Başörtüsü kadın sorunu mudur?
Geçen haftanın gündemini belirleyen iki önemli başlık vardı, birincisi, başörtüsünün onaylanıp onaylanmayacağı bir diğeri bu sorunla ilişkili olarak AKP ile liberallerin arasında kurulan ittifakın bozulup bozulmayacağı konusu. Aslında tartışmanın kaynağında statükodan yana ideolojik (daha doğrusu imani) tavır alarak yasakçılığı savunanların bu konuda daha özgürlükçü tavır takınan aydınları baskı altına alma girişimi vardı. Amaç özgürlüklerden yana olanlarda bir çatlak çıkarmaktı.
Bu medya baskısı kısmen sonuç vermedi değil. Kimi liberal aydınlar böyle giderse desteğimizi çekeriz türünden uyarılar toplayarak ne kadar önemli, vazgeçilmez olduklarını köşelerinden hatırlatma ihtiyacı duydular. Bir kısmı üçüncü çözüm adına yasaklara dolaylı destek verdiler.
Sorun, liberallerin neden AKP'yle ters düştüklerini (şimdi) fark etmiş olmalarından çok AKP'nin liberallerle kurduğu ilişkinin içeriğinde yatıyor. Bir tür ideolojik destek anlamında, her türlü siyasal meşruiyeti liberal söyleme emanet eden muhafazakar partinin köşe yazarlarından azar işitmeyi yeterince hak ettiği bile söylenebilir.
Asıl mesele, liberallerle yapılan ittifak devam etse de kalsa da Ak Parti söyleminde, daha da önemlisi tabanında bıraktığı tesirin, dönüştürücü etkisinin göz ardı edilemeyeceğidir. 28 Şubat sürecinde başlayan pragmatik ittifak arayışları, daha çok 'itirafçılık' işlevi gören özeleştirilerle devam ederek bugünlere kadar gelinmiş oldu.
Liberal bakış açısı, siyaset ve ekonomik alandan toplum projesine kadar öylesine benimsendi ki konjonktürel işbirliği çerçevesinde ödünç alınan söylem olmaktan çıkıp her şeyi açıklayan, benimsenen dünya görüşü haline geldi. Bu anlamda siyaset kuramcıları açısında başlı başına çalışma konusu olabilir AKP örneği.
Liberal ittifakın çatlaması için gösterilen çabanın gerekçesi olan başörtüsünün yasaklanması sorunu bu dönüşümün en somut olarak tezahür ettiği alan.
Baş örtüsünü, bir ibadet olması nedeniyle ibadet özgürlüğü talebinden çıkarıp “evrensel değerler, insan hakları” bağlamına indirgeyen yaklaşım, başörtüsünün maksadını bile aşacak şekle bürünmesi gelinen noktayı belirtmede iyi bir işaret taşı olabilir.
Evrensel değerlerin Avrupa tarihinde, kutsal olanı dışladıktan sonra seküler olanın kendine aşkın anlam yükleme süreci olmasından bihaber muhafazakarların hem de İslam gibi kuşatıcı bir değeri savunmak adına evrensel “evrensel değerler” oyununa gelmeleri akıl kamaşmasıyla da izah edilemez. Tıpkı kilise mülkiyetinin kutsallığını kaldırdıktan sonra özel mülkiyetin kutsallığını ilan eden sınıfsal faktörlerin görmezden gelinmesi gibi.
Baş örtüsü savunusu üzerinde en son gelinen nokta, yine özgürlükler adına açıklama yapan bir grup baş örtülünün eşcinsel haklarını savunmaya kadar varan talepleri, dini kutsallardan (değerlerinden) bağımsız bireyi kutsayan bir dile sığınmaları ancak İslamın Protestanlaşması ile izah edilebilir.
Dinin anlaşılmasını dinden bağımsızlaştırarak liberal bireyciliği öne çıkaran bu tutum, birbiriyle çelişen, kendi içinde tutarsızlıklarla dolu “bireysel tercih, kadın kimliği”, üstü örtük “feminizm” söylemlerine kadar savrulmuş durumda.
Başörtülü ama baş örtüsünü kültürel olarak ele almaktan yana olduğunu ima eden, hatta bunu kadın kimliğine indirgeyen savunma biçimleri zamanla İslam adına başörtüsünü savunanlara saldırıya bile dönüşebilir.
Başörtüsünün yasaklanmasına karşı çıkarken, bunu erkeklerin iktidar aracı olduğunu savunan ilkel feminizm özentisini nereye koymalı. Erkeklerin baş örtüsünden ellerini çekmelerini istemek, “Bizi rahat bırakın. Beyler kavganızı kendi üzerinizden yapın” demek kafa karışıklığını nerelere uzandığını göstermesi bakımından ibretlik.
Her şeyden önce insanı bir bütün olarak tanımlayan ontolojik duruşun yerine onu birbirine zıt ve düşman iki cinsiyete indirgeyen akımın ilkel bir tezahürü ile karşı karşıyayız. İkinci olarak bu, başörtüsü gibi dinin emrini, sadece kadının değil erkeğin de sorumluluğunda olduğunu dışlayan bir örtü savunusudur. Üçüncü olarak ontolojik olarak kendimizin seçmediği cinsiyet üzerinden kimlik tanımını mutlaklaştıran hatta bunun üzerinden din tanımı yapmaya varan kafa karışıklığının göstergesidir.
Tüm bunlardan bağımsız olarak bu söylem, kimin hangi konuda konuşması gerektiğini dayatan bir tanımlama, entelektüel anlamda hangi konu üzerinde fikir yürütmem gerektiği konusunda kendini karar makamında gören bir entelektüel despotizmin habercisidir.
Bu mesele kadın- erkek olmayı aşan, ideolojik aidiyetleri de aşan fikir namusu adına bu ülkede kimin nerde durduğunu ortaya koyan hayati bir meseledir. Üst perdeden “beyler lütfen” li hitaplarla hava atılacak bir konu hiç değildir. “Bizi rahat bırakın. Beyler kavganızı kendi üzerinizden yapın” türü ucuz demegojilerle ele alınacak bir konu hiç değildir.
Her türlü İslami kaygısını, alternatif projelerini liberal ahlaksızlığa emanet eden bir siyasetin gelip dayandığı yer burası. İttifak bozulsa ne olur bozulmasa ne olur.
Yeni Şafak gazetesi
YAZIYA YORUM KAT