1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Batı medyası Instagram'da İsrail'i nasıl destekliyor?
Batı medyası Instagram'da İsrail'i nasıl destekliyor?

Batı medyası Instagram'da İsrail'i nasıl destekliyor?

Yüzlerce Instagram gönderisi üzerinde yapılan bir araştırma, ana akım batı yayın organlarında ciddi diyalog, iç eleştiri ve değişime ihtiyaç olduğunu gösteriyor.

03 Ocak 2025 Cuma 22:36A+A-

Mohamad Elmasry’nin Middle East Eye’da yayınlanan makalesi Barış Hoyraz tarafından Haksöz Haber için tercüme edilmiştir.

İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşının başlamasından bu yana Batı medyasında yer alan haberler tartışmaların odağında yer alıyor.

Farklı düşünen insanlardan ve çeşitli gruplardan şikayetler yağıyor.

Kısa bir süre önce, bu konuyla ilgili belki de ilk ampirik (gözlem/deney içeren) çalışmayı önemli bir akademik dergide yayınladım.

Journalism & Mass Communication Quarterly'de yer alan nicel içerik analizim, ana akım batılı yayın kuruluşlarının İsrailli mağdurlara ve İsrail tarafından uygulanan şiddete, Filistinli mağdurlardan ve uygulanan şiddetten çok daha fazla sempati gösterdiğine dair somut ve ölçülebilir kanıtlar sunmaktadır.

Çalışmada CNN, BBC News, Fox News, MSNBC ve Sky News'ten fotoğraflar, altyazılar ve videolar içeren 400'den fazla Instagram (IG) gönderisi analiz edilmiştir.

“Kaynak”, mağdurun insanileştirilmesi ve baskın çerçeve dahil olmak üzere çeşitli temel değişkenler değerlendirildi.

Geçmiş akademik araştırmalara dayanarak, İsrail anlatılarını ve duruşlarını destekleyen haber kalıpları bulmayı bekliyordum. Bu beklentiler doğrulanırken, farklılıkların büyüklüğü önemli ve birçok yönden şaşırtıcıydı.

Kaynak bulma

Kaynak farklılıkları, özellikle batılı haber kuruluşlarının rutin olarak İsrail kaynaklarına ayrıcalık tanıdığını gösteren geçmiş araştırmalardaki önemleri göz önüne alındığında, uygun bir başlangıç noktası teşkil etmektedir.

Geçmiş araştırmalarla tutarlı olarak CNN, BBC News, Fox News, MSNBC ve Sky News haberlerinde İsrail kaynaklarını tercih etmiştir.

Instagram paylaşımlarının her kategorisinde - hareketsiz görüntüler, altyazılar ve videolar - yayın kuruluşları “Filistinli ve Filistin yanlısı” kaynaklara kıyasla önemli ölçüde daha fazla “İsrail ve İsrail yanlısı” kaynak kullanmıştır. 

Örneğin, fotoğraf kategorisinde yayın kuruluşları “Filistinli kaynaklara” kıyasla yaklaşık dokuz kat daha fazla “İsrailli kaynak” ve “Filistinli kaynaklara” kıyasla yaklaşık 11 kat daha fazla “İsrail yanlısı kaynak” kullanmıştır.

Altyazı kategorisinde, İsrail kaynakları Filistin kaynaklarına kıyasla yaklaşık dört kat daha sık kullanılmış ve İsrail yanlısı kaynaklar Filistin yanlısı kaynaklara kıyasla dokuz kat daha sık alıntılanmıştır.

Video içeriklerinde kaynak kullanımı farklılıkları daha az belirgin olmakla birlikte istatistiksel olarak anlamlı olmaya devam etmiştir.

Özellikle, bu kaynak farklılıkları hem beş yayın organı tek bir kategori altında toplandığında hem de her bir yayın organı ayrı ayrı incelendiğinde gözlemlenmiştir.

