1. YAZARLAR

  2. Ahmet Taşgetiren

  3. Baykal Erdoğanlaşınca...
Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Yazarın Tüm Yazıları >

Baykal Erdoğanlaşınca...

20 Nisan 2010 Salı 06:43A+A-
Başlığa, biraz tahrik edici olsun diye böyle bir ifade koydum...

Aslında Baykal'ın Kutlu Doğum konuşmasını bu çerçeveye indirgeme yanlısı değilim.

Orada, Baykal adına daha çok şey var, ama gene de bir yönden bakınca o konuşma "Erdoğanlaşmış bir Baykal" görüntüsü niteliğinde... Türkiye'de, dünyada, kime sorsanız, öyle bir konuşmanın altında Tayyip Erdoğan'ın imzası olduğunu düşünür. Ama o konuşma Baykal'a ait ve o yüzden çok ilgi çekici.

Başlığa koyduğum ifadenin devamında şu var:

-Baykal büyük ilgi gördü çünkü Erdoğanlaşan çizgisi Türkiye'nin ilgisini çekiyor.

Baykal, "daha çok dışarıdan tebrik aldım" diyor yani parti dışından... "Erzurum'daki imamdan, Adıyaman'daki hocadan bile tebrik aldım" diyor. Meclis Başkanı Şahin yürekten tebrik etmiş, hükümetin açılım işlerini yürüten ve Diyanet'ten Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Çelik defalarca tebrik etmiş.

Halk nezdindeki itibar yoklamalarında Erdoğan yüzde 30'larda, Baykal yüzde 7'lerde çıkıyor. Şu konuşma vesilesiyle bir kamuoyu yoklaması yapılsa, Erdoğan-Baykal herhalde birbirine olabilecek en üst seviyede yaklaşacaklardır.

Bütün bunların altını neden çizmek istiyorum, bir siyasetçinin toplumdaki karşılığının doğru anlaşılması gerektiğini düşündüğüm için ya da Sayın Baykal'ın neden birdenbire Adıyaman'daki hocadan ya da Erzurum'daki imamdan veya rakip partinin bakanından kutlama aldığını doğru değerlendirmek için...

Sayın Baykal, Vatan'dan Mine Şenocaklı'ya verdiği mülakatta, CHP muhitlerinde dolaşımda olan şeylerden çok farklı bir tespitini daha paylaşmış, şunu söylemiş:

"Laik ve dindar diye bölünmüş bir toplum değiliz, biz öyle sanıyoruz."

Bakın bu tespitinin altını nasıl dolduruyor:

"Biz aslında bu konularda bölünmüş bir toplum değiliz. Ama öyle bir toplum olduğumuzu zannediyoruz. Aslında biz laiklik derken de aynı şeyi söylüyoruz, laikliğe karşı çıkarken de... Herkes İslamiyet'in Peygamberimiz ve Kuran etrafında doğru ve özüne uygun bir yorumunu paylaşmaya hazır. Onu bekliyor, onu istiyor. Yani siyasetin dışında, İslamiyet'i doğru ve ahlâklı bir yaşam biçimi olarak anlamaya hazır ve çoğu insan da öyle yaşıyor... Eksiğiyle, noksanıyla, hatasıyla, sevabıyla... Müthiş bir toplum olduğumuz anlaşılıyor.

Bunun ötesindeki tartışmaların yapay olduğu, gerginliklerin bir büyük toplumsal temele dayanmadığı izlenimini aldım. İşte bu beni çok mutlu etti. Yani Türkiye'de biz din ve siyaset konusunda zannettiğimiz kadar gerilimli bir çatışma ortamı içinde değiliz.

Bu konuşmayla benim yansıtmaya çalıştığım anlayışın, bu kadar geniş bir paylaşıma kavuşmuş olması bana bu umudu verdi. Sevindirici bir olay da, birbiriyle tartışan, çekişen siyasi partiler olarak böyle bir anlayış karşısında dostane sıcak bir buluşmayı gerçekleştirebilmiş olmamızdı. O da güzeldi.

Devlet Bakanı Sayın Faruk Çelik gerçek bir samimiyetle, içtenlikle kutladı beni. "Ankara'ya geldim, sabaha kadar bekleyemedim, tekrar kutlamak istiyorum" dedi. Ve bunu çok içtenlikle yaptı. Bu çok hoş bir şey. O gün iki farklı siyasi partinin mensubu gibi değil, aynı düşünceleri paylaşan, aynı anlayışın Türkiye'de doğru bir biçimde sunulmasını savunan insanlar olarak birbirimize bakıyorduk. Aynı şekilde Meclis Başkanı'nın tavrı da öyleydi... Tabii bu da çok sevindirici...

"Bakın, bizim dinimizin önemini, değerini, gerçekten anlamamıza ihtiyacımız var. Yani birbirimize klişe lafları tekrar ederek değil, İslamiyet'in derinliğini, önemini kavrayarak önce özümsememiz, sonra da paylaşmamız lazım. Bu anlamda İslamiyet'in yeniden yorumlanmasına değil, özünün doğru anlaşılmasına ihtiyaç var."

"Birdenbire şunu hissettim ki, biz aslında zannettiğimizden çok daha büyük bir mutabakatın üzerinde duruyoruz. Bizim halkımızda tahmin ettiğimizin ötesinde geniş bir anlayış beraberliği var. Ve bu anlayış beraberliği mezhepleri aşıyor. Sünni, Alevi, Caferi ayrımı gözetmeden, her mezhepten insan bu yorumu, bu anlayışı, bu konuşmayı sahipleniyor. Bu beni özellikle sevindirdi.

"Laiklik konusu Türkiye'de çok tartışılan bir konu. Bu tartışmanın çeşitli noktalarında bulunan, birbiriyle dar tartışmaların içine giren insanlar var. Ama memnuniyetle şunu gördüm ki, bu konuşma, bu anlayış o tarafların tümünden onay almıştır. Bu anlayış Türkiye'de laikliği tartışan insanlar tarafından da, laikliği sahiplenen insanlar tarafından da, toplumumuzun bu konularda iddia sahibi en ileri entelektüel kesimlerinden de, Anadolu'nun en ücra yerlerindeki vatandaşlarımızdan da, Adıyaman'daki hocalardan da, Erzurum'daki cami imamlarından da güç almıştır, destek almıştır. Herkes sahiplenmiştir bu konuşmayı. İşte bu büyük bir toplumsal mutabakattır."

Sayın Baykal'ın şu sözlerinin tahlilini cümle cümle yapmak isterdim.

Bilmem kendi partisi bunu yapmış mıdır?

Bilmem, bizzat kendisi, bu cümlelerin, kendi siyaset çizgisi için hangi anlama geldiğini, arada açı farkı bulunup bulunmadığını değerlendirmiş midir?

Bilmem bu sözleri, diyelim Başbakan Erdoğan söylemiş olsaydı, Türki siyasetinde nasıl algılanacağı üzerinde düşünmüş müdür?

Bilmem, "İslamiyet'in derinliğini, önemini kavrayarak önce özümsememiz sonra da paylaşmamız lazım. Bu anlamda İslamiyet'in yeniden yorumlanmasına değil, özünün doğru anlaşılmasına ihtiyaç var" sözünün, Cumhuriyet dönemi uygulamalarına yönelik bir eleştiri olduğunu dikkate almış mıdır?

Yoksa Baykal'ı jurnallemiş mi olurum, içinde bir Erdoğan sakladığını söyleyecek olursam diye endişe etmiyor değilim.

Siyaset ve din ilişkisi için tek bir şey söylemek isterim:

Baykal, bir siyasetçi olarak, İslam'la ilişkiler konusunda şu söylediklerini içselleştirsin, başka siyaset istenmez.

BUGÜN

YAZIYA YORUM KAT