Barzani’nin Ankara ziyareti ve Türkiye’den beklentiler
26 Ocak Perşembe günü Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuğuydu. Basına kapalı gerçekleşen bu görüşmeye dair Cumhurbaşkanlığının ve Neçirvan Barzani’nin twitter hesaplarında paylaşılan resimler dışında görüşmenin içeriğine dair resmi veya gayrı resmi hiçbir açıklama yapılmadı.
KDP’ye muhalif kesimlerin büyük çoğunluğunun bu ziyarete ilişkin ortak tepkileri; resmi düzeyde gerçekleşen bu ziyarette IKBY bayrağına protokolde neden yer verilmediği noktasında düğümlendi. Yüzyıllardır herhangi bir statüden mahrum yaşadığı için ulus olma özlemi ve duyarlılığına sahip milliyetçi Kürtler, Irak Kürdistanı’ndaki özerk statü ve bayrağın yasal/resmi tanınırlığına büyük anlamlar yüklüyor.
Devletlerin resmi protokol kurallarını bilmem ama bu görüşmede IKBY Bayrağına yer verilmeyişinde “kasıt” arayanların tepkilerinin biraz abartılı olduğunu düşünüyorum. Çünkü yaklaşık birer saat arayla Sırbistan Başbakan Birinci Yardımcısı Ivica Dacic ve Moldova Meclis Başkanı Igor Gros’la yapılan görüşmede de sadece Türk bayrağı vardı.
Burada bekli de üzerinde durulması gereken asıl husus ziyaretin içeriği ve zamanlamasıydı. Irak bütçesinden Kürt bölgesine aktarılmasına karar verilen yaklaşık 750 milyon dolara Irak Federal Mahkemesi tarafından blokaj konulduğu gün bu ziyaretin gerçekleşmiş olması anlamlıdır. Halihazırda Irak’ın içerisinde bulunduğu sosyal, siyasi ve ekonomik tablo bu ziyaretin muhtevası ve muhtemel gündem konuları hakkında yeterince ipucu veriyor.
Irak anayasasının 140. Maddesinin uygulanmasına karşı gösterilen direnç ve merkezi bütçeden Kürt bölgesine aktarılacak pay meselesi Merkezi Hükümet ile Kürdistan Bölge Hükümeti arasında kronik ve aşılması zor bir soruna dönüşmüş. Kürt bölgesi üzerinden dünyaya pazarlanan petrol gelirlerinin merkezi bütçeye usulüne uygun şekilde aktarılmadığı yönündeki ithamlar Bağdat-Erbil ilişkilerinde güvensizliğe sebebiyet veriyor. Bu sorunu aşmaya dönük yapılan yüzlerce toplantı ve müzakerede teorik çerçevesi itibariyle bir mutabakata varılsa bile pratikte bu sorun varlığını muhafaza ediyor.
Geçen yıl seçimlerden sonra yaşanan ve bir yılı aşkın süre devam eden fetret dönemi sonrasında Muhammed Şiya Es-Sudani tarafından hükümetin kurulmasıyla siyasal kriz kısmen aşıldı belki ama Irak’ın içerisinde debelendiği ve artık kangrenleşen sosyal ve ekonomik sorunlara çözüm bulmak mümkün görünmüyor. ABD ve İran’ın Irak üzerindeki nüfuz ve hâkimiyet mücadelesi etnik ve mezhepsel kamplaşmaları daha da derinleştirerek devlet yapısının kurumsallaşmasını engelliyor. Anayasal hukuk temelinde kurumsallaşamayan devlet yapısı büyük bir yozlaşmaya kapı aralıyor. Adaletin ve hukukun işlemediği, yolsuzluğun ve hırsızlığın yaygınlaştığı, ehliyet ve liyakatin gözetilmediği bu kaotik düzen kimseye umut ve güven vermiyor.
Siyasal istikrarsızlık ve kargaşa içerisinde debelenen Irak’ın bir parçası olmak Kürtler açısından da sıkıntılı bir durum. Kürtlerin tek sıkıntısı merkezi hükümetle aralarındaki sorunların çözümsüz kalmasıyla da sınırlı değil. İslamcı, sosyalist vb. farklı siyasal ve ideolojik tercih ve önceliklere sahip kesimlere ilaveten bölgeyi domine eden iki büyük parti olarak Barzanilerin KDP’si ve Talabanilerin KYB’si arasında da ciddi görüş ayrılıkları ve ihtilaflar var. Süleymaniye bölgesini denetleyen KYB biraz da jeopolitik konumun beraberinde getirdiği zorunluluk sebebiyle İran ve Irak içerisindeki İran yanlısı Şii gruplarla birlikte hareket ederken, KDP, Türkiye’ye ve Irak içerisindeki İran yanlısı olmayan gruplara daha yakın olmayı tercih etmektedir.
2017 yılı öncesinde merkezi hükümetle sorunlar çözümsüz kaldığında Kürtler bağımsızlık kartını masaya yatırıyorlardı. Ancak, Eylül 2017’de yapılan referanduma Kürtlerin %92,73’ü “bağımsızlık” lehine oy kullandığı halde bölgesel ve küresel güçlerin bu süreci desteklememesi sebebiyle bu teşebbüs akim kaldı. Dolayısıyla Kürtler açısından Irak hükümetine tabi olmak çok sıkıntılı bir durum olduğu gibi ayrılmak da mümkün görünmüyor.
Tüm iyi niyetli beklenti ve değerlendirmelerin aksine mevcut Sudani hükümetini İran’ın bölgedeki hesap ve politikalarından bağımsız değerlendirmenin safdillik olduğunu düşünüyorum. Sadr’ın partisi seçimlerde en çok milletvekili çıkardığı halde İran’a muarız tutumu nedeniyle hükümet kurmakta yaşadığı zorluk ve maruz kaldığı baskıları biliyoruz. Bu sürecin sonunda Şii koordinasyon çerçevesinin destekleyerek iktidara taşıdığı Sudani’yi İran’dan bağımsız bir şekilde değerlendirmek mümkün mü?
Tüm bu senaryo içerisinde Barzani’nin Ankara ziyaretini; Sudani hükümetine karşı yaşanan hayal kırıklığı ve çaresizliğin bir sonucu olarak Türkiye ile yakınlaşma çabası şeklinde değerlendiriyorum. Dolayısıyla, bu ilişkiyi hâlihazırda mümkün ve zorunlu kılan ekonomik işbirliği ve güvenlik konularının bu ziyaretin temel gündemini oluşturduğunu tahmin ediyorum.
PKK ile mücadele ve Türkmenlerin himaye edilmesine indirgenen Türkiye’nin Irak projeksiyonu ve siyasi ufku; kendisinden beklenen ve/veya sahip olduğu imkân ve potansiyeli yansıtmaktan çok uzaktır.
Devletlerin ideolojik tercihleriyle dış siyasetleri arasında doğrudan bir ilişki vardır. Türkiye Cumhuriyeti, milliyetçi reflekslerine büründüğü oranda bölgesel siyasetini “Türklük izi” üzerinden bağ kurduğu soydaşların himaye edilmesine indirgemektedir.
Bölgemizde Suriye ve Irak özelinde ulus devletlerin çatırdadığı ve dikiş tutmadığı bir sürece tanıklık ediyoruz. Böylesine bir sürecin yaşandığı bir vasatta Cumhuriyetin kuruluş felsefesine yeniden rücu etme temayülünü anlamak mümkün değil.
YAZIYA YORUM KAT