
Beş vakit farz namaz - Müminin miracı
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Dinin başı İslâm (kelime-i şehâdet getirerek Allah’a teslim olmak), direği ise namazdır."
Muâz b. Cebel anlatıyor: “Hz. Peygamber (sav) ile birlikte bir yolculukta idim… O şöyle buyurdu: "Dinin başı İslâm (kelime-i şehâdet getirerek Allah’a teslim olmak), direği ise namazdır." ” (T2616 Tirmizî, Îmân, 8; HM22366 İbn Hanbel, V, 231)
***
Cündeb el-Kasrî’den işitildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Her kim sabah namazını kılarsa, o kimse Allah’ın koruması altındadır.” (M1494 Müslim, Mesâcid, 262)
***
Abdullah b. Ömer’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “İkindi namazını kaçıran kimse, sanki ailesini ve malını yitirmiş gibidir.” (B552 Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 14; M1417 Müslim, Mesâcid, 200)
***
Ebû Hüreyre’nin işittiğine göre, Resûlullah (sav) bir defasında şöyle demiştir: “Birinizin kapısının önünden bir nehir geçse ve onda her gün beş defa yıkansa, bu o kimsenin kirinden bir şey bırakır mı, ne dersiniz?” Sahâbîler, “Onun kirinden hiçbir şey bırakmaz.” demişler, bunun üzerine Resûlullah, “İşte beş vakit namaz da böyledir! Allah onlarla günahları yok eder.” buyurmuştur. (B528 Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 6)
***
Saîd b. Müseyyeb’in Ebû Katâde b. Rib’î’den naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah şöyle buyurdu: "Senin ümmetine beş vakit namazı farz kıldım ve onları, vaktinde ve hakkını vererek kılanları cennete koyacağımı kendi katımda vaad ettim. Namazları düzenli kılmayanlar için ise katımda böyle bir vaad yoktur."” (D430 Ebû Dâvûd, Salât, 9)
Efendiler Efendisi (sav), Mekke’de iken bir gece evinin tavanı açılır ve "Cibrîl" iner. Göğsünü yarıp zemzem suyu ile yıkadıktan sonra hikmet ve iman ile doldurur. Sonra ellerinden tutup kendisini semaya doğru çıkarır. Sema katları arasında devam eden yolculukta Hz. Âdem, Hz. İdris, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. İbrâhim peygamberleri görüp onlarla sohbet eder Sevgili Peygamberimiz. Ve mucizevî bir şekilde Rahmân’a yapılan bu yolculuktan büyük hediyelerle döner. Cenâb-ı Allah’ın elli vakte bedel kabul ettiği beş vakit farz namaz, belki de en büyüğüdür bu hediyelerin.1
Aslında Hz. Peygamber risâletin başlarından itibaren namaz kılmakta, hatta müşrikler tarafından zaman zaman engellenmektedir.2 İlk başlarda ikişer rekât olarak farz kılınan namazlar, hicretle birlikte dörder rekâta çıkarılır.3 Nihayetinde Mir’ac’da, Peygamberimize ve ümmetine günde beş vakit namaz hediye edilir.
Namaz, önceki ümmetlere de farz kılınan bir ibadettir.4 “Namaz, müminlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.” 5 buyuran Yüce Mevlâ, inananların, ibadet vakitlerine göre günlük hayatlarını belli bir düzen içinde sürdürmelerini istemiştir. İslâm, aynı zamanda güçlüklere karşı direnç göstermeyi ve sabretmeyi öğreten namazı6 Müslümanlara farz kılmakla, mensuplarını disipline etmeyi amaçlamış ve diri bir Allah şuurunun korunmasını sağlamıştır. Dolayısıyla vaktinde kılınan namaz, zamanı doğru değerlendirme, vakte riayet ve düzenli olma gibi meziyetler kazandırarak kişinin öz disiplinini destekler. Bu yönleriyle sistemli bir şekilde ibadet etme alışkanlığı aşılayan namaz, Hz. Peygamber’in, “Dinin başı İslâm (kelime-i şehâdet getirerek Allah’a teslim olmak), direği ise namazdır." ”7 ifadesiyle İslâm’ın özü sayılmıştır.
Kulun, Yaratanına yaklaşmasını ve O’nun mağfiret ve merhametine erişmesini sağlayan en güzel vesile; sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı vakitlerinde olmak üzere her gün beş vakit namaz kılmasıdır.
Müslüman yeni başlayan güne sabah ezanıyla uyanıp, sadece sabah ezanında yer alan, “Namaz uykudan hayırlıdır.” müjdesinin verdiği enerjiyle yatağından kalkar. Berrak bir zihinle Yüce Yaratıcı’nın huzuruna çıkmanın vereceği mânevî haz ve huzur, gün boyunca devam eder. Cenâb-ı Allah’ın, “Bir de sabah namazını kıl; çünkü sabah namazı şahitlidir.” 8 buyurarak davet ettiği günün ilk buluşmasına katılamamak, büyük bir kayıp sayılmalıdır. Zira Peygamberimizin anlattığına göre, gece melekleri ile gündüz melekleri sabah namazı vaktinde toplanırlar9 ve yirmi dört saatin en bereketli ânında kılınan bu namaza şahitlik ederler. Peygamber Efendimiz, “Her kim sabah namazını kılarsa, o kimse Allah’ın koruması altındadır.” 10 buyurarak sabah namazıyla güneşin ilk ışıklarından önce Rabbine bağlanan bir kimsenin O’nun rahmetini kazanmaya başladığını ifade etmiştir. Bu namaz o kadar önemlidir ki, iki rekât farzından önce kılınması tavsiye edilen iki rekâtlık sünneti bile, Allah Resûlü tarafından, “dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlı” olarak nitelendirilmiştir.11
Bazı rivayetlere göre Hudeybiye Seferi’nden,12 bazılarına göre ise Hayber Seferi’nden13 dönüldüğü gece Allah Resûlü ile ashâbı bir yerde konaklarlar. Resûlullah, “Bizi kim bekleyecek?” diye sorunca, sevgili müezzinleri Bilâl-i Habeşî (ra) hemen atılarak, “Ben!” der. Efendimiz (sav), “Uyursan (ne olacak)?” deyince de, “Hayır, (uyumam).” diyerek kararlılığını gösterir. Bunun üzerine kafile gönül rahatlığıyla istirahata çekilip uyurlar. Ancak son derece yoğun geçen günler ve uzun bir yolculuk sonrası herkes gibi Bilâl de yorgunluğa yenik düşer. Bütün gayretine rağmen daha fazla direnemez ve uyuyakalır. Sabah namazının vakti geçer. Derken güneş doğar ve teker teker uyanırlar. Hz. Ömer de uyanır ve “Konuşun (ki, Resûlullah da uyansın).” der. Gelen sesler üzerine Sevgili Peygamberimiz uyanır ve ashâbıyla birlikte namazlarını kaza ederler. Sonra şöyle buyurur: “Sizden uyuyan ya da unutan (ve bu sebeple namazını geçiren) işte böyle yapsın!” 14
Sevgili Peygamberimizin ifadesiyle: “Sabah namazının vakti girdikten sonra (nafile olarak) sadece iki rekât (sünnet) kılınır.” 15 Peygamber Efendimiz, sabah namazının iki rekât sünnetinde Fâtiha sûresinden sonra genellikle Kâfirûn ve İhlâs sûrelerini okurdu.16 Âişe annemizin anlattığına göre, Resûlullah, müezzin sabah ezanını okuduğunda, fecir aydınlığı iyice belirdikten sonra kalkar, iki rekât namaz kılar, sonra da sağ yanı üzerine hafif uzanarak17 veya eşiyle sohbet ederek18 müezzin namaz için kâmet getirene dek beklerdi.
Allah Resûlü (sav) sabah namazının farzını kıldırırken Fâtiha’dan sonra okuduğu Kur’an âyetlerini genellikle orta uzunlukta tutardı. Ebû Berze (ra), bazen onun, altmış ilâ yüz âyet kadar okuduğunu söylemiştir.19 Bununla birlikte Hz. Peygamber’in Felâk ve Nâs sûrelerini okuyarak da sabah namazını kıldırdığı olmuştur.20 Bunda gerek kendisinin gerekse cemaatin durumunu dikkate aldığı anlaşılmaktadır. Nitekim Rahmet Peygamberi, namaz esnasında annesiyle beraber namaza gelen bir çocuğun ağladığını duyduğunda namazı kısa sûrelerle kıldırdığını, böylece çocuğun annesini huzursuz etmesine engel olmak istediğini bizzat dile getirmiştir.21 Sabah namazının önemini gayet iyi kavramış olan hanım sahâbîlerin de bu namazı Peygamber Efendimizin arkasında cemaatle kılmaya özen gösterdikleri dikkat çekmektedir.22
Sabah namazı kılındıktan sonra artık güneş doğup yükselinceye kadar hiçbir namaz kılınmaz.23 Yaklaşık 45-50 dakika süren bu zaman dilimini Sevgili Efendimiz, güneş doğup da iyice yükselinceye kadar namaz kıldığı yerde oturarak değerlendirir, ashâbıyla sohbet ederdi.24 Ardından vakti girdiğinde kuşluk namazını kılardı ki Berâ b. Âzib (ra), birlikte bulundukları on sekiz yolculuk esnasında Allah Resûlü’nün (sav), öğleden önce kıldığı bu iki rekât namazı terk etmediğini söylemiştir.25
Henüz güneş doğmadan uyanıp abdest alarak sabah namazını kılan ve böylece Rabbine kulluk etmenin huzuruyla güne başlayan mümin, güneş doğduktan sonra işinin gücünün başına geçip çalışır. Zaman ilerler, yorgunluk artar... Güneş tam tepeye çıktığında artık bir müddet dinlenmelidir. Güneş tepe noktadan biraz batıya kaydığında ise ilâhî huzura çıkmanın vakti gelmiştir... Saatlerdir yıpranan, hırpalanan ruhu tazelemenin vaktidir bu... İşte bu esnada öğle ezanı okunur. Ezanla başlar dünyadan ve dünyalıktan sıyrılış... Ruhu tatlı bir huzur sarar.
Öğle namazı, güneşin batıya doğru meyletmesinden hemen sonra kılınır.26 Ancak, özellikle Hicaz yarımadası gibi yaz mevsiminin çok daha ağır yaşandığı ülkelerde, öğle namazının ilk vakitleri sıcağın kasıp kavurduğu saatlere rastlamaktadır. Bu sebeple Rahmet Peygamberi, “Öğle namazını serin vakitte kılın, şüphesiz sıcağın şiddeti (âdeta) cehennemin kaynamasındandır.” 27 buyurmuş, öğle namazını biraz geciktirerek kılmayı tavsiye etmiştir.
Güneşin etkisini kaybetmeye başladığı, her şeyin gölgesi bir veya iki katı olduğu dakikalarda öğle namazının vakti çıkar ve ikindi namazının vakti girer. Öğleden ikindiye kadar geçen süre, gün içinde sıcağın en şiddetli olduğu zaman dilimidir. Bugün de sıcak ülkelerde yapıldığı gibi ashâb bu vakti “kaylûle” denilen öğle uykusuyla, dinlenerek geçirir, sıcağın etkisini kaybetmeye başladığı ikindi vaktinde ise geçimlerini sağlamak üzere işlerinin başına dönerlerdi. İşte Peygamberimiz, “Her kim ikindi namazını (kasten) terk ederse ameli ziyan olur.” 28 ve “İkindi namazını kaçıran kimse, sanki ailesini ve malını yitirmiş gibidir.” 29 buyurarak, ashâbını bu telaş ve koşuşturmada ikindi namazını kaçırmamaları için uyarmıştır.
“Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah’a saygı ve bağlılık içinde namaz kılın.” 30 âyetinde söz konusu edilen "orta namaz" ile hangi namazın kastedildiğine dair farklı görüşler ileri sürülmüştür. Öğle namazının, zevalden hemen sonra yani takriben gün ortasında kılınmasından dolayı âyette kastedilenin öğle namazı olduğu yönünde görüş belirten âlimler olsa da,31 “Orta namaz, ikindi namazıdır.” 32 hadisi, konuya açıklık kazandırmaktadır. Benzer şekilde, Hz. Peygamber’in amcasının oğlu olan âlim sahâbî Abdullah b. Abbâs’ın (ra) anlattığına göre, Allah Resûlü Hendek Savaşı günü savaşın şiddetinden dolayı ikindi namazını kılamadığında, şöyle beddua etmişti: “Allah’ım! Orta namazı kılmamızı engelleyenlerin evlerini ateşle doldur, kabirlerini ateşle doldur!” 33
Peygamber Efendimiz (sav), sabah namazı kılındıktan sonra güneş doğup yükselinceye kadar, güneş tam tepede iken ve ikindi namazı kılındıktan sonra da güneş batıncaya kadar başka bir namaz kılmayı yasaklamıştır ki, bu yasağın sebebi o vakitlerde bâtıl dinlere mensup bazı kimselerin, putperestlerin güneşe secde etmeleridir.34
Gün sona yaklaşıp güneş batınca yeni bir namazın vakti de girmiş olur. Mümin, Yüce Rabbimizin akşam namazı çağrısına icabette elini çabuk tutmalıdır. Zira akşam namazının vakti diğer namazlara oranla en kısa olanıdır. Bunun için Sevgili Peygamberimiz (sav), “Ümmetim, akşam namazını kılmak için yıldızların (ortaya çıkıp) birbirine karıştığı zamanı beklemedikleri sürece hayırda olmaya devam edecektir.” 35 buyurmak suretiyle, akşam namazını mümkün olduğunca erken kılma hususuna dikkatlerimizi çekmektedir. Sahâbeden Seleme b. Ekvâ’ (ra) akşam namazını güneş kaybolur kaybolmaz kıldıklarını söylerken,36 Râfi’ b. Hadîc (ra), “Biz akşam namazını Peygamber ile birlikte kılardık da namazdan çıktıktan sonra birimizin attığı okun düştüğü yeri rahatlıkla görebileceği kadar aydınlık olurdu.”37 diyerek sahâbenin bu konudaki hassasiyetini ifade etmektedir.
İbadete olan düşkünlüğüyle tanınan büyük sahâbî Abdullah b. Ömer (ra), “Akşam namazı gündüz namazlarının vitridir.” derdi.38 Allah Resûlü akşam namazının vaktinin kısalığına rağmen, muhtemelen kış mevsimine oranla daha uzun süren yaz akşamlarında bu namazı kıldırırken Kur’ân-ı Kerîm’deki uzun sûrelerden de okurdu. En uzun sûrelerden olan A’râf sûresi bunlardan biriydi. Bunu bilen sahâbîlerden Zeyd b. Sâbit (ra), akşam namazında kısa sûreler okumasını yadırgadığı Mervân’a, “Ey Ebû Abdülmelik! Akşam namazında İhlâs ve Kevser sûrelerini mi okuyorsun?” diye sorunca Mervân, “Evet.” demiş; bunun üzerine Zeyd b. Sâbit (ra) onu şöyle uyarmıştı: “Allah’a yemin ederim ki, Resûlullah’ın, akşam namazında iki uzun sûreden biri olan "Elif lâm mîm sâd" (A’râf) sûresini okuduğunu bilirim.”39 Allah Resûlü’nün vefatı öncesinde kıldırdığı son namaz da akşam namazı olmuştu ve bu namazda Mürselât sûresini okumuştu.40
Yüce dinimizin temel unsurlarından olan günlük beş vakit namazın son halkası, yatsı namazıdır. Akşam namazının vakti çıktıktan sonra yatsı namazının vakti girer ve sabah namazı vaktine kadar devam eder. Yatsı namazı, uyumadan önce günün son demlerinde Rabbin huzuruna durmayı, günü O’na ibadet ile sonlandırmayı ifade eder. Bu sebeple bir günün bitiminde yapılacak en son iş olması ve mümkün olduğunca geç kılınması tavsiye edilmiştir.41 Bununla ilgili olarak Muâz b. Cebel (ra) bir hatırasını şöyle anlatır: “Yatsı namazı için Resûlullah’ı bekledik. O kadar gecikti ki, artık gelmeyeceğini zannettik. İçimizden biri, "(Herhalde) Resûlullah namazını kıldı (bize namaz kıldırmaya) çıkmayacak." dedi. Bir müddet sonra Resûlullah (sav) çıkageldi. Kendisine: "Ey Allah’ın Resûlü! Senin gelmeyeceğini zannettik. Hatta içimizden biri, "(Herhalde) Resûlullah namazını kıldı (bize namaz kıldırmaya) çıkmayacak." bile dedi." deyince, Resûlullah şöyle buyurdu: "Bu namazı gece karanlığında kılın (geciktirin)! Bu namaz nedeniyle diğer ümmetlere üstün kılındınız, çünkü sizden önce bunu hiçbir ümmet kılmadı."” 42
Bedevîlerin gece karanlığına kadar develeriyle meşgul olmalarından ötürü yatsı namazını “ateme (karanlık)” diye isimlendirmelerine karşı çıkan Yüce Peygamber (sav), bu namaza Allah’ın Kitabı’nda anıldığı üzere “ışâ”43 yani “ortalık kararınca kılınan namaz” denilmesini istemiştir.44 Münafık tabiatlı insanlara son derece zor gelen iki namazdan biri yatsı namazı, diğeri de sabah namazıdır.45 Böyle olunca da bu iki namaza devam etmek, kişinin Allah’a teslimiyetinin ve inancındaki samimiyetin bir göstergesi kabul edilebilir. Hatta yatsı ve sabah namazlarını cemaatle kılan kişinin, o gecenin tamamını namaz kılarak geçirmiş gibi ecir kazanacağı Peygamberimiz tarafından müjdelenmiştir.46 Bu kadar önemine ve faziletine rağmen yine de insanların değerlendiremedikleri bu nadide vakitler, Hz. Peygamber tarafından, aslında yerlerde sürünerek de olsa gidilip kaçırılmaması gereken namazlar olarak tanımlanmıştır.47
Rivayetlerde rekât sayısı beş, üç ve bir olarak geçen48 vitir namazı ise, yatsı namazından sonra kılınan müstakil bir namazdır. Ramazan ayında teravih sonunda cemaatle kılınsa da yılın diğer aylarında tek başına kılınan vitir namazı, hem vaktinde hem de kazaya kalması hâlinde kılınabilen bir namazdır. Allah Resûlü (sav), “Allah size bir namaz ihsan etti. O namaz, sizin için kızıl develerden daha hayırlıdır. O, vitirdir. Onu sizin için yatsı ile fecrin doğuşu (sabah namazı vaktinin girişi) arasına koydu.” 49 ve “Vitir haktır (sabittir), vitir kılmayan bizden değildir.” 50 buyurarak bu namazın önemine dikkatlerimizi çekmiştir.
Gündüz olduğu gibi geceleyin de Rabbine ibadet etmeyi hiçbir zaman ihmal etmeyen Hz. Peygamber (sav), teheccüd namazını kıldıktan sonra o gecenin en son namazı olarak vitir namazını kılardı.51 Muhterem annemiz Hz. Âişe’den nakledildiğine göre, kendisi Peygamberimizin yanında uyurken, Resûl-i Ekrem Efendimiz gece namazı kılar, sonra vitri kılmak isteyince onu uyandırır, o da vitir namazını kılarmış.52 Buna göre Sevgili Efendimiz vitir namazını gecenin oldukça ilerleyen bir vaktinde kılmış olmaktadır. Nitekim o, vitir namazının, sabah namazının vaktinin girmesinden önce mutlaka kılınmasını istemiş,53 Hz. Âişe de, “Sabah namazına kadar uyuyup kalacağından endişe eden kimse vitir namazını uyumadan önce kılsın, gecenin sonunda uyanabileceğini düşünen de vitir namazını ertelesin.”54 demiştir.
Peygamberimizin ev hâlini, hâne-i saadet içinde herkesten uzakta iken nasıl ibadet ettiğini bize aktaran Âişe validemiz, kendisine sorulan bir soru üzerine Allah Resûlü’nün farz namazlarla birlikte kıldığı sünnet namazları şöyle anlatmıştır: “Resûlullah benim evimde öğleden evvel dört rekât (nafile namaz) kılar, sonra (mescide) çıkarak cemaate namaz kıldırır, ardından (tekrar benim evime) gelir ve iki rekât (nafile daha) kılardı. Cemaate akşam namazını kıldırır; sonra (benim evime) gelir, iki rekât nafile kılardı. Cemaate, yatsıyı kıldırır ve (yine benim evime) gelir, iki rekât (nafile) kılardı. Geceleyin vitirle beraber olmak üzere dokuz rekât namaz kılardı. Bazı geceler, namazı ayakta, uzun kılar; bazı geceler de oturarak uzun kılardı. Ayakta kılarken okursa, ayakta olduğu hâlde rükû ve secde ederdi; otururken okursa, oturduğu hâlde rükû ve secde ederdi. Fecir doğunca, iki rekât (nafile namaz) kılardı.”55 Hadisin başka bir rivayetinde, “İkindi namazından önce iki rekât namaz kılar, sonra (cemaatle farz) namazı kılmaya çıkardı.” ilâvesi de yer almaktadır.56
Müslüman için kulluğun en güzel göstergesi olan namazın çeşitli hikmetleri vardır. Beş vakit namaz, Allah ile kul arasında kurulan düzenli bir bağ ve iletişimdir. Namazda Rabbi ile buluşan kulun, Allah’ı her anışında kalbi huzurla dolar.57 Sürekli Allah ile beraber ve O’nun gözetiminde olduğunu bilir. Bu bilinçle dosdoğru kılınan namaz, kişiyi her türlü hayâsızlıktan ve kötü davranıştan korur58 ve arada işlenen günahlara kefaret olur.59 Ayrıca beş vakit namaz, günü planlama ve zamanı değerlendirme bilinci kazandırır. Müslüman’ın günü, sabah namazıyla başlar, diğer vakit namazlarıyla anlamlı dilimlere bölünür ve yatsı namazıyla sona erer. Beş vakit namazın cemaatle kılınması ise müminlerin dayanışması, kaynaşması anlamına gelir.
Namaz Mi’rac’da farz kılınmıştır; Yücelerden alınıp getirilen bir hediyedir... Namaz kılan kişi, işte bu kutlu yolculuğu kendi içinde yaşar... Anlamına uygun, gereği gibi kılınırsa eğer, namaz müminin “mi’rac’ı olur! O, arınma ve korunmanın mümin tarafından her gün beş defa tekrar yaşanmasını sağlar... Nitekim Hz. Peygamber, bu arınmayı şöyle örneklendirir: “Birinizin kapısının önünden bir nehir geçse ve onda her gün beş defa yıkansa, bu o kimsenin kirinden bir şey bırakır mı, ne dersiniz? Sahâbîler, “Onun kirinden hiçbir şey bırakmaz.” dediklerinde Peygamber Efendimiz, “İşte beş vakit namaz da böyledir! Allah onlarla günahları yok eder.” buyurur.60 Ayrıca Allah (cc) namazı lâyıkıyla eda eden kulları hakkında Peygamberine şunu müjdeler:“Senin ümmetine beş vakit namazı farz kıldım ve onları, vaktinde ve hakkını vererek kılanları cennete koyacağımı kendi katımda vaad ettim. Namazları düzenli kılmayanlar için ise katımda böyle bir vaad yoktur.” 61
Rabbinin ezanla gelen davetine icabet etmeyen, kulluğunu kıyamlar, rükûlar ve secdelerle kemale erdirmeyen, kısacası namazlarına gereken hassasiyeti göstermeyen kimselerin Kur’an’da, “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar!” 62 şeklinde kınandığı unutulmamalıdır. Namazla alay edenlerin akıllarının ermediği,63 Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan insanı alıkoyanın ise şeytan olduğu64 Kur’an âyetlerinde anlatılmaktadır. Diğer yandan, huşû içerisinde kılınan namazın65 insanı kötülüklerden alıkoyacağı66 inananlar için ne güzel bir müjdedir! Mümin, Yüce Allah’tan namaz vasıtasıyla yardım ister,67 cennetin anahtarı68 ve dinin direği olan namaz sayesinde arınır, tazelenir, güçlenir. Ve o hep şöyle dua eder: “Rabbim! Beni ve neslimi namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamı kabul buyur.” 69
Dipnotlar:
1- B349 Buhârî, Salât, 1
2- Alak, 96/9-10.