Böylesine belirgin kaynak farklılıkları görmezden gelinemez. Medya çalışmaları, haberlerin vurgu ve tonunun genellikle kullanılan kaynaklar tarafından şekillendirildiğinin altını çizmektedir. O halde, İsrail ve İsrail yanlısı kaynaklara bu denli ağırlık verilmesinin, Filistinli ve Filistin yanlısı seslerin sistematik olarak görmezlikten gelinmesinin habercilikte önemli dengesizlikler yaratacağını varsaymak mantıklıdır.

Şiddet mağdurlarına sempati

Araştırmada tespit edilen önemli bir dengesizlik de, mağdurlara gösterilen sempati düzeyiyle ilgilidir. Beş haber kuruluşu da İsrailli mağdurlara Filistinli mağdurlardan daha fazla şefkat gösterme eğilimi sergilemiştir.

Ortalama olarak CNN, BBC News, Fox News, MSNBC ve Sky News, İsrailli şiddet mağdurları hakkında Filistinli şiddet mağdurlarına kıyasla daha fazla kişisel detay (isimler, yaşlar, meslekler, hobiler ve aile ilişkileri) yayınlamıştır.

İsrailli mağdurlarla ilgili Instagram gönderisi başına 0,47 kişisel bilgi verilirken, Filistinli mağdurlarla ilgili gönderi başına sadece 0,14 kişisel bilgi verilmiştir. Beş yayın organından dördünde, eşitsizlikler daha da belirgin düzeydedir.

Örneğin MSNBC, İsrailli kurbanlar için gönderi başına ortalama 1,14 kişisel ayrıntıya yer verirken Filistinli kurbanlar için yalnızca 0,09 ayrıntıya yer vermiştir ki bu da yaklaşık 13 katlık bir farka işaret etmektedir.

CNN'deki paylaşımlarda İsrailli mağdurlar hakkında paylaşım başına ortalama 1,33 kişisel ayrıntıya yer verilirken, Filistinli mağdurlar hakkında paylaşım başına ortalama 0,37 ayrıntıya yer verilmiştir. BBC ve Fox News'de İsrail yanlısı taraflılık sırasıyla 0,52'ye 0,07 ve 0,20'ye 0,02 idi. Sky News ise nispeten dengeli bir tutum sergileyerek İsrailli kurbanlar için gönderi başına 0.22, Filistinli kurbanlar içinse 0.16 ayrıntıya yer verdi.

Medya çalışmaları araştırmaları, bu tür bir kişiselleştirmenin, izleyicilerin mağdurlarla daha derin bir bağ kurmasına yardımcı olduğu için insanileştirmeyi teşvik etmede önemli bir rol oynadığını öne sürmektedir. Sonuç olarak, haber izleyicilerinin İsrailli mağdurlara daha fazla sempati duyabileceğini varsaymak mantıklıdır çünkü onlar hakkında birey olarak daha fazla bilgi edinmişlerdir.

Çalışma ayrıca video gönderilerindeki duygusal kişiselleştirilmiş anlatımları da incelemiştir. Bunlar “ölü, yaralı ya da kayıp kurbanlar ya da aileleri hakkında hüzünlü ayrıntılar” veren video raporlarıdır. Genellikle “bir kurbanı vurgulayan paketler şeklinde” geliyorlar ve sıklıkla “aile üyeleriyle yapılan röportajlarla” destekleniyorlar.

Genel olarak, haber kaynaklarının İsrailli kurbanların duygusal ve kişiselleştirilmiş anlatımlarına yer verme olasılığı Filistinli kurbanlara kıyasla yaklaşık dört kat daha fazladır.

Çerçeveleme ve bağlam

Baskın çerçevelemeye ilişkin bulgular da aynı derecede önemlidir.

İsrail şiddetini konu alan paylaşımların yaklaşık yüzde 30'u İsrail'in eylemlerini “meşru müdafaa” olarak çerçevelemiştir - Filistin şiddetini konu alan paylaşımların sadece yüzde 0,5'i bu şekilde çerçevelenmiştir ki bu da 60 katlık bir farka işaret etmektedir. Tersine, haber kaynaklarının Filistin şiddetini “saldırganlık” olarak çerçeveleme olasılığı İsrail şiddetine kıyasla yaklaşık 10 kat daha fazlaydı.

Özellikle Instagram'da yayınlanan video içeriklerinde İsrail'i eleştiren bağlamın genel olarak yokluğu, bu çerçeveleme eğilimlerine katkıda bulunmuştur. Haber kaynakları büyük ölçüde çatışmanın Hamas ve diğer silahlı Filistinli grupların İsrail'e saldırdığı 7 Ekim 2023 tarihinde başladığını varsayarak haberlere yaklaşmıştır.

Bu habercilik yaklaşımı, 2023'ün ilk dokuz ayında iyi belgelenmiş İsrail saldırganlığı, Filistin topraklarında devam eden işgal ve İsrail'in Gazze'ye yönelik uzun süredir devam eden ablukası gibi önemli bağlamları dışarıda bıraktı.

Videoların yalnızca yüzde 19,5'i İsrail'i eleştiren bir bağlam içeriyordu. Buna karşılık, yayın organlarının Filistinlileri eleştiren bağlamsal ayrıntılara girme olasılığı çok daha yüksekti; tüm Instagram videolarının yüzde 50'si Filistinlileri eleştiren bağlamlar içeriyordu.

Bu bulgular, hem diğer İsrail-Filistin şiddet olayları sırasında hem de görece sakin dönemlerde benzer örüntüler gösteren onlarca yıllık akademik araştırmalarla uyumludur.

Dahası, mevcut savaş sırasında birkaç başka çalışma daha yapılmıştır. Bunlar hakem denetiminden geçmemiş olsa da ilginç bilgiler sunmaktadır.

Örneğin, The New Arab tarafından önde gelen İngiliz gazeteleri üzerinde yapılan bir analiz, “bazı hassas kelimelerin” – mesela “katliam” ve “katliam” gibi kelimelerin - Filistin şiddeti bağlamında rutin olarak kullanıldığını, ancak İsrail şiddeti bağlamında neredeyse hiç kullanılmadığını ortaya koymuştur.

Benzer sonuçlar, ABD'nin önde gelen gazetelerindeki haberleri inceleyen “The Intercept” tarafından da elde edilmiştir. Bu çalışma, “‘katliam’ teriminin “Filistinlilerin İsraillileri öldürülmesini” tanımlamak için 60‘a 1, aynı teriminin “İsraillilerin Filistinlileri öldürülmesini” tanımlamak için 125’e 2 oranında kullanıldığını” ortaya koymuştur.

Jacobin tarafından MSNBC programı ‘Morning Joe’ üzerine yapılan ayrı bir analiz, programın İsrail'in Filistinli sivillere yönelik bombardımanlarını meşrulaştırdığını ve Filistinli ölü sayısına ilişkin yanıltıcı İsrail iddialarını rutin olarak benimsediğini ortaya koymuştur.

Verileri anlamlandırmak

Son çalışmalarda ve uzun yıllar boyunca yürütülen diğer birçok akademik çalışmada vurgulanan önemli eşitsizlikler birkaç soruyu beraberinde getirmektedir.

Kaynak bulma açısından, ana akım batılı haber kuruluşları neden İsrail kaynaklarına bu kadar güveniyor?

Batılı yayın organlarının Filistinli ve Filistin yanlısı kaynaklara erişimleri olduğu, zaman zaman bu kaynaklara başvurmalarından da anlaşılmaktadır. O halde neden Filistin’in sesini duyurmak için daha fazla çaba sarf edilmiyor?

Şiddet eylemlerinin tanımlayıcı bir şekilde etiketlenmesiyle ilgili olarak, batılı haber kaynakları neden Filistinlilerin şiddetine İsrail'in şiddetine kıyasla “katliam”, “kıyım” ve “barbarca” gibi kelimelerle yaklaşıyor?

‘The Forward'ın’ şu anki genel yayın yönetmeni ve New York Times'ın eski Kudüs büro şefi Jodi Rudoren bir savunma yaptı.

El Cezire'de yayınlanan ‘The Listening Post’ programının Ekim 2024 tarihli bölümünde şunları söyledi “7 Ekim'de [2023] [İsraillilere karşı] bir katliam oldu... Barbarcaydı. Bence bunun için kullanılabilecek en uygun kelime budur.”

Rudoren, Hamas saldırısına bir “yanıt” olarak nitelendirdiği İsrail şiddetini tanımlamak için “katliam vb.” terimlerin uygun olmayacağını savundu.

Ancak Rudoren'in argümanı kritik bir noktayı gözden kaçırıyor.  İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısı Filistinlilerin şiddetine bir yanıt olarak çerçevelense bile, bu yanıtın “barbarca” olma olasılığını ortadan kaldırmaz. Bir yanıtın “barbarca” olması ya da “katliamlar” ve “kıyımlar” içermesi de tamamen mümkündür ve kabul edilmelidir.

Dahası, BM, soykırım ve Holokost akademisyenleri ve uluslararası insan hukuku uzmanları İsrail'in Gazze'deki eylemlerini “ders kitabı niteliğinde bir soykırım vakası” olarak tanımlamıştır.

Soykırım genellikle “suçların suçu” olarak anılır ve bu da onu mümkün olan en aşırı şiddet biçimlerinden biri haline getirir. Güney Afrika'nın Uluslararası Adalet Divanı'ndaki soykırım davası sırasında sunulan kanıtlar ve İsrail askerleri tarafından TikTok'ta yayınlanan yüzlerce video, savaşın Gazze'deki siviller, özellikle de kadınlar ve çocuklar üzerindeki yıkıcı etkisini vurgulamakta ve bariz vahşet suçlarını belgelemektedir.

Buna ek olarak, İsrail medyası açık savaş suçu teşkil eden askeri politikalar hakkında haber yapmak için askeri kaynakları kullanmıştır. Bu politikalar arasında İsrail'in tek bir Filistinli komutanı öldürmek için 100'den fazla sivili öldürmesine izin veren 100 de 1 oranı; toplu cezalandırma biçimi olarak sivillerin hedef alınmasını öngören “Dahiya Doktrini” (Dahiya doktrini'nin temel ilkeleri; aşırı ve orantısız güç kullanımı, sivil-altyapının hedeflenmesi) ve çeşitli “ölüm bölgesi” politikaları yer almaktadır.

Elbette batılı yayın kuruluşları Filistin’de yaşananlara bu bağlamda bakarsa ve Gazze'deki olağanüstü yüksek sivil ölüm sayısı göz önüne alınırsa, İsrail şiddet eylemlerini “katliam” ve “kıyım” olarak tabiî ki nitelendirmezler.

Burada anlatılan habercilik tutarsızlıkları, kayıplardaki eşitsizlikler göz önünde bulundurulduğunda daha da rahatsız edici bir hal almaktadır. Mevcut savaşın her aşamasında Filistinlilerin kayıpları İsraillilerin kayıplarından çok daha fazla olmuştur.

O halde neden ana akım batılı yayın kuruluşları veriler ışında İsrailli kurbanları bu kadar ön plana çıkarırken Filistinli kurbanları görmezden geliyor? Bu soru adil olan her insanın sorması gereken bir sorudur.

İç gerilimler

Ortada büyük bir komplo yok. Gazeteciler toplantı odalarında oturup Filistinlileri canavar, İsraillileri de masum gösterecek planlar hazırlamıyor. Çoğu bireysel gazeteci haberleri doğru ve adil şekilde yapmak ister.

Ancak haber üretim süreçleri temelde ideolojiler, editoryal politikalar, haber toplama rutinleri, hükümetler, şirketler, özel çıkar grupları ve gazetecilik denge doktrini gibi unsurlar tarafından kısıtlanmaktadır. Elbette bireysel gazetecilerin de kalitesiz, adil olmayan haberler, yayınlar üretmesi de mümkündür.

Bu açıklamalara rağmen, burada açıklanan bulgular endişe vericidir. Batı'nın İsrail-Filistin haberciliğine ilişkin onlarca yıldır yapılan araştırmalar ve mevcut savaş döneminden elde edilen bulgular, bu konuda ciddi bir vicdan muhasebesi yapılması gerektiğini gösteriyor.

İyiye işaret olabilecek bir şekilde, Amerikalı ve Avrupalı gazeteciler, haber kuruluşlarının yetersiz kaldığının giderek daha fazla farkına varıyor gibi görünüyor.

Örneğin, New York Times'ta 7 Ekim'de Hamas tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen şiddet olaylarına ilişkin bir araştırma raporunun yayınlanması konusunda önemli anlaşmazlıklar ortaya çıktı.

Birçok yönü daha sonra birçok yayın organı tarafından çürütülen raporla ilgili iç tepkiler, New York Times'ı raporla ilgili planlanan bir podcast bölümünü iptal etmeye zorladı.

Podcast'in iptaline ilişkin editoryal detayların nasıl sızdırıldığına dair -bazı çalışanlar tarafından “cadı avı” olarak nitelendirilen- bir iç soruşturma başlatma kararı da gazetedeki iç gerilimi göstermiş oldu.

Bu ayın başlarında 100'den fazla isimsiz BBC çalışanı, BBC Genel Müdürü Tim Davie'ye bir mektup yazarak yayın kuruluşunun Gazze ile ilgili haberlerinin açıkça İsrail yanlısı olduğu ve “temel gazetecilik ilkelerini” ihlal ettiği şikayetinde bulundu.

Ayrıca Ekim ayında Al Jazeera, mevcut savaşı haberleştiren ve haber kuruluşlarının haberlerinde “sistematik çifte standarttan” şikayet eden 10 CNN ve BBC gazetecisiyle röportaj yaptı.

Haber izleyicileri giderek artan bir şekilde habercilik sorunlarını fark ediyor ve hayal kırıklıklarını sosyal medyada dile getiriyor. Ana akım batı medyasının paylaşımlarının altındaki yorumlara ve “beğenilere” üstünkörü bir bakış bile yaygın bir hayal kırıklığını ortaya koyuyor.

Umudumuz araştırma, çalışan şikayetleri ve izleyici yorumlarının ana akım batı kuruluşlarında ciddi bir diyalog, iç eleştiri ve değişime yol açmasıdır.

Bu tür bir düşünme sadece etik bir zorunluluk değil, aynı zamanda hukuki bir öneme de sahip olabilir. İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'nde eski bir yönetici olan uluslararası insan hakları avukatı Craig Mokhiber, geçtiğimiz günlerde batılı haber kuruluşlarının soykırımı kolaylaştırmaktan yasal olarak sorumlu tutulabileceğini savundu.

Çeşitli nedenlerden dolayı, bu tür bir yasal sorumluluk pek olası değildir. Ancak yine de haber kuruluşlarının kendi iç muhasebelerini yapmaları akıllıca olacaktır.

Bu, gerçeği ve adaleti koruma çabalarına yardımcı olacaktır. Daha da önemlisi, güvenilirliği artırabilir ve izleyicilerden, akademisyenlerden, çalışanlardan ve Mokhiber gibi hukuk uzmanlarından gelen eleştirileri azaltabilir.

 

* Mohamad Elmasry, Doha Lisansüstü Çalışmalar Enstitüsü'nde Medya Çalışmaları Profesörüdür.

HABERE YORUM KAT