1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Big Ben'e tırmanan adam: Özgürlük için tırmanış
Big Ben'e tırmanan adam: Özgürlük için tırmanış

Big Ben'e tırmanan adam: Özgürlük için tırmanış

Big Ben'e tırmanan adam tarihe geçecek. Onun eylemleri, birçoğumuzun gözlemlediği gibi, bir gün herkesin karşı çıkacağı bir soykırımla Birleşik Krallık hükümetini sonsuza kadar bir arada tutacaktır.

20 Mart 2025 Perşembe 00:06A+A-

Amy Abdilnur’un electronicintifada’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.

 

25 Şubat 2024'te ABD'li havacı Aaron Bushnell, Washington'daki İsrail Büyükelçiliği önünde kendini yaktı: “Özgür Filistin.”

Bu yıl 8 Mart'ta Londra'da insanlar, güvenliği ihlal ederek parlamentonun saat kulesi Big Ben'e 25 metre tırmanan ve 16 saatten fazla bir süre boyunca Filistin bayrağı taşıyarak ve kulenin taş işçiliğine puşi bağlayarak duran bir adamı desteklemek için İngiliz parlamentosunun önünde toplandı.

Aralıklı olarak Instagram'da paylaşımlarda bulunan Daniel Day, “sözde demokrasi merkezi” olarak adlandırdığı yerde gerçekleştirdiği şiddet içermeyen direniş eyleminin Filistin'in özgürleşmesi ve “devlet baskısının” sona ermesi için bir çağrı olduğunu açıkladı.

Bir kişinin soykırıma tepki olarak böylesine kişisel talepleri olan bir protesto eylemine girişmesi, toplumun uluslararası meselelere kolektif tepkisini düzenlemeye çalışan iktidar konumundakiler için anlaşılmaz görünüyor.

Nitekim eylemle ilgili ana akım medyada yer alan haberlerde ağırlıklı olarak parlamentodaki güvenlik zafiyetine vurgu yapılarak Muhafazakâr Milletvekili Ben Obese-Jecty'nin “bu protestocu güvenliği bu kadar kolay atlatabildi” şeklindeki endişesine yer verildi.

BBC, parlamento başkanı Sir Lindsay Hoyle'un olaydan “ders alınmasını sağlamak için” istediği güvenlik incelemesine yer verdi.

Yasa koyucular ve medya, Day'in hem güvenliği ihlal etme hem de kuleye serbestçe tırmanma riskini neden almış olabileceğini sorgulamaya pek ilgi göstermedi.

Akılcı tepki

Day, tıpkı kaçınılmaz olarak tutuklanacağını öngördüğü gibi, bu riskleri de öngörmüş olmalı. Muhtemelen, orada bulunduğu sırada, İsrail'in en büyük silah şirketi Elbit Systems'in Bristol'deki üretim tesisini hedef alan eylemleri nedeniyle tutuklanan, suçlanan ve hapsedilen bir grup genç aktivist olan Filton-18'in serbest bırakılması için çağrıda bulunduğu göz önüne alındığında, olası bir cezayı da düşünmüştür.

Bushnell kendini ateşe verdikten sonra, Guardian'ın bir köşe yazarına göre, “akıl sağlığı hakkında çılgın spekülasyonlar” yapıldı. Newsweek, 25 yaşındaki Bushnell'in ölümcül eylemlerinden önce “ruhsal sıkıntı belirtileri gösterdiğini” belirten bir polis raporuna yer verdi.

Aktivistlerin akıl sağlığına yönelik bu tür (temelsiz ve tepeden bakan) eleştiriler, toplumun Platon'un mağarasında zincirlenmiş bir şekilde kalmasını ve gerçek meselelerle yüzleşmek yerine gölgelere bakmasını tercih edenlerin işine yarıyor: İsrail'in Filistinlilere yönelik soykırımının yanı sıra on yıllardır süren işgalinin gerçekliği.

Bu iki korkunç uluslararası hukuk ihlalinin ele alınması, Amerika'da yaşayan birinin dünyanın öbür ucunda işlenen insanlık suçlarına dikkat çekmek için kendini vahşice öldürmesinin gerçek nedenleri hakkında daha doğru bir kavrayış sağlayacaktır.

Şu ana kadar kamuoyunda Day'in akıl sağlığı hakkında spekülasyon yapan kimse olmadı. Ancak, sosyal medya paylaşımlarına yönelik cehalet ve ırkçılıktan beslenen ilk yorumlar, eylemlerinin geçerliliğini zayıflatmaya çalıştı.

Ancak aynı zamanda, Big Ben'e tırmanan adam uluslararası alanda viral hale geldikçe, pek çok kişi 29 yaşındaki Day'in bu şiddet içermeyen direniş eylemiyle, Batı'da soykırımı, hükümetlerimizin suç ortaklığına duyduğumuz ahlaki öfkeyle birlikte artan bir çaresizlikle izleyenlerin duygularını ortaya koyduğunu kabul etti.

Yüz binlerce sivilin dünyanın en güçlü ordularından biri tarafından kitlesel olarak katledilmesi ve açlığa mahkûm edilmesine içgüdüsel olarak tepki vermek tamamen mantıklıdır. Day ve Bushnell'in (ve aslında tüm aktivistlerin) destekçileri ile İsrail'i savunmakta ısrar edenler arasındaki ahlaki uçurum neredeyse anlaşılmazdır.

Eylemler sayılır

Ana akım medya (her halükarda taraflı) artık Gazze hakkında neredeyse hiç haber yapmıyor, ancak bu durum İsrail'in 18 Mart'ın erken saatlerinde ağır bir bombardımanda 400'den fazla kişiyi öldürdüğü haberiyle değişebilir, bu da ocak ayında kararlaştırılan sözde ateşkesin sonunu getirecek gibi görünüyor.

Hem İsrail'in soykırım yöntemlerinin Batı Şeria'ya yayılması hem de İsrail'in Lübnan'daki eylemleri konusunda neredeyse sessizlik hâkim.

Bunun yerine medya, Gazze'yi Orta Doğu'da bir ‘rivieraya’ dönüştürmekle ilgili kışkırtıcı iddiaları, aynı konuda yapay zekâ tarafından üretilen bir tanıtım videosu da dâhil olmak üzere korkunç ve kaba halkla ilişkileri ve görevdeki ilk 50 gününde açıkladığı politika aksaklıkları ve uygulamaları ile ABD Başkanı Donald Trump'a odaklanıyor.

Day, Big Ben'e tırmanarak dikkatleri yeniden üzerine çekti. Medyanın güvenlik ihlalini haber yapmaktan başka seçeneği yoktu. Day'in açıklamaları BBC gazetecilerini haberlerinde “Filistin” kelimesini kullanmaya zorladı ki bu da, kurumun (Birleşik Krallık ve ABD'deki diğerleri gibi) gazetecilerin “soykırım” ve “Filistin” de dâhil olmak üzere belirli kelimeleri kullanmasını etkin bir şekilde yasakladığı göz önüne alındığında, güçlü bir şiddet içermeyen direniş eylemiydi.

Dolayısıyla Day'in eylemi, devlet destekli şiddet ve silinme karşısında Filistinlilerin yaşam hakkını sözlü, işitsel ve görsel olarak yeniden ortaya koydu. Big Ben'de geçirdiği 16 saatten fazla süre, 16 aydan fazla süren soykırımı temsil ediyordu. Seçtiği bina, birkaç kayda değer istisna dışında politikacılarımızın çoğunun içinde bulunduğu büyük ahlaki uçuruma dikkat çekti. Dolayısıyla Day'in yaptığı şey, bireysel eylemlerimizin önemli olduğunu hatırlattı.

Bir itfaiye asansöründeki acil servis ekibi onu aşağı indirmeye çalışırken Day sakinliğini korudu, hedeflerini ve niyetlerini ifade etti ve - liderleri dikkatimizi yaşamımızın ahlaksızlığı olarak tanımlanabilecek şeyden saptırmaya kararlı olan - bir toplumun delegelerine direndi.

Serbest tırmanışın kendisi risk içerir; çıplak ayakla serbest tırmanış ise daha fazla risk içerir. Çıplak ayakla, alenen serbest tırmanış yapmak ve hükümet merkezinin güvenliğini ihlal etmek muazzam bir cesaret gerektirir.

Day'in cesareti, sözde özgür dünyanın liderlerinin İsrail tarafından işlenen böylesine bariz bir kötülük karşısında nasıl olup da utanmadan bizi sessizliğe itmeye devam edebildiklerini sorgularken, pek çok kişinin hissettiği ve aslında her gün yaşadığı şiddetli çaresizliği yansıtmaktadır.

Utanç verici ikiyüzlülük

Her geçen gün Filistin, Lübnan ve Suriye'de yeni zulümler ve Trump, İngiltere Başbakanı Keir Starmer ve yandaşları Orwellci çift dilli konuşmanın vücut bulmuş hali haline gelirken, açıkça hem ahlak dışı hem de yasadışı olan tutumları benimsemeye her zamankinden daha kararlı görünürken yeni ikiyüzlülükler de beraberinde geliyor.

Day'in eylemi, yirmi birinci yüzyıl dünyamızın bu ikinci çeyreğindeki gerçek çılgınlığı gözler önüne sermektedir. Day, kuleye tırmanırken, Birleşik Krallık hükümetinin savaş suçlarındaki suç ortaklığını ortaya çıkarma cesaretini gösterdiğinde, dünyanın dikkatini Filistinlilerin özgürce yaşama hakkına yeniden odaklamaya cüret ettiğinde - ve böylece bize Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle hakkında tutuklama emri çıkardığı İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun eylemlerini hatırlattığında - kendisinin de tutuklanacağını şüphesiz biliyordu.

Kimseye zarar vermeyen, özgürlük ve kurtuluş çağrısı niteliğindeki bir eylemden dolayı tutuklanmasıyla birlikte egemen sınıfların utanç verici ikiyüzlülüğü bir kez daha ortaya çıkacaktır.

Day'in bilekleri zincirlenmiş olabilir, ancak Platon'un mağarasındakilerin aksine - ABD, İngiltere ve Avrupa'nın büyük bir kısmında, teknolojik olarak birbirine bağlı dünyamız aracılığıyla kolayca erişilebilen kanıt yığınlarını görmezden gelmekte ısrar edenlerin aksine - Day'in zihni özgürdür. Uluslararası alanda kendisini destekleyen milyonlarca insanla birlikte Day de mağaradan çıktı ve politikacılarımızın umutsuzca gizlemeye çalıştığı gerçeği gördü: özgürlük ancak Filistinlilere yönelik on yıllardır süren işgal ve baskının sona erdirilmesiyle elde edilebilir.

Big Ben'e tırmanan adam tarihe geçecek. Onun eylemleri, birçoğumuzun gözlemlediği gibi, bir gün herkesin karşı çıkacağı bir soykırımla Birleşik Krallık hükümetini sonsuza kadar sorumlu tutacaktır.

 

*Amy Abdilnur, Lübnan'daki Filistin mülteci kamplarında ve Ramallah'ta İsrail işgali altında yaşadığı deneyimlerden yola çıkarak yazdığı ilk romanı “Ever Land” 2026'da yayımlanacak bir yazardır.

HABERE YORUM KAT

2 Yorum