3- B395 Buhârî, Menâkıbü’l-ensâr, 48.
4- Bakara, 2/83
5- Nisâ, 4/103.
6- Bakara, 2/153.
7- T2616 Tirmizî, Îmân, 8
8- İsrâ, 17/78.
9- B648 Buhârî, Ezân, 31
10- M1494 Müslim, Mesâcid, 262.
11- M1688 Müslim, Müsâfirîn, 96.
12- HM3710 İbn Hanbel, I, 391.
13- M1560 Müslim, Mesâcid, 309
14- HM3657 İbn Hanbel, I, 386.
15- T419 Tirmizî, Salât, 193
16- T417 Tirmizî, Salât, 191
17- Buhârî, Ezân, 15.
18- B1161 Buhârî, Teheccüd, 24
19- B547 Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 13.
20- N5436 Nesâî, İstiâze, 1.
21- B707 Buhârî, Ezân, 65.
22- B578 Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 27
23- B586 Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 31.
24- M1525 Müslim, Mesâcid, 286.
25- D1222 Ebû Dâvûd, Sefer, 7
26- M1404 Müslim, Mesâcid, 188
27- B538 Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 9
28- B553 Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 14.
29- B552 Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 14
30- Bakara, 2/238.
31- T182 Tirmizî, Salât, 19
32- T181 Tirmizî, Salât, 19
33- HM2745 İbn Hanbel, I, 302
34- B586 Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 31
35- DM1240 Dârimî, Salât, 17
36- B561 Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 18.
37- B559 Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 18
38- MU276 Muvatta’, Salâtü’l-leyl, 3.
39- N990 Nesâî, İftitâh, 67
40- B4429 Buhârî, Meğâzî, 84.
41- D46 Ebû Dâvûd, Tahâret, 25
42- HM22416 İbn Hanbel, V, 237
43- Nûr, 24/58.
44- M1456 Müslim, Mesâcid, 229.
45- M1482 Müslim, Mesâcid, 252.
46- D555 Ebû Dâvûd, Salât, 47
47- B615 Buhârî, Ezân, 9
48- D1422 Ebû Dâvûd, Vitr, 3
49- D1418 Ebû Dâvûd, Vitr, 1.
50- D1419 Ebû Dâvûd, Vitr, 2.
51- M1729 Müslim, Müsâfirîn, 130.
52- B997 Buhârî, Vitr, 3
53- T469 Tirmizî, Vitr, 12.
54- MU272 Muvatta’, Salâtü’l-leyl, 3.
55- M1699 Müslim, Müsâfirîn, 105.
56- HM26339 İbn Hanbel, VI, 216.
57- Ra’d, 13/28.
58- Ankebût, 29/45.
59- M551 Müslim, Tahâret, 15.
60- B528 Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 6
61- D430 Ebû Dâvûd, Salât, 9
62- Mâûn, 107/4-5.
63- Mâide, 5/58.
64- Mâide 5/91.
65- Mü’minûn, 23/2.
66- Ankebût, 29/45.
67- Bakara, 2/153.
68- T4 Tirmizî, Tahâret, 1
69- İbrâhîm, 14/40.
HABERE YORUM KAT
2.. Namaz vakitleri konusunda ilk ayrintili ayet budur..(20:130) Namazin tesri süreceinde bundan bir önce ki adimi(50:39.40) teskil eder.. Bu surenin Nübüvvetin 6.yilinda indigi hatirlanacak olursa bes vakit namazin cok daha erken zamanlarda farz kilindigi anlasilir... Ayet acikca 5 vakitten söz etmekdedir.
Yanıtla (0) (0)1... "kable tulü'i-ssems"
2... "ve kable gurubiha"
3..."Ve min anai'l-leyl"
4.5... ve etrafe'n-nehar" Dilsel olarak 5 vakti gösteren bu ibarelerin delelet ettikleri vakitleri. vakitlerin bire bir tayinlerinin sevgili Efendimiz(s) uygulamasila beyan etmistir.. 11: hud 114 de aynen bu ayet gibi dilsel olarak 5 vakde delalet eder.. vesselam..
1..(20:130) "Öyleyse onlarin söyleyeceklerine karsi sabirli ol. Birde günesin dogumu ve batimindan önce (sabah ve ikindi) Rsbbinin askin olan yüce Zatini (namaz kilarak) hamd ile an.. yine gecenin bazi saatlerinde (Aksam ve yatsi) ve gündüzün belli zamanlarinda (öglen) (namaz kilarak) O'nun yüce Zatini an..ki O'ndan razi oldugun belli olsun". ayet mealen böyle.. TESBIH. kur'anda zaman ile kayitli olrak gelgigi yerlerde Namaza delalet eder. Aksi halde zamanin anilmasinin bir bir anlami olmazdi.(50:39) Kaldiki hemen arkadan gelen 132. ayet "yakinlarina namazi emret" talimatini acikca icermektedir. vd
Yanıtla (0) (0)4...(11:114).. "Namazi ikame et....Ayaga kaldir/harekete gecir/ Fiile döndür. Yasanan hayata aktar...
Yanıtla (0) (0)Bu ayet namazin bakit sayisinin 5 oldugunun dilsel delilidir.. "gündüzün iki eteginde" ifadesinin 2 vakde tekabul ettigi aciktir.. "gecenin ve gündüze yakin vakitlerinde" Bu ayetteki "zulafen" kelimei "gecenin gündüze sarkan saatleri" icin kullanilir.. kelime olarak cogul kipindedir. Ve dilde cogulun alt siniri 3 dür.. Zira Arapca da ayri bir tesniye formu vardir..Buna göre bu ayette 5 vakitten söz edildigi dilsel bir sonuctur.. Tartisilabilir olan, bu ayette kac vakde atif yapildigi degil, hangi vakitlere atif yapildigidir.. 5 vakdin zamanlari ve namazin diger ayrintilari Sevgili Efendimizin (s) sahih uygulamalariyla sabittir.. milyonlarca insan bu uygulamalari nesilden nesile tasimistir.. Ayetten de cikarilacagi gibi Hz Nebi(s) nin " gündüzün iki etegini " ÖGLE ve IKINDI. Gecenin gündüze yakin vakitlerini de AKSAM.YATSI ve SABAH olarak uygulamistir vesselam Tesekkür ederim selam olsun..
3..."Gündüzün iki eteginde, ve gecenin gündüzeyakin vakitlerinde namazi ikame et.. unutma ki iyilikler kötülükleri giderir. Iste bu ögüt almak istryenlere/dileyenlere bir hatirlatmadir" ( 11 HUD 114)....IYILIKLER KÖTÜLÜKLERI GIDERIR... Bu ayette....
Yanıtla (0) (0)" seyyiat"ile benzer anlama gelen "zunub" arasindaki fark sudur..
1...si bir kötülügü istemek yada bir yasagi cignemek..
2..si ilahi bir emri terketmekdir..
Sevgil Efendimizin (s) günahlari büyük ve kücük olarak siniflandirmasi özünde Kur'ana dayanmaktadir..
Bir Alşm dinin direği tevhid dir demişti. Tabi namaz önemli
Yanıtla (0) (0)