Başbakan'ın dinleyen hali
Berfo Kırbayır 103 yaşında bir kayıp annesi. Tam 31 yıldır haber alamadığı oğlunu arıyor. Oğlu Cemil 12 Eylül darbesinin sabahında Kars Göle'deki evinden alınmış. Anne, oğlunu götüren askerlerden söz ederken 'onlara güvenmiştim' diyor.
Ama Berfo Kırbayır'ın umudunu boşa çıkaran sadece asker değil. Devletin ilgili bütün kurumları, askerin suskunluğuna katılmış. Onca yıldır sürdürdüğü kayıp mücadelesinde devletin hiçbir kademesinden cevap alamamış. Ne Cemil'i alıp götüren silahlı kuvvetler ne Adalet Bakanlığı, vatandaşları olan bir genç adamı kaybetmiş olmanın bedeli olacağını düşünmüş.
Belki de devletin bilinen bu sağırlığı nedeniyle, Başbakan Erdoğan kayıp ailelerine kapısını açınca herkesin takdirini kazandı. Başbakan, Dolmabahçe'deki ofisinde şu ana kadarki en anlamlı toplantısını gerçekleştirdi. Kayıp yakınlarının sorunlarını dinledi. Sitemlerine kulak verdi. Geçtiğimiz cumartesi günü gerçekleşen toplantıya katılanlar arasında Berfo Kırbayır da vardı. Başbakan'a oğlu Cemil'i nasıl kaybettiğini anlattı. Ve nasıl hâlâ ümidini kesmediğini.
Berfo nine, Taraf Gazetesi'nden Burhan Ekinci'ye 'elimde torbayla dolaştığım zamanlar oldu' demiş. Oğlunun kemiklerini bulmak ümidiyle... Evinin duvarlarını sıvamamış. 'Olur da bir gün çıkagelir, evi tanıyamaz diye'! Onunki 'Oğlumu bulmadan ölmem' diyen bir annenin muhteşem ısrarı. İnadı... Tam 31 yıldır süren bir inat. Bu ısrardan devletin öğreneceği çok şey olduğunu düşünüyorum. Bir oğlun kaybı, ölümü karşısında sessizliğe bürünen devlet aygıtının, annelerin yasından, inancından, şefkatinden çıkarması gereken dersler var.
Kayıp anneleri Başbakan Erdoğan'ın gözlerinin içine bakarak canlarından koparılan canın, evlatlarının hesabını soruyorlar. Başbakan dinlemiş. Dinlediklerini not etmiş. Başbakan'ın o gün, bildiğimiz imajının dışında bir ruh hali içinde olduğunu basına yansıyan fotoğraflar gösteriyor. Berfo nineyi duymak için eğilen Başbakan'ın hali, devletin başka bir yüzünün olabileceğini gösteriyor. Zulmettiklerinin derdiyle dertlenmenin imkânsız olmadığını.
Dolmabahçe toplantısının çıkışında kayıp aileleri, ilk defa muhatap alınmış olmanın şaşkınlığını yaşıyorlardı. Şaşkınlardı, çünkü yıllardır her cumartesi Galatasaray Meydanı'nda toplantıları polis tarafından dağıtılan, dönemin politikalarına göre muamele gören o insanlar için devlet, vatandaşın acısına tümden sağır.
Oğullarını, kızlarını alıp yutan zalim bir karanlığı var devletin. Ve o karanlığın içinden kayıp yakınlarının yol bulması mümkün değil. Feryatlarını kim duyacak ki? Asker mi? Sırf başörtülü olduğu için orduevlerinde kendi evladının düğününe bile alınmayan annelerin olduğu bir ülkede, evladı kaybolmuş bir anneyi kim duyabilir?
Ama zor da olsa bazı şeyler değişiyor. Bazı şeyler annelerin inadıyla, acının haklı, adil hesabıyla değişiyor bu ülkede. Bir başbakan omuzlarını indirip sizi duymak zorunda kalabiliyor. Aileler 'Hepimizi dinledi, notlar aldı, umutlandık' diyorlar çıkarken. Bu umudun boşa çıkmaması Başbakan'ın boynunun borcu. Çünkü dünyadaki hiçbir başbakana 103 yaşındaki yaşlı bir annenin kayıp derdini dinlemek nasip olmamıştır.
Berfo nine 'oğlumu bulmadan ölmem' diyormuş. Başbakan, Berfo ninenin yaşarken elinden alınan huzurunu, ona ölmeden hediye ederek farkını göstermeli. Çünkü bütün kayıp yakınlarının ihtiyacı evlatlarının, kardeşlerinin akıbetini öğrenmektir. Yakınlarının başına ne geldiğini bilmek! Ve hepsinin en nihayetinde peşinde olduğu bir mezar taşı. Kayıpları için dikebilecekleri bir mezar taşı istiyorlar. Kayıp da olsalar bu dünyadan geçtiklerine dair küçük bir işaret.
Ey âl-i devlet çok mu?
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT