Bidat Nedir, Ne Değildir?
Bazıları unu elemenin, yemeği masada yemenin, kaşık ve çatalla yemenin, havlu vb. kullanmanın… bid’at olduğunu iddia edecek kadar ileri giderken bazıları da imana ve ibadete yaptıkları eklemeleri dahi din sayacak kadar gaflete dalmışlardır.
Hayrettin Karaman, Yeni Şafak gazetesinde “Et ve şeker bayramları değil” başlığı ile yayınlanan yazısında Bidat konusunu yorumlamış:
Kurban Bayramı’nı et, Ramazan (fıtır) Bayramı’nı da şeker bayramı olarak isimlendirmek, isimlendirmenin de ötesinde bayramı ete ve şekere indirgemek oldukça yaygın hale gelmiş bulunan bir yanlıştır, bir bid’attır.
Bir şeye bid’at deyince kendilerini gelenekçi olarak adlandıranların tüyleri dikenleniyor ve hemen “Bu selefîler, bu modernistler” diye söze başlayarak atıp savuruyorlar.
İslam’ı belli metinlerin lafzî yorumlarına indirip geride kalan bunca yorum, ilim ve irfanı sapma, bid’at, ehl-i sünnet dışı telakki edenlere selefi deniyorsa onların yanlış yolda olduklarında şüphe yoktur.
İslam’ı modern hayata ve Batı örnekli kavram, kurum ve değerlere uydurmak için meşru ve hazine değerindeki geleneği bir kalemde silme konusunda selefilerle işbirliği yapıp daha sonrasında onları da sollayan modernistleri de Allah ıslah etsin!
Ama, bid’atlar karşısında bütün mezheb ve meşrepleriyle Müslümanların hassas olmaları farzdır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.)’in bid’atlarla ilgili uyarılarını hafife almaktan Allah’a sığınmalıyız:
“Her bid’at sapmadır, her sapmanın yeri ateştir.”
“Bizim şu işimizde (dinimizde) olmayan bir şeyi uydurup ona ekleyenleri reddederiz”.
Neyin bid’at olduğu ve neyin olmadığı konusu ile bid’atlarla mücadelenin uygun yöntemi konusunda da önemli tartışmalar ve farklı uygulamalar olmuştur.
Bazıları unu elemenin, yemeği masada yemenin, el ile değil de kaşık ve çatalla yemenin, havlu, peşkir vb. kullanmanın… bid’at olduğunu iddia edecek kadar ileri giderken bazıları da imana ve ibadete yaptıkları eklemeleri dahi din sayacak kadar gaflete dalmışlardır.
Doğru olan ölçü şu olmalıdır:
İslam’da iman, ibadet, helal-haram konuları ve diğer din kuralları (ahkâmı) vardır ve bunları belirleme, sınırlama yetkisi Allah’a aittir, eğer bir beşer çıkar da inanç konularına bir yenisini eklerse, mevcudu değiştirmeye kalkışırsa, ibadete eklemeler yaparsa, helali haram, haramı helal kılarsa, dinde olmayanı uydurur dine sokarsa bid’at gerçekleşmiş olur. Bu da dini beşer eliyle değiştirmek olur ki, Peygamberimiz’in reddettiği bid’at işte budur.
Vahiy kaynağından sapmaksızın usulüne göre yapılan yorumlar ve ictihadlar bid’at değildir. Bunları yapanlar, dini değiştirmeden ve eklemeler yapmadan anlama, anlatma ve farklı şartlarda hayata uygulama cehdi içindedirler.
İslam (genel olarak hak dinler) insanlara dünya işlerini (ziraat, teknoloji, canlı ve cansız maddelere ait bilimler, tıp, eczacılık vb. öğretmek için gönderilmemiştir. Bunları insanlar, Allah’ın lütfettiği bilgi ve bilme araçları ile öğrenip geliştirecektir. Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.) zamanında uygulanan teknikler, dünya işlerine ait bilgiler ve uygulamalar genel olarak din ve sünnet değildir; bu konuları beşerin daha iyi bilebileceğini de yine Peygamberimiz (s.a.) söylemişlerdir.
Peygamberimiz (s.a.),
“Allah’ın ve sizin düşmanlarınızı ve onların gerisinde olup sizin bilmediğiniz, ama Allah’ın bildiklerini korkutup caydırmak üzere, onlara karşı elinizden geldiği kadar güç ve savaş atları hazırlayın. Allah yolunda harcadığınız her şeyin karşılığı, zerrece haksızlığa uğratılmadan size tastamam ödenecektir. (Enfal: 8/60)” mealindeki âyeti açıklarken “Dikkat edin, güç okçuluktur” buyurmuşlardı. Âyette de zamanın en uygun gücü olarak atlardan bahsedilmiştir.
İşte bu örnekte gördüğümüz mesela savaş tekniği ve silahlarla ilgili açıklamalar din değildir, o gün için uygun olan ve bu sebeple Allah ve Resulü’nün müminlere yardımcı olduğu, ama beşerin bilip günün şartlarına göre değiştireceği ve geliştireceği dünya işleridir.
HABERE YORUM KAT