Başka bir PKK mümkün
Âdeta iman edercesine TSK’ya veya PKK’ya bağlananların dili bir birine öylesine benzer ki zalimin dilini mazlumun dilinden ayırt etmek gittikçe güçleşiyor. Mevzubahis benzerliği ifşa etmemi kendilerine hakaret kabul edecek Türkler ve Kürtler’e rağmen bu yazıyı yazmak zorunda hissediyorum çünkü barış isteyenleri çıkmaza sokanın biraz da bu savaşkan dil olduğunu düşünüyorum.
Taraf’ın PKK-Ergenekon ya da PKK-JİTEM ilişkisine dair şüpheleri doğrulayan her haberi, yazılan her köşe yazısı PKK sempatizanı mahallede infialle karşılanıyor. İnfialin diliniyse kısaca üç cümleyle özetleyebiliriz: 1. PKK’yı yıpratmaya çalışıyorlar. 2. Taraf’ı besleyen kaynak malûm. 3. Yürüttükleri psikolojik savaş ulusal birliğimizi bozamayacak.
Nasıl, bir yerlerden gözünüz ısırıyor, değil mi?
1. PKK yerine TSK koyun. 2. Şu malum kaynağın ne olduğunu ben de bilsem, gidip maaşımı isteyeceğim. 3. “Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan şu günlerde” diye devam edebiliriz.
İşin ironisi bir yana, Ergenekon operasyonuyla KCK operasyonlarını eşitleyen, PKK’yı Ergenekon’un kuklası olmuş bir örgüt gibi resmeden görüşlere hiç katılmadım. Ancak silâhın verdiği iktidarla ayakta durabilenlerin yozlaşmadan münezzeh olduğunu kimse iddia edemez. Bu anlamda TSK’nın içinde olduğu gibi PKK’nın içinde de Ergenekon’la iş birliği yapan odaklar pekâlâ bulunabilir.
Hatay-Dörtyol hadisesi de bu şüpheleri doğrular nitelikte: MHP’li Belediye Meclisi üyesinin gayet sıkı fıkı olduğu anlaşılan JİT (Ben JİT diyeyim, siz JİTEM anlayın) elemanlarıyla görüşmesi ve aracının JİTEM’cilere “beş dakika mesafedeki” PKK’lılarca gasp edilmesi, gayet uygun bir biçimde arabada bulunan erzak, şehre inen üç PKK’lıdan –Reşadiye ve Samsun’da olduğu gibi- eser bulunamaması, halkı kışkırtanlardan birisinin Bingöl Jandarma Komutanlığı’nda görev yapan uzman çavuş çıkması, vb.
Daha ilginci, JİTEM-MHP iş birliği nerdeyse herkesçe kabul görürken, JİTEM’ci uzman çavuşa ek olarak kışkırtmalarda ön sıralarda yer alan MHP’li ilçe yöneticilerinin olduğu ortaya çıkmışken PKK’nın önde gelen yöneticilerinden Duran Kalkan şöyle bir açıklama yapıyor: “Kesinlikle onu yapanlar Beşir Atalay’ın örgütüdür. İnegöl ve Dörtyol’da yaşananlar, çapulcuların, milliyetçilerin ya da MHP örgütünün işi değildir”.
JİTEM ve MHP ilişkisi üzerinde soru işaretleri yoğunlaşmışken “Beşir Atalay’ın örgütü” (artık hangi örgütse bu) yönlendirmesini nasıl okumalıyız? Bu açıklama esas odaktan hedef şaşırtma değilse nedir ve tabii ki bir PKK yöneticisi neden hedef şaşırtmaya ihtiyaç duyar? Daha önce de yine bir PKK’lı yönetici Taraf’ın Heronlarla ilgili haberine karşı TSK sessizliğini korurken çıkıp “Böyle bir olay yoktur, bu yalandır” diye açıklama yapmıştı. TSK’yı, JİTEM’i ve MHP’yi bunca korumaya ve hedef şaşırtmaya çalışan PKK yöneticileri size de biraz garip gelmiyor mu Allah aşkına? Sırf bu garipliğe işaret ettiğim için ben de “psikolojik savaşçı” mı oldum şimdi?
Madem öyle, “mesleğimin” hakkını vereyim bari: Ne yazık ki PKK sempatizanı Kürtlerin takip ettiği medya kaynakları da “PKK’yı yıpratmayalım”cı gazetecilik anlayışıyla malûl. Örneğin geçenlerde Kürt siyasal mücadelesine yıllarını vermiş bir ailenin üç üyesi PKK’nın mayınları sebebiyle öldü. Günlük bu haberi bir süre görmedi ancak ardından “Patlamada asker izi” manşetiyle verdi. Aynı Hürriyet’in pek çok Taraf haberini Genelkurmay’dan yalanlama gelene kadar görmeyip sonra da TSK’nın söylemine paralel biçimde haber yapması gibi.
Üç kardeşini kaybeden Sabri Özdemir ise katilin PKK olduğundan oldukça emin bir şekilde şöyle konuşuyor: “Kim bize neden provokasyon yapsın? Raman aşiretini herkes iyi bilir. Saçma sapan bir eylem biçimi. Şimdi de üstlenmiyorlar, tabii ki üstlenmezler. Bu işin pardonu olmaz. Nasıl böyle bir eylem yaparlar?”
Eğer PKK sempatizanları da Sabri Özdemir’i “Örgüt sağ olsun” demeyi reddettiği için hain ilan edecekse, TSK’nın bariz ihmalleri yüzünden evlatlarını kaybedip “Vatan sağ olsun” demeyi reddeden asker ailelerini hain ilan edenlerden ne farkları kalacak? PKK’nın dili içinden söylemek gerekirse ‘zalimle mücadele’ zalimleşmeden yapılamaz mı? Adaletin yanında olmayıp adalet istemekte bir çelişki yok mu?
Fırat’ın Batı tarafında yaşayanlar yeni bir süreçten geçiyorlar. Hem medyada hem sivil toplumda gencecik insanları “göz göre göre” PKK’ya ‘yem’ ederek savaşı körüklemek isteyenlere karşı büyük bir hareketlenme mevcut. İlk defa asker aileleri Genelkurmay’ın kapısına dayanıp, açık açık hesap soruyor. Bir asker ailesi Başbuğ’u “Ben o adamla el sıkışmam” diyerek reddediyor. Savaşın bitmesini istedikleri için bu sorgulamaları ve itirazları yapan insanların ortak inancı şu: Başka bir ordu mümkün.
PKK’nın mazlumluklarına son vermek için dağa çıktığına inanan, onlara destek vermeyi bir tür “namus meselesi” olarak gören PKK sempatizanı Kürtlerin, PKK’lı yöneticilerden de “namuslu” davranmalarını beklemek haklarıdır. Bu yüzden PKK sempatizanları da Fırat’ın batısındaki savaşkanların dilinden çok barış isteyenlerin diliyle ortaklaşmalılar diye düşünüyorum çünkü “Başka bir PKK mümkün”.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT