Batı aklının ve pratiğinin teorilerini alt üst eden adam: Ebu Ubeyde
Adem Palabıyık, Ebu Ubeyde'nin konuşmaları ve ortaya koyduğu şahitlikle çok ciddi bir değişime sebep olduğunu ifade ediyor.
Adem Palabıyık / Açık Görüş
Ebu Ubeyde'yi anlamak
Sosyoloji derslerimi sürdürürken ara ara çeşitli metaforlara ihtiyaç duyuyorum, çünkü öğrencilerime metafor üzerinden kavrayış hakimiyeti kazandırmak öncelikli amaçlarım arasında yer alıyor. Bu sebepten, hemen her dönem başında bütün öğrencilerim ile bir araya geldiğimde muhakkak kalem ve silgi metaforunu anlatmışımdır. Tükenerek, umut aşılayabilmenin ama aynı zamanda hataları telafi etmenin hata yapanı da hatayı telafi etmeye çalışanı da ne kadar yorduğunu ortaya koyan harika bir mizansendir.
Silgi ve kalem metaforu
Silgi ve kalem arasındaki ilişki aslında nefret metaforu ile başlar ve kalem, silginin sürekli olarak kendisini düzeltmek ile uğraştığını hissederek, silgiye olan nefretini günden güne büyütür. Öyle ki, bir gün silgiye "benim hatalarımı düzeltmekten zevk mi alıyorsun" diye sorar. Silgi ise "bu benim görevim" diyerek çok da aldırış etmez. Kalem yazmaya devam eder ama silginin her defasında peşinden geldiğini ve hatalarını düzelttiğini görmeye devam eder. Silgi, artık kalem için tehlikeli bir rakip olmuştur ve kalem, eskisinden daha az hata yapmaya gayret gösterir. Lakin, kalem tüm çabasını buna yoğunlaştırmışken silgi daha fazla hatayı düzelmeye başlar ve kalem bir süre sonra bir şey farkeder, silgi gittikçe tükeniyordur. Kalemin farkına vardığı ikinci bir durum daha vardır, silgi tükeniyordur ama kendisi de gittikçe kısalıyordur. Yok olma korkusu onu, silgi ile yakınlaştırır ve dost yapar. Çünkü silgi, kalemin hatalarını düzeltmekten tükenmektedir; kalem ise silgiye yol açarken tükenir. Aslında her ikisi de, birbirini daha iyiye ulaştırmak için birbirlerini tüketmektedirler. Sonra ikisi de anlar ki, yok oluşları birlikte olacaktır ama en iyi olabilmek ve ortaya işe yarayacak bir şeyler koyabilmek adına yok olup gidecekleri ana kadar dost kalırlar. İşte bugün Gazze'nin varlığı mevcut metaforun tümünün kapsayan bağlama bürünmüştür. Gazze, dünyaya insanlığı öğretiyor, kahramanlığı ve İslam'ı öğretiyor, ahlaklı savaşmayı öğretiyor, dünya hayretler içinde inanılmaz bir direniş seyrediyor ama Gazze tükeniyor. Gazze tükendikçe, insanların "iyi"ye olan umudu da tükeniyor, çünkü iyi olanı kimse korumuyor, kollamıyor ve sahip çıkmıyor. Gazze tükendikçe, insanlık da tükeniyor ama yok sayıldıkça umut daha çok varoluyor.
Yüzünü görmediğimiz kahraman
Gerçek adını bilmediğimiz Ebu Ubeyde, tüm maskelilerin maskesini indiren bir kahraman olarak Kassam Tugayları sözcüsü unvanıyla ortaya çıktı. Ebu Ubeyde, 1993 yılında İsrail tarafından öldürülen Kassam Tugayları'nın eski lideri İmad Akl'i örnek alarak hiçbir zaman yüzü açık bir şekilde kameraların karşısına geçmedi. 2014 yılında, İsrail medyası, Ebu Ubeyde'ye ait olduğu iddia edilen bir fotoğrafı Huzeyfe Samir Abdullah el-Kehlut adıyla yayınladı. Ancak İzzeddin el-Kassam Tugayları, bu fotoğrafın ve verilen ismin doğruluğunu reddederek iddiayı yalanladı. Ubeyde'nin üst düzey bir lider olduğunu ve kimliğini sadece az sayıda kişinin bildiğini belirtti. Ebu Ubeyde, 2005 yılında İsrail'in Gazze'den çekilmesinin ardından, resmi olarak Kassam'ın sözcüsü olarak atandı. Kendisi ilk kez 2006 yılında İsrailli asker Gilad Şalit'in yakalandığını duyurduğu zaman ortaya çıktı. Bazı kaynaklara göre Ubeyde, Gazze'nin kuzeydoğusunda bulunan Cibaliye'de yaşamaktadır. Evi, 2008, 2012 ve 2014 yıllarında, ayrıca Gazze'de yaşanan son savaşta bir dizi saldırıya uğradı. 2014 savaşında, Ebu Ubeyde, İsrail askeri Şaul Aron'un çatışma esnasında kaçırıldığını duyurarak ön plana çıktı.
Ebu Ubeyde'nin ortaya çıkışı aslında bir sürpriz değildi çünkü Kassam Tugayları'nda komutanlık veya sözcülük makamlarına gelecek isimler bir şekilde belirleniyordu. Bütün işler gizlilik üzerinden yürütüldüğü için bu makamlara gelecek isimler oldukça güçlü biçimde korunmak zorundaydı. Ebu Ubeyde'nin kırmızı kefiyesini açmamasının ana sebebi de buydu. Lakin Ebu Ubeyde, kırmızı kefiyeyi örnek almıştı ve kırmızı kefiye, bugün dünya gündeminin barış simgesi haline geldi. Peki Ebu Ubeyde nasıl bir sosyolojik zemin hazırladı ve bu zemin, dünya geleceğini neden ilgilendiriyor?
Ebu Ubeyde'yi anlamak
Sıradan başlık ve cümlelerle izahı mümkün olanı tasvir etmek en ilerici metodoloji olmakla birlikte en etkili yol olarak da benimsendiği için Ubeyde'nin felsefik kasırgasını anlatmak adına sade ve duru bir yol seçmek ilk tercihimdir. Çünkü o, savaşı sade ve duru bir metod ile yürütüyor; katliamcı politikaya karşı kırmızı çizgimiz yoktur diyor ve aslında "bize değil, kendinize üzülün" sözleri ile bizi sarsıyor. Ne epistemolojik ne de sosyolojik bir tavır kalmadı artık, varolan soykırım her şeyi anlamsızlaştırdı. Kütüphanem, bana artık hiçbir şey ifade etmiyor. Ubeyde'nin ortaya koyduğu ahlaki tavır düşünürleri etkileyebilecek tarzda bir eylem biçimiydi oysa. Ama öyle olmadı. Mesela Habermas çıkıp İsrail katliamını meşru gördüğünü açıklayabildi. Katliamdan kaçan sosyal bilimcinin katliamı tasvip etmesi en güçlü iletişimsiz eylem kuramıdır.
Sadece bu değil, Ebu Ubeyde, dünyaya ders verecek felsefi derinliğe de sahiptir. Mesela, "savaşı ekranlardan izleyen İslam ülkeleri liderlerine savaşın kalbinden sesleniyorum. Gazze'deki İslam çocuklarını savunmak için harekete geçmenizi beklemiyoruz. Kutsal mescitlerimiz için de gelmenizi beklemiyoruz. Bunları savunmanızı da beklemiyoruz. Hepsini kendimiz üstlendik. İşgali bir avuç yetimle biz süpüreceğiz. Dinimizin ve toprağımızın onuru için savaşıyoruz. Sadece şunu soruyoruz: Sınır kapısında bekleyen yardımları hareket ettiremeyecek kadar mı acizsiniz" sözleri üst anlatıları ezip geçmektedir. Yetimlik kavramına yaptığı vurgu Ebu Ubeyde'yi bir adım ileriye taşımaktadır, çünkü Duha süresinde Allah, yetimlerin koruyup, gözetilmesi için emriler vermiştir. Hz. Muhammed de yetim kalan ve küçüklüğünden beri himaye edilen bir peygamberdir. Aynı realite dünyanın savunduğu modernitenin sürekliliğinde yoktur, çünkü modernite açısından ahlaklı insanın modern toplumun değerlerini benimsemesi gerektiği tezi neredeyse evrensel kabul görmüştür. Hâlbuki günümüzde Filistin meselesinde Batı hakları, modernizmin tezlerini alt üst etmiş ve moderni temsil eden İsrail'i katliamın merkezine konumlandırmıştır. Dolayısıyla Batı aklının vicdandan eksik kalan modernleşme tezleri, bizzat savunduğu sosyolojik düzlem içerisinde halkın pratikleri ile çürütülmüştür.
Zebaniler de sağırdır
Ebu Ubeyde'nin her sözü neredeyse tüm teorik tartışmaların merkezinde yer almaktadır. "Mazlumların çığlıklarına karşı sağır olan İslam dünyasına sesleniyorum: Cehennem melekleri Zebaniler de sağır yaratılmıştır. Onlar da sizi işitmeyecekler". Ubeyde'nin bu sözü yapı-sökümcü veya yapı-bozumcu felsefeyi de alt üst ediyor. Çünkü eleştirel aklın asıl iddiası, toplumsal yapının mevcut kodları ile anlaşılmaması ve değiştirilmesi gerekliliği üzerineydi. Hâlbuki Ebu Ubeyde, Gazze halkı ve Filistin dayanışması adına milyonlarca insanın önce insanlık için sokağa dökülmesini sağladı ve sonra birçok insanın Müslüman olmasına Filistin mücadelesini başlatarak vesile oldu. Sırf bu pratik dahi Batı teorik aklının tutarsız ve sendrom içkini sekülerlik ve din ilişkisini alt üst etti. Ama Ebu Ubeyde o kadar zeki bir komutandı ki, önce insanlığa sonra da İslam alemine seslenmekten geri kalmıyordu. Tüm insanları sokağa çağıran Ebu Ubeyde, onlar da dahil Müslümanlardan da dua istiyordu. Ama Müslüman ülkelerin yöneticilerinin sessizliğine de yukarıda bahsi geçen Zebani metaforu ile cevap veriyordu. Eğer diyordu Ebu Ubeyde, "bizim çığlığımıza sessiz kalırsanız, bağıra çağıra sürüklenerek götürüleceğiniz Cehennem'de de kimse sizi duymayacak". Ubeyde'nin bu ilahi tehdidi Batı dünyasını ilgilendirmiyor, bizzat Müslüman aleminin içkin İslam anlayışına hitap ediyordu.
Berren-Bahren-Cevven sloganlaştı ve maskeler düştü
Kassam sözcüsü Ebu Ubeyde'nin belki de modern dünya karşısında inşa ettiği en önemli slogan "Berren, Bahren ve Cevven" nidası oldu. Aslında bu nida, Marx'ın, "bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler" sloganına tarihsel açıdan benzerlik gösterirken; Cumhurbaşkanımızın 15 Temmuz sürecinde halka hitaben yaptığı "topunuz gelin" nidasına da güncel anlamda benzerlik göstermektedir. Her iki söylemin ana teması meydan okuma ve tehdidi göğüsleme cesaretine sahip olabilmek ile alakalıdır. Marx'ı buraya dahil etmemin sebebi ise halk için çağrı yapmasıdır, yoksa Marx'ın ülkesini terk ettiğini herkes bilir. Ama güncel bağlamdaki iki aktör, yani Ebu Ubeyde ve Erdoğan'ın, tehditlere boyun eğmeyeceğine dair ortaya koyduğu sloganlar, kendi halkları başta olmak üzere tüm dünyada karşılık bulmuştur. Birçok ilde Ebu Ubeyde'nin bu sözü afişleştirilmiş ve tabelalara asılmıştır. Hatta ekran karşısında "parmak salladığı" fotoğraf ile araçların arka camlarında yer almıştır. Elbette bu şaşırtıcıdır çünkü büyük anlatıların yer bulduğu modern çağ çoktan kapanmıştır. Belki de halklar, modern dönemde kaybettikleri kahramanları yeniden arama merakına kavuşmuştur. Montajlı perdeler önünde çekilen filmlerdeki Rambo, Süpermen ve diğer Marvel veya Disney kahramanlarının yerini kırmızı kefiyeli ve gözlerinin önünde gerçek bir savaş komutanlığı yapan Ebu Ubeyde isimli, kimsenin yüzünü görmediği bir karakter almıştır. "Ubeyde'nin kırmızı kefiyesi, yani yüzünü örten maskesi, sahte olan tüm kahramanların maskesini düşürmüştür". Elbette Batı halkıyla kazandı ama siyaseti ile kaybetti ve öyle görünüyor ki, Ebu Ubeyde'nin sosyolojisi Batı için mevcut sistemin bir yapı-sökümü haline gelecektir. Dolayısıyla temsili olarak bilinen teorik düzlem özelinde Batı için şu tespit yapılabilir: Yetim olan Kassam Tugayları sözcüsü Ebu Ubeyde'nin ortaya koyduğu tavır ve inşa ettiği felsefe, eleştirel Batı aklının ve pratiğinin yıllardır ortaya koyduğu teorileri alt üst etmiş gibi görünüyor. Yetim bir komutan, Batı entelektüellerini ve teorilerini mağlup etti.
HABERE YORUM KAT