğen BDP’nin de payı var. Kendilerini bu kadar kolayca harcatan kendileri. Buna en azından biraz direnmeleri gerekiyor. PKK’nın yolu ortada; “devrimci halk savaşı” adı altında, dağlardaki gençleri maceracı heveslerine kurban ediyorlar; bu yetmiyor binlerce Kürt siyasetçisi de yine aynı akıl ve strateji yüzünden cezaevlerinde. Bunlar kimin günahı, sadece hükümetin mi suçu sizce?
TARAF
YAZIYA YORUM KAT