Başbakan’a hakaret kolay, Dilipak’ı batırmak da öyle!..
Şöyle bir baktım; etmedikleri hakareti bırakmamış siyasetteki ve medyadaki muhalifleri...
Bir Başbakan’a:
“Maganda!..”
“Lümpen!..”,
“Sahtekâr!..”,
“İki yüzlü!..”
“Palavracı!..”
•
Böylesine iğrenç saldırıların mağduru ve mazlumu Sayın Başbakan, gidiyor mahkemelere...
Kanuni hakkını kullanarak, tazminat davası açıyor...
Ve lâkin...
Umûmiyetle kaybediyor!..
Nasıl olur bu;
Bu rezil lafların tevili mümkün mü?..
Düpedüz hakaret, kıvırma payı yok, başka yere çekme imkânı yok.
Başbakan’ın dâvâları nasıl olur da reddedilir, bu türden kirli ifadeler nasıl olur da “eleştiri hakkının kullanılması” çerçevesinde değerlendirilir?..
•
Başbakan’ın onuruyla birlikte koca bir devletin onurunu hiçe saymaktan çekinmeyen bir zihniyet, kararlarıyla çileden çıkartmaya devam ediyor...
Bir solcu bakanın “Ne yani Refah Partililerle ülkücüleri mi dolduracaktım Adalet’e. Elbette militanlarımı dolduracağım!” yaklaşımıyla ortaya koyduğu yapının izleri, kararlarıyla karşımızda duruyor.
•
İşte Yazarımız Abdurrahman Dilipak’ın başına gelen;
Bu kadarını düşünebilir miydiniz; otuz-otuz beş yıl boyunca, makalelerinden, kitaplarından elde ettiği gelirlerin satın almaya yetebildiği evini sattılar!..
Yuvasını, kalesini, sığınağını sattılar!..
Neymiş; “İllegal” Batı Çalışma Grubu’nun kurucusu Güven Erkaya’ya hakkını helal etmediğini yazmış...
Bir yazı ve “Hak helal etmemekten” mahkûmiyet!..
•
Ya, Allah aşkına...
“Eleştiri hakkının kullanılması” çerçevesinde değerlendirilen Başbakan’a yönelik hakaretlere bakın...
Bir de, Abdurrahman ağabeyin evinin elinden alınmasına yol açan “Hakkımı helal etmiyorum” ifadesine...
Hangi hukuk, hangi adalet, birisine “beraat”, diğerine “mahkûmiyet” veriyor!..
Hangi hukuk, hangi adalet ve HANGİ VİCDAN, bu medya teröristlerinin ülkesinde, “karınca ezmez” hassasiyetiyle yol alan Abdurrahman Dilipak’ın evine musallat oluyor!..
•
Bu nasıl bir iştir, hani tazminat davaları zenginleşme vasıtası ve de karşı tarafı batırma vasıtası olarak kullanılamazdı!..
Ne oluyor şimdi;
Abdurrahman Ağabey’in eti ne budu ne?..
Çaldı mı Dilipak, çırptı mı Dilipak?..
Teşvik dağıtmaktan sorumlu bakanlara telefon mu açtı; “ana, avrat” düz mü gitti; “Bu işi bitir yoksaaaa!” mı dedi?..
Olmayan belgeselleri “Parti başı üç milyon dolara” mı yedirdi?..
Eş kıdemde olduğu bazı “gazeteciler” (!) gibi TRT’yi mi dolandırdı?..
Bir ev, 35 senelik emeğin maddi karşılığı olarak yalnızca bir ev!..
Onu da aldılar elinden!..
Sattılar, sattığımın düzeninde!..
SAYIN BAŞBAKAN’IN “BİR KEZ DAHA” DİKKATİNE!..
Efendim;
Hukukçu kurmaylarınız aracılığıyla şahsınıza ulaştırdığım bir bilgi notu vardı.
Yoğunlukta el atamamışsınızdır, bu vesileyle bir kez daha dikkatinize sunmuş olayım:
Tazminat davalarında, ne büyük haksızlıkların söz konusu olduğunu en iyi siz biliyorsunuz...
Sizler ve bazen de bizler dava açtığımızda, en rezil hakaretlerin sahipleri “eleştiri” kılıfıyla himaye edilebiliyor...
Bizlere dava açıldığında ise, içinde hakaretten iz taşımayan ifadeler bile mahkûmiyete yol açabiliyor.
Ve dahası cezalar, “akılla, izanla, insafla” bağdaşmaz mahiyette olabiliyor...
Bu tazminat davalarında malûmlarınız, üst sınır yok.
Sözgelimi; adam üç yüz binlik bir dava mı açtı?..
Hakim, üç yüz bini birden ceza olarak basabiliyor...
Ondan sonra, bir de gazeteden tebligat!..
Sen görene, haberdar olana kadaaar...
Geçmiş ola, fecaat!..
Soruyorum;
Ceza davalarında, cezanın alt sınırı üst sınırı var da, tazminat davalarında niye yok?!..
Ayda diyelim ki bin lira kazanabilen bir adama üç yüz bin lira ceza kesilir mi?..
Bunu “akıl, izan, insaf” ölçüleriyle bağdaştırmak mümkün mü?..
Ne yazık ki Sayın Başbakan; mevzuatta böyle bir “üst sınır” yok...
Her şey “karar verici”nin vicdanına kalmış...
Kırk satır da olabilir, kırk bin satır da!..
Demem o ki Sayın Başbakan, bu işte mutlaka bir “üst limit” olmalı...
Verilebilecek ceza, “toplam gelirin beş katı”yla sınırlandırılmalı...
Böyle bir düzenleme yapılırsa; bu davalar zenginleşme ve batırma gibi amaçlar doğrultusunda istismar edilemez...
Ve düzgün adamların evleri de böyle, ellerinden alınamaz!..
“Peki bundan bozuk adamlar da yararlanırsa” diye sormanın da bir anlamı yok...
Bozuk adamların evleri ellerinden alınmıyor!..
Ve bir ev, onlar için bir anlam da ifade etmiyor!..
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT