Başbakan Erdoğan 'Baba' mı Oldu?
Erdoğan'ın ak dediğine kara deme alışkanlığı, muhalefetin vazgeçilmez koşulu haline gelmiş gibi görünüyor. #direngezi'den #direnhamile'ye kadar onlarca biçim değiştirmiş isyan versiyonu da sadece hınç ve öfke dolu muhalif özneliğin bir yansımasını oluştur
Hilal KAPLAN
Başbakan Erdoğan 'Baba' mı Oldu?
Yolda giderken, sizden yaşça büyük bir beye adres sormanız gerektiğinde 'Amcacığım' diye hitap edebilirsiniz. Ya da pazarda alışveriş yapan hanımlara, pazarcılar 'Abla' diye hitap ederler. Birbirini hiç tanımayan insanların, birbirleriyle akrabaymış gibi iletişim kurdukları bir ülkede yaşıyoruz. Bu ilişkilenme biçimini bir Avrupalının anlaması oldukça güç olsa gerek.
Peki, akrabalık kodlarının toplumda yaygın olarak kullanılmasının egemenlik sahasına yansıması bizde nasıl olmuştur? Şerif Mardin'e göre Osmanlı İmparatorluğu'nun sadece son döneminde egemenlik 'koruyucu baba' algısını çağrıştırmıştır. Ancak cumhuriyet dönemindeki egemenlik biçimi, 'yasaklayıcı ve yol gösterici baba' rolünü hayatın hemen her alanında yaygınlaştırmıştır. Egemeni ebeveyn olarak konumlandıranlar, halkı da çocuk olarak gördüklerinden 'halk için halka rağmen' işler yapmıştır. Ki ebeveynler, zaten çocukları için en iyisini bilirler!
Ulusu büyük mutlu bir aile ve lideri de 'aile reisi' (Atatürk-Türklerin Babası) olarak konumlandıran egemenlik biçimi halkın giyim kuşamından kullandığı alfabeye, dinlediği ezandan konuştuğu dile kadar nüfuz eden bir egemenlik biçiminin benimsetilmesini de kolaylaştırmıştır.
Bu egemenlik biçimi sadece Atatürk ile sınırlı da kalmamıştır. Örneğin 'ben sizin babanızım' diyen siyaset adamlarını da ortaya çıkarmış; halkın kendilerine hizmet etmekle sorumlu olan siyasîlere 'devlet büyükleri' demesini sağlamıştır. Ve 'baba'ya ya da 'büyüklere' mutlak itaat edilmesini beraberinde getiren otoriter dil, onu kullanan özneler üzerinden kendini hakim kılmıştır.
Son 'öğrenci evleri' tartışması da yine birkaç yıldır tekrarlanan bir ezberi gündeme getirdi. Fakat Başbakan Erdoğan'ın da bir nevi topluma babalık tasladığı iddiasını mevzubahis siyasî kültürümüzden bağımsız düşünmek hata olur.
Örneğin Avrupa'da veya Amerika'da muhafazakâr bir siyasetçinin kürtajı cinayet olarak tanımlaması medyada infiale yol açmıyor, 'bize babalık taslıyor' edâsıyla karşılanmaz.
Ya da kendisini bizzat 'baba' olarak tanımlamış eski bir Cumhurbaşkanı'nın başörtülü öğrencilere Suudi Arabistan yolunu göstermesi de pek bir infialle karşılanmaz ve 'babalık kültü'yle açıklanmaz.
Ancak kendisini her fırsatta 'milletin hizmetkârı' olarak sunan Başbakan Erdoğan'ın 'muhafazakâr' görüşlerini, kendine has sert üslubuyla dile getirmesi illaki 'babalığına' yorulur. Buradaki oryantalist açmaz fazlasıyla sırıtmaktadır. Üstelik Erdoğan'ın 15 yıl önce de aynı görüşleri, benzer bir üslupla savunduğu düşünülürse...
Bu ısrarkâr 'babalık' atfının sebebi, aslında kendisini 'çocuk' olarak konumlandırmaya alışmış özneler olamaz mı? Özellikle Gezi sürecinden bu yana, aynı bir ergenin babasıyla kurduğu ilişkide olduğu gibi Erdoğan'ın ak dediğine kara deme alışkanlığı, muhalefetin vazgeçilmez koşulu haline gelmiş gibi görünüyor. #direngezi'den #direnhamile'ye kadar onlarca biçim değiştirmiş isyan versiyonu da sadece hınç ve öfke dolu muhalif özneliğin bir yansımasını oluşturuyor.
En son Arınç'ın sitemi sebebiyle aşırı heyecanlanıp, Ak Parti'nin dağılması hülyalarına yatanlar, aslında siyasetin merkezini hegemonize eden gücün karşısındaki çaresizliklerini, muhalefetlerinin zayıflığını kabul etmiş oluyorlar.
Ezcümle, dostunun da düşmanının da 'Tayyip' diye andığı Erdoğan, kişi kültü anlamındaki 'baba' olmaktan oldukça uzak olsa da muhaliflerinin 'çocukça' davranışlardan sıyrılıp, ayakları yere basan bir siyaset izleme zorunluluğu varlığını koruyor.
YENİ ŞAFAK
HABERE YORUM KAT