Biat gazeteciliği mi dediniz
Ertuğrul Özkök, son günlerde “biat gazeteciliği” diye bir kavramın arkasına takılmış gidiyor.
Neymiş; Vakit, Yeni Şafak, Milli Gazete, Zaman gibi gazeteler, biat kültüründen geldikleri için biat gazeteciliği yapıyorlarmış.
Daha önce Başbakan Erdoğan’ın Bekir Coşkun’la girdiği polemikte, biat gazetecilerinin tek merkezden emir almışçasına Erdoğan’ı desteklediğini ve Coşkun’u medyatik linçe tabi tuttuğunu yazmıştı.
Hem de, mezkur gazetelerde Başbakanı eleştiren bir tek yazı bile çıkmadığı “yalanını” söyleyerek.
Dün yine biat gazeteciliğinden söz ederek kendilerinin “eleştirel”, ötekilerin ise “biatçi gazeteciler” olduğundan dem vurup şunları yazmış:
“Onlar da gazetecilik yaptıklarını söylüyorlar... bu mesleğin gereği olan ‘eleştirel ruh’ o mahallede de etkisini gösterecek mi? Yani en azından bir bölümü, döneklik suçlamalarına direnip ‘biat kültürüne’ isyan edebilecek mi? Açıkçası ben o kadar emin değilim. Çünkü hemen hepsi ilk imtihanda sınıfta çaktı. Bekir Coşkun olayında aralarından teki bile o ‘biatin’ tesirinden kurtulamadı. Bizim mahallede ise durum çok farklı. Bu taraflara isyankar bir iklim hakim. İçimizdeki isyankar ruh, bazen iktidarların haklı olduğu konularda bile muhalefete zorluyor. ...şurası bir gerçek ki, bizim tarafta ‘biat’ yok.”
Hani Ertuğrul Özkök’ü tanımasak, “Breh breh, bu ne cevher, bu ne göz yaşartan bir isyankar ruh” diye oturup ağlayacağız ama…
Heyhat. Ne yapalım ki tanıyoruz işte.
İktidarlarla ve güç odaklarıyla gizli kapaklı veya açık ilişkiler kurup iş pişirmenin, demokrasinin sallanmaya başladığı dönemlerde birtakım çevrelere “biat” ederek aynı tornadan çıkmışçasına manşetler düzmenin, Başbakan ve bakanlarla enseye tokat ilişkiler kurup “İstediğiniz manşeti atmadık mı ulan, hâlâ ne diye bizim teşvik belgemizi imzalamıyorsunuz” türünden ‘soylu ve bağımsız’ gazeteci söylemleri geliştirmenin, bu ülkede kimlerin adıyla anıldığını da çok iyi biliyoruz.
“İçimizdeki isyankar ruh…” diyor, “Elveda başkaldırı” adında bir kitap yazmış olan Özkök.
Hangi “isyankar ruh”muş bu?
Ne zaman ve neye isyan etmiş; halktan, halkın değerlerinden ve halkın seçtiği ama ekselansları nezdinde “elverişli” bulunmayan birtakım siyasetçilerden başka?
Hangi haksızlığa, hangi hukuksuzluğa isyan etmiş?
Ne zaman ezilenin, mağdur edilenin, horlananın, dışlananın yanında yer almış bu “isyankar ruh”?
Yoksa bilakis zenginlerle, bol reklam veren holdinglerle, kesenin ağzını açan iktidarlarla, egemenlerle kol kola girerek zayıflara, hakkı gaspedilenlere, ezilenlere ve sömürülenlere sürekli vurmanın gazeteciliğini yaparak TÜSİAD üyesi mi olmuş?
Sedat Ergin de Gül ve Erdoğan’ın bağımsız medyadan söz etmesinden mutluluk duyduğunu belirttikten sonra ‘bu sözlerin takipçisi olacağız’ diyor ve kendince “bağımsız basına” ne kadar da büyük bir önem atfettiklerini vehmettirmeye çalışıyor.
İyi de sizler ne zaman “bağımsız basın” oldunuz arkadaşlar?
Bu kadar ticarete, ihaleye ve güç odaklarıyla ilişkiler ağına batmış bir medyanın bağımsız olmasına imkan var mı?
Mevcut plazalı medya şartları ve kriterleri altında “bağımsız gazetecilik” mi yapılır, yoksa “patrona biat” gazeteciliği mi?
Özkök merak etmesin; biz hiçbir iktidarın biatçisi olmayız.
Olmadık da.
Olsaydık maddi-manevi birçok bedeller ödemek yerine biz de gazetelerimizi patronlarımızın ticari işlerinin daha kolay bitirilmesini sağlayan bir nesneye indirgerdik ve bakarsın, bizi de TÜSİAD’a üye yaparlardı.
Bir şeylere biat etmek, özü itibarıyla son derece gerekli bir özellik aslında.
Tabii, bu neye biat ettiğinize bağlı.
Eğer hakka, hakikate ve hakkaniyete biat etmişseniz, iktidarda kim bulunursa bulunsun, sizin ölçünüz değişmez.
Gerekli gördüğünüzde bütün iktidarları aslan gibi eleştirirsiniz.
Ama eğer biatinizi “çıkarlara göre” belirlemişseniz, siz “seyyar bir biatçisiniz” demektir.
Duruma göre, zemine göre, ortama göre, bugün bu iktidara yarın öbür iktidara yamanır veya karşı çıkar, yeri geldiğinde “Gerekirse silahla” diye manşetler düzecek kadar darbeci olup yeri gelince demokrat pozlarına bürünür, sırf patronlarınızın kâr maksimizasyonunu ölçü alarak bir oraya bir buraya kıvranır durursunuz.
Özkök gibi namı belli ve zeki bir gazetecinin, ikide bir “biat gazetecileri” diye başkalarını itham etmeye kalkması, gerçekten inanılır gibi değil.
İnsana “şaka” gibi geliyor.
Çünkü sonuçta “ayna” diye bir şey var.
Ki, insan en azından tıraş olurken bakma ihtiyacı hissedebilir!
-------------
münaşaka
Renkli milletvekilimiz Kamer Genç, Meclis’te yaptığı konuşmada, “AKP’liler herkesi kucaklıyoruz diyorlar. Kucaklayın ama doğru tarafından kucaklayın. Ters tarafından kucaklamayın” demiş.
Madem bu kadar detaya girmiş; bir milletvekilini yanına çağırarak nasıl kucaklama yapılacağını uygulamalı olarak da gösterebilirdi!..
--------------
sözünözü
Dört yanı camla kaplı sırça köşkte oturanlar, başkalarına taş atarken iki kere düşünmelidirler. (Anonim)
Vakit gazetesi
YAZIYA YORUM KAT