BAYRAK Temsil Aracı mı, Vesayet Dayatması mı?
İslamcılık İslami kimlik olarak iç ve dış inşa, tebliğ, cahiliyeye karşı direniş keyfiyetiyle ilgili sosyolojik bir tanımlamadır.
İslamcılık kavramı her ekolün birikimine ve fıkıh anlayışına göre farklılaşmaktadır. Bu nedenle de İslamcılık tanımı yerine ‘Müslümanlık’ ifadesiyle yetinenler olmaktadır.
Ancak Kur’an’ın mirasçısı olmalarına rağmen kendilerine zulmedenler çoğunluğu oluşturmaktadır. Bu tür Müslümanlardan ayrışmak için İslam’ı yaşama/yaşatma gayretlerine yeniden İslamcılık diyenler olmuştur. Ümmeti uyandırma, kendini ve toplumu ıslah ve inşa etme çabaları taşıyan ‘İslamcılar’a öncüler/sabikun, sıddıklar, salihler, şahidler, muttakiler de denilmektedir.
Ümmeti diriltme çabamız, ümmetin düşkünlüğünün de bir ifadesidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ideolojisi tek dilli, tek vatanlı, tek devletli, tek bayraklı bir Türk ulusu oluşturdu. Sonradan kurgulanmış seküler bir icat yani…
Atatürk ulus yerine galat-ı meşhur olarak kullandığı ‘millet’ ifadesiyle ‘ümmetten bir millet yarattık’ hüküm cümlesini kurmuştur.
Gerçektir.
Çünkü ümmet coğrafyasının I. Dünya Savaşı’ndaki işgalinden sonra başımıza yapay sınırlarla ulus devletler kurulmuştur. Ve ulusçuluk bid’atı ‘millet’ gibi saptırılmış Kur’ani kavramlarla dindar kesimlere işlenmeye çalışılmıştır.
Avrupa/Batı paradigmasının icat ettiği seküler temelli ulusçuluğu tazim ve sembolize eden en önemli araçlardan birisi de ‘ulusal bayraklar’dır.
Coğrafyalarımızda bizi, yani Muhammed ümmetini bölmeye matuf bir ihraç ürünü olarak dayatılan ve Garpzedelerimizce ithal edilen ulusçuluk, her yeni ulus için bir ulusal bayrak, bir ulusal marş oluşturmuştur. Türkiye ulusal bayrağı da 29 Mayıs 1936’da 2994 sayılı yasayla son seklini almıştır.
Daha önceden bir orduyu, bölüklerini temsil eden şekli ve rengi değişen sancak, bayrak, tuğ gibi işaretler olurdu. Resulullah (s) da farklı renklerde bez parçaları kullanmıştır. Osmanlı Devleti’nin yükseliş döneminde farklı renkte ve üzerinde farklı desenler bulunan aynı anda yedi farklı bayrak kullanılmıştır.
Tanzimat Fermanı döneminde deniz kuvvetlerini temsilen kırmızı zemin üzerinde sarı motifli ay-yıldızlı bayrak kullanılmıştır. Aynı motif, Hıristiyanlığı kabul etmeden önce Roma İmparatorluğu’nun paralarının üzerinde de görülmektedir.
Ulusçulukta ulusal bağ üst kimlik olarak din, toprak, sınıf, bölge gibi tüm bağların üzerinde kabul edilmiştir. Kutsiyet de izafe edilen ‘tek bayrak’, aynı toprak üzerindeki etnik, dini veya sınıfsal zümreleri tek tipleştirici rol oynamıştır.
Ancak haç’a karşı hilal Türkiye kadar Cezayir, Tunus, Pakistan, Malezya gibi halkı Müslüman olan ülke bayraklarında ümmet birliğine de işaret eden ortak sembol olarak kullanılmıştır.
Mü’minler tevhid ve adalet için yaşamaya, gerektiğinde savaşa ve ölmeye adayken; ulusçulukla birlikte ümmetin yetim çocukları seküler temelli ulus bayrak, ulusal marş, ulus vatan ve devlet için ölmeye namzet adaylara dönüştürülmeye çalışılmıştır. Ve ulusal sınırlarla da ellerimiz birbirinden kopartılmıştır.
Herkesin tek bayrağı birincil, hatta kutsaldı. Bazen bayrak fetişizmi tüm değerleri öteledi ya da alt kimliğe indirgedi. Bayrak fetişizmi ümmeti parçalamanın diğer adıydı.
Ulus bir devlette yaşadığımız gerçek.
Uluslararası statü gereği bu devleti ve ülkesini temsil eden bir bayrağın varlığı da ‘araç’ olarak tabii. Ama bu aracın abartılması, efsaneleştirilmesi ya da kutsal ilan edilmesi açıkça ideolojik ve beşeri bir dayatmadır.
Ulasal mitlere bağlılık veya ulusal vesayet korkusu ya da abartılı bir tedbirlilik evhamı ile ulusal bayraklar tazim edilmemeli ve üst kimlik olarak kutsanmamalıdır.
Bayrağın Türkiye’yi temsil etmesi ile kurucu ideolojinin kutsalı olarak dayatılması aynı şeyler değildir. Birisi araçsal bir gerçeklik; öteki vesayettir.
YAZIYA YORUM KAT