1. YAZARLAR

  2. SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

  3. Başkomutan emekli olunca, milletin sînesine dönemez mi?
SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Yazarın Tüm Yazıları >

Başkomutan emekli olunca, milletin sînesine dönemez mi?

09 Ağustos 2008 Cumartesi 00:29A+A-

Gen. Kur. Başk. Org. Büyükanıt emekli oluyor.. Rütbelerini bıraktıktan ve kanunî himayelerden çıktıktan sonra, kimlerin yanında ne kadar itibarı olacaktır, asıl önemli olan, o!

Hizmetleri ise.. Yapması gerekenleri yapmıştır.. Esasen, o rütbe ve makamlar onlara o hizmetleri yapsın diye veriliyor; o hizmetleri topluma bir lûtuf gibi sunsun, diye değil..

Ancak, Büyükanıt’ın üniformalı son günlerini tamamlamakta olması hasebiyle, herkesin kendisine daha bir çatma yarışına girdiği gözleniyor.. Bu satırların sahibinin, onun güçlü olduğu dönemlerde neler yazdığını hatırlayanlar, bu yazımın, songünlerdeki modaya uygun olmadığını kabul edebilirler.. Bunu hatırlatmak gereğini bilhassa duyuyorum..

Kendisinin çokça tartışılmasının sebebi, kendisinden darbe vs. bekleyenleri hayal kırıklığına uğratmış olmasından kaynaklanıyor genelde..

En çok saldırı sebebi de, Büyükanıt’a, gider-ayak, bir kıyak yapılması ve suikasd tehdidlerine karşı kendisine, değeri 700 bin doları bulan çok özel bir zırhlı araba alınmış olması ve onun da bunu kabullenmesi.. Bunu doğrusu, ben de anlamıyorum.. Bu noktada, CHP’nin K. Kılıçdaroğlu aracılığıyla dile getirdiği itirazların yersiz olmadığı düşünülmelidir..

‘Şemdinli İddianâmesi’nde ismi geçince, ‘avukata da gerek yok; gider, kendimi aslanlar gibi savunurum..’ diyen Büyükanıt’ın, sonra hangi kanunî zırhlara bürünerek kendisini korumaya alışını milletin görmesi bir ayrı konu idi; şimdi ise, yeni zırhalara sığınıyor!

Halbuki, geçmiş Gen. Kur. Başk.larının hiçbirisine uygulanmayan bu özel tedbir imkanı, sanki kendisinin, geçmiştekilerden çok farklı ve üstün bir hizmet yapmış olduğu gibi bir zımnî iddiayı da içinde taşıyor.. Sahi, böyle bir şey var da, millet mi bilmiyor? Ve kendilerinin emriyle nice operasyonlara katılan onbinlerce askerin hemen hiçbirisi böyle bir zırhlı korumaya tâbi tutulmamışken.. Bu, niye?

Kaldı ki, Büyükanıt emekli olmakla, ülkemin diğer emeklileri gibi ortada kalıverecek değildir.. Bütün özlük haklarına en üst seviyede sahib olmaya devam edeceği gibi, lojmanları, korumaları, makam arabası ve 5-6 bin YTL civarındaki emekli maaşıyla hayatının geride kalan bölümünü de saltanatlı bir şekilde sürdürecektir..

Geçmişteki birçok Gen. Kur. Başk. ve diğer üst komutanların da suikasdlere mâruz kaldığı anlaşılıyor.. Yoksa, Büyükanıt onlardan daha fazla bir korku ve hattâ evham’a mı kapıldı da, böyle zırhlılarla korunma gereği duyuyor? Ama, o zırhlılar,  o ’evham’ı gidermeye yetmez!

Gönül isterdi ki, Büyükanıt da, selefleri olan Gen. Kur. Başk.ları gibi, şimdi ortaya çıkan bu yeni durumdan sonra, seleflerine uygulanan ’koruma’ tedbirleriyle yetinsindi..

Hattâ, daha da ilerisi, generaller, yüksek rütbeli subaylar, emekli olduktan sonra olsun, içine kapandıkları askerî lojman ve diğer askerî mekanlardan çıkıp halkın içine karışabilsinler.. Ama, bunu sanki korkuyorlarmış gibi bir türlü gerçekleştiremiyorlar.. Ergenekon’ tipi oluşumlar da esasen, sadece onların hükmetme hastalığıyla değil, bu korku, evham ve paranoia’larının da etkisiyledir.. Bu gölgeleri gidermek,Büyükanıt’ın elindedir..

*Aynı çerçeve içinde ele alınması gereken bir diğer konu..

’YAŞ’ (Yüksek Askerî Şûrâ)’da ilk kez hiçbir askerî personelin ordudan ihracına dair bir  karar çıkmaması üzerine, CHP, bunu, ’TSK’nın irticâî faaliyetlere karşı eski hassasiyetini yitirdiği’ gibi mâlum iddialarla eleştirdi.. Ve hemen arkasından Gen. Kur. Başk.lığı yayınladığı bildiri ile, sert bir karşılık verdi.. Bildirinin içeriği doğru olabilir. Keza, hep, orduyu kullanıyor durumda gözüken CHP’nin şimdi onunla çelişiyor gibi bir konumda gözükmesi, birilerini memnun da edebilir. Ama, Başbakanlık’a bağlı bir kamu kurumu olan Gen. Kur. ve orada, memur statüsünde olan komutanların siyaset kurumuyla ağız dalaşına girmesi anormaldir.. O eleştirileri, Gen. Kurmay’ın da başında bulunan siyaset kurumu karşılamalıydı.. Bu konuya tabiatiyle herkesten önce Başbakan müdahale etmeli ve emrindeki kamu kurumlarını -TSK da dâhil- kanun sınırları içine çekmeye çalışmalıdır; zor olsa da..

 

*GÜLDAL HANIM, BU ZAMANA KADAR NEREDEYDİNİZ?

Eşi Uğur Mumcu’nun öldürülmesinden 14 sene sonra CHP tarafından hatırlanıp m. vekili seçtirilen ve yine bu partiye tahsis edilen Meclis Başkan Vekilliği’ne de getirilen Güldal Mumcu’nun Y. Donat’a söylediği belirtilen ve 7 Ağustos tarihli Sabah’ta yayınlanan ve bugüne kadar reddedilmeyen sözleri, son derece ilginç..

Güldal Hanım’ın beyanına göre, Uğur Mumcu, 8 Ocak 1993’de öğle yemeği için İsrail rejiminin Ankara’daki elçiliğine davet olunmuş.. Büyükelçi, yemekte, U. Mumcu’ya, ’Öldürülmekten korkmuyor musun?’ diye sormuş, o da‚ ’Neden korkacağım?’ demiş..

Mumcu, eşine ’ bu konuşmayı ve neden davet edildiğini anlamadığını’ o akşam söylemiş..

Ve Mumcu, o yemekten 16 gün sonra, 24 Ocak’ta öldürülür, bir bombalı suikasd sonunda..

Güldal Mumcu, şimdi, eşinin öldürülmesiyle ilgili olarak sadece tek bir şey bildiğini söylüyor ve bu konuşmayı anlatıyor..

’Ergenekon İddianâmesi’ni sulandırmaya çalışan ve orada suçlananların avukatlığına soyunduğunu söyleyen Deniz Baykal’ın lûtfu ile m. vekili olan Güldal Mumcu, em. Gen. Veli Küçük’ün evinde ele geçen belgeler arasında; Uğur Mumcu’nun öldürülmesinde İsrail’in rolünün olduğuna dair; o suikasdden 10 gün kadar sonra hazırlanıp, o günün MİT Musteşarı Sönmez Köksal imzasıyla Başbakan Demirel’e, ’ÇOK GİZLİ’ damgalı bir MİT belgesininin ele geçmesi üzerine yapıyor bu açıklamayı.. (İlginçtir, o günlerde bu iddiayı Şevket Kazan da her nasıl öğrendiyse, sözkonusu etmiş, ama, pek itibar edilmemişti..)

Güldal Mumcu hanıma bir-kaç soru: Eşinizin öldürülmesinden sonra tertib olunan cenaze töreninde, onbinlerin, saatlerce ve hattâ ’ezân’ okunurken bile, ’Kahrolsun şeriat!.. Türkiye İran olmayacak..’ diye bağırmaları sırasında, 16 gün önceki o konuşmayı hatırlayıp, bir çarpıtmayla karşı karşıya kaldığınızı söyleyemiyecek kadar mı, siyasî dikkat ve şuûrdan uzak birisi idiniz ki, sessiz kalmıştınız?

Ve, eşinizin‚ ’katl sanıkları’ sıfatıyla onlarca müslüman, yıllarca zindanlarda çürütülürken  (ki, o dâvalar hâlâ da bitmiş değil..), vicdanınız hiç mi sızlamadı?

’Yaparsın bir suikasd, atarsın şeriatçilerin üzerine.. Ortam gerilir, kaos olur ve müdahaleye zemin hazırlanır..’ gibi beyanların, ’Ergenekon İddianâmesi’nde sanıklar tarafından defalarca tekrarlandığına dair, kendi imzalı ifadeleri veya dinlemeye takılmış tel. konuşmaları sizi hâlâ uyandırmamış olmalı ki, Baykal’ın avukatlığına hiç itiraz etmediniz..

Ama, daha da ilginç olanı şu ki, geçen dönemde, Meclis’te kurulan ’Faili Mechul Cinayetleri Araştırma Komisyonu’nun başkanlığını yapan Ersönmez Yarbay, dün, ’sizi, komisyona davet ettiklerinde, bu konuşmadan hiç söz etmediğinizi’ söylüyordu..

Bir hâfıza kaybı ve ancak yeni bir hatırlama mı sözkonusu; yoksa, o entrikanın neresindesiniz?

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum