Başörtü kararının gerekçesi 47 gündür yazılmadı!
Anayasa’nın 141. maddesi “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” mı diyor?
“Boşver canım, onun adı Anayasa ise, bizim de adımız Anayasa Mahkemesi..
Biz gerekçesiz karar veriyoruz, var mı itirazınız?” diyor, kararlarını gerekçesiz olarak açıklayıp, aylarca/yıllarca gerekçesi bilinmeyen kararlarını, keyfi olarak uygulatıyorlar!
Devletin yöneticileri de, “Anayasa’daki açık hükme aykırı karar uygulanamaz. Anayasa; ‘Gerekçesi açıklanmadan iptal kararı verilemez’ dediğine göre, sizin bu kararınız ‘yok hükmünde’dir. Biz de yok hükmündeki bu kararı uygulamıyoruz” demiyor, gerekçesiz kararı aynı anda yürürlüğe koyuyorlar!..
Anayasa’nın 153. maddesi “Anayasa Mahkemesi’nin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.” mı diyor?
“Anayasa’daki her maddede, bir cümleye bağlı kalmak yeter de artar bile. Bu maddede de, ‘Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının kesin olduğunu belirten cümle çok güzel bir cümle.. Buna bağlı kalmak gerekir. Buna herkesin sadık olması gerekir. Bu maddedeki ilk cümleyi uyguladık mı, yeter de artar bile. Akabindeki ‘İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz’ cümlesini uygulamaya hiç gerek yok. Anayasa’nın her dediğini uygulamaya kalkarsak, ohoooo, işimiz var demektir. İkinci cümleyi by-pass ettik. İtirazı olan gitsin mahkemeye..!” diyor ve iptal kararlarını, gerekçesi yazılmadan açıklıyorlar. Kimi davada iki-üç ay, kimi davada 1-2 yıl sonra yazıyorlar gerekçelerini! Anayasa ile, adeta dalga geçercesine!
Biz de en yüksek mahkemenin(!) anayasaya taban tabana zıt bu uygulamasını, saf saf izliyor, “Koca mahkeme.. Bizim bildiğimizi onlar bilmiyorlar mı canım? Bizim göremediğimiz bir incelik vardır mutlaka!” diyor ve tüm Türkiye’nin huzurunda, canlı canlı işlenen Anayasa cinayetlerini seyretmekle yetiniyoruz!
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 232. maddesi “Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.” mu diyor?
“Bize ne canım, o Ceza Muhakemesi Kanunu.. Biz o kanuna tâbi değiliz ki.. Biz Anayasa Mahkemesi’yiz. Biz Asliye Ceza Mahkemesi miyiz? Biz Ağır Ceza Mahkemesi miyiz? Biz koskoca Anayasa Mahkemesi’yiz! Bize öyle klasik mahkemelerin tâbi olduğu kanunlar işlemez beyler!” deyip, adeta kendilerini kanunlar üstü görüyor, kendilerini 15 gün falanla da sınırlamayıp; “Biz ne zaman istersek, o zaman gerekçeyi açıklarız” diyorlar!
Biz de cevaben, “Bir günde 20-30 karar birden veren Asliye Ceza Mahkemesi bile, verdiği kararların gerekçesini 15 günde açıklamak zorunda ise, sen bir yılda topu topu 200 karar verirken, kendini 15 günle niye sınırlı tutmuyorsun, senin ayrıcalığın nerede” demiyor, büyük bir itaatle seyrediyoruz gelişmeleri!
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 381. maddesi “Kararın tefhimi, en az 388. maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Zorunlu nedenlerle yalnız hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın tefhim tarihinden başlayarak onbeş gün içinde yazılması gerekir.” mi diyor?
“Biz o kanuna da tabi değiliz gülüm.. O kanun da Asliye Hukuk mahkemelerini, Sulh Hukuk mahkemelerini bağlar. Biz en tepedeyiz. Çık çık çık.. En üste çık.. Bizi aşağılarda arama.. Biz en yukarıdayız.. Dolayısıyla bize kanun manun sökmez” diyor, tüm kanunlardaki “15 günde gerekçenin yazılması” emrini görmezlikten geliyorlar..
Biz de, “Evrensel hukukta genel bir kaide var.. Karar verildikten sonra, dosyanın sürüncemede bırakılmaması, gerekçenin bir an önce yazılması gerektiği kuralı, her türlü mahkeme için geçerli.. Türkiye’de de; tüm usul kanunlarında bu yönde değişiklikler yapıldı. Gerekçenin hızlı şekilde yazılması için 15 gün kuralı getirildi.. Kanunlar tek tek değiştirildi.. Siz niye kendinizi bu genel kuraldan muaf görüyorsunuz ki?” demiyor, büyük bir sadakatle izliyoruz yüksek(!) mahkemeyi!
Dahası var; “Anayasa Mahkemesi, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’ndaki 15 gün kuralına direkt muhatap değil ama, sizin muhatap olduğunuz Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun’da, gerekçesini yazmadan iptal kararı veremeyeceğiniz yazılı zaten.. Dolayısı ile, size 15 günlük süre bile yok! Kararı açıkladığınız an, gerekçesinin de hazır olması, Anayasa ve kanunun açık emri” demiyoruz.. Diyemiyoruz..
“Gerekçesiz karar vermek görev suistimalidir, buyrun savunmanızı yapın” denileceğine, gerekçesiz kararı alıp, yürürlüğe koyuyor, başörtülü öğrencileri kapı dışarı ediyoruz!
Suçlu; gerekçesiz karar açıklayanlar değil, başörtülü öğrencilermiş gibi!
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT