1. HABERLER

  2. HABER

  3. BİYOGRAFİLER

  4. Bilal-i Habeşî
Bilal-i Habeşî

Bilal-i Habeşî

.

31 Ağustos 2008 Pazar 13:15A+A-

BİR KÖLEYİ, ÖNCÜ VE ÖRNEK BİR İNSAN YAPAN DİN

Mekke müşriklerinin ölçüsüz eziyet ve cahilce töhmetlerine rağmen, İslâm her geçen gün güçleniyordu. Bu yeni çağrıyla savaşan güçlü ve varlıklı egemenlerin aksine, ona yönelenler arasında güçsüzler ve köleler önemli bir yer tutuyordu. Aile ve kabile reisleri, kendi emirleri altındaki Müslüman kölelere daha çok eziyet etme konusunda aralarında ahitleşiyorlardı. Onları aç ve susuz bırakıyorlar, doğrulamayacakları kadar dövüyorlardı.

İşte o müstezaflardan biri olarak karşımıza çıkan, "Peygamber müezzini" olarak da nitelendirilen, öncü neslin en önemli ve örnek simalarından biri olan Hz. Bilal'in, hicretten yaklaşık kırk yıl önce, 581 civarında doğduğu sanılmaktadır.

Bilal, Habeş asıllı bir köledir. Arabistan'ın batı tarafındaki Serât'ta ya da Mekke'deki Cumah kabilesi içinde dünyaya geldiği kabul edilmektedir.

Babası Rebah ve Müslüman olduğu için çeşitli işkencelere maruz kalan annesi Hamâme de köle idi. Annesine nisbetle İbn Hamâme diye de anılan Bilal, İslamiyet'i Hz. Ebu Bekir vasıtasıyla kabul etti.

ÇÖLDE YANKILANAN SES: ALLAH BİRDİR!

Bilal, yaygın olan rivayete göre, Ümeyye b. Halef'in kölesiydi.

Mekke'de Müslüman olduğunu açıkça ilan eden ilk yedi kişiden biri olarak tarihe geçmiştir. Bunu öğrenen ve öfkeden kuduran Ümeyye b. Halef, öğle vakitlerinde onu kızgın güneş altında sırt üstü yatırır, büyük bir kaya parçasını göğsü üzerine koydurur, sonra da İslamiyet'ten vazgeçerek Lât ve Uzza'ya tapmaya zorlardı. Fakat o her defasında "Rabbim Allah'tır! O birdir!" diyerek bu dayanılmaz işkenceye imanıyla göğüs germiştir. İbnü'l Esir'deki bir aktarımda, işkence esnasında onu gören Varaka bin Nevfel'in zorba müşriklere dönerek "Siz ona eziyet ve işkence ettikçe, onu sevenler ve örnek alanlar çoğalmaktadır." diye bağırdığı dile getirilmektedir.

Hz. Peygamber (s), onun bu şekilde işkence görmesine çok üzülürdü. Hz. Ebu Bekir, Müslüman olmayan güçlü siyahî bir köleyi vererek Bilal'i Ümeyye'nin elinden kurtardı ve azat etti. Bazı rivayetlerde onu para ile satın alıp azat ettiği de zikredilir. Buharî'de bu konuyla ilgili olarak Hz. Ömer'in ağzından şöyle bir rivayet aktarılmaktadır: "Ebu Bekir efendimizdir; efendimizi (Bilal'i) azat etmiştir."

Hz. Peygamber (s), Bilal'i Mekke'de Ubeyde bin Haris ile, Medine'ye hicretten sonra da Ebu Ruveyha Abdullah b. Abdurrahman el-Hasamî ile kardeş yaptı. Medine'nin havasına alışamayan bazı sahabiler gibi Hz. Ebu Bekir ile Bilal'in de hastalandıkları, Mekke'ye duydukları derin hasretle şiirler söyledikleri hadis kitaplarında zikredilmektedir.

KALK EY BİLAL, EZAN VAKTİDİR!

Bilal-i Habeşî, hicretin ilk yılında Hz. Peygamber'in öğrettiği ezanı onun emriyle ilk kez okumakla meşhur oldu ve hayatı boyunca hazarda ve seferde Hz. Peygamber'in müezzinliğini yaptı. Medine seması, onun, insanın içine işleyen davudî sesiyle yankılandı.

Rivayetlere göre, sabah ezanını çok erken okuyan Bilal'in bu ezana "es-salatü hayrün mine'n nevm / namaz uykudan hayırlıdır" ibaresini eklemesi, Hz. Peygamber'i memnun etti ve bunu her sabah ezanında tekrarlamasına izin verdi.

Bilal, başta Bedir olmak üzere Hz. Peygamber'in bütün gazvelerine katıldı. Bedir'de, kölesiyken kendisine eziyet eden Ümeyye bin Halef'i görünce: "İşte küfrün başı! Eğer o kurtulursa ben ölürüm!" diyerek onun öldürülmesini sağladığı zikredilmektedir.

Mekke'nin fethedildiği gün Hz. Peygamber ile Kâbe'nin içine girdi. Hz. Peygamber elindeki sopayla putları tek tek devirdi. Bilal, ona bakıyordu. Ebu Leheb'in, "Allah elini kurutsun, bizi bunun için mi buraya çağırdın?" diye bağırmasını hatırlayarak, son elçinin eline, eliyle devirdiklerine bakıyordu. Ebu Cehil, Ebu Leheb, Hind, Utbe, Velid, Ümeyye gibilerinin o kulak tırmalayıcı sesleri yoktu artık. Vadide yükselen tek ses, on bin müslümanın hançeresinden yükselen tekbir sesiydi. Kara ve terli gövdeler üstünde şaklayan kırbaçlar, "Allah birdir!" diye haykıran dudaklara en acımasız şekilde inen yumruk ve tokatlar, kızgın çöl kumlarında gövdelerin üstüne bırakılan kaya parçaları, hakaret ve küfürler yoktu. Habbab'ın, Yasir'in, Sümeyye'nin çığlıkları; insanın içini burkan bir hatırlayışla bütünleşiyordu şimdi. En büyük ve en değerli insana eşlik eden adam, Mekke istikbarının bir böcek gibi ezmeye yeltendiği bir köle eskisiydi. Mekke'ye dönüşleri muhteşem olmuştu gerçekten. Güçlü, kararlı, iman mucizesiyle dopdolu, zamanın nabzını elinde tutarak, gönül ve kafaları etkin bir düşüncenin, vahyi inkılâbın teknesinde yoğurup tek bir vücut haline getirmiş olarak gerçekleşmişti bu dönüş! İnsan seli, işin sona erdirilmesini bekliyordu. Herkes heyecanlıydı. On bin kişilik fetih ordusuyla; on üç yıl kendilerine işkence eden, yirmi yıl boyunca İslam toplumuna darbeler indirmeye çabalayan, küfreden, iftira eden, kılıç çeken şehrin yazgısı değişmişti. Kureyş'in, Hz. Peygamber'e biat etmek için birbirini ezdiğini, izdihama yol açtığını gördükçe Bilal'in gözleri yaşarıyordu.

Rasulullah'ın emri üzerine Kâbe'nin damına çıkarak fetih ezanını okudu Bilal. Herkes ona bakıyordu. Dün kızgın çöllerde ve işkence altında "ehad" diye haykıran Bilal, büyük bir özgüven ve izzet eşliğinde insanları felaha çağırıyor, tevhid eylemine davet ediyordu.

Bilal-i Habeşî, hayatı boyunca Hz. Peygamber'in yanından hiç ayrılmadı. Veda haccında da yakınında bulundu. Onun sütre olarak kullandığı harbeyi taşımak, savaşta özellikle geceleri korunmasını sağlamak, beytülmal işlerine yardımcı olmak, Hz. Peygamber'in emriyle bazı ödemeler yapmak, elçileri ağırlamak, seriyye kumandanlarına sancak vermek, Rasulullah'ın emirlerini halka duyurmak, kadın esirleri muhafaza etmek gibi işlerde görev aldığı aktarılmaktadır. Yıllarca, bir köle olarak çeşitli eziyetler gören, sürekli aşağılanan bu büyük peygamber dostu; İslam'ın o yüceltici gücü ve kardeşlik bağları eşliğinde; Allah'ın elçisinin vekilharcı, özel kalem müdürü gibi çalışıyordu.

Hz. Peygamber'i o kadar sevmiş, ona o kadar alışmıştı ki vefatından sonra günlerce ağladı. Yıllarca ve onca zorluk içinde her türlü cehalet ve alçaklıkla mücadele eden, vahiy eşliğinde yepyeni ve bambaşka bir insani örneklik oluşturan, bütün evreni aydınlatan bir mesajla toplumların iliklerine işlemiş kölelik ve kötülük anlayışını kökünden koparıp atmak için çırpınan o yüce insan yanında değildi artık. Kendini toparlamakta zorlandı. İçindeki sıkıntıdan, boşluk duygusundan kolay kolay kurtulamadı. Medine onun hüznünü çoğaltıyor, hatıralarını sürekli canlı tutuyordu.

Yaygın olan rivayete göre, Hz. Bilal, Hz. Peygamber'in vefatından sonra ezan okumayı bırakmıştır. Hz. Peygamber'in kendisine "Ey Bilal! Allah yolunda cihaddan daha faziletli bir amel yoktur." dediğini hatırlatıp cihad için Suriye'ye gitmek üzere Hz. Ebu Bekir'den izin istemiş; ancak halifenin ısrarı üzerine Medine'de kalmış, Hz. Ömer halife olunca Medine'den ayrılarak Suriye'de birçok şehir ve bölgenin fethine iştirak etmiştir.

Hz. Ömer'in Kudüs'ü fethinde, yanında hazır bulunanlardan biri de o idi. Onun ricasını kırmadı. Buradaki ilk ezanı da o okudu. Bazı rivayetlerde, mücahidlerin ve halkın yoğun isteği üzerine Bilal'in Suriye'de de bir defa ezan okuduğu ve dinleyenleri ağlattığı aktarılmaktadır.

Bilal-i Habeşî altmış küsur yaşında Şam'da veya civarında vefat etti ve Babüssagir'deki kabristana defnedildi.

Endonezya'nın bazı bölgelerinde ve Kamboçya'da müezzinlere "Bilal" ya da "Bilal-i gayr-i Habeşî" denmektedir. Amerika'daki bazı zenci Müslümanlar da kendilerine "Bilalîler" anlamında "The Bilalians" derler; ayrıca bu isimle bir de gazete çıkarmaktadırlar.

 

ALİ DEĞİRMENCİ

Haksöz-Haber