Batılı entelektüellerin sefaleti...
İsmail Kılıçarslan, Batılı entelektüellerin sefaletinden bahsettiği yazısında liberal düşünür Fukumaya'yı inceliyor.
İsmail Kılıçarslan / Yeni Şafak
İnsanlık için paniklemek mi? Şaka mı yapıyorsun dostum?
Türkiye’deki ve dünyadaki liberallerin müstafi peygamberi Fukuyama, 1 Mart günü kavramın gerçek anlamıyla “panik butonu”na basan bir yazı yayınladı. Trump’ın Amerika seçimini kazanma şansı arkadaşımızı deliye döndürmüş ve liberallerin en sevdiği şeyi yaparak halk aşağılaması ile bağlamış yazısını.
Soğuk savaş bitip de dünya görünürde “tek kutuplu” bir hal alınca malum Fukuyama “liberal demokrasiye iman eden yönetimler çağı başlamış, tarihin sonu gelmiştir” demişti de bu güçlü(!) teze itiraz edenler liberaller tarafından “çok cahilsin keşke ölsen” hezeyanlarıyla karşılanmıştı.
Hoş, “müstafi” dedik ama bizimki gibi hâlâ kendini “üçüncü dünya ülkesiyiz biz be abi” cümlesiyle pışpışlayan liberallerimiz için, (evet, AK Parti içerisindeki liberal akıllar da dahil) adamın peygamberliği “geçmiş” görünmüyor. Hani Jim Jones’un dediği gibi “görev benden alındı” diye açıklama yapsa bizim liberaller kepçe kepçe siyanür içip uçmağa varacaklar.
Yeri gelmişken tekrar etmekte fayda var. Liberal düşüncenin büyük sefaleti fikirlerine göre pozisyon almak yerine pozisyonlarına göre fikir edinmeleridir ve evet, Türkiye’de liberal olmayan tek bir siyasi parti yoktur.
Bu uzun meseleyi sonra daha da uzun konuşmak üzere şimdilik bu, burada bir dursun.
Fukuyama abimiz, “Amerika’nın siyasi çürümesini tersine çevirmek için çok geç değil” başlıklı yazısında kabaca “pedofili ve İsrail dostu Biden ile yola devam etmek Amerika için hayırlısıdır” fikrini entelektüalize etmeye çabalıyor ve bunu mesela kitleleri CHP’ye oy vermeye ikna etmeye çabalayan Fazıl Say’dan ya da ne bileyim ben Leman Sam’dan falan daha başarılı şekilde de yapamıyor üstelik.
Gelin kendi cümleleriyle takip edelim bu paniği.
“Amerikan kurumları bir süredir istikrarlı bir şekilde çürüyor ve şu anda büyük bir kriz noktasındalar. Seçmenlerin neredeyse üçte biri, Başkan Joe Biden’ın 2020 seçimlerini çaldığı yalanına inanıyor. Anketler, seçmenlerin, destekçileri arasında bu yalanı yayan ve onu iktidarda tutmak amacıyla 6 Ocak 2021’de Kongre Binası’na saldırıyla sonuçlanan eski başkan Donald Trump’ı yeniden seçmeye hazır olacağını gösteriyor. Aynı Trump, Ukrayna’yı desteklemeyi reddediyor ve yakın zamanda Rusya’yı, ABD koruması için hayali bir borç ödemeyen herhangi bir NATO müttefikine saldırmaya davet ediyor. Elde ettiği beş birincil zafer ve önümüzdeki hafta Süper Salı’da daha fazlasının gelmesiyle Cumhuriyetçilerin adayı olmaya hazırlanıyor. Kasım ayında yeniden seçilmesinin doğuracağı sonuçlar dünyanın her yerini etkileyecek.”
Dilimin ucunda küfrün bin çeşidiyle okudum bu paragrafı ve yazının devamında Amerikan siyasetinin Gazze’deki soykırım için bir inisiyatif kullanmadığı tespitini de yapmasını bekledim Fukuyama’nın. Hayır, bunu elbette yapmıyor.
Onun yerine işte “Ukrayna işini mutlaka çözmeliyiz, bunu da Trump ile çözemeyeceğimiz için aklımızı başımıza devşirip Biden’a oy vermeliyiz. Amerika’nın kutuplaşmasına engel olmalıyız” gibisinden vızıklayıp şu cümlelerle bitiriyor yazısını: “Ancak bu çürüme sürecini tersine çevirmek için henüz çok geç değil. Çoğu Amerikalı, Trump’ın kendi demokrasilerine yönelik oluşturduğu temel tehdidin derinliğini anlamıyor ancak onu biraz farklı politika tercihleri olan normal bir politikacı olarak görüyor. Trump’ın ikinci döneminin ilk dönemi tekrarlayacağını hayal eden hiç kimse onun söylediklerine ve yaptıklarına dikkat etmiyor.”
Yok yok. Gavurdan medet, hele hele adalet beklediğim için yazmadım bu yazıyı. Hele hele “Trump seçilirse Gazze’de durumlar düzelir” demek için hiç yazmadım. Trump’ın da Biden’ın da canı cehenneme. Söz konusu İsrail olduğunda ikisi de birbirinden aşağılık birer yaratığa dönüşüyor. Batı’nın ispatı artık iyice gereksiz ikiyüzlülüğünü bir kez daha ispat etmek niyetinde ise hiç değilim.
Sadece “demosun kratosa şey olmasıyla republic şey olmuştur” düzeyinde beşinci sınıf fikirleriyle dünyayı anlayabileceğini düşünen bazı “bizim” adamlara son gayretimle seslenmek arzusunda olduğum için yazıyorum bu satırları.
Gazze ölüyor. Ve bu, Fukuyama dâhil olmak üzere hiç kimsenin umurunda değil. Siz, bu adamların b..kunda boncuk arayıp keyif çatarken Gazze ölüyor ve her zamanki gibi “durumu idare etmemizi” bekliyorsunuz.
Ediyoruz durumu bir yere kadar idare. Edeceğiz de. Ama sonrasında biriken öfkemizi nereye ve nasıl yönelteceğimiz fikri, öfkesini yaratıcılığa dönüştürme konusunda gelişmiş beni bile korkutuyor.
Biz kim miyiz? Fukuyama’nın makalesinde de, sizin çattığınız keyifte de kendisine yer bulamayanlarız biz. Gazze düşerse İstanbul’un da, Saraybosna’nın da, Buhara’nın da düşeceğini ta kalbinde hissedenleriz. Sizin, “eski ve uzak bir anı” olarak unutmak istedikleriniz var ya. Onlarız işte.
“Yeryüzünün lanetlileri” derdi şimdi Fanon olsa. Tabii ki bize değil. Deli mi lan bu Fanon da bize “lanetli” desin?
HABERE YORUM KAT