1. YAZARLAR

  2. Yıldıray Oğur

  3. Beyaz Türkler out, ‘Tuzlu Su Muhafazakârları’ in
Yıldıray Oğur

Yıldıray Oğur

Yazarın Tüm Yazıları >

Beyaz Türkler out, ‘Tuzlu Su Muhafazakârları’ in

14 Eylül 2010 Salı 15:27A+A-

“Siyasetle yakından ilgiliyim. Ak Partisi, CHPC-E, MHKP-C hepsini biliyorum. Terör örgütü KKTC’den nefret ediyorum. Ülkemizi bölmek isteyenler defolup gidebilirler mi lütfen?... Teşekkürleeeer...”

Bu satırlar her gün mail kutularımıza düşen komplocu laik Kemalist forward mail zincirlerinden birinden alınmadı. Uykusuz’da çıkan bir Yiğit Özgür karikatüründen.

(Karikatüre ulaşmak için tıklayınız... Haksöz-Haber)

Hemen hemen büyük gazetelerin tirajına ulaşan Sözcü gazetesi okuyan, Ergun Poyraz gibi ırkçı bir ismin, Banu Avar gibi Zaytung sitesinden komplosunu çıkaran araştırmacı yazarların bestseller olduğu, evlerine kuvvacı Atatürklü Türk bayrağı asan, Kürtlerden ve başörtülülerden nefret edenlerin naif siyasi ruh halini bugüne kadar o karikatürden daha iyi anlatabilen çıkmadı.

Tabii DTP’lilerin taşlandığı İzmir’de elinde taş ve Gucci marka kemeriyle fotoğraflanan o ‘taş kız’ı saymazsak.

12 Eylül 2010 referandumunda sandıktan sadece “Evet” değil, ülkenin kıyı şeritlerindeki illerin oluşturduğu yeni bir siyasi coğrafya da çıktı. 2007 seçimleri, ardından 2009’da yerel seçimlerle beliren bu sahil siyasetini anlamak için önceki gün Taraf’ın yazı işleri toplantısında Yasemin Çongar yeni bir kavram ortaya attı: Tuzlu Su Muhafazakârları.


Denizi gören liberalleşir ama...

Bugüne kadar dinle, gelenekle, bozkırla, toprakla özdeşleştirilen muhafazakârlık son referandumda sahil kentlerine demirledi ve oralarda yaşayan laik yaşam tarzı sahiplerinin ideolojisi oldu. MHP bile ekmeğini bu yeni tuzlu sulardan çıkarıyor artık. Kavramın mucidi Yasemin Çongar, Demokrat Parti’ye oy veren liberal ABD kıyılarını hatırlatıyor: “Aslında tarihte, kıyılarda yaşayanlar, denizle, deniz ticaretiyle ve deniz yoluyla gelen yabancılarla ilişkileri sayesinde dünyaya ve yeniliklere daha açık olmuştur. Şimdi Türkiye’de durum tam tersi. Kıyılarda yaşayanlar (Karadeniz sularına bakanlar hariç) rejimin bekçiliği anlamında ülkenin en muhafazakâr kesimi.” Ona göre bu muhafazakârlıkta esas belirleyici bir din gibi yaşanan Kemalizm. Bu kesimdeki “İslamofobik eğilimlere” dikkat çekerken çok haklı. Dün “Hayır diyen yüzde 40 solcu” diye yazan Birgün gazetesinin solculuk zannettiği şey de aslında bu İslamofobi zaten.


Apartheid haletiruhiyesi

2009’da TESEV adına yaptığı “Çağdaşlık Hurafe Kaldırmaz” adlı araştırmada tam da bu ‘Tuzlu Su Muhafazakârlığı’nı araştıran Ali Bayramoğlu ise sosyolojik olmaktan çok psikolojik bir vakayla karşı karşıya olduğumuzu söylüyor ve bu ruh halinin korku ve endişe dilini Güney Afrika’da ırkçı Apartheid rejimini savunan beyazların irrasyonelliklerine benzetiyor. O araştırma üzerine yazdığı bir yazıda bu hastalıklı hâl üzerine söylediği şu sözler çok açıklayıcı: “Bu hastalığın esiri kişi, kesim ve sistemler, kendi dünyalarına ait kültürel işaret ve tarzları, anlama, algılama, denetleme, yandaş ya da öteki kılma aracı olarak kullanırlar. Bizde bu bozukluk, siyasi bir ihtiyacı karşılama, nevi şahsına münhasır ya da otoriter bir laiklik anlayışı üzerinden bir kültürel, hatta ekonomik tekel sahası oluşturma işlevi görür. Kamusal alan olarak adlandırılan işte bu biteviye büyüyen tekel sahadır.”


‘Yüzde 58’ medyada görünmüyor

“Tuzlu Su Muhafazakârlığı”nın yükselişini yıllar önce keşfedip, yazılarında oklarını oraya doğru çeviren Perihan Mağden bir yazısında o iç sesi şöyle seslendirmişti: “Ama onlar bizden değiller. Çok düşük, çok cahiller. Biz Kemalist Devrimler’den geçerek imbik imbik; çok yükseldik. (Hoş, zaten çok yüksektik.) Şimdi bu çarıklı erkân, bu kurnazzzlar Bizim Yerlerimiz’i almaya çalışıyorlar. Karılarının başı bağlı, kendileri badem bıyıklı. Kapının önünde ayakkabı çıkartanlar! Bizden değil onlar!”

Perihan Mağden de “Eski solcu kimlikleri üzerine bir taş koyamamış Cihangirlilerin ve ulusalcı İzmirlilerin ne kadar rahat kendilerini hem solcu hem demokrat görebildiğine dikkat çekiyor. Mağden’e göre bu kıyı kentleri “sürekli nevrozda yaşayan dişi kentler” aslında. Referandum kampanyasını televizyonda izlerken “Hayır”cı yorumcuların çokluğu yüzünden “Hayır” çıkmasından endişe etmiş Mağden. Soruyor: “Yüzde 58 medyada temsil ediliyor mu? Halbuki yüzde 42 medyada daha yüksek oranda temsil ediliyor. Hem ‘medyayı ele geçirdiler’ diyorlar hem her gün televizyondalar.”

TARAF

YAZIYA YORUM KAT