1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Ben bir sayı değilim, Gazze'den gerçek bir hikâyeyim. Lütfen beni unutmayın
Ben bir sayı değilim, Gazze'den gerçek bir hikâyeyim. Lütfen beni unutmayın

Ben bir sayı değilim, Gazze'den gerçek bir hikâyeyim. Lütfen beni unutmayın

Ruveyda Amer, sürekli İsrail bombardımanının dehşetini yaşadığından ve bundan sonra ne olacağını düşündüğünden bahsediyor.

07 Nisan 2025 Pazartesi 22:53A+A-

Ruveyda Amer’in al-Jazeera’de yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.

 

Bir vasiyet yazmayı düşünüyordum.

Ölümü bu kadar yakınımda hissetmeyi beklemiyordum. Hep “ölüm aniden gelir, hissetmeyiz” derdim ama bu savaş sırasında bize her şeyi hissettirdiler... yavaş yavaş.

Ölüm gerçekleşmeden önce acı çekeriz, tıpkı evinizin bombalanmasını beklemek gibi.

Savaşın başlamasından bu yana hala hayatta olabiliriz, ancak o korku hissi içinizde kalır. Bu korku benim kalbimi yordu, ta ki daha fazlasını kaldıramayacağımı hissedene kadar.

Savaşın başından beri İsrail ordusunun bize bu kadar yakın olmasıyla mücadele ediyorum. Tankların Netzarim bölgesinden girdiği anı hatırlıyorum ve şok olmuş bir şekilde tüm arkadaşlarıma bir mesaj gönderdim: "Gazze'ye nasıl girdiler? Ben rüya mı görüyorum?!"

Gazze'den çekilmelerini, Gazze’nin her zaman bildiğimiz gibi yeniden özgür olmasını bekliyordum. Şimdi bulunduğum yere çok yakınlar, Han Yunus'un doğusunda ve Refah'ın kuzeyinde, El Fukhari'de. Burası Han Yunus'un bitip Refah'ın başladığı nokta.

O kadar yakınlar ki, bizi her an korkunç patlamalar duymamızı, bu bitmek bilmeyen seslere katlanmamızı istiyorlar.

Bu savaş farklı, daha önce yaşadıklarımdan çok ama çok farklı.

Hikâyemi hatırlayın

Ben bir “sayı” olmak istemiyorum.

Şehitlerin “kimliği belirsiz kişiler” olarak anıldığını ve toplu mezarlara konulduğunu gördüğümden beri aklımda hep bu var. Hatta bazılarının vücut parçaları bile teşhis edilemedi.

Kefenimin üzerinde sadece “siyah/mavi bluzlu genç bir kadın” yazılacak olabilir mi?

“Bilinmeyen bir kişi” olarak, sadece “bir sayı olarak” ölebilir miyim?

Etrafımdaki herkesin hikâyemi hatırlamasını istiyorum. Ben bir sayı değilim.

Ben, Gazze çok sıkı bir kuşatma altındayken, olağanüstü koşullar altında lise ve üniversite okumuş bir kızım. Üniversiteyi bitirdim ve kuşatma nedeniyle bitkin düşen ve birkaç kez işini kaybeden babama yardım etmek için her yerde iş aradım.

Ben ailemin en büyük kızıyım. Babama yardım etmek ve başımızı sokacak iyi bir evimiz olsun istedim.

Bekleyin... Hiçbir şeyi unutmak istemiyorum.

Ben bir mülteciyim. Büyükannem ve büyükbabam, İsrail işgali tarafından 1948 yılında işgal altındaki topraklarımızı terk etmeye zorlanan mültecilerdendi.

Gazze Şeridi'ne taşındılar ve şehrin batısındaki Han Yunus mülteci kampında yaşadılar.

gazze-202515.jpg

Amer: ‘10 yıl boyunca öğretmen olarak çalıştım’

Amer: '10 yıl boyunca öğretmenlik yaptım'

Ben o kampta doğdum ama İsrail ordusu hayatıma orada devam etmeme izin vermedi.

Evimizi 2000 yılında yıktılar ve iki yıl boyunca barınaksız kaldık. UNRWA 2003 yılında bize al-Fukhari'de başka bir ev verene kadar kötü koşullarda olan bir evden diğerine taşındık.

Tarım arazilerinin bulunduğu o harika bölge, orada bulunan Avrupa Hastanesi'nden sonra “Avrupa Konutları” olarak adlandırılan mahalle de bir yaşam kurmaya çalıştığımız yerdi.

Ev küçüktü, anne ve babadan oluşan beş kişilik bir aile için yeterli değildi. İlave odalara, bir oturma odasına ve mutfağa ihtiyaç vardı.

Yine de yaklaşık 12 yıl boyunca orada yaşadık ve elimden geldiğince babama yardım etmek için 2015 yılında çalışmaya başladım.

Evi rahat yaşanabilir bir hale getirmesine yardım ettim. Evet, bunu başardık ama çok zor oldu. Evimizin inşasını 7 Ekim 2023'ten sadece üç ay önce bitirdik.

Evet, neredeyse 10 yılımı maddi gücümüze göre parça parça evimizi yeniden inşa etmekle geçirdim ve ancak savaştan hemen önce bitirebildik.

Savaş başladığında, kuşatma ve Gazze'deki yaşamın zorluğu nedeniyle zaten bitkin düşmüştüm. Sonra savaş beni tamamen tüketti, kalbimi yıprattı ve odağımı kaybetmeme neden oldu.

Koşarak uyanıyorum

Savaşın başından beri bir şeyler için savaşıyoruz.

Hayatta kalmak için savaşıyoruz, açlıktan ve susuzluktan ölmemek için savaşıyoruz, tanık olduğumuz ve yaşadığımız dehşetten aklımızı kaybetmemek için savaşıyoruz.

Her şekilde hayatta kalmaya çalışıyoruz. Yerimizden edildik - hayatım boyunca dört evde yaşadım ve her ev İsrail ordusu tarafından bombardımana uğradı.

Güvenli bir yerimiz yok. Ateşkesten önce 500 gün boyunca tam bir terör yaşadık.

Savaş sırasında yapmadığım tek şey “ağlamaktı”. Güçlü kalmaya çalıştım, üzüntü ve öfkemi içime attım, bu da kalbimi yordu ve daha da zayıflattı.

Çevremdeki herkese karşı pozitif ve destekleyiciydim. Evet, kuzeydeki insanlar geri dönecek. Evet, ordu Netzarim'den çekilecek. Herkese güç vermek istiyordum ama içimde göstermek istemediğim büyük bir zayıflık vardı.

Gösterirsem bu korkunç savaşta yok olacağımı hissediyordum.

Ateşkes hayatta kalmak için en büyük umudumdu. Bunu başarmış gibi hissediyordum. Savaş sona ermişti.

İnsanlar “Savaş yine başlayacak mı?” diye sorduğunda;

Kendimden emin bir şekilde "Hayır, başlayacağını sanmıyorum. Savaş sona erdi." derdim.

gazze-202516.jpg

Solda: Ruwaida Eylül ayında Al Jazeera’nin “Close Up” filmi “Gazze'de Bir Gün'ü” çekerken. Sağda: Savaştan birkaç ay önce modern dans üzerine bir belgesel çekerken.

Savaş geri geldi ve bana her zamankinden daha yakındı. Hiç bitmeyen bombardımanın getirdiği sürekli korkuyu yaşadım. Bize karşı her türlü silahı kullandılar - roketler, tanklar ve uçaklardan atılan mermiler. Tanklar ateş etmeye, gözetleme uçakları uçmaya devam ediyordu; her şey dehşet vericiydi.

Bir haftadan uzun süredir gerçekten uyuyamadım. Uyuyakaldığımda patlama sesleriyle uyanıyorum. Kendimi koşarken buluyorum. Nereye gitmeye çalıştığımı bilmiyorum ama evin içinde koşuyorum.

Sürekli panik halinde elimi kalbimin üzerine koyuyorum, daha fazla dayanır mı diye.

Bu yüzden tüm arkadaşlarıma bir mesaj gönderdim, hikâyem hakkında konuşmalarını istedim, böylece sadece bir “sayı” olmayacağım.

İsrail ordusu etrafımdaki mahalleyi yok ederken dayanılmaz günler yaşıyoruz. Hâlâ burada yaşayan birçok aile var. Gitmek istemiyorlar çünkü yerinden edilmek fiziksel, finansal ve zihinsel olarak çok yorucu.

Hatırladığım ilk yerinden edilme olayı 2000 yılında, ben yaklaşık sekiz yaşındayken yaşanmıştı.

İsrail ordusunun buldozerleri Han Yunus kampına girdi. Amcamın ve büyükbabamın evini yıktı. Sonra bir sebepten dolayı bizim evde durdular.

Biz de ayrıldık. Ramazan ayıydı ve ailem daha sonra geri dönebileceğimizi düşündü. Geçici olarak barınmamız için harap bir ev buldular.

Evimizi kaybettiğimiz fikrine dayanamıyordum, bu yüzden büyükannem ve büyükbabamla olan tüm o güzel anıların olduğu eve koştum ve anneme geri götürmek için birkaç şey aldım.

İsrail ordusu bayramdan bir gece önce evimizi yıktı. Ben ve ailem Ramazan Bayramı'nın ilk günü oraya gittik. Yeni bayramlık kıyafetimi giyerek molozların üzerinde bayramı kutladığımızı hatırlıyorum.

İsrail ordusu hiçbir şeyi saklamamıza izin vermiyor; her şeyi yok ediyor ve bize kalbimizde üzüntüden başka bir şey bırakmıyor.

Dünya bizi bu korkunç ordudan kurtarmazsa geleceğin ne getireceğini de bilmiyorum.

Kalbim bu bitmek bilmeyen seslere daha fazla dayanabilir mi? Bilmiyorum? Beni lütfen unutmayın.

Hayatım için çok savaştım. Gazeteci ve öğretmen olarak 10 yıl boyunca kendimi adayarak çok çalıştım.

Sevdiğim öğrencilerim ve güzel anılarımın olduğu meslektaşlarım var.

Gazze'de hayat hiç kolay olmadı ama burayı seviyoruz ve başka bir yeri sevemeyiz.

HABERE YORUM KAT