BDP’li Vekil: CHP, Soykırım Yapmıştır!
BDP'li vekilden CHP'ye ‘soykırım' suçlaması geldi. Baluken, başörtülü vekil konusunda da beyanat verdi.
Ömer Süt'ün röportajı:
BALUKEN: CHP SOYKIRIM YAPMIŞTIR
BDP Grup Başkanvekili ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Haber7.com'un sorularını cevapladı. Çözüm süreci, Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi Modeli ile ilgili önemli açıklamalarda bulunan Baluken'in hedefinde CHP vardı. Baluken, CHP'nin 1937 ve 1938 yıllarında Dersim'de 70 bine yakın insanı öldürürerek 'soykırım' yaptığını iddia etti.
"KÜRT SORUNUNUN YARATICISI CHP'DİR"
Kemal Kılıçdaroğlu'nu kendi kimliğine sahip çıkmamakla suçlayan Baluken, Kürt sorununun yaratıcısı CHP zihniyetidir, dedi. CHP ve bu zihniyettekilerin geçmişiyle yüzleşmediklerini dile getiren Baluken, CHP'ye asıl darbeyi şu sözlerle vurdu:
"CHP 67 BİN İNSANIN ÖLÜMÜNE YOL AÇTI"
"CHP bu ülkede 30 yıldır 50 bin insanın ölümüne; 17 bin insanın faili meçhul cinayetlerde katledilmesine; binlerce köyün yakılıp, yıkılmasına; milyonlarca insanın kendi doğduğu topraklardan çok uzaklarda açlık, yoksulluk, sefalet içerisinde sürgüne gönderilmesine yol açmıştır."
"ALEVİ KATLİAMLARININ ALTINDA CHP'NİN İMZASI VAR"
CHP'nin, bugün yapay bir Alevi korkusu yaratarak kendini var etmeye çalıştığını savunan Baluken, geçmişte yapılan Alevi katliamlarının altında CHP'nin imzası olduğunu açıkladı.
MHP'ye de sert eleştirilerde bulunan BDP'li İdris Baluken, Yeni Anayasa ve çözüm süreci konusunda da çok önemli noktalara değindi.
BDP'Lİ BAŞÖRTÜLÜ VEKİL Mİ GELİYOR?
Baluken ile yaptığımız söyleşide din ve inanç özgürlüğünden bahsederken, BDP'li vekil önümüzdeki seçimlerde Meclis'te başörtülü bir BDP'li vekilin olabileceğinin sinyalini verdi.
İşte Baluken ile yaptığımız röportajın öne çıkan başlıkları:
Bingöl milletvekili olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya yaptığınız ziyaretlerde, vatandaşlarla girdiğiniz diyaloglarda çözüm süreciyle ilgili olarak nasıl bir hava sezdiniz?
30 yıldır çatışmalı ortamda çok ağır tramvalar yaşayan halkımızda kardeşlik ve barışa duyulan özlemi görüyor, önemsiyoruz. Hem Kürt tarafının, hem de özellikle Sayın Başbakanımızın ortaya koymuş olduğu kararlılık son derece önemlidir. Sürecin en başından beri, süreci sabote etmeye yönelik bazı provokasyonların olabileceği ve bu provokasyonlara karşıda, kararlılığın mutlaka korunması gerektiği çok önemliydi. Süreci sabote etmeye yönelik sürekli bir gayret, orta çıkan acı durumlar var, ona rağmen bu süreci hedefine ulaştırmak isteyen iki taraftaki kararlılık var. Bundan sonra da mutlaka bu şekilde devam edilmelidir diye düşünüyoruz. Tabi karşılıklı atılmış bazı adımlarda var, henüz belki yolun başında sayılırız ama bir bütün olarak 90 yıldır tekçi bir zihniyetin ortaya koymuş olduğu bir sorunun çözümüne yönelik atılmış adımlar şu anda tamamen çözümü getirebilecek boyutta olmayabilir ancak o kapıyı aralama açısından son derece önemlidir.
"SÜRECE AKİL İNSANLARIN KATKISI BÜYÜK"
Peki, bu süreçte Hükümet'in akil insanlar heyeti oluşturmasını ve bunların çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Akil İnsanlar Heyeti'nin oluşturulması bütün yetmezlikleriyle beraber bunların yaptıkları çalışmalar bizce son derece önemli, anlamlı ve değerlidir. Emeklerine saygı göstermek gerekir, barışı sağlamaya yönelik, akan kanı durdurmaya yönelik, ortaya konan her emeğin , her alın terinin bizce kutsal değerlendirilmesi son derece önemlidir. Baktığımız zaman yetmiş altı milyonun neredeyse 2 aydır Kürt sorununu ve Türkiye'nin Demokratikleşmesinin tartışmasını görüyoruz ve bunda da akil insanlar heyetinin yaptığı çok büyük katkılar var.
"MHP OY KAYBEDECEK HATTA BARAJIN ALTINDA BİLE KALABİLİR"
MHP'nin çözüm süreci boyunca izlediği yolu tehlikeli buluyor musunuz? Onlara bir çağrıda bulunmak ister misiniz?
-MHP'nin pozisyonunu kendi siyasetleri açısından empati kurduğumuz zaman anlaşılır bir durum olarak yorumluyoruz. Çünkü savaş ve cenazelerin olmadığı, dolayısıyla milliyetçi, şovenist, ırkçı duyguların kaçınılmadığı bir ortamda MHP'nin siyasal taban bulması mümkün değildir. Türkiye'de yıllardır devam eden gerilimin yerine barış ortamının oluşmasından sonra MHP ciddi düzeyde taban ve oy kaybetme, belki de barajın altında kalma pozisyonu ile karşı karşıya kalacak ve siyaset üretemeyecek duruma gelecek. Bugün, MHP grubunda birkaç kelimeyi biz size yasakladık deseniz, MHP'liler konuşacak konu bulma konusunda sıkıntı çekecek bir partidir. MHP'nin çözüm sürecinde takındığı tavrın ne siyasi ne insani ne de vicdani olarak hiçbir karşılığı yoktur.
CHP, CHP OLALI BÖYLE AĞIR SUÇLANMAMIŞTI
Kendisinin de Tunceli olduğu bilinen bir genel başkanın yönettiği CHP'nin durumunu nasıl görüyorsunuz?
Her şeyden önce CHP seçmene giderken, kendisini sosyal demokrat bir parti olarak tanımlar. Sol veya sosyal demokrat partilerin ortaya koymuş olduğu ilkelerle seçim bildirgelerini ve parti programlarını hazırlar, o şekilde seçmene gider. Dolayısıyla almış olduğu oya dair seçmene bir taahhütte bulunmuş olur. CHP'nin mevcut pozisyonuna baktığınız zaman, CHP bu ülkede 30 yıldır 50 bin insanın ölümüne; 17 bin insanın faili meçhul cinayetlerde katledilmesine; binlerce köyün yakılıp, yıkılmasına; milyonlarca insanın kendi doğduğu topraklardan çok uzaklarda açlık, yoksulluk, sefalet içerisinde sürgüne gönderilmesine yol açmıştır. Ve hala bu durumunda da bir değişiklik yapma gereği duymuyor.
"CHP SAVAŞIN DEVAMINI İSTİYOR"
Cumhuriyet Halk Partisi barışa ve çözüme karşı bir tutum alıyor, savaşın devamını istiyor. Eğer bir parti kendini sol ve demokrat bir parti olarak görüyorsa, evrensel kriterlere uymak zorundadır. Eğer böyle olursa bu parti her zaman ölüme karşı yaşamı, savaşa karşı barışı öncüler ki bu solun doğuşundan bugüne kadar böyledir.
"CHP KORKAK BİR PARTİDİR"
CHP'deki temel sorun şudur; CHP, Kürt sorunu söz konusu olduğunda bu sorunun yaratıcısı bir zihniyet olarak kendi tarihiyle yüzleşmekten korkan bir partidir. Kürt sorununun yaratıcısı CHP zihniyetidir, 1924 ile beraber herkesi Türkleştirmeye çalışan ve tekleştirmeye çalışan, bu ülkenin halklarını birbirine düşürecek şekilde bu coğrafyaya getiren zihniyet CHP zihniyetidir.
TARİH SAYFALARINDA YER ALACAK SOYKIRIM OPERASYONLARI
1925 yılında Şeyh Said Efendi öncülüğünde bir direniş başladı, çok ağır katliamlar yapıldı. Zihniyet bu olduğu için Şeyh Said Efendi'yle beraber bu duruma bir isyan gelişti. CHP genel Başkanının doğduğu topraklarda Dersim'de de 1937 ve 1938'de bu zihniyete karşı bir başkaldırı oldu. Tarihin utanç sayfalarında yer alacak soykırım operasyonları yapıldı. 70 bine yakın vatandaş çoluk çocuk, kadın erkek, yaşlı genç demeden Dersim'in dağlarında katledildi. Çete zihniyeti budur ve bu zihniyet tarihle yüzleşmekten korktuğu için çözüm sürecinin karşısında duruyor. Eğer CHP gerçek manada sol ve sosyalist bir parti olsaydı hem AK Parti'nin hem de BDP'nin önünde yer alan bir parti olurdu. Bu süreçte AK Parti ve BDP seçmenlerini etkilemek adına bazı duygusal hatalar içerisine girebilirdi. CHP'nin pozisyonu, bu iki tarafın duygusal yanlışlarını müdahale etmek şeklinde olmalıydı. CHP genel başkanı ve partinin genel tutumu son derece vahimdir. Dersimli, Kürt ve Alevi olduğu söylenen Kemal Kılıçdaroğlu kendi kimliğine sahip çıkamamıştır.
"CHP YAPAY BİR ALEVİ KORKUSU YARATIYOR"
CHP, bugün yapay bir Alevi korkusu yaratarak kendini var etmeye çalışıyor. Yani şöyle bir algı yaratıyor: Çözüm sürecinde Kürtler ile devlet anlaşıyor ve süreç diğer halklara felaket getirecek. CHP'ye göre, süreçten sonra Aleviler katliama tabi tutulacak. Bu çözüm süreci sadece Kürtler ile devlet arasında olan bir süreç değildir ve sonunda 76 milyon insanımız kazanacak. CHP çözüm sürecine hazırlıksız yakalandığı için korkular üzerine siyaset yapıyor. CHP, bugün hitap ettiği en büyük kitle Alevi tabanıdır ama en büyük Alevi katliamının altında CHP zihniyetinin imzası vardır. 90 yıllık CHP zihniyeti Alevilere hangi özgürlükleri getirmiştir? Bu cumhuriyet 90 yıldır ayakta olmasına rağmen, cem evleri ibadethane statüsüne kavuştu mu?
TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞLIĞI
Yeni Anayasa'da BDP olarak ne gibi hassasiyetlerin olmasını istiyorsunuz? Vatandaşlık tanımıyla ilgili zaten görüşünüz belli…
Herkesi Türk kabul eden, Türkleştirmeye çalışan bir anlayışın çok doğru olmadığını düşünüyoruz. Bunu değiştirmek için başka bir ülkenin anayasasına gitmeye gerek yok, bunun için farklı komplo teorilerinin, farklı senaryoların içerisine girmeyi anlamlı bulmuyoruz. Bunun için bu Meclis'i kuran milleti temsil eden milletvekillerinin ve vatandaşlarımızın görüşleri yeterlidir. 1921 Anayasası'nda tanım nasılsa bu tanımı değerlendirmeye, tartışmaya hazırız. Bizce Türkiye Cumhuriyeti herkesi kapsıyor, Türk, Kürt, Sünni, Alevi, Laz, Çerkez, Arap, Acem ve Ermenileri herkesi kapsayan bir tanımdır ve kimsenin de böyle bir tanımdan rahatsız olacağı kanaatinde değiliz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı derken tarihten Türk'ü silmiş olmuyorsunuz ya da Türklüğe yönelik herhangi bir farklı karşıt bir düzenleme yapmış olmuyorsunuz. Bu yeni anayasada olması gereken önemli ve birinci hassasiyetimizdir.
Özellikle ulusalcıların karşı çıktığı anadilde eğitim konusunda neler düşünüyorsunuz?
İkinci bir önemli konu, anadil önündeki engellerin kaldırılması konusudur. Yani anadilde eğitim, kamusal alanda anadilin kullanılması… Anadilde eğitimin bugüne kadar yasaklanmış olması ülkemiz açısından bir ayıptır. Bu nedenle önümüzdeki dönemde mutlaka anadilde eğitim başta olmak üzere resmi dil dışındaki dillerin kullanılma özgürlüğü ile ilgili anayasal güvenceyi getirecek olan düzenlemeler yapılmalıdır.
"İDARİ SİSTEM MUTLAKA DEĞİŞMELİDİR"
Bir de yerel yönetimlerin güçlendirilmesi konusunda BDP'nin büyük bir ısrarı var öyle mi? AK Parti Hükümeti de bu konuda sizinle aynı düşüncede değil mi?
Üçüncü konu ise; aşırı merkeziyetçi ulus devlet anlayışıdır, bütün dünyada demokratik ülkelerde artık yerinden yönetimi esas alan, merkeziyetçi bir yönetimi esas alan, daha çok yetkiyi merkezden alıp yerele veren idari sistemler ön plandayken Türkiye'de hala bütün süreci Ankara'dan yönetmeye çalışan, yerelin bütün yetkisini Ankara'ya veren bir anlayış var. Artık bu elbisenin, bu ülkeye dar geldiğini AK Parti de ifade ediyor, bu idari sistemin değişmesi gerektiğini Başbakan Erdoğan da defalarca açıkladı. Ancak bizim sunduğumuz model farklı, biz demokratik özellikli projesini destekliyoruz. Sayın Başbakan ve Ak Parti Grubu ise "Başkanlık Sistemi Modeli"ni savunuyor. Bu yönüyle birbirinden ayrılan ve tamamen farklı anlayışa sahip olan yönetim modelleri olmakla beraber, idari sistemin değişmesi gerektiğiyle ilgili tespitin olması önemlidir.
"TÜRK İŞİ BAŞKANLIK SİSTEMİ"
Peki siz AK Parti'nin Başkanlık Sistemi Modeli'ne neden karşı çıkıyorsunuz?
AK Parti şu anda dünyada uygulanmakta olan Başkanlık Sistemi modellerini Anayasa uzlaşma komisyonuna getirmedi. Kamuoyuna açıkladığı modelde dünyada uygulanan bir model esas alınmıyor, tamamen Türkiye'ye özgü olduğu söylenen Türk işi bir Başkanlık Sistemi Modeliöngörüyor. Burada hem yargının, hem yürütmenin yasamanın en tepesinde olan bir Başkanlık modeli önerisi şeklinde AK Partinin Başkanlık modeli oluştuğunu görüyoruz. Bu haliyle bunu desteklememiz mümkün değil, "Başkanlık Sistemi Modeli"ni şu ölçülerde tartışabiliriz dedik; etkin bir denge denetleme sistemi olursa, kuvvetler ayrılığı ilkesi kalıcı bir şekilde sağlanırsa, bütün yetkiyi merkezden toplayan bir anlayış yerine, yetkiyi yerele paylaştıran yerele veren bir anlayış olursa tartışabiliriz.
"BU ÜLKEDE SADECE SÜNNİ VE HANEFİLER YOK"
Siz BDP olarak din ve inanç özgürlüğü ile hak ve özgürlükler konularının da Yeni Anayasa'da yer almasını istiyorsunuz...
Diğer bir hassasiyetimiz inanç özgürlüğü ile ilgili hassasiyetimizdir. Bu ülkede özellikle Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bünyesinde tek bir mezhep üzerinde verilen hizmet vardır. Daha çok Sünni ve Hanefi mezhebi üzerinden verilen bir devlet hizmeti vardır. Din ve inançla ilgili bütün yaklaşımların, devletten bağımsız olarak, halkın kendi içerisinde örgütleyeceği modellerle götürülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu anlamıyla cemaatlerden, tarikatlara kadar toplumun kendi inançlarını yaşayabileceği bütün örgütlenme modellerine devletin açık olması gerekir. Bu ülkede Hanefiler dışında Şafii, Hanbeli, Caferi ve Maliki mezhebine göre ibadet yapanlar da var. Alevi vatandaşlarımız da ciddi bir kitleyi oluşturuyor. Baktığımız zaman bu mezheplerin tamamının Diyanet İşleri'nin vermiş olduğu hizmetlerin kapsamı dışında kaldığını görüyoruz.
Hak ve özgürlük konusu için evrensel standartlar bizce referans alınmalıdır, hem bireysel hem kolektif hak ve özgürlükler Avrupa İnsan Hakları sözleşmelerinden tutun da İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ne göre düzenlenmelidir.
"BAŞÖRTÜ İLE ÖNERGEMİZ REDDEDİLDİ"
BDP'nin bünyesinde İslami kanadı temsil eden isim de var, Süryani bir isim de... Peki başörtülü bir ismin BDP çatısı altında siyaset yapmasına parti olarak nasıl bakarsınız?
Biz ilkesel olarak başörtüsünün inanç özgürlüğü kapsamında kamusal alan tanımı ve farklı tanımlamalar olmadan, özgürce bireyin kimliğini hayata geçirecek, yansıtacak şekilde özgürlüğe kavuşmasını isteriz, bu konuyla ilgili yaptığımız çalışmalarda ortadadır. Örneğin; yasama dönemi yeni başladığı zaman, başörtülü bir milletvekilinin başörtüsü ile parlamento çatısı altında çalışması için önerge verdik ve maalesef diğer siyasi partiler bu önergeyi BDP verdiği için reddetti.
BDP'DE BAŞÖRTÜLÜ VEKİL İMASI
Bizim her bir milletvekilimiz başörtüsüne karşı duyarlıdır, bugüne kadar özgürlükler konusunda olması gereken kriterler neyse ona göre söylemlerde bulunmuşlardır. Önümüzdeki dönem içinde de her kesimin ve rengin Meclis'te temsil edilmesi taraftarıyız. Mesela bir başörtülü milletvekilinin BDP'den çıkmasını istiyoruz. Geçmiş dönemde bununla ilgili çalışmamız oldu ancak bu gerçekleşmedi. BDP'de hem Ermeni bir vekil hem de başörtülü bir vekilin olmasını istedik ama olmadı, bu bizim bir eksikliğimizdir. Meclis'i tek tipleşmeye götürecek düzenlemelere karşı olduğumuzu ifade ettiğimiz gibi, herkesin kendini özgürce ifade etmesini istiyoruz.
Haber7
HABERE YORUM KAT