Başörtüsü şehidi
Yaz sıcağına rağmen dünyada hareketli gelişmeler devam ediyor. Bu yüzden bazı önemli olaylar gündemi öncelikle meşgul eden diğer bazılarının gölgesinde kalıyor.
Almanya’da gerçekleştirilen vahşi cinayetin hemen arkasından Doğu Türkistan’daki büyük katliamın gerçekleşmesi de söz konusu cinayetin gölgede kalmasına yol açtı. Ama bu vahşi cinayetin atlanmaması ve gündemde tutulması gerektiğini düşünüyoruz. Onun için bugünkü ve müteakip yazımızda bu olayla ilgili tespit ve tahlillerimizi değerli okuyucularımıza aktarmak istiyoruz. Ayrıca bu olayla bağlantılı olarak, Avrupa’da ciddi şekilde tehlikeli olmaya başlayan ve şiddet oranını sürekli artıran İslâm düşmanlığının tahlilini aylık yazılarımızda ve radyo programlarımızda da yapmaya çalışacağımızı şimdiden hatırlatmakta yarar görüyoruz. Bu çerçevede, Özel FM’de Cuma günleri 19.30’da yayınlanan Dünya Döndükçe programında bu hafta Almanya’daki vahşi cinayetin ve Avrupa’da yükselişe geçen İslâm düşmanlığının tahlilini etraflıca yapmaya çalışacağız inşallah.
Almanya’da yaşayan Mısırlı Müslüman genç bir hanımefendi başörtülü olması sebebiyle rahatsız edilmesinden dolayı mahkemeye başvurdu. Fakat Merve Ali Şirbini adlı 32 yaşındaki bu eczacı bayan hakkını aradığı ve güvenceye alınmasını istediği Dresden Mahkemesi’nde, 1 Temmuz 2009 Çarşamba günü gerçekleştirilen duruşma esnasında sanık tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Alex W. adlı 28 yaşındaki Alman genç, başörtülü olmasından dolayı “terörist” olduğunu iddia ettiği Mısırlı bayanı tam 18 yerinden bıçaklayarak feci bir şekilde katletti. Kadın hamileydi ve saldırgan Almanın hançeri henüz annesinin karnında olan cenine de isabet etti.
Eczacı bayanın eşi Dr. Ulvi Ukazi de hanımını kurtarmaya çalışırken saldırgan Alman genç tarafından birkaç yerinden bıçaklandı. Dr. Ulvi Ukazi’ye eşini kurtarmaya çalıştığı esnada mahkeme salonundaki polis tarafından da kurşun sıkıldı. Daha sonra yapılan açıklamada polisin attığı kurşunun yanlışlıkla isabet ettiği ileri sürüldü. Fakat ne kadar ilginçtir ki genç bayanı 18 yerinden, bu arada onu kurtarmaya çalışan eşini de birkaç yerinden bıçaklamaya yetecek kadar vakit bulabilen saldırgana yanlışlıkla da olsa isabet etmeyen kurşun hayat kurtarmaya çalışan şahsa isabet ediyordu. İnanalım mı, ne dersiniz?
Eşini kurtarmaya kalkışmaktan dolayı hem caninin hem de polisin saldırısına maruz kalan Dr. Ali Ukazi de ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılıp, tedavi altına alındı.
Önce olayın genel bir değerlendirmesini yapalım:
Olayın gerçekleştiği yer sokak değil, bir mahkeme salonu. Yani güvenlik tedbirlerinin en yüksek düzeyde olması gereken bir mekân. Böyle bir mekâna, herhangi bir kişi değil insanları rasgele rahatsız etmesinden dolayı tehlikeli addedilmesi ve mahkeme salonuna girerken üstünün dikkatlice aranması gereken bir şahıs insanları katletmeye ve ağır yaralamaya yetecek kasaturasıyla hiçbir engelle karşılaşmadan girebiliyor. Bunu sadece bir “ihmal” olarak değerlendirmemiz mümkün müdür? Acaba benzer bir risk herhangi bir Alman için söz konusu olsaydı aynı ihmal yapılır mıydı? Diyelim ki aynı kişi ahlâkî sapıklığından dolayı bir Alman kadını rahatsız etmiş olsaydı mahkeme salonuna küçük bir maket bıçağıyla girmesine izin verilir miydi?
Caninin insan katletmede kullanılabilecek kasaturasıyla mahkeme salonuna rahatça girebilmesi kısmını geçtik. Cani, eczacı Merve hanımı katletmek için tam 18 yerinden bıçaklamaya yetecek kadar vakit bulabiliyor. Bu arada onu kurtarmaya çalışan eşini de birkaç yerinden bıçaklamaya yetecek vakti oluyor. Normalde, şüpheli sıfatıyla mahkeme salonuna alınan şahsın tehlikeli olması sebebiyle salon içindeki güvenliği sağlamaktan sorumlu görevlilerin ona karşı ileri düzeyde alarm halinde olmaları ve saldırganın kasaturasını çıkarmaya kalkıştığı andan itibaren harekete geçmeleri gerekirdi. Bunu başarmaları zor değildi ve tahmin ediyoruz saldırgana müdahale etmeleri de en fazla üç – dört saniyeyi alırdı. Ama saldırgan kadını 18 yerinden bıçaklamak için tam 30 saniye vakit bulabiliyor. Ondan sonrasında polislerin müdahale etmiş olmalarının bir anlamı yok çünkü cani artık işini bitirmiş, cinayeti gerçekleştirmenin ötesinde içindeki bütün kin duygularını ortaya dökmeye yetecek kadar hançerleme yapmış oluyor. Aynı olay bir Alman’ın duruşmaya çıktığı sırada yaşansaydı polisler acaba saldırganın üst üste iki bıçak sallamasına fırsat verirler miydi?
Olay bu haliyle vahşi cinayetin içinde resmî iradenin, Almanya’ya hâkim zihniyetin de parmağının olduğunu, yükselen İslâm düşmanlığını doğrudan bu zihniyetin beslediğini göstermiyor mu? Yorumlamaya devam edeceğiz inşallah.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT