Beşer İfadesi Kur'an'da Neden Kullanıldı?
Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla Allah’a hamd, resulüne selam olsun. Bu yazımızda beşer başlığını açmaya devam edeceğiz inşallah. Bu çerçevede beşer ile ilgili zihne gelen bazı soruların cevabını bulmaya çalışalım.
Beşer ile insan kavramları eş anlamlı ise, Kur’an’da neden iki ayrı kullanıma yer verilmiştir?
Kur’an’da birçok kavram eş anlamlı olmalarına rağmen, farklı kelimelerle ifade edilmişlerdir. Örneğin; Allaha iman edip, ahirette kurtulacak şahsiyetleri tanımlamak için, mümin, müslim, müslih, muttaki, muvvahid, muhsin vb. kavramlar kullanılmıştır. Bütün bu kelime ve kavramlar, kurtulan kişileri ifade etmede birleşirler. Ancak bahsi geçen kelime ve kavramların her biri nüanslarla birbirinden ayrılır. Mümin inanmayı, Müslim teslimiyeti, müslih ıslah edici olmayı, muttaki sorumluluğunun farkında olmayı, muvvahid Allah’ı birlemeyi, muhsin iyiliği yaşam tarzı haline getirmeyi nüans düzeyinde öne çıkarır. Bu kâfir kavramı için de geçerlidir. Nitekim kafir kavramı, müfsit, fasık, zalim, cahil, müşrik vb. bir çok değişik kelime ve kavramla ifade edilmektedir.
Bu nedenle aynı durumun belli oranlarda insan için de söz konusu olmasını yadırgamamak gerekir. Nitekim, soyu itibariyle bağlı olduğu kökeni ifade etmek için Âdemoğlu ifadesi kullanılırken, insanın ünsiyet peyda edebilen bir varlık olarak sosyal boyutunu ya da unutabilen bir varlık olarak zaaf boyutunu ifade etmek için de insan ifadesi kullanılmış, onun melek ve cinden farklı bir varlık oluşunu, yani insani ve dolayısıyla maddi boyutunu ifade etmek için de beşer kavramı kullanılmıştır. (Zira insanların görme imkânları/boyutları açısından melekler ve cinler, görülmeyen ruhani varlıklardır.) Bunu biraz daha anlayabilmek için beşerin kullanıldığı bazı ayet örneklerine bakalım:
“Ey Âdemoğulları. Şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de (şaşırtıp) bir belaya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanların dostu yaptık.”7/27)
“Sonra Allah, Resûlü ile mü'minler üzerine kendi katından güven duygusu ve huzur indirdi.Bir de sizin göremediğiniz ordular(melekler) indirdi ve inkâr edenlere azap verdi. İşte bu, inkârcıların cezasıdır.”(9/26)
Dikkat edilirse bu ayetlerde meleklerin de cinlerin de, insanların göremediği ruhani varlıklar olduğu açıkça anlaşılıyor. Nitekim yüce Allah, Cebrail’in, Meryem (aleyha selam)’a görünmesini ve konuşmasını istediğinde onu bir beşer suretine koyarak bu dileğini gerçekleştirmişti. “Biz, ona Cebrail'i göndermiştik de ona tam bir beşer şeklinde görünmüştü.”(19/17) Daha önce İbrahim ve Lut (a.s)'a melekleri insan suretinde gönderdiği gibi. Hatırlanırsa, kendilerine ikram edilen yemeği yemediklerinde, Hz. İbrahim, o beşer suretindeki meleklerden korkmuştu. Bunun üzerine melekler İbrahim (a.s)’ı teskin etmiş ve onu bir evlat ile müjdelemişlerdi.
Bir de şu ayetlere bakalım:
“İnsanlara hidayet (Kur'an) geldikten sonra onların iman etmelerine ancak, "Allah, bir beşeri mi peygamber olarak gönderdi?" demeleri engel olmuştur. De ki: "Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine) yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik."(17/94,95)
“(O azabın sebebi) şu ki, onlara peygamberleri apaçık deliller getirmişlerdi, fakat onlar: Bir beşer mi bizi doğru yola götürecekmiş? dediler, inkâr ettiler ve yüz çevirdiler. Allah da hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösterdi. Allah zengindir, hamde lâyıktır.”(64/6)
“O peygamberin kavminden, Allah'ı inkâr eden, ahireti yalanlayan ve bizim dünya hayatında kendilerine bol bol nimet verdiğimiz ileri gelenler şöyle dediler: "O da ancak sizin gibi bir beşerdir. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor, içtiğiniz şeylerden içiyor.
Andolsun, kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz mutlaka ziyana uğrarsınız." (23/33,34)
“Bu yüzden, "Kavimleri bize kul köle iken, bizim gibi iki beşere mi inanacağız" dediler.”(23/47)
“Senden önce de ancak kendilerine vahiy ettiğimiz birtakım erkekleri peygamber gönderdik. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun. Biz onları yemek yemeyen ceset(ler) yapmadık. (Onlar), ölümsüz de değillerdi.”(21/7,8)
“Dediler ki: "Ey kendisine Zikir (Kur'an) indirilen kimse! Sen mutlaka delisin! Eğer doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirsene!"(15/6,7)
Bu ayetlerde ise müşriklerin peygamberlerin kendileri gibi birer insan/beşer oluşunu bahane ederek, melek olmayan ve dolayısıyla olağanüstü güçlere ve mutlak anlamda bir kusursuzluğa sahip olmayan kimselere tabi ol(a)mayacaklarını iddia ettiklerini görüyoruz. Dolayısıyla bu ayetlerde, beşer kavramı, meleklerden ayrı olarak topraktan yaratılıp, görünen ve (meleklerle kıyaslandığında) olağanüstü güçlere sahip olmayan insanı ifade etmek için kullanılmıştır. Tıpkı Hz. Muhammet'ten (s.av.) olağan üstü şeyleri yapması istenildiğinde, kendisine ancak bir beşer/insan olduğunun söylenmesinin emredilmesi gibi. ”De ki: "Rabbimin şânı yücedir. (Böyle şeyleri yapmak benim işim değildir). Ben, sadece elçi ol(arak gönderil)en bir beşer değil miyim?"(17/93)
Ama bu kullanımların yanı sıra melek ve cin kavramlarının karşıtı olarak değil, sadece insan anlamında kullanıldığı yerler de vardır. Şu ayette olduğu gibi. “(Meryem), "Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?" dedi”(3/47) Ama zaten şunu unutmamalıyız ki; en temelde beşer ifadesi, melek ve cinlerden farklı bir türü/insanı ifade etmek için kullanılmaktadır.
Beşerin kavramının insan ile eş anlamlı olarak kullanılması, beşerden önce ilkel bir varlığın bulunmadığı anlamına mı gelir?
Beşerin Kur’an’da asla ilkel bir varlık anlamında kullanılmadığını ifade etmiştik. Ama bu beşerin daha önce var olan bazı varlıklardan yaratılma ihtimalini reddettiğimiz anlamında anlaşılmamalıdır. Pekala, insan daha önceki varlıklardan, kendilerine ruh üflenilip, akıl ve irade verilerek şereflendirilmiş olabilir. Nitekim bugün insanın biyolojik yapısı, organları, beyni ve hücrelerinin yenilenmesine sebep olan gıdaları itibariyle, diğer varlıklarla benzerlikler oluşturduğu ispat edilmiştir. Ama bununla beraber küçük bir ihtimal de olsa, insanın bağımsız bir varlık olarak yaratılma ihtimali de vardır. Bu iki seçenek de araştırılmaya açıktır. Zira ayetler, insanın da tıpkı evren gibi belli süreçte yaratıldığını açıkça ortaya koymakta, fakat bu sürecin detayları ile ilgili fazla bir bilgi vermemektedir. Konuyla ilgili bazı ayetlere bakalım;
“Peki, hakkı inkâra şartlanmış olan bu insanlar, göklerin ve yerin (başlangıçta) bir tek bütün olduğunu ve Bizim sonradan onu ikiye ayırdığımızı ve yaşayan her şeyi sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Hala inanmayacaklar mı? Ve (görmüyorlar mı ki,) onları sarsmasın diye arz üzerine sapasağlam dağlar yerleştirdik; ve kolayca yollarını bulabilsinler diye orada vadiler açtık; ve göğü güvenli bir kubbe, bir çatı olarak yükselttik? Ve yine de onlar (yaratılışın) bu açık işaretlerine inatla sırt çeviriyor ve (görmüyorlar ki,) geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı -hepsi de uzayda dolaşan (o gök cisimlerini)- yaratan O'dur!” (21/30—33)
“Gerçekten insan üzerinden öyle uzun bir süre gelip geçti ki o anılmaya değer bir şey bile değildi?! (76/1)
“O ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı. İnsanı yaratmaya da çamurdan başladı. Sonra onun neslini bir sülaleden (değersiz bir sudan) yaptı. Sonra ona (yaratılış) amacına uygun bir şekil verip Kendi ruhundan üfledi; ve (böylece, ey insanoğlu,) sizi hem işitme ve görme (melekeleri) hem de düşünce ve duygularla donattı, (Buna rağmen) ne kadar da az şükrediyorsunuz!”(32/7—9)
“Hani Rabbin meleklere, "Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin" demişti.”(15/2829)
Ayetlerden anlaşılıyor ki insanın yaratılış süreci tartışmaya açıktır. Tartışılamayacak olan husus ise, insanoğlunun bir amaca binaen, akıl ve irade sahibi olarak, Yüce Allah tarafından yaratıldığı ve tekrar ona hesap vermek üzere döneceği gerçeğidir.
Ama diğer yandan bunu araştırırken unutmamalıyız ki, İnsanın değeri, hangi şeyden yaratıldığından veya hangi süreçle var edildiğinde değil, yüce Allah’ın kendisini muhatap almasında ve kendisine ruhun, aklın, iradenin, isimlerin bilgisinin lütfedilmesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla insan, diğer varlıklardan ya da bağımsız olarak topraktan yaratılmış olsa dahi fark eden bir durum yoktur.
Bir sonraki yazımızda, inşallah Âdemin bir türü mü, özel bir şahsiyeti mi ifade ettiğini irdelemeye çalışacağız Sözlerimizin sonu Allah’a hamdır. Rabbimizden bağışlanma diliyor ve bizi kendisine yakınlaştırmayan her şeyden uzak kılmasını niyaz ediyoruz.
YAZIYA YORUM KAT