Batı'nın Türkiye algısı
'One minute' çıkışını yapan Başbakan artık yok! Davos'ta 'one minute' diyerek tüm dünyanın söylemek istediğini, cesareti ve dobralığıyla haykıran Başbakan Erdoğan, Batı'ya artık korku veriyor! Amerikan basınında çıkan 'Erdoğan Putinleşiyor mu?' yazısı Türkiye kaynaklı da olsa, bu korkunun habercisi.
Erdoğan ve hükümeti içeride güç kazandıkça, dışarıda daha az güven duyulan, kaygı yaratan bir aktör olarak yansıtılıyor. Pekâla neden böyle?
Aslında içeride yaşanan tartışmalardan bağımsız bir gelişme değil bu. İçeride ne yaşıyorsak, dışarıya aynı etki yansıyor. Değişen dünyada, değişen aktörlerin kabul görmemesi meselesi bu. Türkiye'de iktidarın değişimini nasıl birileri kabullenemiyorsa, dışarıda da benzer statüko ve direnç noktaları yenilgiyi kabullenmekte zorlanıyorlar.
Türkiye'nin güçlü bir aktör olarak dünya sahnesine çıkması belli ki bazı dengeleri bozuyor. Ne kadar barışçı iddialardan söz ederseniz edin, iddianız büyük olunca karşınızdakinde, kaygı ve korku yaratıyorsunuz.
Türkiye ile ilgili bu olumsuz algının başlangıç noktası hiç şüphe yok ki, Mavi Marmara saldırısıydı. İsrail'in uluslararası alanda siyasetinin iflasına neden olan Mavi Marmara sürecini Türkiye'nin yönetme biçimi şu anki olumsuz algının kaynağı. Türkiye özetle, İsrail'e karşı dünyaya gücünü göstermiş bir ülke olmanın bedelini ödüyor.
Geçtiğimiz günlerde, Filistin sorunu için Amerika'nın ev sahipliğinde toplanan ülkeler arasında Türkiye'nin olmaması, büyük ihtimalle bununla ilgiliydi. Her ne kadar Dışişleri sözcüleri 'biz taraf ülke olmadığımız için toplantıya katılmadık' deseler de, ABD'nin sadece ev sahibi değil, aktif olarak rol aldığı bir toplantıda, Türkiye'nin doğal taraf olarak yer bulamaması dışarıda tutulmasıyla açıklanabilir ancak.
Türkiye'nin kendiliğinden misyon üstlendiği İran ve diğer konularda da benzer dışlanmalar oldu, olacak. Çünkü yaşanan tarih ve ittifakların doğası bunu gerektiriyor. Daha doğrusu ittifakların kiri bunu gerektiriyor!
Öyle ki, Türkiye barış konusundaki bütün çabasına rağmen, yarın Filistin'den 'İsrail ile ilişkilerime karışmayın!' uyarısını alırsa şaşırmamalı!
İlişkilerin doğası bunu gerektiriyor çünkü. Birbirleriyle şer üzerinden ilişki kuranlar, şerden doğan iktidarları sarsıldığında, güç kaybetmemek uğruna aynı safta olmayı sorun yapmayabiliyorlar. İktidarın doğası devamlılık ister çünkü. İttifak değişse de iktidar sürmeli.
Bunun en yakın örneğini Türkiye'de Kürt sorununda yaşıyoruz. Düne kadar, askeri baş hedef olarak konumlayan ve onunla mücadele eden PKK, bugün ordu ile AKP karşıtlığı üzerinden ittifak edecek kadar rolüne ve gücüne saplanmış durumda. PKK için hangi safta konumlandığından çok, iktidarın devam etmesi önemli çünkü.
Tıpkı içerideki gibi, dışarıdaki kaygı da yapay korkulara dayanıyor. Akla uygun tek sebebi iktidarı kaybetme kaygısı olan bu algıyı yönetmek çok zor. Ama imkânsız değil; bunun için Batı kamuoyundaki çeşitliliğe yönelmek gerekiyor. Çok yönlü, çok katmanlı ilişkiler kurmak, güven veren politikalar ve diyalog arayışında ısrar etmek gerekiyor.
Diğer yandan bu olumsuz algıyı dipten dibe dönüştüren görünmez dinamikler de var. Türkiye'nin uluslararası alandaki prestijini artıran önemli gelişmeler yaşanıyor. Birleşmiş Milletler Konseyi'ne başkanlık etmek üzere New York'ta bulunan Cumhurbaşkanı Gül ve Bakan Davutoğlu'nun ajandasında yer alan onlarca başlık var olan algıyı sessizce dönüştüren maddelerle dolu. İsrail'den İran'a, Afganistan'dan Irak'a hemen her alanda yürütülen aktif politika yeni dengelerin kapısını aralıyor.
Türkiye'yi hep ileri bir karakol olarak görenlerin, bugün karar verici olmasına şaşırmaları doğal.. [email protected]
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT