1. YAZARLAR

  2. Yavuz Bahadıroğlu

  3. Başlık parası ve yürek sarası
Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Başlık parası ve yürek sarası

21 Mayıs 2011 Cumartesi 03:32A+A-

Eskiden evlilikler daha kolaydı. Çünkü “zaruri ihtiyaç” listesi bu kadar kabarık değildi. Küçük bir çeyiz sandığı yeterli olurdu.

Şimdilerde çok zor!..
Öncelikle “ev sorunu” bel büküyor.
Daha kız isteme safhasında dayatılıyor bu konu: “Kızımız ille ayrı evde oturacak”...
Bir de evi dayayıp döşeme sorunu var ki, eh, neresinden baksanız on binlerce lira tutuyor.
Çünkü kız ailesi sıradan eve razı olmamak bir yana, ortalama eşyalara da razı olmuyor...
İlle en iyisi olacak!
Böylece evlilik Peygamber-i Âlişan’ın tavsiyesinin tam tersi istikamette zorlaştırılıyor.
“Ev alınacak (ya da kiralanacak), dayayıp döşenecek, perdeler şöyle, halılar böyle, mobilyalar filanınki gibi gösterişli olacak!”
Hiçbir şey “ihtiyaca göre” seçilmiyor, her şey “gösteriş” tutkumuza ayarlı! Maksat “Filanın kızına ne masraflar yaptılar” densin.
Yeni bir ev açmak, dayayıp döşemek dünya para...
Bu parayla iki kişilik bir aile hiç çalışmadan birkaç yıl rahat rahat geçinebilir. Ya da ufak çaplı bir iş kurulabilir.
Kimse işin bu tarafına bakmıyor.
Moda, dinden daha etkin sanki; modaya göre yaşıyoruz.
Sonunda yeni ev açılıyor, borç-harç döşeniyor. Bazı bölgelerimizde bir de “başlık parası” belası var ki, akıl-mantık kitabına sığdırmak mümkün değil.
Gerçekten de eskiden böyle bir sorunumuz yoktu.
Evlenen çiftler anne babalarıyla oturur, onların deneyimlerinden yararlanarak yeni durumlarına alışırlardı.
Yeni evliler, anne babalarının nezaretinde “annelik”, “babalık” öğrenirlerdi.
Avrupa’dan Türkiye’ye “çekirdek aile tipi” ithal ettik edeli, aileler küçüldü. Aile küçüldükçe dertler büyüdü. Konut sorunu bir türlü çözülemiyor.
Çünkü her evlenen yeni ev açıyor.
Yeni evde borçları ve tecrübesizlikleriyle baş başa yaşıyorlar.
Bu yüzden boşanmalar evliliğin ilk beş yılında yoğunlaşıyor. Gençler evliliğin inceliklerini düşe-kalka öğrenmeye çalışırken tükeniyorlar...
Bu arada etkisizleştirildiklerini düşünen yaşlılar da başka bir biçimde tükeniyor. Terk edilmişlik duygusuyla hırçınlaşıyorlar, bazen çekilmez hale geliyorlar.
Mali durumu iyi olan yaşlılar için bu durum pek “dramatik” olmayabilir, ancak maddi durumu iyi olmayan yaşlı anne babalar için durum “facia” boyutlarına çıkabiliyor.
Evlâtları tarafından terk edilen yaşlı ana babalar, “ahır ömür”lerinde “namerde muhtaç” hale geliyorlar. Kendilerini itilmiş, atılmış, terk edilmiş hissediyorlar. Tabiatıyla da mutsuz oluyorlar.
Durum, gençler açısından da kötü aslına bakarsanız. Eskiden yeni aileler, ailedeki yaşlıların gözetimi altında kurulurdu.
Deneyimsiz gençlerin zaman zaman geçirdiği sarsıntılar aile büyüklerinin sevecen müdahaleleriyle boşanmaya varmadan onarılırdı.
Şimdiki evlerde yaşlılar yok. Bu yüzden iki tecrübesiz gencin oluşturduğu aile kurumu, ilk duygusal kavgada dağılabiliyor.
İşin bir de bu yönüne bakmak lâzım.

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT