Behramoğlu'nun söylemediği doğrular...
Ali Osman Aydın, Ataol Behramoğlu'nun doğru bilgiler verdiğini ancak eksik aktardığını ifade ediyor...
Ali Osman Aydın / Yeni Akit
Doğru ama eksik!
Emekli şair Ataol Behramoğlu, şiirlerinden daha tatsız paylaşımlarıyla gündemde.
Şöyle söylemiş: “Bir gün bir devlet başkanı ‘Devlet benim’ demişti. Kafası kesildi.
Kendini devlet sananlar Hitler sığınağında kendini sokan akrep gibi can verdi.
Mussolini ters asıldı.”
Burada bırakmış paylaşımını. Çünkü ona tarihin sadece o (işine gelen) kısmı lazım. Halbuki “Devlet benim” diyenlerin hepsinin sonu böyle olmadı. Bazıları “kuvvetler birliği prensibini” uygulayarak devletin ta kendisi oldular.
Saltanatı kaldırıp, “millet kaldırdı” dediler.
Hilafeti lağvedip “millet lağvetti” dediler.
Kendilerine itirazı millete ihanet gördüler.
Muhalifler için darağaçları kurdular.
Dernek ve vakıfları kapattılar.
Ülkenin her şehrine, şehirlerin her ilçesine, ilçelerin her köyüne, okuluna, devlet dairesine kendi heykellerini, büstlerini koydular.
Kendi dünya görüşlerini, tarih yorumlarını devletin resmi görüşü haline getirdiler.
Eğitime tek adam ideolojisi doğrultusunda öğrenci yetiştirme misyonu yüklediler.
Toplumlarının kültürünü radikal bir şekilde tahrip ederek başka kültürleri kopyalamayı zorunluluk haline getirdiler.
Ve hiç de Behramoğlu’nun dediği gibi kötü biçimde sona ermedi hikayeleri. Cibinlikler içinde öldüler.
Bazısı hala “Ulu önder, Büyük Şef, Ebedi Kurtarıcı” olarak anılıyor.
Tarım alanlarını imara açmak
Yıkılan binaların müteahhitleri, kontrolörleri tutuklanıyorlar.
Zannediyorum şuan bir hayli insan içeride.
Binalarda eksik iş yapanlar veya kolon kesenler yahut projeye aykırı işlere girişenler tutuklanıyor ama tarım alanlarını imara açan yerel yöneticilerle ilgili herhangi bir şey yapılmadı yanlış bilmiyorsam. O kadar şef, müdür, başkan, meclis üyesi var bu işin altında imzası olan. Öyle ya, buraların tarım alanı olduğu, depreme mukavemetsiz olduğu bölgede yaşayanlarca biliniyordu! İdarecinin bilmemesi mümkün mü?
Suç zincirinin tüm halkalarını kanun önüne çıkaralım ama tarım alanlarını imara açanları sakın ha atlamayalım. Vebalin ciddi bir kısmı onların.
İhtiyaç duyduğumuz şey: Makuliyet
CHP Bornova Belediye Başkanı Mustafa İduğ demiş ki:
“Dünyada böyle bir deprem olmamış. Kimse kusura bakmasın, kimse devletimize laf atmasın, yetişilemezdi. Öyle bir hasar var ki orada hiçbir şekilde yetişmek mümkün değil. İstediğiniz kadar arama-kurtarma ekibi getirin yetişemezsiniz.”
Afete müdahalede geç kalındı, kalınmadı tartışmasına girmek istemiyorum. Bölgede depremzedelerle görüştüğümden beri polemiklerle ilgilenmiyorum.
Ama…
Partisinin altını ısrarla çizdiği propaganda cümlelerini kurmaktan kaçınan, popüler muhalif yaklaşımlara pirim vermeyen, makulce düşünen, partizanca tavır takınmayan bir muhalife aktöre nadiren rastlıyoruz.
O yüzden bu cümlelerini nedeniyle, Mustafa Bey’i tebrik etmek lazım.
Muhalefet Mustafa Başkanın yaptığı gibi, doğruya doğru, eğriye eğri deseydi Türkiye başka bir yer haline gelirdi şimdiye kadar.
Yeni şehirler nereye kurulacak?
Bazı sosyal medya paylaşımlarında tarım alanlarında inşai faaliyet yapıldığına dair görüntüler var.
Tekrar söyleyelim…
Deprem bölgesinde konteyner kentler ya da kalıcı konutlar için tarım alanları belirlendiyse, bu çok büyük bir yanlış ve vebal olur. Tarım alanları hiçbir şekilde oturuma açılmamalı. Şu kadar ölüm ve yıkım gözümüzün önünde dururken, yeniden aynı hatayı işlememeliyiz.
Koruyucu yasalara ihtiyaç var
Sosyal medya fenomeni “Hatay’da baraj patladı” diye bir yalanı yayıp insanların hayatıyla oynadı.
Deprembilimci “Deprem bölgesinde kadınlara tecavüz ediliyor” iftirasını attı.
Ekşi sözlük; Allah, Kitap, Peygamber demeden sabah akşam küfür ediyordu. Kışkırtıcılık, dezenformasyon, halkı kin ve düşmanlığa kışkırtmak gibi işler için hücre evi işlevi görüyordu. Özellikle depremde tam anlamıyla provokasyona soyundu…
****
Bunlardan başka:
“Arama kurtarma ekipleri önce Ak Partilileri kurtarıyor” dediler…
“Deprem bahane edilerek Hatay’ın siyasi nüfusu değiştirilmek isteniyor” dediler…
“Arama kurtarma çalışmalarının son aşamasında birileri kamera ile gelip, enkaz altındaki kişiyi kendileri çıkarıp şov yapıyor” dediler…
“Jandarma Türk bayrağını indirmeye çalıştı” dediler…
“Deprem nedeniyle bağışta bulunanların, bağış tutarları vergiden düşülecek” dediler…
“ATM’ler yağmalanıyor” dediler…
Halkı birbirine, devlete, mültecilere ve devletin kurumlarına karşı kışkırtmak ve şu zor zamanlarda çalışmaları aksatmak için her türlü yalanı söylediler.
Ne oldu peki?
Çoğuna bir şey olmadı. Bazısı sadece savcılıkta ifade verip yalan dolanına kaldığı yerden devam etti. Olan bu kişiler yüzünden ölenlere, yaralananlara, canı yananlara, umudunu kaybedenlere oldu.
Çünkü bu kanun ya da yöntemlerle yalana, iftiraya karşı mücadele etmek mümkün değil. Yalana, iftiraya karşı mücadele edemezseniz, şayet yalanın ağır bir bedeli olmazsa, bu ülkeyi yönetmezsiniz. Provokatörlerin diledikleri gibi provokasyon yaptıkları bir ülkede huzur olabilir mi?
HABERE YORUM KAT