1. YAZARLAR

  2. Etyen Mahçupyan

  3. Başbuğ nerede yargılansa?
Etyen Mahçupyan

Etyen Mahçupyan

Yazarın Tüm Yazıları >

Başbuğ nerede yargılansa?

11 Ocak 2012 Çarşamba 00:09A+A-

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un suçlu olmadığını iddia eden kimse yok.

Bir Genelkurmay Başkanı'nın, onlarca uzman çalıştıran, bilgi depolayan ve üreten 43 tane internet kara propaganda sitesinin faaliyetinden bihaber olduğunu, bunlar kapandıktan hemen sonra yeniden çalışmaların başladığını fark etmediğini, dahası bu işin finansmanının illegal bir yöntemle sağlandığını algılayamadığını, nihayet resmen imha edilen bir andıcın 'aslında' var olmadığını söylemesini kimse ciddiye alamaz. Dolayısıyla bugün asıl siyasi tartışma, yargılamanın nerede olması gerektiğine ilişkin...

Reformları ve demokratikleşmeyi destekleyen, askerî vesayetin alanının daralmasını isteyen birçok kişi, Başbuğ'un özel yetkili mahkemelerce yargılanmasını doğru buluyor. Böylece kimsenin imtiyazlı olmadığının kanıtlanacağını, sivil siyasetin saygınlığının artacağını umuyor. Buna karşılık, ulusalcı yaklaşıma sahip olanlar ise Başbuğ'un Anayasa Mahkemesi'nde yargılanmasını istiyorlar, çünkü bu durum her şeye rağmen Genelkurmay Başkanı'nın özel bir konumda olduğunun göstergesi olacak ve askerî kurumun göreceli üstünlüğünü ve prestijini koruyacak. Tabii söz konusu göreceli üstünlük, ilerisi için bir 'siyaset potansiyelini' ima edecektir... Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi'nde yargılanmanın bir anlamda askerlerin imtiyazlı konumunun onaylanması olacağı ve dolaylı yoldan olsa da, vesayetçi bakışın meşruiyetini destekleyeceği öngörülüyor.

Bu açıdan bakıldığında pek de düşünmeden Başbuğ'un özel yetkili bir mahkemede yargılanmasını savunabiliriz. Ancak daha dikkatli bir mülahaza, özel yetkili mahkemede yargılamanın epeyce kısa vadeli bir reformizme işaret ettiğini, oysa Anayasa Mahkemesi yargısının gerçekten radikal bir düzenlemenin yolunu açabileceğini söylüyor.

Temel soru, internet andıcına dayanan kara propaganda sitelerinin Genel-kurmay'ın 'görev tanımıyla' bağlantılı olarak tanımlanıp tanımlanamayacağı. Özgürlüklerden yana olan kalemler böyle bir tanımlamanın mümkün olmadığını, çünkü söz konusu propagandanın siyasete illegal bir müdahaleyi mümkün kılmak üzere yürütüldüğünü, diğer bir deyişle de darbe yapmaya hizmet eden herhangi bir uğraşın askeriyenin görev tanımı içinde yer alamayacağını savunuyor. Normatif açıdan bakıldığında bu değerlendirme elbette ki doğru... Ordunun darbe yapmayı hedef alan faaliyetleri kabul edilemez. Nitekim o nedenle bu faaliyete 'suç' isnat ediliyor. Ama acaba bu durum, aynı faaliyetin görev tanımı dışında olduğunu garanti eder mi?

Yanıt verebilmek için doğal olarak askeriyenin anayasa ile belirlenmiş olan görev tanımına bakmamız lazım. Bilindiği üzere bu görev TSK İç Hizmet Kanunu'nda 'Türk yurdunun ve anayasa ile belirlenmiş Cumhuriyet'in korunması ve kollanması' olarak tanımlanmış durumda ve AKP iktidarı da bu tanımı değiştirmek üzere hiçbir şey yapmış değil. Meselenin 'koruma' kanadı hakkında zihinler epeyce net gözüküyor. Her ordu gibi TSK'nın da görevi ülke sınırlarını korumak, yabancı güçlere karşı ülke güvenliğini sağlamak. Ne var ki Cumhuriyet de korunuyor ve bunun anlamı sivil siyasetin anayasal ihlallerine karşı bir koruma olması.

Bu noktada bile yeterince sorun var, çünkü sivil siyasetin anayasal cumhuriyeti ihlal edip etmediğine askerin karar verebileceğini ima ediyor. Ama bir de 'kollama' sözcüğü var ve bu sözcük durumu neredeyse 'çıplak' hale getiriyor. Çünkü 'kollamanın' siyasi açıdan dışsal bir normu veya kriteri olmadığı gibi, doğal olarak denetimi de yok. Hemen her faaliyet kollama adı altında meşrulaştırılabilir ve hele ortada anayasal cumhuriyeti tehdit eden bir sivil siyaset varsa, söz konusu kollamanın yine 'meşru' olarak illegal alana geçmesi de kabul edilebilir. Çünkü kollamacı mantık açısından bakıldığında, legal alan sivil siyaset tarafından denetlenmekte, oysa bizatihi bu denetim cumhuriyete karşı bir stratejinin uzantısı olarak 'değerlendirilmektedir'.

Kısacası normatif bir bakışı terk edip, Türkiye'nin gerçekliğine döndüğümüzde, 'acı gerçek' kara propaganda yapmak üzere site oluşturmanın Genelkurmay'ın görev tanımıyla ilişkili olduğunu ortaya koyuyor. Ayrıca 'koruma' konusunda var olmayan ölçü ve sınır kriterleri, 'kollama' konusunda anlamlı bile değil. Yani 'kollama' faaliyetinin nasıl olacağına ve nasıl olması gerektiğine karar veren de bizzat askerin kendisi... Şimdi kendimize soralım: Söz konusu özgürlük alanının içinden bakıldığında kim darbe yapmanın bir tür 'kollama' faaliyeti olmadığını iddia edebilir? Kim darbe yapmanın hukuken 'kesin' bir suç olduğundan emin olabilir?

Kabul edelim... Bunlar sadece bizim idealize ettiğimiz bir durum için 'suç'... Ama Türkiye bir demokrasi değil. 'Netekim' darbe hazırlığı da aslında askerin rutin ve asli işi.

Başbuğ'un özel yetkili bir mahkemede yargılanması, Türkiye'yi yanıltıcı bir biçimde demokrasi gibi gösterecek, meseleyi küçültecek ve kişiselleştirecek. Oysa bu davanın Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesi doğrudan kurumun işlevinin ve zihniyetinin ele alınmasını sağlayarak kapsamlı bir reformun meşruiyet zeminini güçlendirebilir.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT