Baykal'dan umutluyum..
Ben de her sabah güneşin batıdan doğacağını umut ediyorum, sen de Baykal'dan umut edebilirsin” diye gülümsedi bir dostum.
“Yani durum bu kadar umutsuz mu” diyerek karşılık verdim.
Baykal'dan umutlu olmak ya da umutlu olmamak, işte bütün mesele bu.
Baykal ne zaman doğru bir laf etse, ben de bir sazan gibi oltaya takılanlar arasındayım..
Geçen de aynen öyle oldu..
Baykal Anayasa'nın “12 Eylül” darbecilerini koruyan ve kollayan (artık geçici diyemiyorum) 15.maddesinin kaldırılmasını önerdiğinde de umutlandım.
Bu kısacık umut ışığının ardından yine bana hasret, yine bana sazanlık düştü sevgili okurlar.
***
CHP'lilerin asker kişilerin 'askeri' olmayan suçlardan ötürü sivil mahkemelerde yargılanmalarını sağlayan kanun değişikliğine gösterdikleri tepkiden söz ettiğimi anlamışsınızdır.
TCK'nın bazı maddelerinde değişiklik içeren tasarının içeriğine vakıf olmadan bir gaflet anında onayladıklarını iddia etmiş CHP'liler..
'Hali dahil' kelimesi 'halinde' diye değiştirilmiş ama bizim her daim uyanık geçinen CHP'liler bu 'halinde' kelimesinin ne anlama geldiğini idrak edememişler.
Kimse çıkıp da bu kelime ile asker kişilerin sivil mahkemelerce yargılanmasının önünün açıldığını söylememiş..
Eğer bu tek kelimenin ne anlama geldiğini AK Partililer CHP'lilere söyleselermiş itiraz etmezler miymiş?
Peki bir kelimenin ihtiva ettiği anlamı idrakten yoksun olanlara ülke yönetimi bir tarafa dursun, “ana muhalefet” görevini nasıl emanet edeceğiz?
***
Asker kişilerin barış zamanında Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250'nci maddesi uyarınca kurulan ağır ceza mahkemelerinin yargı yetkisine giren bir suçu işlemeleri hâlinde, bu mahkemeler tarafından yargılanması amacıyla bu değişiklik önergesi verildiği CHP'lilerin yüzlerine karşı okunmuş.
Meclis tutanakları ortada, bu gerekçeye karşı herhangi bir itiraz falan da gelmemiş.
CHP'liler söz konusu kanun değişikliğinin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne gitmeyi düşünüyorlarmış..
Demek ki ülke gündemi yine bir süre daha oyalamayla boyalamayla meşgul edilecek.
Baykal bir laf ediyor, bazı CHP'liler de tam tersi anlamına gelecek işler yapıyorlar.
Her CHP'linin şapkasından ayrı bir tavşan çıkıyor, hangisine inanacağımızı şaşırdık dostlar..
Dostumun “ben de her sabah güneşin batıdan doğmasını umut ediyorum, sen de Baykal'dan umut edebilirsin” lafına gel de katılma.
Ama katılamayacağım.
Bu kusuru defalarca işledim ve işlemeye devam edeceğim.
Çıkmamış candan umut kesilmez.
Tefecilik vatan sathına yayılmış..
Geçen yılın Aralık ayında Diyarbakır'a bir gezi yapmıştım. O gezi sırasında en çok karşılaştığım şikayetlerden biriydi tefeciler. Esnafın, tüccarın, çiftçinin canı çok yanmıştı ki laf eninde sonunda tefecilere gelip dayanıyordu. Kabaca söylersek tefecilik, yasal olmayan bir bankerlik türü.
Meğer tefecilik vatan sathında yaygın bir kanser hücresi halini almış bile. “Emniyet Genel Müdürlüğü” bünyesinde hazırlanan bir rapora göre son üç yılda tefecilikle ilgili olay sayısı yüzde 70, şüpheli sayısı ise yüzde 62 artmış. Tefecilikte ilk sırada Antalya, Ankara ve İstanbul yer alıyormuş. Bu illerimizi İçel, Uşak, Diyarbakır, İzmir, Samsun izliyormuş.
Geçenlerde bir tv programında bir köyde cinayete kurban giden bir tefeci söz konusu edilmişti. Adamın paralarına konmak için yakınları tarafından tasarlanmış bir cinayet kuşkusu dile getiriliyordu. Demek ki illerden ilçelere, kasabalardan köylere kadar sirayet etmiş tefecilik.
Emniyet verileri tefeciliğin resmi kurumlara yansıyanlarını içeriyor. Bir de çeşitli nedenlerle yansımayanları düşünün. Çevremde işittiklerime göre durum daha da feci, tefecilerin eline düşen çok sayıda kişinin evleri barkları dağılmış. Geçenlerde “Türkiye İstatistik Kurumu” evlenme ve boşanma istatistiklerini yayımlamıştı. 2007'de 94 bin 219 çift boşanmıştı. 2008'de ise boşanan çiftlerin sayısı yüzbine ulaşmıştı. Kuşkusuz boşanan çiftler arasında tefecilerin eline düşmekten ötürü mahvolanlar da vardır.
Ülke çapında kapsamlı bir kamuoyu araştırması yapılması halinde korkarım ki tefeciliğin sosyal bir olgu haline geldiği gerçeğiyle de yüzleşeceğiz. Çok şükür ülkemizin çok fazla yapay gündemleri var da sıra buna gelmiyor.
BBC'nin ağında İran..
1980'lerde Edward Said, “Haberlerin Ağında İslam” isimli kitabıyla Batı medyasının Ortadoğu'daki İslami hareketlere karşı yürüttüğü amansız savaşın kirli yüzünü bizlere göstermişti.
O dönemde de “İran İslam Devrimi” gündemdeydi.
Batı medyası sadece İslam ve İran konusunda cehaletini sergilemekle kalmıyor, yanı sıra gerçeklerin üzerini de örtüyordu.
'Aktarma' yapmak yerine 'karartma' işlevi görüyordu adeta..
Şimdi de İran'la ilgili haber ve görüntüler çarpıtılarak veriliyor.
Olayların İngiltere'nin ve CIA'nın bir komplosu sonucunda geliştiği iddiasında İran'lı Muhafazakarlar.
Hele de “BBC” gibi anlı şanlı bir medya kuruluşunun başvurduğu yöntemler İran'a karşı bir gizli faaliyet yürütüldüğü kuşkusunu doğuruyor.
BBC, İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejat'ın taraftarlarına yaptığı bir konuşmanın görüntüsüyle oynamış.
Aynı görüntü Los Angeles Times'ta aynen verilmiş ama BBC bu görüntüden Ahmedinejat'ı silmiş.
Bu Ahmedinejat'a karşı bir sansür uygulaması da değil..
BBC görüntünün altına “Musavinin taraftarları protesto yasaklarına yine başkaldırdı” diye yazmış.
Ahmedinecat için toplanan kalabalığı Mir Hüseyin Musavi'nin taraftarları gibi yansıtarak kamuoyunu aldatmış.
Umarım uluslararası basın kuruluşları BBC'nin bu müdahalesini not etmekle yetinmezler de gereğini yaparlar.
Bir kamu kuruluşu olan BBC bu tutumuyla İran'a karşı yürütülen gizli savaşın bir aktörü olduğunu görüntüsü vermiştir çünkü.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT