“Başbuğ’dan Hesap Sorulacak mı?”
Arınç’ı izlemeye alan ve suikast iddialarıyla ilgili olarak tutuklanan ‘çürük elma’ların, emri bizzat İlker Başbuğ’dan alageldiklerini Başbuğ’un Belçika’da yaptığı konuşmadan öğrenmiş bulunuyoruz. Genelkurmay başkanlığı yaptığı açıklamada ses kaydının içeriğine ilişkin bir yalanlamada bulunmadığına göre, bu konudaki sükutun ikrardan geldiği de anlaşılmış oldu.
Bu vesileyle, kamuoyunun da yakından merak ettiğini düşündüğüm bazı soruları haksöz okurlarıyla paylaşmak istedim:
1) Malum subayların yapageldikleri icraat suç oluşturduğuna ve ortaya çıktığı dönemde yerin göğün inlemesine sebebiyet verdiğine göre, emri veren Genelkurmay Başkanı için ne yapılması düşünülmekte?
2) Her “ihmal”, her “çuvallama”nın ardından çıkıp parmak sallayarak kürsüden tehditler savuran Başbuğ, bu gelişmenin ardından da çıkıp parmaklarını sallayacağı cevabi bir konuşma yapacak mı? Yapacaksa, bu konuşma ‘Benim sesim ne olmuş yani?’ kabilinden mi olacak, yoksa ses kaydını sızdıranlarla birlikte bütün bir toplum fırçalanacak mı?
3) Daha önce “Benim mahkemem” tabirini siyasi literatüre kazandırmış bulunan Başbuğ, ‘Nah girerler’ ifadesiyle “Benim kozmik odam” mı demek istemiştir? Bağımsız savcılar bundan sonraki aramalar için geldiklerinde malum bölgeye girerlerse ‘Nah girerler’ diyerek, subaylarına yol gösteren Başbuğ’un itibarı nasıl kutarılacaktır?
4) Seçilmişler söz konusu olduğunda, cumhurbaşkanlığı makamı gündeme geldiğinde “Dokunulmazlık” meselesini dillerinden düşürmeyenler, Başbuğ’un dokunulmazlığı meselesini de tartışmalara dahil etmeyi düşünmekte midirler?
5) Bülent Arınç’ın paranoyaya dayalı bir abartı sergilediğini iddia eden siyasetçi ve kalem erbabları konuyla ilgili yeni bir açıklama yapacaklar mı? Mesela özür beyanında bulunacaklar mı?
6) Hukukçular kozmik odaya girmenin hukuki şartlarını tartışadursun, her konuşmasında bilinçaltındaki bir hukuk devletine atıfta bulunmayı pek seven Başbuğ’un bu “Benim kozmik odam” imasını içeren konuşmaları hukuk devletinin hangi kriterleri içerisinde değerlendirilmelidir?
7) Başbuğ’un “çürükler” tabirine bakılırsa bunların “beceriksiz subaylar” ve “bilgi sızdıranlar” olduğu anlaşılmaktadır. O halde liberal-demokrat ve dahi muhafazakar kesimlerin “çürük elmaların temizlenmesi” beklentisi bu durumda dümura uğramış olmamakta mıdır? Başbuğ’un “çürük”leriyle, “çürük elma” edebiyatı yaparak TSK’nın itibarının kurtarılması gerektiğine inananlar arasındaki bu makas nasıl kapatılacaktır? Üstelik makas günden güne açılmaktadır.
8) Başbuğ’un sabrının sınırı, hukuk devleti kriterlerine göre kim tarafından belirlenecektir? Olan biteni uzaktan seyretmediği, bizatihi emir-komuta zinciri içerisinde olan bitene müdahil olduğu kendi cümleleriyle tescillenen Başbuğ’un makamına ilişkin AB Kriterlerine uygun bir düzenleme düşünülmekte midir? Bu meyanda, hükümetin de, seçilmişlerin de sabrının bir sınırı var mıdır?
9) Bülent Arınç konu ile ilgili bir açıklama yapacak mıdır? Yoksa konu, sadece kapalı kapılar ardında konuşulup, kurumlararası mutabakata(!) şimdilik halel gelmemesi için ileriki bir hesaplaşma tarihine mi ertelenecektir?
10) Ses kaydını sızdıranlar, son günlerde sivilleri tehdit eden açıklamalarda bulunan Başbuğ’a her an dinleniyorsun mesajı mı vermek istemişlerdir? Başbuğ’u bu şekilde tehdit etmek, belge ve bulgular bizim de elimizde mevcut diyerek şantajlamak yerine, kamuoyunun ortak beklentilerini içeren gerekli hukuki düzenlemeleri, reform niteliğindeki anayasal değişiklikleri geniş bir konsensüsü zorlayarak bir an evvel yürürlüğe koymak daha akılcı bir tutum olmaz mı?
YAZIYA YORUM KAT