Başbakan ve çifte standart
Bana sorarsanız Başbakan Erdoğan, Almanya’da yaptığı konuşmayı Diyarbakır’da yapmalıydı.
“Dil konusunu ben de önemsiyorum. Bunu söylerken bir şeyi daha söylemek lazım. Gerçekten bir ikinci dili insanların öğrenmesi noktasında kendi dilini öğrenmesi çok çok önemli. Onu öğrenirse ikinci dili öğrenmesi o kadar kaliteli olacaktır.”
Erdoğan bunları söyledikten sonra Almanya’da bir Türk-Alman üniversitesi kurulmasını da istemiş.
Başbakan geçen gezisinde olduğu gibi bu gezisinde de “asimilasyona” karşı çıkmış ve bir toplumun “örflerinden, âdetlerinden, geleneklerinden zorla tecrit edilmesi, soyutlanmasıdır ki insanoğlunu buna zorlamak bir insanlık suçudur” demiş.
Şimdi bu sözleri söyleyen insan, Kürtlerin “anadilde eğitim hakkını” kabul etmeyen biri.
Almanya’daki Türkler için Türkçe üniversite isteyip, “dil önemlidir” deyip sonra da Kürtlerin “anadil” hakkını reddetmek nasıl bir mantığa sığıyor?
Hiçbir mantığa sığmıyor.
Almanya Türkler için “yabancı” bir ülke, o “yabancı” ülkeden Türklere dillerini daha rahat öğrenmeleri için “Türkçe üniversite” kurmasını istiyorsun...
Kürtlerin “kendi” ülkelerinde “anadillerinde” bir üniversite kurulmasına karşı çıkıyorsun.
Sonra da Kürt meselesi neden çözülmüyor diye merak ediyorsun.
Böyle bir çifte standart karşısında Kürtler, Türk politikacılara ve devlete güvenirler mi?
Güvenmezler.
Bir Kürt politikacı yıllarca önce bana, “biz ne istememiz gerektiğini, Türklerin Bulgaristan’daki soydaşları için neler istediklerini gördüğümüzde anladık” demişti.
Biz Almanya’daki Türkler için, Bulgaristan’daki Türkler için istediklerimizi neden Türkiye’deki Kürtler için istemiyoruz?
Almanya’daki Türklerin “asimilasyonuna” karşı çıkıp Türkiye’deki Kürtlerin asimilasyonu için uğraşılmasını haklı görmenin anlamı ne?
Türkiye’deki Kürt’ün, Almanya’daki Türk kadar da hakkı yok mu?
Almanya’daki Türk senin vatandaşın, Türkiye’deki Kürt de senin vatandaşın ve sen bu “iki vatandaş” için iki ayrı şey istiyorsun?
Bu “güvenilir” bir davranış mı?
Üstelik Başbakan Erdoğan, bu “çifte standardı” sadece Kürtlere uygulamıyor, aynı şeyi Alevilere de yapıyor.
Almanya’da diyor ki, “asimilasyon, dinde, kültürde bir değişime zorla tabi tutulmadır”.
Bu bir “insanlık suçuysa” neden Alevi çocuklarını zorla “din dersine” sokuyorsun?
“Ben başka bir mezheptenim, benim kültürüm, ibadetim farklı” diyen insana niye zorla kendi mezhebini, kendi ibadetini, kendi kültürünü öğretmeye uğraşıyorsun?
Neden Alevi çocukları Aleviliği öğrenmiyor kendi ülkesinin okulunda?
Niye o çocukları zorla Sünni bir eğitimden geçiriyorsun?
Erdoğan, kendi ülkesindeki Kürtlerle Aleviler için neler istemesi gerektiğini öğrenmek istiyorsa, Almanya’da yaptığı konuşmaları bir daha dinlesin.
Almanya’daki Türk ve Sünni çocuklar için istediğini, Türkiye’deki Kürt ve Alevi çocuklar için istese Türkiye sorunlarını çözmekte büyük bir yol almış olur.
Ama Başbakan bunu yapmıyor.
Acaba bu çifte standardı, bu haksızlığı, bu “insanlık suçunu” kendisine nasıl kabul ettiriyor, ne diyor kendisine kendini haklı gösterebilmek için?
“Kürtlerin anadili Türkçedir” mi diyor?
“Aleviler aslında Sünni’dir mi” diyor?
Eğer böyle bir yanılgı içindeyse, gerçekleri bu yaşına kadar hâlâ öğrenememişse, kendisine dostane bir yardımım dokunsun.
Kürtlerin anadili Kürtçedir, Aleviler Sünni değildir.
Erdoğan’ın tarifini ve sözlerini ölçü olarak alırsak, Kürt’ün anadilini, Alevi’nin mezhebini inkâr etmek “insanlık suçuna” girer.
Başbakan madem kendi ülkesinde gerçekleri görmekte ve insanların hakkını talep etmekte zorlanıyor, kendini Türkiye’yi ziyarete gelmiş yabancı bir ülkenin “Alevi Kürt” başbakanı gibi görsün, o zaman kendi ülkesinde de doğru sözleri söyleyecektir.
Öyle davrandığında hem “yaratılanı severiz yaratandan dolayı” lafı yerine oturacaktır, hem de “niye bu insanlar hâlâ benden kuşku duyuyorlar” diye araştırmalar yapmaktan kurtulacaktır.
İnsanlar bu çifte standarttan kuşkulanıyorlar çünkü.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT