Biden yönetimi döneminde ABD’nin Ortadoğu politikasında değişiklik olabilir mi?
“Yeni Amerikan yönetiminin Orta Doğu ve İslâm dünyasına yönelik politikalarına yakından baktığımızda, Trump’ın ‘rayından çıkardığı’ birkaç noktanın rötuşlanması dışında, temel paradigmaların yine değişmeden kalacağını söyleyebiliriz.”
Taha Kılınç, Biden yönetimi döneminde ABD’nin Ortadoğu politikasında bir değişiklik olup olmayacağını değerlendirdiği yazısında, “Yeni Amerikan yönetiminin Orta Doğu ve İslâm dünyasına yönelik politikalarına yakından baktığımızda, Trump’ın ‘rayından çıkardığı’ birkaç noktanın rötuşlanması dışında, temel paradigmaların yine değişmeden kalacağını söyleyebiliriz. Bu arada, Trump’ın gözünü kırpmadan attığı bazı adımlar da yeni haliyle bırakılacak: İsrail’le Arap ülkelerinin barıştırılması, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak resmen tanınması, ABD’nin büyükelçiliğinin Kudüs’te bulunması bu çerçevede ilk akla gelenler. Rötuşlanacak kısımlar da ‘iki devletli çözüm’ sakızının yeniden tedavüle sokulması, Filistin’e ekonomik yardımların sürdürülmesi vs. gibi şeyler.” diyor.
Taha Kılınç’ın Yeni Şafak’ta yayımlanan yazısı (23 Ocak 2020) şöyle:
Yeni yönetim
ABD’nin yeni başkanı Joe Biden ve yardımcısı Kamala Harris, yeminlerini ederek görevlerine başladı. Dünyanın her yerinden milyonlarca insanın izlediği törenin magazinsel ayrıntılarını bir yana bırakırsak, verilen mesaj şu: “Amerika geri döndü!” Cumhuriyetçi Donald Trump’ın “Amerikan değerlerine” ihanet ettiğinden ve ülkenin uluslararası saygınlığını zedelediğinden dem vuran Demokratlar, “dünyaya yeniden nizam ve intizam vermek üzere” ipleri ele aldıklarının altını çiziyor. Tam dört yıl önce Trump da aynı iddialarla işbaşına gelmiş ve “Amerika’yı yeniden büyük yapacağım!” sloganını dilinden düşürmemişti.
Yeni Amerikan yönetiminin Orta Doğu ve İslâm dünyasına yönelik politikalarına yakından baktığımızda, Trump’ın “rayından çıkardığı” birkaç noktanın rötuşlanması dışında, temel paradigmaların yine değişmeden kalacağını söyleyebiliriz. Bu arada, Trump’ın gözünü kırpmadan attığı bazı adımlar da yeni haliyle bırakılacak: İsrail’le Arap ülkelerinin barıştırılması, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak resmen tanınması, ABD’nin büyükelçiliğinin Kudüs’te bulunması bu çerçevede ilk akla gelenler. Rötuşlanacak kısımlar da “iki devletli çözüm” sakızının yeniden tedavüle sokulması, Filistin’e ekonomik yardımların sürdürülmesi vs. gibi şeyler.
ABD Başkanı Joe Biden’ın dışişleri bakanı (henüz “aday”, ama Senato’nun onaylamasına kesin gözüyle bakılıyor) Antony Blinken, babası ve amcası büyükelçilik görevlerinde bulunmuş tecrübeli bir diplomat. Yahudi bir aileye mensup olan Blinken, Trump’ın Yahudi damadı Jared Kushner’le yer değiştirmiş oldu. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’yla yakın temasta bulunan Blinken, “Filistin sorununda, iki devletli çözüme inanıyoruz. Ancak yakın süreçte bu çok kolay değil” diyerek, şimdiden ipe un serdi bile. Blinken’ın İran konusundaki çizgisi de, Netanyahu’yu memnun edecek bir ton içeriyor: “İran’la nükleer müzakerelerin 2015 öncesine dönmesi için, önümüzde uzun bir yol var. Konuyu İsrail’le ve Körfez ülkeleriyle müzakere edeceğim.” Blinken, Mısır yönetimine de tepkili, ancak fiiliyatta Sisi’ye “favori diktatörüm” diyen Trump’tan farklı ne yapacağı meçhul. 2013’te Mısır darbesi gerçekleştiğinde, dönemin Demokrat ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, “Ordu, demokrasiyi restore ediyor” açıklamasında bulunmuştu malum.
Ancak yeni yönetim, Trump gibi patavatsız davranmayacağından ve kendince belli usulleri gözeteceğinden, Orta Doğu’da bazı ülkeler de geçtiğimiz dört yıldaki gibi rahat hareket edemeyecek. Sırf bu yüzden, Körfez ülkeleri çoktan pozisyon almaya başlamış ve Katar’la hızlı bir şekilde barışmıştı. Özellikle Suudi Arabistan’da gözler-kulaklar Washington’a çevrilmiş durumda. Kamala Harris, 2019’da yaptığı sert bir açıklamada, “Suudi Arabistan, Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesinin ve Yemen’de imza attığı insan hakkı ihlallerinin hesabını mutlaka vermek zorunda...” demişti. Çiçeği burnunda başkan yardımcısının şimdi nasıl davranacağı, Riyad’da merak ve endişeyle bekleniyor.
Joe Biden yönetiminin Türkiye politikası da, yine çok fazla sürpriz barındırmıyor. Temel hedef: Bölgesinde etkin bir Türkiye görmemek. Bu çerçevede Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Kuzey Afrika, Kafkaslar, Suriye gibi alanlarda ABD’yi yine karşımızda bulmaya devam edeceğiz. Trump, “öngörülemez” bir insandı. Washington’da şimdi “öngörülebilir” bir kadro var. Strateji geliştirme noktasında, bu olumlu bir faktör.
Tüm bunların ötesinde, şu anda şahit olduğumuz süreç, tek başına Kamala Harris’in yükselişine işaret ediyor. Biden’ın herhangi bir sebeple başkanlık görevini bırakmak zorunda kalması durumunda onun koltuğuna oturma hakkı bulunan Harris, şimdiden 2024 başkanlık seçimlerinin de favori adayı olarak görülüyor. Amerikan basını -ve onları kopyalayan başka ülkelerin basın/yayın organları- Kamala Harris için, kahramanlık destanları yazıyor. Harris karakterinin, “Amerikan rüyası”nın gerçekleşmiş hali olduğuna dair vurgular da cabası. Jamaikalı bir baba ile Hindistanlı bir annenin kızı olan Harris, zaman içinde ülkenin en üst makamlarına tırmanmış bir isim. Özel hayatı da, en az kamusal hayatı kadar dikkat çekici: Kocası Doug Emhoff, hukukçu ve işadamı kariyerini birleştirmiş bir Yahudi. Kamala Harris, “Amerikan tarihinin ilk kadın başkan yardımcısı” unvanını alırken, kocası Emhoff da “ilk Yahudi başkan yardımcısı eşi” oldu. Harris’in, Emhoff’un eski evliliğinden doğmuş çocuklarına “üvey annelik” yapıyor oluşu da öne çıkarılan hususlardan biri. Ateşli bir LGBT savuncusu olan Harris, İsrail konusunda da siyonizm taraftarlığı noktasında tavizsiz.
Dolayısıyla, şimdiden Joe Biden’dan çok Kamala Harris ve onun omzunun üstünden dünyaya nanik yapan çevrelere odaklanmak en doğrusu.
HABERE YORUM KAT