Batı, Afrika ve İslam’a yeni bir gözle bakmaya çalışmalı!
Matos Koumba, ırkçılığın onarılamaz bir tahribata sebep olduğunu ifade ederken önyargıları yıkmak için özeleştiriye ihtiyaç olduğunu vurguluyor.
Matos Koumba / Perspektif.eu
Önyargıları yıkmak: Afrika ve İslam’a yeni bir gözle bakma ihtiyacı
Tarih yazımı, arkeoloji, dil bilim ve genetik alanlarından elde edilen en son bulgular, Afrikalıların yeryüzündeki en eski insanlar olduğunu ve tarihlerinin birkaç yüz bin yıl öncesine dayandığını kanıtlamakta. Afrikalıların insanlık tarihine katkıları, tüm gezegenin keşfi ve yerleşimi, avcı-toplayıcılıktan yerleşik tarımcılığa geçiş, en eski dillerin, yazıların ve gelişmiş uygarlıkların gelişimine kadar uzanan muazzam boyutları kapsıyor.
Tarih, Tarihin Çarpıtılması ve Hz. Peygamberin Bilgeliği
Batılı eğitim sistemlerindeki yaygın anlatıya baktığımızda Afrika tarihi genellikle “büyük talihsizlik” anlamına gelen Swahili bir terim olan “Maafa” ile başlar. Maafa, sözde “modern çağın” başlangıcında kıtayı vuran Afrika katliamını ifade eder.
Bu görüşün, dünya tarihine tek katkısının diğer insanlara hizmet etmek ve onlar tarafından sömürülmek, istismar edilmek ve insanlıktan çıkarılmak olduğuna inanan bir kişinin benlik imajı ve ruhu üzerindeki etkileri yıkıcıdır.
Bu nedenle, Afrikalıların İslam tarihi ve kültüründeki rolünü daha iyi anlayabilmek için Afrika’nın zengin ve çeşitli tarihinin ve insanlık tarihine yaptığı katkıların farkında olmak önemlidir. Bu, ön yargıların azaltılmasına ve Müslüman toplumu içinde farklı halkların bir arada yaşamasının teşvik edilmesine yardımcı olur.
Hz. Muhammed (s.a.v.) hiçbir insanın etnik kökeni veya ırkı nedeniyle diğerinden daha iyi olmadığını çok erken ve bilinçli bir şekilde vurgulamıştır. Takva ya da dindarlığın tek başına bir kişinin değerini belirlediğini öğretmiştir. Bu nedenle pek çok Müslüman sık sık ve güçlü bir şekilde aralarında ırkçılık olmadığını vurgular. Hz. Bilâl’in (r.a.) hikâyesi genellikle buna bir örnek olarak gösterilir.
Hz. Bilâl, Irkçılık Karşıtı Bir Örnek Olarak Sunulabilir mi?
Bilâl-i Habeşi’nin İslam tarihindeki rolü anlamlı ve önemli olsa da ırkçılık karşıtı bir örnek olarak kullanılmasında bir sorun bulunuyor. Batılı eğitim sistemlerine benzer şekilde, burada da bir siyahi, sözde “beyaz” Müslümanların tarihsel bilincine bir hizmetçi ve köle olarak ilk girişini buluyoruz. Ancak daha yakından incelendiğinde, Bilal’in siyah ten rengi nedeniyle zamanının diğer “beyaz” Araplarına kıyasla öne çıktığı kaynaklar oldukça zayıf görünmektedir.
Aslında, Etiyopya’nın Arap Yarımadası’na hem coğrafi hem de dilsel yakınlığı, iki halkın Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında fenotipik olarak pek farklı olmadığını göstermekte. İslam’ın gelişinden önce, yüzyıllar boyunca birbirlerine karşı şiddetli savaşlar yürütmüşler, bu da derin bir düşmanlığa yol açmıştı. Bu nedenle, o dönemin Arapları arasındaki skandal, Peygamber’in (s.a.v.) siyahi bir Afrikalıya değil, baş düşman saflarından alınıp köle yapılmış bir kişiye değer göstermesiydi.
Afrikalı bir perspektiften bakıldığında, Afrikalı olmayan Müslüman dünyanın büyük bir kısmının burada farkında olmadan Georg Friedrich Hegel gibi kişilerdekine benzer sömürgeci ve ırkçı ön yargıları yeniden ürettiği görülmekte. Hegel‘e göre; Afrika, keşfedilmeye değmez, kendine ait bir tarihi olmayan bir kıta olarak görülüyordu. Hegel’in (Tarih Felsefesi kitabında) Kuzey Afrika’yı Avrupa’ya katma çağrısı, Avrupalı bir sömürgecinin “Beyaz Afrika” ve “Siyah Afrika” gibi yapay bir etnik sınır çizmeye yönelik ilk girişimi olarak bile görülebilir.
Kuzey Afrika’da seyahat etmiş olan herkes böyle bir ayrımın saçma olduğunu ve gerçeği ıskaladığını teyit edebilir. Afrika toplumları Hegel ve onun döneminde yaşayanların görmek istediklerinden çok daha çeşitlidir. Benzer bir durum Arap Yarımadası için de varsayılabilir, özellikle de “Arap köleliği” veya Osmanlı’nın Arabistan’a hâkim oluşundan önce.
Bununla birlikte, milyonlarca Müslümanın zihninde “beyaz” Arap’ın aksine siyah Bilâl’in çarpık imajını pekiştiren belirleyici faktör, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hayatını anlatan 1976 yapımı “Çağrı” filmi oldu. Film, iyi niyetle çıktığı yolda kaçınılmaz bir hata yaptı ve Afrikalı olmayan siyahi Müslümanların İslami kontekste kölelikle, Avrupai görünümündeki beyazların ise sahabeyle ilişkilendirmesine kalıcı bir katkıda bulundu.
Arkadaşım “Abid”…
Sözüm ona “Arap köleliğinden” ve Hollywood çarpıtmalarından arda kalan nahoş bir dilsel kalıntı, siyahlara atıfta bulunmak için kullanılan “abid” (köle) kelimesidir. Bunun bir örneğine bir tren yolculuğu sırasında Faslı bir kardeşin, Malili bir amcaya nazik ve saygılı bir şekilde “Hey Abid, cebinden bir şey düştü!” diye seslenirken şahsen şahit oldum. Hareketlerinden ve ses tonundan iyi niyetli olduğu ve sözlerinin kırıcı etkisinin farkında olmadığı belliydi.
Bu tür durumlar genellikle utanç verici ve sinir bozucudur çünkü birçok kişi bu tür terimlerin sorunlu kullanımına dikkat çektiğinizde anlayışsız bir tepki verir. Sonrasında da her şeye rağmen ırkçı olamayacaklarını söyleyerek karşılık verirler. “Ne de olsa Bilâl’in hikâyesi var… vb.”
Böyle anlarda aklıma sık sık şu düşünce gelir:
“Tamam, Bilâl’i biliyor olabilirsin ama siyahi Müslüman bir Afrikalı olan tüm zamanların en zengin insanı Mansa Musa‘yı da biliyor musun?”
Siyahi olmayan Müslümanların, Afrika’nın ve insanlarının dünya tarihine katkılarının daha gerçekçi ve bütüncül bir resmini elde etmek için hem biyografileri hem de hayatın gerçeklerini aynı madalyonun iki yüzü olarak anlamaları tavsiye edilir.
Benzer şekilde de Batı dünyasından Müslümanların adaklarını ve zekatlarını yeni sömürgeci özelliklere sahip (gerek Müslümanlara gerek gayrimüslimlere ait) STK’lar aracılığıyla “Afrika’ya yardım etmek için” gönderdikleri basmakalıp “Yoksulluk Pornosu” da sorunludur. Bunu genellikle kendi egolarına ve vicdan azaplarına hizmet ettiklerini ve sahadaki yerel yapılara zarar verdiklerini fark etmeden yapıyorlar. Dahası, katkılarını burada ve doğrudan kendilerini çevreleyen yoksul insanlar arasında yapma şansını kaçırıyorlar.
Bu Bedbaht Durumdan Kurtulmanın Yolları ve Çözümleri
Siyah kardeşlerimizin “beyaz” Müslümanların Avrupalılardan bile daha ırkçı olduğunu iddia etmeleri alışılmadık bir durum değil ve bunu destekleyen çok sayıda hikâye var. Sıklıkla “beyaz” Müslümanların siyahilere karşı insanlık dışı muamelelerini gösteren fotoğraf ve videolar görüyor ve siyahi biriyle evlenmeyi yasaklayan ebeveynlere dair anlatılar ya da “beyaz” Müslümanların siyahi birinin arkasında namaza durmayı reddettiği camileri vb. durumları duyuyoruz.
“Beyaz” Müslümanların Avrupalılardan daha ırkçı olup olmadıkları, dünya çapındaki yeni sömürgecilik durumları (teröre karşı savaş vb.) nedeniyle kuşkulu olabilir. Yine de bu tür tezlerin en azından anıt olarak var olma hakkına sahip olduğuna inanıyorum çünkü Batı’nın aksine Müslüman dünyasında ırkçılığı ve sömürgeci yapıları açıkça konu etmek kesinlikle daha zordur.
Batı dünyasında “Woke” (uyanık) ve “Cancel Culture” (linç kültürü) adları verilen ırkçı ayrımlara ve sosyal eşitsizlikleri karşı tetikte olmayı öğütleyen yeni söylem kültürleri, insanların davranışlarını ve terminolojinin kullanımını düzenlemeye çalışmak için kullanılırken, Batı’nın yeni sömürgeci yapıları Afrika’da ve dünyanın geri kalanında hala varlığını sürdürmektedir.
Eldeki sonuç, toplumun bütünü için bir felaket niteliğinde ve biz Müslümanlar için bir model teşkil etmekten ziyade caydırıcı olmalıdır.
Bu nedenle, bir mümin kardeşiniz olarak bu yazıyı size şu çağrıda bulunarak bitirmek istiyorum:
- Ön yargılarınızı ve varsayımlarınızı sorgulayın. İnsanlıktan çıkarılmanın ve nesneleştirmenin ötesinde siyah tenli insanların tarihiyle aktif bir şekilde ilgilenin. Bu, siyahilerin İslam tarihine yaptıkları katkılar için geçerli olduğu kadar, bunun ötesinde dünya tarihine yaptıkları katkılar için de geçerlidir.
- Siyahilerin Afrika dışında Anadolu’dan Hindistan ve Çin’e, oradan da Amerika’ya kadar antik çağ boyunca bıraktıkları izleri de keşfedin.
- Çevrenizdekilere karşı duyarlı olun ama onları kınamayın. Kalpleri sert tartışmalarla kapatmak yerine açın.
- Siyah bir kişinin kendisine ne denmesini istediği konusunda hakaret etmek ya da belirsizlik içinde kalmak yerine, sadece o kişiye sorun.
- Siyahi insanlar sizin hayırseverliğinize ya da bağışlarınıza muhtaç değildir.
- Irkçılıktan kaynaklanan adaletsizliklerle karşılaştığınız her yerde her ikisini de siyasi ve aynı zamanda sosyal anlamda dayanışmanızla değiştirin!
Bu şekilde çabalayarak, tüm kardeşlerimizin eşit derecede saygı gördüğü ve değer verildiği daha kapsayıcı ve adil bir Müslüman toplumu birlikte yaratabiliriz. Müslümanlar olarak ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı durmak ve kökenleri, ten renkleri veya sosyal konumları ne olursa olsun tüm kardeşlerimizin haklarını savunmak bizim sorumluluğumuzdur.
HABERE YORUM KAT