Batılı Kültürden İslam'a Yönelen Bir Mütefekkir
"Doğrusu ile yanlışı ile Garaudy, ‘cahili bir Batı kültür atmosferi’nden İslam’a yönelen, statik değil dinamik düşünen Müslüman bir mütefekkirdir."
MURAT AYDOĞDU, Roger Garaduy'i yazdı:
Garaudy'nin Ardından...
“Ben, ‘Güneşin Battığı Ülke’den geldim buna karşılık, Güneşin Doğduğu Ülkede de doğasına uygun olarak doğduğunu görmedim. Allah’a takva duymak, O’nun cezalarından korkmak değil, O’nun rızasından uzak kalmaktan korkmaktır. Ve bu Aşk’tır”. (Roger Garaudy)
14 Haziran 2012. Bir Müslüman mütefekkir Roger Garaudy bu dünyadan göçtü.
Bulunduğu ‘Avrupa Kültürünün’ muhalif bir ‘Marksist Hareketin’ içerisinden ‘Komüntern tipi Marksizm’e de muhalif olan, nihayetinde İslam’ı kabulünden sonra Müslümanların birçok geleneksel yapılanmasına da muhalif olan, sorgulayıcı bir şahsiyet Garaudy.
İnsanları tanımlarken üç ana noktada yoğunlaşmaya çalışmakta fayda var:
1- Kişilik yapıları.
2- Devinim içerisinden nereden nereye yöneldikleri.
3- Mazlum-zalim kavgasının hüküm sürdüğü dünya tarihinde, kendi bulundukları dilim içerisinde hangi safta durdukları.
Kişilik ve ahlaki yapının daha çok o kişinin tanınması, onunla bir şeyler paylaşılması ve birlikte yaşamla ortaya çıkacağına dair yaygın bir kanaat vardır. Ama o kişinin eserlerine yansıyan yüzüne dikkat ederseniz, kişilik ve ahlakının yansımalarını gözleyebilirsiniz. Zira hiçbir eser, yapıcısından bağımsız değildir.
Garaudy’nin İslam’ın özünün hukuki değil ahlaki olduğunu belirtmesi, birçok ibadet formunu ve hukuku tarihe ve mekâna bağlı örfi olduğu düşüncesi birçok Müslüman tarafından ilk elde yadırganmıştır. Ama unutmamalı ki; ahlaktan kaynaklanmayan bir hukuk ve ibadet formu yoktur. Bunların hangilerinin örfi olup, hangilerinin evrensel olduğu, Kitabın yazdıklarının hayatımıza nasıl yansıtılacağı yine bu ahlaki kriterle belirlenir. Sonra insan kendine bir davranış formları üretir. İslam’ın toplumsal yaşamında, dönemin yaşayan topluluk fıkhının oluştuğu durumda, kendiliğinden çözülecek formların doğru ya da yanlışları tartışılabilir. Usul dairesinde henüz oluşmamış bir fıkhın, bir söylem tarzı olarak gündeme getirilmesi ile bunun bir davranış, hukuk ve sosyal yaşam normları olarak ele alınması birbirinden farklıdır.
Kişilerin aynı sözleri söylerken bulundukları konum ve hareket yönleri önemlidir. Batı kültürü içerisinde yetişip, sorgulayıcı bir yapı ile onun birçok fenomenine isyan edip, İslam’ın içeriği ile ilgili değerlendirmelerde bulunan bir kimse ile İslam kültürü içerisinde yetişip gelenekselleşmiş birçok fenomeni kritize eden kişi arasında benzerlikler vardır. Ama İslam’ın içeriğini anlamaya çalışan bir Avrupalı Müslümanla, İslam’ın içeriğini pozitivist mantığa doğru örseleyen kişinin aynı sözleri, birbiri ile kesişen ama ters istikamete yönelmiş zıt yönelimlerdir.
Nitekim Garaudy; “Türk olsaydım, bir muhalefet simgesi olarak, sakalımı korur ve karımın örtünmesini isterdim.” derken, bu devingen dünyada safını belirler.
Birçok Müslüman Garaudy’nin Marksist bir düşünce yapısından İslam’a yönelişini, problemli bir mantıkla değerlendirir. Onlara göre Garaudy’nin değerlendirmeleri arka planındaki bu Marksist/materyalist avantajına bağlarlar. Oysa Garaudy İslam’ı benimsemeden önce ‘Tevrat’ ve ‘İncil’e bağlı düşünen, ‘Ehli Kitab’ın değerlerini terk eden Marksizm’e eleştiriler getiren bir düşünürdü. Ve bu Ehli Kitap özellikleri onun İslam’a yönelmesinde, Marksizm’in ekonomik tezlerinden ve mücadele geleneğinden çok daha fazla etkiliydi. Kuşkusuz bu ekonomik adalet arayışı ve mücadele geleneği onun için önemliydi ama hayat felsefesinin tek dayanağı da değildi. (...)
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...
HABERE YORUM KAT