Basın, yargı, Ergenekon: Daralan yollar…
Hürriyet Gazetesi yayın yönetmeni son günlerde köşesinde, tavrını ve grubunun haberciliğini övmekle zaman geçiriyor.
Bu arada dünyanın hangi ülkesinde olsa kıyamet koparacak, basını, düzeni, orduyu, sistemi altüst edecek gelişmeler yaşanıyor. Ama "parlak gazete ve parlak habercilik merkezi" bunları görmezden geldiği gibi, aldığı tavırla görmezden gelinmesini, sırandanlaşmasını sağlamaya çalışıyor.
Genelkurmay bir süredir kendi içinde karargâh evleriyle, Ergenekon'la ilgili bir idari ve adli soruşturmalar yürütüyor. Ergenekon yapısının varlığını, derinliğini kanıtlayan bir gelişme bu ve Doğan Medya Grubu doğal olarak işin bu yönüyle hiç ilgili değil.
Taraf Gazetesi bir süredir ülkenin en büyük işadamlarından, en önemli basın patronlarından birinin askerlerle ilişkilerini belgeleriyle ortaya koyuyor. Basının askerden nasıl destek aldığını, askere nasıl hizmet sunduğunu ortaya koyuyor belgeler.
Doğan Grubu'ndan yine ses yok…
Ergenekon davasından tutuklu emekli Orgeneral Hurşit Tolon bir gece aniden nöbetçi bir hâkim tarafından tahliye ediliyor. Hürriyet Gazetesi yorumda ve gazetecilikte ön çekiyor, "7 ay boşuna mı yattı" manşeti ve sorusuyla…
Gazetecilik açısından yine durum vahim…
Çünkü asıl soru, "emekli orgeneralin 7 ay boşuna yatıp yatmadığı" değildir.
Bugüne kadar kadar Tolon'un 10 tahliyesi istendi, bu talep her seferinde reddedildi. Red kararlarının altında İstanbul Ağır Ceza'da görev yapan 27 hâkiminden 15'inin imzası var.
O zaman asıl soru şudur:
Tek bir hâkim nasıl olmuş da 20 hâkimin görmediğini görmüştür?
Hangisi daha şüphelidir ve dikkat çekicidir; bir kısmı nöbetçi bir kısmı heyet 15 ayrı hâkimin aynı istikamette verdiği kararlar mı yoksa nöbetçi bir hâkimin kendi heyeti adına verdiği karar mı?
Kaldı ki, gazete haberlerini gözden geçirmek, ilgililere birkaç soru sormak bile bu nöbetçi hâkimin kendisinin dahi 14.10.2008 tarihinde tahliye talebine red kararı verdiğini ortaya koyar.
Aynı deliller üzerinden verilen iki zıt karar arasındaki fark ve ilişki nasıl sorgulanmaz pırıltılı gazeteciler tarafından?
Cevap açıktır: İşlerine öyle geldiği için…
Bu tahliye kararında anlaşılan görülmeyen başka noktalar da var…
Kararda tek delilden, "29 sayfalık Ergenekon kitap fotokopisi"nden söz ediliyor ve "bunun gizliliğinin bulunmadığı"ndan sözediliyor. Yeni Şafak'ın bugün konuyla ilgili haberi ise Tolon'un sadece Ergenekon belgesinden dolayı tutuklanmadığını, evinde başka belgelerin de ele geçirildiğini, bunlar arasında Başbakan'dan başlayan bakanlara uzanan takip fişlerinin yer aldığını belirtiyor.
O zaman nöbetçi hâkimin verdiği kararın şüphe uyandırması gerekmez mi?
Şimdi soru şu:
Ergenekon soruşturması engelleniyor mu?
Şu ana kadar hükümetin ve Başbakan'ın soruşturma ekibine tam psikolojik destek verdiği söylenebilir, Tayyip Erdoğan'ın grup toplantısında savcıları kutlaması, Öz'e koruma verilmesi bunlara açık örnektir.
Savcının ve arkasındaki ekibinin cesareti ve hukuki doğruluğu açısından da söylenecek pek söz olduğunu sanmıyoruz.
Sorun burada üçüncü bir kolun, devlet içindeki bir zihniyet ve yapının harekete geçmiş olmasıdır.
Şöyle de söylenebilir, yüksek yargının bu konuda tutumu, buna ek olarak Doğan Medya Grubu'nun yayın politikası malum kösteklerden birini oluşturmaya soyunmuştur. Dava ve soruşturma eski usüllerle, içeriden, tersten kamuoyu oluşturmalarla engellenmeye, sınırlanmaya çalışılmaktadır.
Savcı sayısı düzenli olarak artırılmakta, Ergenekon operasyonları yüksek yargının baskısı altındaki başsavcının iznine tâbi kılınmakta, hâkimler tek tek seçilmektedir.
Derin devlet karşı hamlelerinden birisini daha yapıyor…
Ve taşıyıcı medya…
Merkez medya…
Şunu söylemekte yarar var: Bu hamleler Ergenekon davasını aksatabilir ama savsaklatmaz.
Cin bir kez kez şişeden çıkmıştır. Onu tekrar şişeye sokmaya kalkanın eli yanar.
Vebal altında kalır…
Ahlak ağırlığı üzerine çöker…
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT